Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@okuyan_bir_insan

Elimdeki çay bardağını sakince karıştırırken Orhan amcanın sabrı taşmış olacak ki, “Nazlı!” diye yükseldi. Ani yükseliş karşısında küçük dilimle hasbihal ettikten sonra baş parmağımla damağımı kaldırmıştım.

“Ne yükseliyorsun be adam. Aklım çıktı burada.” dedim ve kurabiyelerden birini ağzıma attım. Ben yaptım diye söylemiyorum ama çok güzel olmuştu. Çünkü ben yapmıştım.

“Kız iki saattir çayı karıştırıyorsun. Üstelik şekerli içmediğin halde. Kıvrandırma adamı da söyle ne oldu.” dediğinde bu panik hali her ne kadar hoşuma gitse de daha fazla oyalanmadan söyledim. Adamın kalbi vardı. Allah muhafazaydı.

Elimdeki bardağı bırakıp boğazımı temizledim ve bir anda, “Ben işsiz kaldım.” dedim.

Birkaç saniye sadece öylece baktı, iki kez gözlerini kırpıştırdı. Ve sadece şunu dedi.

“Ne?” Birkaç saniye daha anlamaz gözlerle baktığında baştan sona açıkladım. “Şimdi benim dükkanın sahibi hacı amca var ya.” dedim ve bir tepki vermesini bekledim.

“Eeee.” diye muazzam bir tepki verdikten sonra anlatmaya kaldığım yerden devam ettim. “Bunun p*ze-” derken bir anda durdum. Karşımda Orhan amca vardı. Kaşlar hafiften çatılıydı. Burada küfür tehlikeli sulardı.

“İşte hacı amcanın kendine has özellikler taşıyan oğlu Almanya’dan dönecek diye hacı amca beni dükkandan çıkarıyor.” dedim. “Aslında bakarsan benim sözleşme bu ay bitiyor. Hatta iki hafta sonra. Sıkıntı zaten sözleşmenin bitmesi değil. Bitmesine iki hafta kalmışken bana ‘çık’ demesi. Yani anlayacağın işsizim, güçsüzüm ve bir miktar çaresizim be Orhan’ım amcacım.” dedim.

“Ne yapacaksın şimdi peki Nazlı kızım.” diye içten bir ilgiyle sorunca gülümsememi tutamamıştım. “Sen hiç tasalanma Orhan amcam. Bu kızın tilkileri hâlâ tıkır tıkır maşallah.” dedim. Biraz daha sohbet ettikten sonra gitmek için tam dış kapıya çıkmıştım ki, “Nazlı.” diyen sesle dönmeden önce derin bir nefes aldım.

“Efendim Selçuk Bey.” dedim, samimi olmayan bir ses ve gülümsemeyle. “Nasılsın iyi misin?” diye sordu gülümsediği için kısılan gözleriyle. “Sağ olun Selçuk Bey, iyiyim çok şükür sizi sormalı. Çocuklar bir yaramazlık yapmıyordur inşallah.” dedim. Ha gayret kızım birazdan incelikten kopacaksın ha gayret.

“Ben de iyiyim seni gördüm daha iyi oldum.” dedi. Olma. “Ya öyle mi?” dedim sadece. Başka ne denirdi ki bu lafa. “Öyle.” dedi ve daha sonra sorduğum soruyu hatırlamış olacak ki, “Çocuklar da gayet iyi bir yaramazlık yok.” dedi.

“İstersen odama çıkalım. Kahve eşliğinde daha rahat konuşuruz.”diye teklifte bulunduğunda gayette sevinerek, “Maalesef. Yapmam gereken şeyler var. Teklifiniz için teşekkürler. İyi günler.” dedim ve bir cevap vermesini beklemeden oradan ayrıldım.

