Yeni Üyelik
16.
Bölüm

14. Bölüm

@okuyan_bir_insan

 

Bölüm Şarkısı = Dedublüman – Günü Gelir

 

Sarsıldığımı hissederken yavaş yavaş gelmeye başlayan bilincimle nerede olduğuma baktım. Gözümün önünde gördüğüm biçimli çeneyle biraz daha yukarı baktığımda, bu kişinin Oğuz olduğunu gördüm. Uyandığımı hissetmiş olacak ki bana güzel bir tebessümle baktı. Gülebiliyormuşsun da demek ki Oğuz efendi. Kendime iyice gelip uykum açıldığında beni yere indirmiş ve “Günaydın uykucu.”demişti. “Ben uykucu değilim.”dediğimde, “Omzumda mışıl mışıl uyuyan da bendim çünkü.”dedi. “Hiçte mışıl mışıl uyumalık bir omuzun yok. Kim dediyse seni kandırmış.”dedim ve yanından gidip Barış ağabeyimin yanına gittim. Beni çok geçmeden kolları arasına alıp Savaş ağabeyimle konuşmasına devam etmişti. Önümüzde duran sıralı arabalarla, arabaları kullananlar ‘hoş geldiniz ağam’ diyerek kapıları açmışlardı. İkizler olarak biz ayrı bir arabaya binerken, babamlarda ayrı bir arabaya binmişlerdi. Yolda giderken Selim bana karşılaşacağım manzarayı anlatmıştı. Babamın babası yani dedem Hazar Ağa’nın beş çocuğu varmış. Hazar ağanın eşi yani babaannemizin adı da Gül’müş. En büyük oğulları 52 yaşında Osman amcaymış ve üç oğlu varmış. Eşinin adı Neriman, oğulları ise ‘Kerim, Salim ve Orhan’mış.’ İkinci sırada babam varmış. Üçüncü oğlu Ahmet, Ahmet amcanın eşi Züleyha, Hazar ağanın dördüncü oğlu Dündar, Dündar amcanın eşi Elvan, ve son oğluysa Mahir, Mahir amcanın eşinin adı da Narin’miş. Ahmet, Dündar ve Mahir amcanın da iki oğlu varmış. Ahmet amcanın oğulları Serhat ve Serkan, Dündar amcanın oğulları Mehmet ve Mahmut, Mahir amcanın oğulları ise Baran ve Berat’mış. Ve ben bunların hiçbirini eksiksiz aklımda tutabileceğimi sanmıyordum. “Ay tamam dur anlatma. Beynim yandı her an kulağımdan duman çıkabilir.”diyip Selim’i susturduğumda, “En azından uyumlu isimler koymuşlar. Belki o şekilde hatırlayabilirim.”dememle arabadaki herkes gülmüştü. Araba büyük bir taş konağın önünde durduğunda kafamda yankılanan zılgıt sesini susturmak için kafamı iki yana salladım. Kurtulamayınca bu zılgıt sesinin kafamın içinde olmadığını fark ettim. Biri gerçekten zılgıt atıyordu. Yanıma gelen Selim, “Hazır mısın?”diye sordu. Başımı sallayarak onayladığımda elimi tuttu ve “Hadi bakalım kazamız mübarek olsun.”dedi ve beraber konağa girdik.

 

 

Kapı açıldığı gibi geniş avluda elinde bastonuyla bekleyen birini gördüm. Bu adam Selim’in dediğine göre Hazar Ağa olmalıydı. Yanında ki kendine göre genç dursa da yine de belli bir yaşta olan kadın ise Gül Hanım olmalıydı. Tam karşısına geldiğimde, “Selamın Aleyküm.”dedim ve öpmek için elimi uzattım. Bu hareketime bıyık altından gülmüş ve elini uzatmıştı. “Ve Aleyküm Selam.”dedi. Yanındaki kadının da elini öpünce “Hoş geldin torunum.”diyerek bana sarılmıştı. Kısık bir sesle ‘hoşbuldum.’dedim ve ondan ayrıldım. “Geri kalanlarda içeride. Şimdi siz yol yorgunusunuzdur kızlar size odaları göstersin.”dedi ve babamlarla da selamlaştıktan sonra avludan ayrıldı.

 

 

Annem ve babam bir odaya, Defne’yle ben bir odaya, Selim ve Çınar başka bir odaya, diğerleri ise aynı odada kalacaklardı. Defne odada ben de lavaboda üzerimizi değiştirdikten sonra aşağıya inmiştik. Herkes buradayken benim için yabancı olan yüzler de vardı. Amcalar, yengeler ve kuzenlerle tanıştıktan sonra arka avluda geniş bir sofra kurulmuştu. Kuzenlerden biri, “Valla her şey sen geliyorsun diye yapıldı.”dediğinde masaya baktım. Neredeyse boş yer kalmayan masaya baktığımda, ‘Dev olduğumu bilmiyordum. Bu kadar şeyi nereme yiyeyim.’diye mırıldandığımda, “Yav sen ne komik hatunsun ya.”diyip omzuma fazla sert olmayacak bir şekilde geçirmiş, yemek sofrasına geçmişti. Paçalardan akan samimiyete hayret ederek masaya geçtim. Solumda Selim, sağımda Barış ağabeyim, karşımda da Oğuz vardı. Bu rahat rahat yemek yiyebilirim demek oluyordu. Hazar ağanın ‘afiyet olsun’ diye konuşmasıyla herkes yemeğine başlamıştı.

