Yeni Üyelik
14.
Bölüm

12.Bölüm

@okuyan_bir_insan

Bölüm Şarkısı = Sertab Erener – İncelikler Yüzünden

 

Sabahın ilk ışıklarını yüzümde hissetmemle uykumdan ayılırken, saçlarımın arasında gezindiğini hissettiğim eller tam aksine uyumamı sağlayacak cinstendi. Yavaşça gözlerimi araladığımda bu kişinin babam olduğunu gördüm. “Uyan bakalım güzelim. Kahvaltı edeceğiz.”dedi, oldukça yumuşak bir sesle. “Sen böyle saçlarımı okşarken o biraz zor ama.”dediğimde, “Kaçırdığım ne varsa yaşamak istiyorum.”dedi. “Daha seni sırtıma alacağım, parka gideceğiz, baba-kız günü yapacağız, sen erkeklerden nefret ettiğini söyleyeceksin falan.”dediğinde kahkahamı tutamamıştım. “Her şeye tamam da son dediğin ne alaka.”diye sorduğumda, “Arada kaynar diye düşünmüştüm.”dedi. Bir kahkaha daha attığımda beni pür dikkat izlediğini fark ettim. Gözleri dolduğu an ise aniden yatağımdan kalkmış, “Hadi bakalım anneni kızdırmadan aşağıda ol. Annen, anne olunca o kutsal güç olan anne terliği yüklendi kadına resmen. Halbuki gençken hiç öyle marifetleri yoktu.”diye söylenerek odadan çıktığında tekrar gülmüştüm. Kısa bir süre sonra kendime gelip, tuvalet ve banyodaki işlerimi de hallettiğimde salona inmiştim.

 

“Sorarım size bu okulu bu saatte kim neden gitmeyi akıl etti. Hayır yani neden, niçin, nasıl? Kendine ne zoru vardı bu insanların?”diye söylene söylene merdivenleri inen Çınar herkese ‘günaydın’ demiş, kendini yanıma atmıştı. “Sabaha kadar oyun oynamasaydın böyle zombie gibi olmazdın çok bilmiş.”diyen Defne’ye sadece dil çıkarmakla yetinmişti. Birden yanımın çökmesiyle bakışlarım oraya kaydı ve Savaş ağabeyimi gördüm. Sağ kolunu omzumdan boynuma atıp, “Gerçek halleri bunlar güzelim çok takma.”dedi ve şakağıma bir öpücük kondurdu.

 

Görevli ablanın ‘sofra hazır’ demesiyle ayaklanmış ve yemek odasına geçmiştik. Babam, “Bugün anlaştığım güvenlik şirketinden gelecekler. Bu olaylar çözülene kadar da koruma olarak görev yapacaklar. Hepinizin özellikle de senin kızım,”diyerek bana hitaben konuşmuş ve lafına devam etmişti. “Tek başınıza dışarı çıkmanızı istemiyorum. Bir yere gidecekseniz mutlaka yanınızda bizden biri ve en az iki koruma olacak anlaştık değil mi?”diye sormuştu. Hepimiz ‘anlaştık’ demiştik. Açıkçası g*tümde kurt yoktu ya da rahat batmıyordu. O yüzden özellikle de benim daha dikkatli olmam gerektiğinin farkındaydım.

 

Biten kahvaltının ardından çocuklar okula, babam ve ağabeylerim ise işe gitmişti. Bugün olacak olan basın toplantısı yüzünden oldukça gergindim. Çalan telefonumla Cesur’un aradığını görmüş oldum. “Toplantı saati gelene kadar ne endişen varsa anlatıp rahatlaman için görevimin başına gelmiş bulunmaktayım.”diyen sesiyle hissettiğim güven ve huzur beni her seferinde şaşırtsa da bunun bana iyi geldiği de bir gerçekti. “Cesur.”dediğimde derin bir nefes almış ve “Söyle güzelim.” demişti. “Teşekkür ederim.” demiştim. “Sen bana neden teşekkür ediyorsun.”dediğinde, “Varlığın bile teşekkür etmem için bir sebep.”demiştim. “Sen kendi varlığının bana nasıl iyi geldiğinden haberdar değilsin sanırım. Benim gözümden kendini görsen şaşar kalırsın bu ben miyim diye?”dediğinde küçük bir sessizlik olmuştu. “O gün senle karşılaşmasaydım ne olurdum bilemiyorum bile ve sen bana teşekkür ediyorsun.”dedi. “Asıl benim sana teşekkür etmem lazım var olduğun için, hayatında bir yer edinmemi sağladığın için.”dediğinde bir şey diyememiştim. İkimizde birbirimiz için aynı duyguları besliyorduk. “Biliyorum şu an paniksin ve ne yapacağını bilmiyorsun. Ama şunu unutma artık yalnız değilsin. Ailen var ve ben varım.”dedi. Annemle babama artık anne-baba diye hitap ettiğimi biliyordu. Bunları da bir ara uzun uzun konuşmuştuk.