Hemen kapının önündeki arabama bindiğimde söylenmeye başlamıştım. “Otuz iki yaşında adamsın lan kendinden sekiz yaş küçük birine nasıl yazıyorsun.” diye söylenerek arabayı sürmeye devam ettim. Aslında gayette yazılırdı. Tabi yaşlar bu duruma uygunsa. Hatta yazılmayı bırak; yürünür, uçulur hatta ışınlanılırdı bile. Ama tüm bunları sevdiğin biri yaparsa olurdu.

 

Ben tilkilerimle ilgili bir şey demiştim di mi? Unutun siz onu benim tilkiler kış uykusuna yatmış. Bir saattir katil olmamak için ettiğim tüm dualar, ömrümün takriben kalan elli elli beş yılı için gayet yeterdi.

 

1 Saat Önce

Yurttan çıktıktan sonra geldiğim ilk emlakçıydı. Tam olarak aklımdaki tarzda bir yer anlattığımda her emlakçının günde en az bir kez istisnasız dediği o cümleyi kurdu. Elimde tam size göre harika bir yer var. İlk gösterdiği yere gittiğimizde mutfak küçücüktü ve oldukça basıktı. İkinci yere gittiğimizde ise ciddi bir tesisat sorunu vardı. Üçüncü yere geldiğimizde ise benimle ciddi anlamda t*şak geçtiğini düşünmeye başlamıştım. Burası öyle sapa bir yerdi ki ben bile yerini öğrene kadar bilmem kaç defa kaybolurdum. Benim memnuniyetsizliğimle iyice yüzü asılan adama bakıp teşekkürler diyerek oradan ayrılmıştım.

Şu an ise arabada öylece geziyordum. Bir umut bir yerin camında kiralık dükkan yazısı görürüm diye. Bir pazar yerine denk geldiğimde arabadan indim. Oldukça güzel bir muhitti. Pazar yerinde biraz dolaştıktan sonra erik tezgahında olan bir adama tam ‘kiralık dükkan var mı?’ diye soracağım sırada bir bağırış koptu. Dikkatim ister istemez oraya kayarken bir teyzenin bayıldığını fark ettim. Hızla oraya gittiğimde, “Açılın!” diye bağırdım. Lafın devamında her ne kadar ‘ben doktorum’ diye bağırmak istesem de öyle bir kafa ben de yoktu.

“Ne oldu burada?” diye sordum, yerde yatan kadının başında bekleyen başka bir kadına.

“Bilmiyorum. Birden bayılıverdi. Kesin ilaçlarını içmedi bak görüyor musun? Kalpten götürecek bu kadın beni.” dedi. Belli ki arkadaşıydı.

“Ne ilacı?” diye sordum.

“Tansiyon.” diyince, kadının başında bekleyen iki adama hitaben, “Hemen kaldırın hastaneye götürelim. İleri de arabam var çabuk olun.” dedim. Az önce konuşan teyzeye ise, “Bir yakını varsa haber edin teyze.”dedim ve hızla koşmaya başladım. Arabaya geldiğimizde kadını arka koltuğa yatırmışlardı.

Yaklaşık beş dakikanın ardından hastaneye geldiğimizde, “Sedye!”diye bağırdım. Gelen sedyeye bindirdikleri kadını hemen müşahede odasına aldıklarında olanı anlattım.

“Pazarda bayıldı. Sanırım tansiyon ilacını almamış ben de başka bir şey bilmiyorum. Tanımıyorum da kadını.”dedim. Doktor, “Tamam biz ilgileneceğiz. Siz dışarıda bekleyin lütfen.”dediğinde, dediğini yaptım.

On dakikanın ardından kadını odaya aldıklarında ben de biri gelene kadar kadının başında durdum.

“Handan teyzeciğim umarım kızmazsın bana. Ben senin hastane kaydını yaptırmak zorunda kaldığım için azıcık çantana bakmış olabilirim. Kusura bakma.”dedim, baygın yatan kadına. Beş dakikanın ardından kapı büyük bir gürültüyle açıldığında, ödüm b*kuma karışmış ve pineklediğim sandalyeden düşmüştüm.

