Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Küçük Mucize

@okyanustutkunu

Lord Arın aylar geçmesine rağmen hâlâ odasındaydı. Kendi kendine fısıldıyor ve acı içinde boğuluyordu. Birdenbire odanın içinde kanat sesleri işitti.

 

"Kesinlikle delirdim. Fazlasıyla delirdim. Olmayan sesler duyuyorum." Yere çökmüş kırdığı dizlerinin üzerine kolunu yaslamış ve başını duvara yaslamıştı sırtıyla birlikte. Ardından dizinin üzerinde bir kıpırtı hissetti ve kristal okyanus mavisi gözlerini dizine çevirdi ve şaşkınlıkla kızarmış gözlerini açtı.

 

"Küçük peri kızı? Sen nasıl içeri girdin?" Peri kızı afallamış olan lorda acı içinde bakıyordu. Gerçekleri bilmesine rağmen anlatamıyordu. Bunun haddine olmadığını düşünse de karşısındaki adama çok üzülmüş ve hâline acımıştı.

 

"Ben yardımcı bir periyim. Bir keresinde Nova size yardımcı olmamı istemişti ona dayanarak sizin de bir nevi yardımcınız olduğumdan yanınıza gelebildim. Tılsımlar bu konuda fayda etmez ve çok özür dilerim lordum. O kadar zaman sonra aklıma geldi. Sizi çok merak ettim. Merak ettik." Hüzünlü ve cılız bir sesle konuşmuştu minik peri kızı.

 

"En fazla bir haftadır yoktum ve herkesi bu kadar çok mu korkuttum? Gerçi haklılar su lordunun ortadan birden bire günlerce kaybolması büyük bir sorun."

 

"Lordum... siz aylardır buradasınız."

 

"Ne? Ben en fazla bir haftadır buradayım. Eminim ne ayı?"

 

"Lordum bir yıl oldu neredeyse."

 

"Lanet olsun! Tılsımın etkisi buydu! Resmen ilmekte kalmak gibi... halkım iyi mi? Bir sorun oldu mu? Nova peki?" Küçük peri gözlerinden düşen minik göz yaşlarını silip lorda döndü.

 

"Herkes iyi lordum ama sizi çok merak ettiler. Cadılar bile bozamadı tılsımınızı."

 

"Onlar bile mi? Lanet olsun! Nasıl oldu bu? Ben aylardır buradayım ve zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadım."

 

"Çok acı çekiyordunuz değil mi? Zamanı unutmanızın sebebi tılsım değil vârisinize olan aşkınızdı değil mi?"

 

"Öyleydi. Yardımın için teşekkür ederim küçük peri. Şimdi çıkmam lazım yeterince geç kaldım."

 

"Peki lordum. Rica ederim ve şey... eğer izin verirseniz yanınızda olabilir miyim? Lütfen."

 

"Olabilirsin. Önce banyoya gireceğim ardından da geri yapmam gerekenlere döneceğim. Eminim halkım bana kızgındır."

 

"Değiller. Sadece çıkmanızı ve sizi iyi görmeyi bekliyorlar. Tıpkı sizin onların uyanmasını beklemeniz gibi."

 

"Ne çok bekledik birbirimizi." hüzünle acıyla kalbi sıkıştı. Derin bir nefes alıp küçük periyi arkasında bırakarak banyoya girdi ve uzun süre sonra dışarıya eski güçlü hâliyle adımını attı ve odasından çıktı. Onu görenlerin dili tutuldu. Aylar sonra lordları odasından çıkmış ve yanlarından geçiyordu. Göz yaşlarına boğuşanlar saygıyla önünde eğilenler ve ne yapacaklarını bile şaşıranlar vardı.

 

"Hepinizden özür dilerim. Sizi yalnız bıraktım bir daha olmayacak söz veriyorum."

 

"Dönüşünüz yalnızlığımızı bitirdi lordum. Varlığınız yeterli."

 

"Ayağa kalk ve dik dur Poyraz. Hepiniz. Su asla boyun eğmez. Ağlamayın ve dik durun artık buradayım ve sizi asla bırakmayacağım."

 

Kendisi bile ağlamamak için zor duruyordu ama halkının onun yüzünden çökmesi canını çok acıtmıştı. Hepsiyle konuştu ve doğruca odasına gidip bütün krallığıyla ilgili aylarca olanları öğrendi ve halkını görmeye gitti.

