Yeni Üyelik
19.
Bölüm

17. Bölüm

@okuyan_bir_insan

Bölüm Şarkısı = Neşet Ertaş – Neredesin Sen

 

Kendime geldiğimde hissettiğim güçlü bir darbe ve ıslaklık olmuştu. Gözlerimi açmayı başarabildiğimde ise hissettiğim darbenin üzerime bir kova su atılmasından kaynaklı olduğunu anladım. Tabii bu düşüncemi kesinleştiren şey hâlâ hissettiğim ıslaklık ve yere düşen boş kovanın sesiydi. “Kimsin lan sen.”diye sordum bana yan dönmüş bir şekilde elleri önünde bağlı olan adama “Kimin köpeğisin.”dememe rağmen tek bir şey dememesi iyice sinirlerimi bozuyordu. Bir yandan arkamda sıkıca bağlanan ellerimi iplerden kurtarmaya çalışırken diğer yandan da en son ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. Üstüme baktığımda kolyemin hâlâ boynumda olduğunu gördüm. Bu biraz olsun sakinleşmemi sağlıyordu. En son etkinlik alanındaydık. Ben de tuvalete gitmek için masadan kalkmıştım ve çıktığımda ise yerde baygın yatan bir koruma vardı. Ben arkamdaki iplerle cebelleşirken birden kapı açıldı ve içeri bir adam girdi.

 

“Günaydın Leyla.”diyen adama baktım. Tanımıyordum. Daha önce hiç görmemiştim. “Kimsin.”dedim sadece. “Tanıyacaksın. Tanışacağız.”dedi. “Yalnız ben seninle tanışmak istediğimi hiç sanmıyorum sayın şer*fsiz.”dedim. Oysa sadece bana gülmekle yetinmişti. “Neden burada olduğunu öğrenmek istemiyor musun yani?”dedi. “Ama ben anlatmayı çok istiyorum.” Derin bir nefes alıp tekrar aynı soruyu sordum. “Kimsin.” Onun dediği şeyse tüm kanımın çekilmesine sebep olacak olan o isimdi. “Cavit. Benim adım Cavit. Yıllar önce seni ailenden koparan kişiyim.”

 

Leyla Kaçırıldıktan Sonra Akay’lar

Leyla’nın tuvalete gitmesinin üstünden on dakika geçmesine rağmen hâlâ gelmemesi herkesi tedirgin etmeye başlamıştı. Kadınlar tuvaletinin olduğu yerden gelenlerin dedikleri şeyse Akay ailesi için korkunç dakikaların başlayacağı andı. “Baygın yatan adamı gördünüz mü?” “Kadınlar tuvaletinin önündeki adam di mi? Ne oldu acaba.”diye konuşan kadınlarla herkes ayaklanmış ve tuvaletlerin olduğu yere koşmuştu. Gördükleri manzarayla herkesin yüreği sıkışırken sedyede ambulansa götürülmek üzere yatan adam Leyla’nın korumasıydı. Kendine anca gelen adama Boran Bey, “Ne oldu. Kızım nerede.”diye sorsa da aldığı cevap “Bilmiyorum.” olmuştu. Defne hızla tuvalete bakarken, “Baba!” diye bağırdı ve o cümleyi kurdu. “Ablam yok. Hiçbir yerde yok.” Hızla otelin kameralarına bakan Boran Bey, kızının otelin arka kapısından baygın bir şekilde çıkarıldığını gördü. O an içinde büyüyen ateş harlanırken korkuyordu. Kaybetmekten korkuyordu. Tekrar kaybetmekten, kızına doyamamışken başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu. Akay ailesi hızla eve giderken polise haber verilmiş ve büyük çapta bir arama başlatılmıştı. Kısa sürede televizyonlarda Leyla’nın fotoğrafı çıkmıştı. Kızını tekrar kaybetmek üzere olan Halide Hanım ise baygınlık geçirmişti. Hastaneye gitmemek için ısrar eden Halide Hanım’a evde damar yolu açılmış ve sadece sakinleştiricilerle durabiliyordu.