 

Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından stresten terlemiştim. Bu yüzden duşa girip, saatin nihayet yaklaşmasıyla hazırlanmaya başlamıştım. Geçen gün annemle aldıklarımızı giyip, saçlarımı da ensemde güzel bir at kuyruğu yapmıştım. Kapatıcıyla yüzümdeki bazı yerleri eşitleyip, maskara ve hafif renkli bir nemlendiriciyle işim bitmişti. En son parfüm sıktığımda odamın kapısı çalmış, ‘gir’ dediğimde annem odaya hazırlanmış bir şekilde girmişti. “Ben de sana bakmak için gelmiştim yavrum. Baban aradı yarım saate buradalar. Az önce de kardeşlerin geldi hazırlanmak için gel salonda bekleyelim.”diyince, “Tamam.”dedim ve küçük el çantasını da alıp salona indik. Bir şeyler söylemek için kıvranan anneme bakıp, “Hadi söyle artık yoksa çatlayacaksın.”dedim. “Ay iyi ki söyledin yoksa gerçekten çatlardım.”dedi ve devam etti. “Senin Cesur oğlumla aranda ne var.”diye sorunca ‘araba farı tutulan masum tavşancığı’ bir kez daha anlamıştım. “Neden sordun anne?”dediğimde, “Sana moral konuşması vermek için odana geldiğimde Cesur’la konuşurken duydum ve açıkçası oldukça romantik bir konuşmaydı.”dediğinde bir an için salağa yatıp, “Neden öyle düşünüyorsun.”diye sormuştum. Sormaz olaydım. “Çünkü zamanında ben de böyle konuşuyordum.”dedi ve ekledi. “Babanla.”dediğinde, ‘öyle mi? Oldu o zaman bana müsaade’diyip her ne kadar kaçmak istesem de en başından dürüst olacağımı söylediğim için, “Ben de bilmiyorum anne.”demiştim kısık bir sesle. “Cesur’la tanıştığımda hayatımın güzel bir döneminde değildim.”dedim. “Ama o var olduğundan beri her şey sanki daha,”dedim ve en uygun kelimeyi bulmak için bir süre bekledim. “Sanki her şey daha katlanılabilir.”dediğimde bana öyle bir bakmıştı ki ne diyeceğimi bilememiştim. O sıra da salona şarkı söyleyerek giren Çınar ise işimi hiç kolaylaştırmıyordu. ‘Sevdadandır, sevdadandırrrrr sevdadandır dedi annem aldırma aldırma gel yanımaaa.’

 

 