 

-Nova'dan-

 

"Yas tutmayı bırak Nova. Arın odasından çıkmış ve halkıyla birlikte artık. Ben de meraklı değilim herkesi kandıramaya."

 

"Evran defol git başımdan."

 

Çekip gitti. Arın nasıldır acaba? Aylardır odasından çıkmıyordu. Defalarca gitmek istedim ama onu ve halkımızı yok etmek istemiyorum. Bunu yapamam. Evran anlayamadığım ve anlamlandıramadığım bir şekilde anlayışlı davranıyor. Tam bir pislik ama odalar da ayırdı. Tek derdi Arın'ın canını yakmak.

 

Arın ne kadar dışarı çıktıysa ben de o kadar dışarı çıkmıştım. Ağlamadığım tek günüm yok ama krallık için burada kalmak zorundayım. Umarım yalanıma inanmıştır. İnanmasa o kadar zaman odasında olmazdı gerçi. Yani benden nefret ediyor. İşin kötü yanı yarın bir toplantı olacak ve ben orada olmak zorundayım. İhanetimden sonra nasıl yüzüne bakacağım? Nasıl onunla aynı yerde olacağım? Kapım tıklatıldı.

 

"Gir."

 

"Toplantı bu gün yapılacak hatta şimdi. Arın fazla ısrarcı sanırım seni görmek istiyor. Hazırlan."

 

"Zaten hazırım."

 

Elini uzattı.

 

"Mide bulantısıyla uğraşamam." Dışarı çıktım ve saraydan çıktığım gibi Hava krallığının önüne bedenlendim.

 

Krallık her zamanki ihtişamıyla karşımdaydı ama her yer bana soğuk ve renksiz geliyordu artık. İçeri girebilecek miydim? Sinâ da bana kızgın olmalı. Arın ise acı çekiyordu ve benden nefret ediyordu belki de.

 

Bir buz kalıbının içindeymişçesine soğuktan titredim. Arkama dönmekten korkuyordum. Gelmişti. Kalbim yerimden çıkacak gibiydi ve bu buz yanığı nasıl olduğunu bana anlatıyordu. Arın iyi değildi. Arın çok kötüydü. Yanımdan geçip gitti sanki yokmuşum gibi. İlerledi ve elini attığı gibi halattan merdiveni çıkardı ortaya. Ardından da ağır ağır tırmanmaya başladı. Buzdan bir farkı yoktu. Ben de yoktum. Artık yoktum. Kristal mavisi okyanus gözlerine bakamadım. Mavi pantolonunu ve üstüyle her zamanki gibi güçlü ve asil duruyordu. Başında taç olmasa bile bir kral gibiydi. Krallığımızın imgeleriyle işlenmiş okyanus gibi dalgalanan mavi pelerini burnuma onun kokusunu ulaştırıyordu. Saçları gelen rüzgârla uçuşsa bile mükemmelliğiyle duruyordu. Pelerini dalgaların adeta seslerini kulaklarıma doldururcasına dalgalanıyor ve ardından merdivenlerin basamaklarından su gibi akıp ardından gidiyordu.

 

Merdiven yok olmamıştı. Peşinden gitsem... zarar verirdim. Ama ardından yok olmamıştı. İçeri girebilmem için mi bırakmıştı? İçimdeki hisse güvenip peşinden merdivenleri çıktım. Adımları ağırdı tıpkı yaşadığı acı gibi.

 

Tek kelime etmedi. Tek kelime etmedim. Ne diyebilirdim ki? Ne diyebilirdi ki? Her şeyi mahvetmiştim. Birden bire bir şeye -birine çok da yakışıklı birine- çarptım aniden durmasıyla. Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Ağır bir şekilde bana döndü bir basamak indim artık daha da uzun ve heybetliydi. Kristal buz bakışları bana doğruydu ve beni öldürüp duruyordu. Elini kaldırıp parmağını şıklattığında devasa bir büyü dalgası geri sendelememe neden oldu. Neyseki merdivenlere tutunabildim.