 

Uzun geçen öğle yemeğinin ardından ‘midem battal boy çöp torbası değil.’diyerek mide fesadı geçirmekten son anda kurtulmuştum. En sonunda gençler ve yetişkinler olarak ikiye ayrılarak sohbet etmeye başladık. Aklıma gelen Cesur’la Savaş ağabeyimin kolundan çıkmış avluda boş bir yerde Cesur’u aramıştım. “Sonunda aradın be güzelim. Olmadık zamana denk getiririm diye ben de arayamadım. Ne yapıyorsun nasıl oralar.”diye sorduğunda, dediğim tek şey “Her şeyden çok fazla var. Kuzenler, amcalar, yengeler ama hiçbiri rahatsız edici değil tuhaf bir şekilde.”dedim. “O zaman senin adına sevindim. Orada bol bol eğlen ve her şeyi unut olur mu?”dedi. “Olur olmasına da bakalım biz oldurabilecek miyiz?”dedim. Biraz daha konuştuktan sonra, “Benim artık kapatmam lazım Cesur. Burada ortalıktan fazla kaybolamam.”dedim ve vedalaşarak telefonu kapattık.

 

Ağabeylerimin yanına geçeceğim sırada Selim hızla yanıma gelmiş ve koluma girmişti. “Ne oldu.”diye sorduğumda, “Misafir geldi.”dedi. yüzündeki sıkıntılı ifadeye anlam vermeye çalışırken, birkaç günün öncesinde kahvaltıda konuşmalarımız aklıma gelince ufak bir aydınlanma yaşadım. “Yaşadığın aydınlanma bittiyse yanımdan asla ayrılmıyorsun.”dedi ve kendiyle beraber beni de içeriye sürükledi. İçeri girdiğimiz an, içeride var olan yoğun uğultu bir an için kesilmişti. “Torununuz bu kız mıdır ağam?”diye soran adama, Hazar ağa “Öyledir.”diyerek karşılık vermişti. Gelen misafirlerin elini öptüğümde benden birkaç yaş büyük olan adamın elini sıkmak yerine baş selamı vermekle yetindim ve Selim’in yanına geçtim. Yaptığım bu harekete ağabeylerim ve babam memnun kalırken adama tuhaf gelmişti ki bir süre öylece kalmıştı. Onlar sohbet ederken benden bakışlarını çekmeyen adama, “Birine mi benzettin kardeşim?”dememle ortam tekrar sessizleşmişti. “Hayırdır. Neden sordun?”diyince, “Gözlerinle röntgenimi çektin de ondan sordum.”dedim. “Ya bakışlarına sahip çık ya da çıkma sen bilirsin. Olacakların mesuliyetini kabul etmem.”dedim. Ağabeylerim her an adama dalmak için hazırlanırken adamın annesiyle babası gitmek için ayaklanmıştı. Adam bana hâlâ gözlerini dikiyorken ben de ona bakıyordum. Daha sonra kaçarcasına konaktan gittiklerinde, Hazar ağanın kahkahasını duydum. Babama bakıp, “Aynı benim gibi derken doğruymuşsun.”dedi ve salondan çıktı. Ben de Defne’yle kalacağımız odaya çıktım ve zaman geçirmek için yanımda getirdiğim çizim defteri ve kalemlerimle bir şeyler karaladım.

 

 

Geçen vakitle beraber akşam yemeği için toplanmıştık. Herkes sakince yemeğini yerken Hazar ağa, “Yarın bir plan yapma Leyla torunum. Benim senle işim var.”dedi. Ağabeyimler ‘ne işi, ne yapacaksınız.’gibi soruları peşi sıra sorsa da Hazar ağa en sonunda dayanamamış hepsini susturmuştu. Akşam yemeğinden sonra içilen kahve ve çaylarla saatler ilerlemiş ve herkes odalarına çekilmişti. Odada uyumaya çalışırken en sonunda pes etmiş odanın olduğu kattaki verandaya çıkmıştım. “Sertsin,”diyen sesle aniden sesin geldiği yere dönmüştüm. Hazar ağa ise dediklerine devam etti. “Terssin, soğuksun, insanlara öldürecek gibi bakıyorsun ama özünde iyisin. Çocuklar gösterdi, ikizlerin okulunda olay çıkarmışsın.”dediğinde olayın Mardin’e kadar ulaşmasıyla ‘yerin kulağı vardır.’lafı doğruluğunu kanıtlamıştı. “Ben bu zamana kadar kendimi bozmamak için, doğrumdan sapmamak için kötü oldum, soğuk oldum, suratsız oldum. Çünkü beni benden başka koruyacak kimse yoktu.”dedim. “Ben artık kim olduğumu öğreneceğim ve ona göre davranacağım.”diyince gülmekle yetinmiş, “Babanın kopyasısın.” demişti. Daha sonra, “Hadi artık yat. Yarın uzun olacak.”dedi ve gözden kayboldu. Ben de odaya girdiğimde Defne’nin yanına yattım ve yarın olacakları düşünerek gözlerimi kapadım.

 

Bir bölümün daha sonu geldik sevgili okuyucularım. Hikayeyi beğeniyor iseniz lütfen bunu güzel yorumlarınız ve oylarınızla belirtin. Elimde hazır bölüm olmadığı için emin olmamakla beraber yeni bölüm yarın gelir bir aksilik olmazsa. Yazım yanlışım varsa afola. :))

 

Loading...
0%