@okyanuss_s
|
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın🫶🏻
Keyifli okumalar🤍
~KORKU~ "Sadece yanımda kal yeter." Gözlerimin içine bakarken hançerini yavaşca çıkardı. Kalp atışlarım fazlasıyla hızlanmıştı. Onunla iş birliği yaparak hata mı etmiştim? Bu zamana kadar yapdığı, söylediği hiç bir şeyi doğru dürüst analamamıştım. Gerçek amacının ne olduğunu bulmaksa fazlasıyla zordu. Öyle bir bilinmezliğe sahipti ki, onu anlamak imkansızdı. Anlamak istediğin de karanlığına çekerek seni de bilinmezliğine ortak ediyordu. Onu anlamak için o olamak gerekliydi. Şu an yaşadığım korkudan daha çok merakdı. Ne istediğini ilk kes bu kadar çok anlamak istiyordum. Seçdiği kurban ben miydim gercekden? Bir adım daha yaklaşarak aramızdakı mesafeyi kapatdı. Elimde silahım yoktu. Kendimi ondan koruya bilecek bıcağımıda bir az önce savaşırken kaybetmiştim. Geri adım atmadım, kaçmanın bir anlamı yoktu. Ne yapmak istediğini görmek istiyordum. Tabi bunun bedelini canımla ödememeyi umut ediyordum. Boşda olan eliyle elimi tutarak hançerin sapını elime verdi. Şaşkınlıkla ona bakarken belindeki bıçağını çıkardı. Tutduğu elimi kendine çekerken ben onun arkasına gecmiştim bile. "Şimdi" diye bağırdığına üzerimize karanlıktan saldıran dört adamla neye uğradımı şaşırmıştım. Daniel üzerine saldıran siyahlar içindeki adamlarla savaşırken olayları yeni anlamaya başlamıştım. Ve koluma aniden yediğim kılıç darbesiyle kendime geldim. Ucuz kurtulmuştum, eğer bir az daha oyalansaydım çok kötüsü ola bilirdi. İkisi kılıçlarıyla üzerime atılırken vuruşlarından kurltulmaya çalışıyordum. Kendi bıçağım olsaydı işim daha kolay ola bilirdi. Daniel'in verdiği hançer hafif olsa da kendi hançerlerim daha uzun olduğu için elim pek alışık değildi. Ama bunu dert edemeyecek kadar bu hançere ihtiyacım vardı. Aksi taktirde bu darbelerle savaşmam imkansızdı. Kılıç darbelerini savururken bir yandan gözlerim Daniel'i arıyordu. Yanılmıştım, bu saldırganlar gitdikce artıyordu. Ben ikisiyle mücadele ederken o altısıyla savaşmak zonunda kalmıştı. Birazdan ben de kala bilirdim. Acımadan bunlardan kurtulmak en iyi seçenekti. Vuruşlarımı daha da hızlandırsam da arkaya adım atmamaya yemin etmiş gibi adamlar yerinden kıpırdamıydu. Eğer onlar gidemiyorlarsa ben giderdim. Daniel saldırganlarla savaşa devam ederken geri çekildim, bir şeyler düşünmeliydim. İkisiyle aynı anda savaşarak yalnız kendimi savuna bilirdim, onları öldürmemse imkansızdı. Ani haraketle gelen kılıç vuruşunu hancerimle karşılık verip cüsseli adamın arkasına geçmiştim. Hızla nefes alıp ayağını hedef aldım. Zırhlar vuracağım darbeleri önlesede ayakları savunmasızdı. Cüsseli adam bir dizinin üzerine çökerken diğer adamın kılıcı yüzümü sıyırdı. Cüsseli adamın kalkmasıyla kara kuzgun üzerine saldırması bir oldu. Bu hayvanın çok iyi eğitildiği aşikardı. Bu son şansımdı, hızlı ve keskin haraketlerle diğer adama saldırdım. Hançerimi o cüsseli bedenine saplamayı başarmışdım sonunda. Zırhın açık kısmından karın bolşulğuna vuduğum darbe bu adamı öldürmek için yeterli değildi. Hançeri çıkarıp göğsüne saplamıştım. Adam yere yığılırken hızla elindeki kılıcı kaparak Daniel'e döndüm. Benden