 

"Konuş." Emir vermişti. İlk kez bana emir vermişti ve sesi korkunçtu. Beynim durmuştu. Aklım hislerim bana ondan kaçabildiğim kadar uzağa kaçmamı söylüyordu ama kalbim bana eğer öleceksen de bu sevdiğin adamın elinden olsun ama o sana zaten kıyamaz. Saçının teline zarar gelse diyarın altını üstüne getirir diyordu. Ve ben kalbime inandım. Kalbim karşımdaki güçlü ve heybetli lord idi. O artık benim kalbim olmuştu ve bundan asla şikayetçi değildim.

 

"Neyi konuşmamı istiyorsun?"

 

"Gerçekleri. Kimse duyamaz. Sinâ bile, o cadılar bile. Şimdi konuş." otoriter bir üslubu vardı. Korkunç görünüyordu ama bana yine tatlı geliyordu. Sanırım onun her hâlini gördüğüm için gözüme hep güzel görünecekti. Gözlerine bakakaldım. Anlatamazdım krallığın taşı halkımız için gerekiyordu.

 

"Gerçekleri zaten gördün ve duydun."

 

"Yalanları. Sadece yalanlar ve kandırmalar. Ne olursa olsun bana gerçeği anlatmak zorundasın."

 

"Değilim. Ayrıca gerçek bu. Bak Arın ben gayet mutluyum." Derince gözlerime baktı. Gülümsedi. Gözleri acıyla bana bakarak gülümsedi. Bir adım aşağıya indi. Bir adım aşağıya indim.

 

"Nova bu diyarda eğer evliysen sana bir iz verilir ve o iz sende yok. Yani sahte evlilik de yalan. Sen sahte de evli değilsin." duyduklarımdan sadece korktum. Gülümsüyordu soğuk değildi. Sahte bile olsa evli olmadığımı biliyordu. Ama nasıl? Saraydaki kimse bile bilmiyor sadece Arın geldiğinde sanki nikah kıyılmış da bitişine gelebilmiş gibi hazırlık yapmıştı Evran. Anlamıştı. Nasıl? Bu nasıl olabilir?

 

"Sen... dediklerin anlamsız ben ge-" baş parmağını dudaklarıma hafifçe bastırıp susturdu.

 

"Değilsin. Sen hâlâ benim Nova'msın. Beni kandırdın. Tek anlamadığım şey neden bunu yaptığın. Neden yaptın Nova? Sana ne dedi?" gözleriyle ruhumu da aklımı da okuduğunu hissettim ama aklımda olanlara çoktan mühür vurmuştum.

 

"Gizleme mührü ha? Senden de daha azını beklemezdim benim güzel vârisim. Kırmayacağım mührü. Gizli kalsın, senin istediğin gibi olsun. Ama Nova ben senden asla vazgeçmem. Tıpkı senin de benden vazgeçmeyeceğin gibi. Sana güveniyorum. Ne olursa olsun bana geleceğini de yaptıklarının bir sebebi olduğunu da biliyorum. Kendimden çok buna eminim." gözlerimden istemsizce yaşlar aktı ama şefkatle bana bakıyordu.

 

"Şş ağlamak yok. Sen en güçlü kadınsın Nova. Yaptıklarına da sana da güveniyorum. Sadece seni bekleyeceğim." göz yaşlarımı sildi ve baş parmağını dudaklarımın üzerinde küçük çukura hafifçe bastırıp gözlerime baktı. Derin okyanus gözleri sadece bana sevgiyle bakıyordu güvenle bakıyordu ama ben tek kelime edemiyordum. Her şeyi biliyordu ve bana güveniyordu ama bilmemesi gerekiyordu.

 

"Ben parmağımı şıklattığımda Nova, sen merdivenlerden çıkıyor olacaksın ve benimle hiç konuşmamış olacaksın. Seni seviyorum benim güzel deli vârisim."

 

Merdivenlerde önümde yürümeye ben de Arın'ın peşinden yürümeye devam ediyordum. Tek kelime bile etmemişti ve bu belki de en doğrusuydu. Beni artık reddettiğine eminim. Yukarıya çıktı ben de ondan bir dakika kadar sonra bahçeye girdim. Evran karşımda beni bekliyordu. Uzattığı kolunu kırasım olsa da mecburen koluna girdim ve içeri girdik. Kulağıma fısıldadı.

 

"Sen neden okyanus ve tuz kokuyorsun?"