“Anne!! ”diye bağırdı, bir kız.

“Anne ne oldu sana.” dedi, yirmilerinin sonunda gibi görünen adam.

“Hatun ne bu hal.”dedi son olarak kır saçlı bir adam.

“Alooooooooo!!” dedim ben de varlığımı belli etmek için. Bu arada hâlâ yerdeydim.

Yataktan destek alarak kalktığımda, “Siz ne yapıyorsunuz?” diye sordum. “Odaya böyle girilir mi?” dedim.

“Sen kimsin?” diye sordu genç duran adam.

“Nazlı.” dedim.

“Sen neden buradasın peki?” diye sordu.

“Bakın” dedim ve durdum. “İsim neydi?”

“Ateş.”

“Ateş Bey, teyzeyi buraya ben getirdim. Birileri gelene kadar ya da kendine gelene kadar durayım dedim. Pazarda fenalaşmıştı. Oradaki kadınlardan biri tansiyonu var diyince ben de hastaneye getirdim.” dedim.

Deminden beri annesinin elini tutup ağlayan kız ayağa kalkıp karşımda durdu ve bir anda bana sarıldı.

“Teşekkür ederim Nazlı abla. Çok teşekkürler.” dedi ve daha sıkı sarıldı. Bir elim hafifçe sırtına pat pat yaparken.

“Önemli değil, insanlık vazifesi.”dedim. Kız benden ayrıldı ve sonra teyzenin eşi olduğunu düşündüğüm yaşlı adam elini uzattı. Elini uzattığı gibi sıktım.

“Sağ ol kızım teşekkür ederiz.”dedi.

“Rica ederim.”dedim. En son adının Ateş olduğunu öğrendiğim adam karşıma geldiğinde o da elini uzattı. Uzattığı elini bana göre güçlü bir şekilde sıktım.

“Sağ ol Nazlı. O an sen olmasaydın ne olurdu tahmin etmek bile istemiyorum. Teşekkür ederim.”dedi. Bu süreçte hâlâ elini sıkıyorken, “Teşekkürlük bir şey yok. Gördüm, imkan vardı yardım ettim o kadar.”dedim. Gözlerimin içine bakarken nasıl bir anlam çıkarmam gerekiyor bilmiyorum ama bu durumdan kurtulmak için, “Elim.”dedim; gözlerimle avucun içindeki elimi işaret ederek. Kısa sürede kendine geldiğinde ateşe deymiş gibi elini elimden çekti.

O sırada yataktan gelen birkaç kıpırdanmayla Handan teyzenin uyandığını anladım. Çocukları ve eşi tarafından sorguya çekilirken, “Geçmiş olsun.”dedim. Handan teyze benim kim olduğumu anlamaya çalışırken, kızı onu hastaneye getiren kişi olduğumu ve onlar gelene kadar başında beklediğimi söylemişti.

Handan teyze, “Sen kimsin kızım buralarda seni hiç görmedim ben.” diyince, “Zaten bu semtte oturmuyorum. Kiralık dükkan bakmak için dolanırken pazarda durdum, zaten sizi de öyle fark ettim.”dedim. “Ne yapacaksın sen kiralık dükkanı.”diye sordu. Sorusu her ne kadar saçma gelse de cevapladım.

“Benim şu an işlettiğim bir kafem var ama dükkan sahibi beni çıkarıyor. Zaten sözleşmem de bitti. O yüzden dükkan bakıyorum.”dedim. Kadın birkaç saniye düşündükten sonra, “E bizim boş dükkanımız var. Nazlı kızım eğer sana da uyarsa bizim dükkanı kiralasan ya.”dedi. Odadakilere baktığımda sadece benim değil herkesin şok olduğunu anlamıştım.

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Nazlı'nın kişiliği hakkında ne düşünüyorsunuz merak ediyorum. Yorum yazmayı ve oy atmayı unutmayın.

Unutmayın dünyayı like (oy vermek) kurtaracak. :))

Loading...
0%