uzaktalardı, daha şimdiden Daniel üçünü öldürmüştü. Yaralanmışa benzemiyordu, kara kuzgunsa diğer cüsseli adamın icabına baka bilirdi. Adamın yüzü resmen kanlar içindeydi. Kara kuzgunun caynaklarından kurtulmak o kadar kolay değildi. Kaçmak için son şansımdı bu. Yaklaşan at kişnemeleri ve ayak sesleri daha fazla saldırganların geldiğini anlamıştım. Ama onu burada yalnız bırakmak doğru muydu? Zamanım daralıyordu. Üstelik beni her an fark ede bilirlerdi. Ya hemen kaçmalı ya da Daniele'e yardım etmeliydim. Bir adım geri attım. Bence yardıma ihtiyacı yoktu, sonuçta bütün krallığa karanlığıyla nam salmış bir suikastçıydı. Benim yardımıma ihtiyacı yok. Kendimi buna inadırmaya çalışıyordum. Bir adım daha attım, bir adım daha, bir adım daha derken arkamı döndüm. Ama duyduğum acı dolu inlemeyle durdum. Onun sesiydi. At sesleri daha da yaklaşıyordu. Arkamı dönemezdim. Onun bana ihtiyacı yoktu. Gitmeliydim. Mantıklı olan buydu. Eğer arkamı dönüp ona bakarsan buradan bir adım daha atamayacağımı biliyordum. O yüzden arkama bakmadan ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladım. Onu orada bırakmıştım. Belki de ölüme terk etmiştim. Artık onu anlamaya ihtiyacım yoktu. Onu kendi karanlığına habs etmeyi seçmiştim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ya onu öldürürlerse? Ne güzel işte kurtulurdum. Hayır kurtulamazdım, şimdi değil. Daha yolun başındaydım ona ihtiyacım vardı. Ayaklarım beni daha fazla götürmedi, istemsizce attığım adımlar yavaşladı. Fazla uzaklaşmamıştım. Ama diğer saldırganların da geldiğine emindim. Koştuğum için nefessiz kalmıştım. Elim boğazıma gittiğinde sanki bir yumru oturmuştu. Ne yaptım ben? Arkamı döndüm ve koşarak az önce geldiğim yola baktım. Ay gök güzünde ağır ağır yükselirken gece yarısından geçmiş, elimdeki kılıç kana bulanmıştı. Yukarıya baktığımdaysa ellerim, kolum, elbisem de kan içindeydi. Bu gün ilk cinayetimi işlemiştim. İlk defa birini öldürmüştüm. Buna mecbur bırakılmıştım ve bunun son olmayacağını biliyorum. Kaçamazdım. Bunu kendime yapamazdım. Hayatım boyu bu anın çelişkisini yaşayamazdım. Onun ölme ihtimali bile bir çok şeyin ters gitmesine sebep ola bilirdi. Eğer ölecekse bu ölümü benim elimden olmalıydı. Bir kere onun karanlığına bulaşmıştım. Bundan kurtulmak öyle kolay değil. Derin bir nefes alıb geldiğim yolu geri koşmaya başladım. Yaklaşdıkca bir birine çarpan kılıçları, atların, kara kuzgunun sesini duymaya başlamiştım. Öylece aralarına dalmak pek akıllıca değildi. Karanlıkta yoğun çalıların arkasında onlarca saldırgana karşı savaşan Daniel'i gördüm. Elleri kana bulaşmışdı. Bunun kendi kanımı yoksa öldürdüklerinin mi olduğunu anlayamadım. Durumu normal görünsede bu kadar saldırgana karşı savaşmak kolay değildi. Gözlerim hızla etrafı gezinirken onların zayıf noktallarını arasamda bu pek mümkün görünmüyordu. Ta ki ileride Daniel'in atını görene kadar. Belki onların zayıf noktaları yoktu ama ben güçlü taraflarımı kullana bilirdim. Kılıçla savaşmak benim için zordu hele ki şu durumda onları elimdekiyle öldürmem imkansızdı. Fiziksel olarak benden fazlasıyla cüsseliydiler. Doğrusu dikkatimi çeken diğer şeylerden biri de