Babamlarında gelmesiyle beraber hepimiz minibüs tarzı bir arabada basın toplantısının yapılacağı yere gidiyorduk. Babamdan daha önceden toplantının nerede yapılacağını öğrenmiş ve Cesur’un da orada olacağını söylemiştim. Şimdi önümüzde bir araba dolusu koruma ile gidiyorduk. Kısa sürede toplantının yapılacağı mekana varmıştık. Arabadan inerken gördüğüm Cesur’la ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi de serbest bırakmıştım. Sağ tarafıma Cesur geçerken herkese ‘merhaba’ demişti. Sol tarafımda annem, annemin solunda babam, arkada da Çınar’ın koluna girmiş Defne ve en arkada Akay erkekleri vardı. Hep birlikte korumalar eşliğinde geniş bir salona girdiğimizde uğultular ve fotoğraf makinelerden gelen deklanşör sesi oldukça rahatsız ediciydi. Herkes yerine geçerken Cesur dediği gibi en ön yerden bana bakıyordu. “Efendim bu söylenenler doğru mu?”, “Yanınızdaki hanımefendi gerçekten kızınız mı?”, “Kızınızı nasıl buldunuz?”, “Kaçıran kişiler yakalandılar mı?” gibi soruları peşi sıra sormaya başlamışlardı. Babam masadaki mikrofonlardan birini alıp “Öncelikle burada olan tüm basın mensubuna ve bu toplantıyı yapmak için salonunu bize açan Özel S*rıkaya üniversitesine teşekkür ederiz.”dedi ve konuşmaya devam etti. “Öncelikle evet söylenenler doğru. Uzun yıllardır kayıp olan kızımızı sonunda bulduk ve şu an yanımızda.”dedi. Başka birisinden “Bu nasıl olur yıllar önce kızınız doğumda ölmemiş miydi?”diye başka bir soru gelince babam, “Hayır. Benim kızım ölmedi. Kaçırıldı.”dedi. ‘Kızınızı nasıl buldunuz?’ sorusuna ise “Kızımızı isimsiz biri sayesinde bulduk. Onun kim olduğunu biz de bilmiyoruz.”dedi ve bir diğer soruya geçti. “Kızımı kaçıran ya da kaçıranlar ne yazık ki hâlâ bulunamadı.”dedi. Evet, Vildan ve Vedat’tan haber yoktu. Ozan’dan bile. Birkaç sorunun daha ardından basın mensupları, “Leyla Hanım siz bir şeyler söylemek ister misiniz?”diye sorunca “Tabii ki de,”dedim ve mikrofonu aldım. “Öncelikle ben de teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Buraya kadar geldiğiniz için. Söylemek istediğim şeylere gelecek olursak, yaşadığımız şeyler gerçekten korkunç ve insanlık dışı bizim için.”dedim ve konuşmaya devam ettim. “Yıllar önce doğum yapmış olmanın verdiği dayanılmaz acı ve o anın mutluluğuyla hiçbir şeyin farkında olmayan annemden, baba olmanın verdiği sevinçle böyle bir şeyi aklına bile getiremeyen babamdan, aylarca aynı karında yaşadığım ikizimden, beni ve ikizimi merak ve heyecanla bekleyen ağabeylerimden ve o zaman henüz dünyada bile olmayan kardeşlerimden beni ayırmak elbet kolaydı. Ama herkes bilir ki hiçbir sır ya da gerçekler sonsuza kadar gizli kalamaz.” Dedim ve derin bir nefes aldım. Tam karşımdaki beni çeken kameraya bakıp, “Kim olduğunu bilmiyorum. Ama bu yayını şu an izliyorsun. Korktuğunu hissedebiliyorum ve korkmalısın da, çünkü yıllar önce senin kurduğun bu oyunu şu an ben oynuyorum. İstediğin kadar saklan ama seni bulacağımı sakın unutma. Seni bulacağım ve yirmi yılın hesabını soracağım. Ben hazırım peki sen hazır mısın?”dedim ve teşekkür ederek lafımı sonlandırdım.

 

Biten basın toplantısının ardından, geldiğimiz gibi kalkmış ve eve dönmek için yola çıkmıştık. Arabaya bindiğimizde bu sefer Cesur’da vardı. Arabaya bindiğimizden beri bana şaşkın gözlerle bakan aileme, “Neden öyle bakıyorsunuz.”dedim. “Sen neymişsin be kardeşim.”diyen Barış ağabeyime baktım. “Ney mişim ben?”diye sordum. Savaş ağabeyim ise “Sen gerçekten küfür etmeden küfür edebilenlerdenmişsin.”dedi. “Basın toplantısında söylediklerin bana söylenseydi eğer çoktan yurt dışına kaçmıştım abla.”diyen Çınar’a bakıp, “Yavrum korkması gereken kişi sen değilsin.”dediğimde, “Seninle ters gitmemek gerekiyormuş ben bunu anladım.”diyen Oğuz’a döndüm. “O an kendini sen de dışarıdan görebilseydin ne demek istediğimizi anlardın.”diyen Cesur son noktayı koymuştu. Cebinden telefonunu çıkarıp “Hatta izle.”dedi ve beni çektiği videoyu gösterdi. Bizimkiler için korkutucu bir tavır olsa da asıl korkması gereken kişi belliydi.