 

Haberi alan Hazar ağa ise ilk uçağa atlayıp çoktan İstanbul yoluna çıkmıştı. “Hadi artık oğlum. Nerede konum. Bul artık kızımın yerini.”diyen Boran Bey oldukça sabırsızdı. Oğuz, böyle bir şeyin olacağını hissetmiş gibi evden çıkmadan önce Leyla’ya bir kolye takmıştı. Kolyenin içindeyse bir verici vardı. Çalışma odasının içinde Boran Bey, Savaş, Barış, konumu bulmaya çalışan Oğuz, kardeşinin ne durumda olduğunu daha çok hisseden ve korkan Selim, Çınar ve Cesur vardı. “Ben de gitmeliydim.”dedi Cesur. “Ben de ona eşlik etmeliydim. Bir an olsun yanından ayrılmamalıydım.”diye odada dönüp duran Cesur’a baktıklarında, kardeşlerinin ve kızının hayatındaki bu insanın doğru insan olduğunu anlamışlardı. “Kendini yiyip bitirerek bir şey kazanamayız. Aynı hatayı biz de yaptık. Onu yalnız bıraktık.”dedi Savaş. Kendine çok kızgındı. Oğuz aynı hızla işine devam ederken. “Buldum!”dedi. Buldukları yere baktıklarında ormanlık bir yerdi. “Çınar sen burada annen ve kız kardeşinle kal. Bir haber olduğunda biz sizi ararız. Hadi gidelim. Kızımı alalım çabuk olun.”dedi ve aynı hızla yola çıktılar. Barış yolda polisi ararken konumu da söylüyordu. Bir yandan da Savaş hastaneyi aramıştı. Her ihtimale karşı ambulans istedi ve belki de bu hareketi sayesinde kardeşini kurtaracaktı. Konuma doğru gidiyorlardı ama ne yazık ki gidecekleri yer oldukça uzaktı.

 

Leyla’dan

 

Karşımdaki adam bana pür dikkat bakarken ben de gözlerimi ondan çekemiyordum. “Anladığım kadarıyla artık dinlemeye hazırsın.”diyen Cavit’e baktım, hiçbir şey söylemeden öylece yüzüne bakıyordum. “Bundan yıllar önce biz henüz genciz tabi baban olacak o alçakla.”dediğinde, “Alçak demek çocuk kaçıran, insanların hayatıyla oynayan hatta katil olan kişiye denen kelime benim için.”dedim. “Yani burada alçak olan kişi sensin. Babam değil.” “Baban!”diye gürledi birden. “Senin baban alçak ! Benim sevdiğim kadını benden çaldı!”dedi. Ben ise “Benim annem hiçbir zaman seni sevmedi! Kimse senden bir şey çalmadı!”dedim onun gibi bağırarak. “Eğer o baban olmasaydı, Halide benim olacaktı! Sen benim kızım olacaktın! Benim olacaktınız!”dedi. Bu söylediklerine sinirimden gülüp “Almayayım senin gibi bir manyağın kızı olmaktansa hiç var olmamayı tercih ederim.”dediğimde kızgın bakışları beni bulmuştu. “Halide’yle-”dediğinde hızla sözünü keserek, “Annemin adını ağzına alma!”diye bağırdım. “Annenle baban hep bir kız çocuğunun hayalini kurdular. Gözlerimin içine baka baka!”dedi. “Sen de beni bu yüzden kaçırdın.”dedim. “Sırf annemle babamın canını yakmak için.”dediğimde başını sallayarak onaylamıştı. “Sevmek bu mu?” diye sordum. “Sana göre sevmek böyle bir şey mi? Seviyorum dediğin insanın canını yakarak. Hayattaki en büyük acıyı ona yaşatarak.”dediğimde birkaç adım geriye gitmişti. “Seven insan senin yaptığını yapmaz!”diye haykırdım. “Seninkisi sevgi değil! Aşk değil! Sahip olma isteği! Sen adam değilsin! Sen insan bile değilsin!”dediğimde “Sana yıllarca baktım. Bir gölge gibi peşindeydim.”dedi. “Bir de takip mi ettin beni p*ç?”diyip tükürdüğümde anlatmaya devam etti. “Eğer annene benzeseydin seni yanıma alacaktım.”dediğinde tüylerim diken diken oldu, midem bulandı. “Ne.” dedim sadece. “Ama sen babana benzedin. Hareketlerin, dış görünüşün. Her şeyinle yıllarca görmediğin o babana benzedin. Gerçekten kan çekiyor demek ki.”dedi ve dışarıdaki adamlara seslenerek “Alın şunu!”diye emir verdi. Ardından odadan çıktı.