buydu. Bunlar basit saldırganlar değildi. Özel yetiştirilmiş ölüm askerleri oldukları her hallerinden belliydi zaten. Ama hangi soya mensup olduklarını anlamak kolay değildi. Hızla düşüncelerimden ayrılıb Daniel'in atına doğru koştum. Tahmin ettiğim gibi ok, yay ve bir kaç başka silahta eyerinde bulunuyordu. Gece gibi siyah ata binmeye çalışırken iki ayağı üzerine kalkarak beni geri savurmuşdu. Ne bekliyordum ki? Dövüşçü atlar kolay kolay sahiplerinden başkasının kendilerine binmesine izin vermezdiler. Ama şu an buna fazlasıyla ihtiyacım vardı. Yavaşca yaklaşıp elimi siyah tüylerinde gezdirdim. Ne olduğunu anlamasa da hissettiğini biliyordum. "Lütfen.." fısıltıyla dudaklarımdan dökülen sözcüklerle ona daha da yaklaştım. Eğer üzerindeyken beni atmaya çalışırsa çok kötü yaralana bilirdim. Bana güvenmesi lazımdı. Bir az daha tüylerini okşadıktan sonra binmeyi başarmıştım. Benden rahatsız olduğunu bilsem de şu an bunu dert edemezdim. Ok ve yayımı hazır tutup atı ormana doğru sürmeye başladım. "Hadi kızım daha hızlı, onun sana ihtiyacı var." At karşımızda savaşan sahibini gördüğünde daha da hızlandı. Üzerinde dengemi korumam kolay olmasa da hedefimi nişan aldım. Parmaklarımın arasındakı oku serbest bırakırken kayan bir yıldız gibi hedefine isabet etmesini seyr ettim. Bir an, zaman durmuş gibi hissettim ve ardından, sessizlik aniden yol oldu. Geldiğimizi fark etmiş saldırganlar üzerime doğru koşmaya başlamıştı. At Daniel'in çevresinde daireler çizerken bu işimi zorlaştırsa da yeniden nişan aldım. Sivri okun sol göğsüne saplanmasıyla bana doğru koşan saldırgan yere yığılmıştı. 8 tane okum vardı iki hedef başarılıydı. Yerde kaldı altı. Daniel ustaca vurduğu her vuruşta birini daha yere sermeyi başarıyordu. O sırada gözlerimiz kesişti. Gece mavisi gözleri şaşkınlıkla parlıyordu. Beni unuttuğu aşikardı. Daha yeni varlığımı fark ediyormuş gibi görünüyordu. Ben üçüncü hedefimi daha vururken, onun afallayan bakışları üzerimdeydi. Bunu kullanan saldırganlardan biri beline bir hançer darbesi indirmişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu aptal adam? Bu gidişle gerçekten kendini öldürecekti. Daniel'e arkadan saldıran diğer adamı hedef alsam da atın durmadan koşması ve diğerlerinin hareketleri işimi zorlaştırmıştı. Tabii bir de yanlışlıkla Daniel'e de vurma ihtimalim olduğu için temkinli davranmalıydım. Elimdeki oku da serbest bırakınca hedefine ulaşmıştı. Birini daha vurduktan sonra diğerini nişan alacağım sırada aniden sola çekilmemizle dengemi kaybettim. Adamlardan ikisi halatı atın boynuna geçirmiş hareket etmesini engelliyordu. Arkadan bacağımda hisettiğim keskin acıyla bağırdım. Arkadan saldırmıştı pislik herif. Atın eyerinde olan bıçağa uzanmaya çalışsam da yetişemiyordum. Kolumdan tutup çekilmemle yere yığılmıştım yayım benden fazlasıyla uzaktaydı. Adamsa kılıcını beni vurmak için yukarı kaldırmıştı. Hayır böyle ölemezdim değil mi? Geri dönmemeliydim. Bu hatayı yapmamalıydım. Ay ışığında parlayan kılıcın sivri ucu ölümümün ta kendisiydi. Ölemezdim. Elim yerde kendimi koruya bilecek bir şeyler ararken kılıç bana doğru inmişti bile. Gözlerimi sıkıca kapatmış bunun gerçekliğinden