 

Eve hep beraber gelmiş ve vakit geçirmiştik. Cesur bir an için ortadan kaybolmuştu. Akşam yemeği saati gelmeden önce tekrar gelmişti. Çalan kapıyı açmamla karşımda Cesur’u görmüştüm. Herkes kapıda toplandığında adetten kısa bir hoş geldin merasimi yaşamıştık. Cesur’un elleri dolu geldiğinde üç tane saksı bitkisi aldığını gördüm. “Bunlar size, Defne’ye ve Leyla’ya efendim.”diyerek çiçekleri tek tek bize vermişti. Ağabeylerimin homurtusunu duysam da şu an için duymazlıktan gelerek Cesur’a baktım. “Leyla koparılmış çiçek sevmez. Bu huyunu belki sizden almıştır diye düşündüğüm için böyle aldım.”dedi. Annemse yüzünde tatlı bir gülümsemeyle, “Niye zahmet ettin çocuğum, ay ne ince düşüncelisin teşekkür ederim evladım.”dedi ve içeri davet etti. Annem Cesur’la içeri girerken Defne “On beş yıllık birikimimle diyorum ki bu adamdan olur.”dedi. Ben ise “On beş yıllık birikimine kaç kişi sığdırdın kız sen.”diye çıkıştığımda hemen içeri kaçmıştı. Ben kapıda öylece kalırken Savaş ağabeyimin, “Şuna bak hem kardeşimiz hem de annemiz elden gidiyor.”dediğinde hayatımın en büyük gafını yapmıştım. “Bence ben elden gidebilirim. Benim için hiç sıkıntı yok.”dedim. Aynı anda bana dönen bakışlarla ‘ne dedin sen’ sesleri yükseldi. Neyse ki ne ben Sevda Demirel’dim ne de onlar Hande Ataizi’ydi. “Hiçbir şey demedim. Hadi acıktım ben yahu.”dedim ve oradan topukladım.

 

Yediğimiz akşam yemeğinin ardından bahçede oturmuş sohbet ediyorduk. En sonunda annem konuya girmiş ve günlerdir merak ettiği o soruyu sormuştu. “Siz nasıl tanıştınız Cesur oğlum. Biz Leyla sorduk ama beraberken cevaplamak istedi.”dedi. “Ben spordan çıkıyordum o gün, Leyla’da işten çıkıyormuş. İki yan kesici yolumu kesti gasp etmek için.”dediğinde annem ‘ay’ demiş ve ellerini ağzına götürmüştü. “Adamlar kararlı soyacaklar beni,”dedi ve durdu. Bana yandan bir bakış attığında kaldığı yerden devam etti. “Tam içlerinden biri çakıyı çıkarmışken biri taş attı adamlara hem de çakıyı tutan adamın tam alnının ortasına” dedi ve kendini tutamayıp gülmeye başladı. Ağabeylerim ‘neden gülüyor bu manyak’ moodundayken Cesur’un hikayenin geri kalan kısmını anlatmasıyla herkes gülmeye başladı. “Meğer taşı Leyla atmış, bir de taşı atarken ‘bir taş attım pencereye tıg deeeediiğ anaaasıı çıktı kızım evde yog dedi vay vaaayy’ diye şarkı söylüyor.”dediğinde kimse kendini tutmak için bir çabaya girmemişti. Çınar kahkahalarının arasından, “Abla bunu gerçekten yaptın mı ya?”dedi ve gülmeye devam etti. Ben de sadece başımla onaylamıştım. “Adamlar da şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlar ‘manyak mı bu diye?’dedi. Neyse işte sonra bir şekilde biz adamları atlattık. Sonra da bir daha bırakmadık birbirimizi.”dedi. Yardımcı ablanın bahçedeki masaya meyve tabağı getirmesiyle gözüm yeşil elmalara takılmıştı. Bu dalgınlığımı fark eden Oğuz, “Ne oldu diye” sordu. Birden, “Çok acıktığım bir gün, buzdolabından bir tane yeşil elma aldım diye ilk dayağımı o zaman yemiştim.”dediğimde aniden buz kesen ortamla, ortamın havasını kaçırdığımın farkındaydım ama kendimi tutamamıştım. Tutmakta istemiyordum. “Vildan denilen kadın ben ulaşamayayım diye ekmeği üst raflara koyardı hep. Küçüktüm o zamanlar, hem boyum hem yaşım. Minicik bir kız çocuğuydum. Bir minicik kız çocuğu. O yediğim dayak, elma benim olmadığı içindi.”dedim. “Çoğu zaman eften püften şeyler için dayak yerdim.”diye ekledim. “Camları düzgün silemediğim için, yemek tuzlu ya da tuzsuz olduğu için bunun gibi şeyler işte.”dedim daldığım yerden anlatmaya devam ederken. “On beş yaşımda beni Kürşat’la zorla evlendirmeye kalktıklarında cinnet geçirdim ve olay çıkardım. En son hatırladığım şey Vedat’ı bıçakladığım andı. Uyluğundan bıçaklamışım. O an ben de ne gördü ya da patronundan mı? Korktu bilmiyorum ama, Kürşat’ı bir şekilde ikna etmiş evliliğin ertelenmesi için. Ertesi gün uyandığımda hatırladığım şey ‘ öyle bir şey olursa kendimi öldürürüm.’ dediğimdi, belki de bu yüzden korkmuştur.”dediğimde, daldığım yerden kendime gelirken annemin hüngür hüngür ağlayışına tanık oldum. Yanına gidip ona sıkıca sarıldığımda ‘yavrum’ diyerek sadece sarılıyordu.