 

"Çünkü Su Vârisiyim ben Evran. Okyanusların ve kayalıkların Vârisi. Saçma sapan soruların da ne böyle?"

 

"Bu o koku değil. Arın sana temas etti mi? Bana bak Nova eğer öyle bir şey olduysa yemin ederim o taşı lava atar ardından da ortada su krallığı bırakmam."

 

"Salak salak konuşup beni delirtme Evran! Adam buz gibi! Zerre kadar beni sallamıyor. Yanımdan geçip gitti." saraya girdiğimiz ve orada da Sinâ bizi duyabileceğinden susmak zorunda kaldı. Hepimiz içeride ana salonda bir masaya toplandık. Arın tam Evran'ın karşısında duruyordu. Sinâ ve Vârisi bana nefretle bakıyordu. Amon şaşkın ve düşünceliydi. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ayzer ise neden böyle sorguluyordu. Arın ise... zaten anlattığım gibiydi. Buzdu. Çok geçmeden toplantı başladı. Krallıklar ve görevleri konuşuluyordu. Ateş krallığı madenler, toprak krallığı tarım, hava krallığı enerji ve benim krallığım ise denizcilikle ilgileniyordu. O kadar çok özledim ki evimizi.

 

"Cidden bu saray benim mi?" Asaletiyle önümde yürüyordu yine o gün sarayımızda.

 

"Evet senin. Her şey sana ait neden bu kadar sorguluyorsun? Bana inanmıyor musun?"

 

"Elbette inanıyorum ama insanların arasından gelip pat diye kraliçe ilan edildim. Sonra taç gitti krallık yönetmem gerekiyormuş ve en güçlü, asıl, zarif, nazik ve en yakışıklı lord da benim lordummuş." dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Kendimi çok kaptırmıştım. Arın'a baktığımda dudakları yukarı kıvrılmıştı ve daha da utanmıştım.

 

O zamanlar daha bir aylık su vârisiydim ama kabul etmek gerekiyor ki Su krallığı diyarın en güzelleriydi ve lordum ise hepsinden güzeldi. Baktıkça bakasım geliyordu. Bazen hizmetkâr yaratıkların yanlışlıkla gözü onlara çarptığında pat diye ya korkudan ya da en çok olan şekilde güzelliğinden bayılıyorlardı. Bunu söylediğimde fark etmediğini söylemiş üstüne de benim fark etmeme sevindiğini söylemişti. Yanı adam açık açıl onu kıskandığım için keyiflendiğini söylemişti.

 

"Nova sen ne diyorsun?" Neye ne diyorum?

 

"Evran ben senin vârisini gördüğüm yerde öldüreceğim. İnan bana onu bulduğumda bunu yapacağım ve ölmek zerre kadar umrumda değil. Savaş istiyorsan savaşırız ama kaybeden sen olursun. Başındaki taca ve elindeki taşa güvenme." Arın benden önce atıldı. Demek konu yine o kızıl cadıya döndü ha? Onu elime bir geçireyim bilirim yapacağımı.

 

"Vârisimi sen gizledin!"

 

"Senin vârisin de krallığın da umrumda değil. Vârisini bulursan Evran onu iyi sakla hiç değilse ölümünü geciktirirsin ama elbet elime geçecek ve onu yaptıkları için cezalandıracağım."

 

"Saçının teline zarar gelirse bunu ödersin Su Lordu." duyduğumuz ses o alçak cadılara aitti. Benim lordumu benim halkımı yok etmek isteyen alçakların sesi. Hepimiz beklemediğimiz için şaşırmıştım Arın dışında.

 

"Ben de bizi dinlemeyi bırakıp ne zaman olaya gireceğinizi merak ediyordum hanımlar. Sonunda teşrif etmeniz ne hoş." aynı anda Arın'a baktık. Sinâ kendi sarayı olmasına rağmen beklemiyorken Arın taşı bile olmayan yıkılmasına karar verilmiş tavı elinden alınmış bir lorddu ve onları hissetmişti. Bazen lordumun nasıl bir güce sahip olduğunu kestirmekte zorlanıyorum.

 

"Sen nasıl hissedebilirsin? Güçsüz ve taşı da vârisi de olmayan zavallı Su Lordu Arın." içlerinden biri küstahça konuştu.