kendimi kaçındırmaya çalışıyordum. Acıyı his ede biliyordum ve ağırlığı da. Evet ağırlık, bu pek normal değildi. Sıkıca kapatdığım gözlerimi yavaşça araladığımda cüsseli adamın üzerime yığıldığını anladım. Ağırlığın sebebini şimdi anlamıştın muhtemelen acının sebebi de buydu. Aniden yüzüme kan damlaları düşmeye başladı, adam o kadar cüsseliydi ki bu et parçasının üzerimden atmak öyle kolay olmadı. Kendimi ondan kurtarıp kenara doğru attığımda kafasının tam arkasından saplanan bıçağı gördüm. Bu manzara fazlasıyla mide bulandırıcıydı. Bir de üzerimde olan kanın onun olduğunu bilmek daha kötü olmama sebep oluyordu. Gözlerim yerde yatan cesetler arasından Daniel'i buldu. Fazlasıyla yorgun görünüyordu. Nefes nefese kalmış, alnında ve kaşında açılan yaralardan kanlar çenesine doğru yol alıyordu. Demek beni son anda o kurtarmıştı beni. Gece mavisi gözlerini bir saniye bile üzerimden çekmeye niyet yoktu. Bense ayağa kalkacak mecali kendimde bulamıyordum. Düşündüğümden daha çok yara almıştım. Gözlerimin kararmasıyla etrafı seçemiyordum. Kulağımı acı çığlıklar yine doldurmaya başlamıştı. O gece ki çığlıklardı bu. Yıllarla kurtulmaya çalıştığım, içimde bastırdığım çığlıklardı. Fazla ölü bedeler vardı, çok fazlaydı. Kan kokusu üstüme sinmişti. Nefesim gittikçe daralıyordu. Başımı kaldırıp onu seçmeye çalıştım. Bir açılıp bir kapanan gözlerimle bunu yapmakta zorlansam da yaşayan birilerini görmeye ihtiyacım vardı. Bu ölü bedenlerin arasında yalnız olmadığımı bilmeye ihtiyacım vardı. Bunu bir daha yaşamayı kaldıramazdım. O geceyi bir daha yaşayamazdım. Bulanık bakış acıma girdiğinde derin bir nefes aldım. Yalnız değildim. Bana doğru yorgun adımlar atıyordu. Sonunda vardığındaysa diz çökerek beni incelemeye başladı. Tedirgin gözleriyle yaralarıma bakıyordu. Tek dikkat ettiğim gözleriydi. Onları neredense anımsıyordum. Bu bakışları gördüğüme emindim. Neden bu kadar garip hissettiriyordu. Nefes alış verişlerim gittikçe zorlaşıyordu. "Çok fazla yaran var. Geri dönmeliydin soylu kız" Sonda söyledikleriyle dudağının kenarı kıvrılmıştı. Gözleriyse hala endişeliydi. Bilincim tam yerinde olmadığı için bu endişenin sebebi ben mi yoksa başka bir tehlikeye karşı olduğunu anlayamadım. "Teşekkürün bu mu?" Dedim titrek sesimle. Neden bu kadar güçsüz düşmüştüm ki? Uzunca yüzüme bakıp sonunda konuştu "Kendine ne yaptığının farkında bile değilsin." Parmağını yavaşca yanağıma değdirip okşamasıyla yüzümdeki sıcak sıvıyı his ettim. O göz yaşı mıydı? Anlamadığım bir sebepten gözlerimden akan bir kaç damlayla gözlerimi sıkıca kapattım. Bu kadar güçsüz olduğumu görsün istemiyordum. Onun karşısında ilk kes bu kadar savunmasızdım. Bana ne olduğunu algılamam bu durumda imkansızdı. Derin bir acı hissediyordum. Ama kanayan yarlarımdan farklıydı. Kalbimin tam ortasında öyle bir sızı vardı ki sanki bir hançer saplanmıştı ve ben bu acıyla yaşamaya mahkum edilmiştim. Bilincimi acık tutmakta artık zorlanıyordum. Başımı istemsizce onun koluna yasladım. Yorgundum. Yıllarla uyusam geçmeyecek bir yorgunluktu bu. Kalbim yorgundu benim. "Buradan gitmek istiyorum." Titrek nefeslerle dudaklarımdan dökülen son cümleler olmuştu.
|
0% |