 

 

Yaklaşık beş dakikanın ardından çalan kapıyla ayaklanmış ve bahçe kapısından ön kapıya gelmiştik. Kapıda gördüğüm polisler hayra alamet gelmezken bir memur, “Leyla Karaca?”demişti. “Eski soy adım ama Leyla benim buyurun.”dediğimde hayatımın şokunu yaşamıştım. “Vildan Karaca ve Vedat Karaca yaklaşık bir saat önce orman yolunda ölü olarak bulundu.”dedi. Olayın şokuna bile girememişken, “ Birkaç gün önce sizin hakkınızda kayıp ihbarında bulunmuşlardı. Bu günde sizi televizyonda görünce o sayede tanıdık. Teşhis için bizimle adli tıbba kadar gelmeniz gerek.”dedi ve ben daha ne olduğunu bile anlayamadan kendimi adli tıbba giderken buldum.

 

 

Yazardan

“Görüyor musunuz ha! Görüyor musunuz?” dedi ve elindeki kristal içki bardağını televizyonun arkasında kalan duvara fırlattı Cavit.Korktuğunu hissediyorum.’dedi, ‘korkmalısın da dedi.’ “Bana dedi banaaaa!”diye boğazı yırtılurcasına bağırdı ve en yakınında olan adamına tokat attı. Birkaç yeri dağıttıktan sonra, “Madem öyle küçük hanım artık o zaman tanışalım ha.”dedi ve az önce vurduğu adama seslenip, “ O iki işe yaramazın cesedini ormanlık alana bulunabilecek gibi bir yere atın. Leyla Hanım’a hediye etmek istiyorum.”dedi ve “Üstüne şöyle yazan bir notta atın.”dedi. “Oyunu kuran da kuralları koyanda benim.” Hadi şimdi gidin gözüm görmesin sizi dedi ve adamlarını kovdu. Oyun yeni başlıyordu…

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Vildan ve Vedat'ın öldüreleceğini tahmin eden kimler. Bu arada unutmayın ki Ozan hâlâ ortalarda yok. Yeni bölümü yazıyorum. Bittiği gibi 7 oyu geçince atacağım. Yazım yanlışı varsa afola. Aslında bir sınırlandırma yapmak istemem ama benim de teşvik olmam gerek. İyi okumalar. :))

 

 

 

Loading...
0%