 

İki adam beni oturduğum yerden kaldırırken debelensem de kurtulamadım. Ağaçlık bir alanda olduğumuzu gördüğümde o an öleceğimi anlamıştım. İnsan eceli geldiğinde hisseder derler. Ben hissediyordum. Karşımdaki bu takıntılı ruh hastası beni öldürecekti. Kazılmış toprağın içindeki kapaklı teneke kutuyu gördüm. Beni canlı canlı göm*cekti. Bu canilikti. “Boran eğer seni bulmasaydı yaşamaya devam edecektin. Ama buldu. Ben sizin mutlu yaşamanıza izin veremem. Ben mutlu değilsem o da olamaz olmayacakta.” dedi ve bir adama baş işareti verdi. O adamsa hiç vakit kaybetmeden bıçağı boşluğuma geçirmişti. Hissettiğim ani acı ve yanma hissiyle bacaklarım tüm gücünü kaybetti ve diz çöktüm. İki adam beni teneke kutunun içine atarken birden elime bir şey tutuşturulduğunu hissetim. O an için anlam veremedim. Üstüme kapatılan teneke kutunun kapağı sessizlikte gürültü yaparken üstüme atılan toprakları hissediyordum. Elime tutuşturulan bir telefon, bir kalem ve kağıt vardı. Kağıtta, “Özür dilerim. Kalemde az önce yaşanılanların kaydı var ve telefonla aileni ara. Polonezköy de bir ormandayız. Yapabileceklerim bu kadar. Tekrardan özür dilerim.” yazıyordu. Telefonla hemen ağabeyimi aradığımda, “Alo.”demişti. “Ağabey” dedim. “Leyla. Leyla’m ağabeycim.”diyen ağabeyimin sesini duyduğumda, “Beni kesmeden dinleyin.”dedim. “Polonezköy ormanındayım. Sol boşluğumdan az önce bıçaklandım.”dediğimde ‘daha hızlı!, kızım ve kardeşim’ feryatlarını duyuyordum. “Kan kaybediyorum ve ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum. Burada bir yeri kazdırmış. Teneke bir kutunun içindeyim.”dediğimde kimseden çıt çıkmıyordu. “Gömdüler beni baba. Burası çok karanlık.” dedim. Derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim. “Bunu yapan Cavit’miş. Onlar konuşurken ismini duymuştum ama unutmuşum. Özür dilerim.”dedim. Her kelimemde canım daha çok yanıyor ve nefes almam zorlaşıyordu. Ama söylemeliydim. Fırsatım olmayabilirdi “Baba senin suçun değil.”dedim. “Annemin suçu değil. Hiçbirinizin suçu değil. Biliyorum birbirimizi geç bulduk ama bu yaşadıklarımız benim için o kadar değerliydi ki” dedim ve derin bir nefes aldım. Aldığım nefesle beraber canım daha çok yanarken acıya dayanamayarak çığlık attım. “O kadar değerliydi ki şu an ölsem bile gözüm arkada kalmaz.”dedim. Arkadan ne kadar kaldı diye soran sesler gelse de benim gitme vaktim gelmişti. “Deme babam. Kurban olayım deme öyle sık dişini.”diye yalvaran babama cevap verecek gücüm yoktu. “Ağabeylerim.”diye seslendiğimde üçü de “Efendim güzelim demişlerdi. “Mardin’de size ne söylediğimi hatırlıyorsunuz değil mi?”dedim. “ İyi ki varsınız. Beni iyi ki buldunuz. Benim üstüme titremeniz hatta paylaşamamanız benim için o kadar değerli ki” “Beni bulduğunuz ve sevdiğiniz için teşekkür ederim.” dedim. “Defne’ye özür dilediğimi söyleyin. Her zaman yanında olacağıma dair verdiğim sözü sanırım tutamayacağım.”dememle telefondan gelen hıçkırıklar çoğalmıştı. “Cesur.”dedim. Karşıdan ses gelmese de orada olduğunu biliyordum. “Seni seviyorum. Biliyorum hiç sırası değil ama seni seviyorum.”dedim. “Ve seninde beni sevdiğini biliyorum.” Gözlerim iyice kararırken son gücümü de toparlayıp, “Mor menekşe” dedim. “Mezarıma mor menekşe dikin.”Mor menekşe, sevgi ve sadakat demekmiş. Sizleri sevdiğimi sakın unutmayın.”dedim ve bilincimi kaybettim. Kaybetmeden önce duyduğum son şeyse ‘geldik’ diyen ailemin ve cılız bir ambulans sesiydi.

 

Bölümün sonuna gelmiş bulunmaktayız. 16. bölüm bugün on oy alır diye düşündüğüm için yeni bölüm atıyorum. Yazım yanlışı varsa afola. Bu bölümde 10 oy aldığı zaman sonraki bölüm gelecek. Cavit'e sövmek serbest. İyi okumalar. Oy veren elleriniz dert görmesin. :))

 

Loading...
0%