 

"A-"

 

"Ah sizi zavallı cadılar! Bu demek oluyor ki taşı da vârisi de olmayan zavallı bir lorddan daha güçsüzsünüz. Ki bu lord hiç de güçsüz değil." herkesin gözü bana döndü. Arın hafifçe gülümsemişti. Göz ucuyla bana baktığında aynı şey vardı gözlerinde.

 

"İşte benim deli vârisim." diyordu gözleri.

 

"Ne cüretle benimle böyle konuşabilirsin? Haddini bil Su Vârisi. Seni yok etmek bana zarar vermez."

 

"Aslında verir." atılan Ayzer'di. Ayağa kalktı ve yanımda durdu.

 

"Nova'ya zarar gelirse diyarı başınıza yıkarım." diye de ekledi gözlerini cadılara dikerek.

 

"Ben de yardım ederim!" hava vârisi de atıldı.

"Kimse vârisleri küçük göremez. Ne lordumu ne de halkımı ne de benim gibi vâris olan dostlarımı küçük göremezsiniz. Sinâ lordum da Arın lordum da Amon lordum da buna dahil." son sözlerini de ekleyip yanımıza geldi. Sinâ da yerinden kalktı.

 

"Vârisimin dediklerine harfi harfine katılıyorum." Sonay'ın yanına geçti. İnanamıyorum. Bu kadar çok mu beni benimsediler? Sonay ve Ayzer...

 

"Bize karşı hâlâ şansınız yok vârisler ve hava lordu."

 

"Dengeyi bozmak mı istiyorsunuz siz?" atılan Hava vârisi arkadaşımdı. Gerçekten bilgili ve ne demesi gerektiğini bilen biriydi Sonay. Yine de gözlerim kendi lorduma kayıyordu. Elleri masanın üzerinde alnını birbirine kenetlediği parmaklarına yaslamış düşünüyordu.

 

"Biz dengeyi korumak için varız Hava Vârisi. Sözlerine dikkat et."

 

"Ama yaşam kaynağı olan suyu yok etmek istiyorsunuz!"

 

"Bazen bazı fedakarlıklar yapılmalıdır. Su olmadan da yaşayabilirsiniz."

 

Dediğine histerik bir kahkaha attım. Ne tuhaftır ki benimle aynı anda Arın da aynı tepkiyi verdi. Gözlerimiz kenetlendi ve geri çekildi. Okyanus gözlerime bakmıştı. Okyanusum beni yalnızlıktan kurtarmış ve yine bir bütün olmuştuk.

 

"Krallığımı asla yıkamazsınız."

 

"Lordumu duydunuz hanımlar. Gerekirse diyarın altını üstüne getiririz ve toparlamakla uğraşan siz olursunuz."

 

"Cadılara karşı çıkamazsınız Nova. Yanıma gel."

 

Evran'ın sözlerine karşılık tek tepkim lordumu izlemekti. Ona bir hiç olduğunu göstermek. Arın ayağa kalktı ve cadıların karşısına geçti. Heybetli ve dalgalanan pelerini adeta olacaklardan kaçmamızı söylüyordu ama ben okyanusta boğulmam. Okyanus okyanusta mı boğulacak? Adımlarımı ben de cadılara yönelttim. Tam Arın'ın yanında durdum. Bana dönüp bakmadı gözleri karşımızda duran cadılardaydı.

 

"O zaman senin devrini kapatırız Arın."

 

"Bunu yapamazsınız." tereddütlü bir şekilde söylemişti. Gerildiğini hissediyordum ama bu ne demekti?

 

"Neden yapamayız?"

 

"Benim yerime geçecek bir veliahtım yok. Su krallığını yok etmek diyarı yok etmek olacak."

 

"Haklısın. Su krallığını yok etmek diyarı yok etmek olacak ama devrini bitirmemiz için veliahta ihtiyacımız olduğunu nereden çıkardın? Vâris krallığı yönetebilir." diye sözünü bitirdiğinde baktığı diğer cadı konuştu.

 

"Su Lordu Arın se-"

 

"Krallığımı reddediyorum!" diye bağırdım hızla. İçeriye büyük bir sessizlik hakim oldu. Boğucuydu ve ölümcüldü. Ben ikinci defa krallığımı reddetmiştim. İlki öfkedendi ikincisi korkudan. Eğer devrini bitirirlerse ölecekti. