Yeni Üyelik
20.
Bölüm

18. Bölüm

@okuyan_bir_insan

Bölüm Şarkısı = Toygar Işıklı – Ben Ölürsem

Yazardan

Leyla’yı kurtarmak için gittikleri yolda telefonu çalan Savaş, bakmadan açtı telefonu. “Ağabey.”diye kısık bir ses duyduğunda hemen tanıdı telefondan gelen sesi. Nasıl unutabilirdi ki. Telefonu hızla hoparlöre alan Savaş’la artık herkes Leyla’nın sesini duyuyordu. Bıçaklandığını söyleyen Leyla’yla hepsinin canı yanarken, söyledikleriyle acıları katlanılmaz olmuştu. “Gömdüler beni.” demişti. “Burası çok karanlık.”demişti. Sesi gittikçe kısılan ve yaralanmasına rağmen kendisine bunu yapan kişiyi söylemişti. Oysa ki polisler çoktan kaçmak üzere olan Cavit’i adamlarıyla beraber yakalamışlardı. Yolda son hız kardeşlerini, kızını ve sevdiği kadını kurtarmak için giden beyler Leyla’nın her söylediğiyle daha çok harap oluyorlardı. Leyla babasının kendini suçlamamasını söylemiş, ağabeyleriyle yaşadığı son mutlu an için teşekkür etmiş ve son olarak sevdiği adama aşkını ilan etmişti. Son isteği ise mor menekşelerdi. Mezarına mor menekşeler dikilmesini istemişti.

 

Sesi kesilen Leyla’yla herkesin içindeki telaş daha çok büyürken, varacakları yere gelmişlerdi. Sonunda Leyla’nın konumuna geldiklerinde yaşadıkları dehşeti kısa sürede üstlerinden atıp, hepsi hızla yeri kazmaya başlamıştı. “Gerçekten gömmüşler.”dedi Selim gözyaşları içerisinde. Hiçbiri gözyaşlarını saklama gereği duymuyordu. “Bir insan bunu nasıl yapar. Bu nasıl bir vahşet!”diye kızgınlıkla söylendi Oğuz. Sonunda sert bir şey hissettiklerinde bunun Leyla’nın bahsettiği teneke kutunun kapağı olduğunu anladı Savaş. Kapağı hızla açtığında gördüğü manzaraya hiç kimse ömrü boyunca unutamayacaktı. Bembeyaz elbisesi kanlar içindeydi. Kendi kanına bulanmıştı. Savaş kutunun içine girdiği gibi kardeşini oradan çıkardı ve kendiside hızla çıktı. Leyla’nın elinde sıkı sıkı tuttuğu kalemi ve not kâğıdını aldı ve cebine koydu. O sırada Barış, kucağındaki kardeşini ambulans görevlilerinin tuttuğu sedyeye bıraktı. Leyla’yı bir an önce hastaneye götürmek için gittiklerinde Cesur’da Leyla’yla ilgili bilgi veriyordu. “Kan grubu A rh pozitif. 20 yaşında. İlaç alerjisi yok. Alkol ya da sigara kullanmıyor.”dedi ve ensesindeki saçları çekiştirmeye başladı. “Sorun lütfen.”dedi, gözyaşları içerisinde. “Başka ne söylemem gerektiğini bilmiyorum.”dedi telaş ve panikle. “Siz söylemeniz gereken her şeyi söylediniz beyefendi.”dedi paramediklerden biri ve hızlı bir şekilde ambulansa bindiler. Boran Bey’de hızla ambulansa bindiğinde hastaneye gitmek için zamanla yarışmaya başladılar.

 

Geri kalan herkes arabayla ambulansı takip ederken, Boran Bey’de kızına bakıyordu. Belki de son kez. Bir görevli yarasına tampon yaparken bir diğeri damar yolu açıyordu. Ardından ambulansın içini dolduran zayıf kalp atışları duyuldu. Paramediklerden biri “Acil hastayı entübe et! Adrenalin yap! Hastayı kaybediyoruz! Ben kalp masajına başlıyorum çabuk!”dedi. Boran Bey ise ‘hastayı kaybediyoruz.’ lafında kalmıştı. Gidemezdi. Küçük kızı gidemezdi. Daha doyamamışlardı birbirlerine, hiçbir şey yapamamışlardı daha. “Lütfen gitme kızım. Yalvarırım gitme babacığım. Nolur gitme.”diye kızının elini tutup yalvaran babaya acıyarak baktılar. Kalp masajının sonucunda kalbi atmaya başlayan Leyla’yla herkes rahatlamıştı. Paramediklerden biri hastaneye ulaşmış ve acil A rh pozitif kan grubunu hazır etmelerini söylemişti. Birkaç dakikanın ardından hastaneye geldiklerinde acil ameliyata alınan Leyla’yla, artık yapacakları tek şey beklemekti. Leyla savaşıyordu. Hayatı için savaşıyordu.

 

 

Leyla’dan

 

Kendime geldiğimde ormanlık bir alanda olmayı beklemiyordum. Yattığım yerden kalkıp etrafa baktığımda ağaçlardan başka hiçbir şey yoktu. “Kimse yok muuuu!?” diye bağırdım. Biraz daha etrafa olduğum yerden bakarken olduğum yerde durmanın bana bir faydası olmayacağını anlamıştım. Yürümeye başladığımda amacım yola çıkıp yardım istemekti. “Ağacın yosunlarının baktığı yer kuzey miydi yoksa güney mi?”diye sorduğum soruya yine kendim cevap vermiştim. “Coğrafya dersinde uyumak yerine, dersi dinleseydin bilirdin.”diye kendi kendime kızarken tekrar bir ikileme düşmüştüm. “Kimya mıydı lan o yoksa?”dediğimde başımı iki yana sallamış ve “Düşündüğün şeye bak.”diye kendi kendime kızmıştım. Biraz daha yürüdükten sonra gelen seslerle birilerinden yardım isteyebileceği umuduyla oraya doğru giderken, Leyla diye seslenen birini duymamla refleksle başımı o yana doğru çevirdim. Karşımda gördüğüm kişilerle şok geçirmiştim. Bunlar Vedat ve Vildan’dı. “Sizin ne işiniz var burada. Siz öldünüz.”dedim bir iki adım geriye doğru giderken. “Sen de öldün Leyla.” diyen Vedat’a baktım ve o an aklıma gelenlerle olduğum yerde kalakaldım. Ben bıçaklanmıştım. Burası gerçek değildi. “Öldüm mü şimdi ben?”diye sordum kısık bir sesle “Henüz değil.”dedi ve o an bana doğru koşarak gelen 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu gördüm. Elimi tutup, “Anne.”dedi. Af buyur? “Ne.”dedim. “Seni bekliyoruz anne. Herkes seni bekliyor. Bak.”dedi ve uzakta bir yeri gösterdi. Gösterdiği yere baktığımda bütün sevdiklerimin orada olduğunu gördüm. Cesur’un kucağındaysa bir kız çocuğu. “Kardeşim seni istiyor hadi gel anne.” dedi ve elime asılarak beni çekiştirdi. “Adın ne senin.”diye sordum. Gülümsedi. Sadece gülümsedi ve beni ait olduğum yere götürdü.

 

Yazardan

Ameliyathane kapısının önünde beklerken kapı açılmış ve bir hemşire “Acil kan gerek.”demişti. Oğuz, “Benim kan grubum uyuyor. Ben kardeşime kan verebilirim.”dediğinde hemşire,”Beni takip edin.”diyerek Oğuz’la beraber oradan uzaklaştı. Kapının önünde kalan Boran, Savaş, Barış Selim ve Cesur’a ise sadece beklemek kalmıştı. Boran Bey Savaş’a dönüp, “Annenle kardeşlerini getir Savaş. Şimdi telefonda söylersek daha kötü olurlar.”dedi ve daldığı düşüncelerine devam etti. Savaş hiçbir şey söylemeden olduğu yerden kalktı ve annesiyle kardeşlerini almak için eve gitti. Biraz zaman geçtikten sonra gelen Oğuz’la az önce kan alan hemşire aynı hızla ameliyata girdi. “İyi olacak di mi baba? Kardeşim iyi olacak di mi?” Boran Bey kesin ve kararlılıkla, “Aksini düşünen varsa hemen gitsin buradan. Bir dakika bile durmasın. Benim kızım yaşayacak.”dedi. Ameliyat devam ederken Halide Hanım ve ikizler gelmiş hep beraber bekliyorlardı Leyla’yı. Geçen bir saatin ardından hastanede duyulan baston sesleriyle bakışlar oraya dönmüştü. Hazar ağa tüm hızıyla onlara doğru geliyordu. “Torunum nerede.” diye sordu. “İçeride baba. Ameliyatta.”dedi ve şaşkınlığını üzerinden atıp, “Sen nasıl geldin buraya.” diye sordu. “Torunum canıyla cebelleşirken oturacak halim yoktu herhalde.”dedi ve boş koltuklardan birine oturdu. Geçen on beş dakikanın ardından herkes sessizce dualarla Leyla’dan iyi bir haber almayı bekliyorken, kapı bir kez daha açıldı. İçeriden çıkan doktorla herkes tekrar ayaklanırken, “Leyla Hanım’ın yakınları.” diye sordu usulen. “Kızım nasıl?”diye soran Boran Bey’le durumu anlattı doktor. “Bıçak hayati organlara gelmemiş. Bu bizim için iyi bir şey. Ama fazla kan kaybettiği için hayati tehlikesi var. Ameliyat iyi geçti. Yoğun bakıma alacağız. Birkaç gün yoğun bakımda kalması gerek.”dedi ve devam etti. “Her şey yolunda giderse iki gün sonra normal odaya alırız. Geçmiş olsun.” “Peki görebilir miyiz?”diye soran Selim’e “Hayır. Yara henüz çok taze ve dediğim gibi hayati tehlikesi hâlâ var. Bu yüzden beklemelisiniz.”dedi ve gitti. Ardından Leyla çıktı. Rengi solmuş, dudakları morarmış Leyla.

 

Onlar yoğun bakımın önünde beklerken onları uzaktan izleyen biri vardı. Cebinden çıkardığı telefonla Kürşat’ı aradı Ozan.”Ameliyattan çıktı şimdi. Hayati tehlikesi varmış, yoğun bakıma aldılar. İki gün kalacakmış orada. Düzelirse normal odaya alacaklarmış.”dedi ve karşı tarafı dinledi. Ardından kapanan telefonla, “Yaşa Leyla. Ölmek sana kurtuluş olur. Yaşa ki hayattayken ölüden bir farkın olmasın. Yaşa ki seni Kürşat’a verebileyim.”dedi ve sessizce hastaneden çıktı.

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Merak etmeyin Kürşat'tan da kurtuluyoruz. Yazım yanlışı varsa afola. Oy veren elleriniz, yorum yazan parmaklarınız dert görmesin. İyi okumalar. :))

 

 

Loading...
0%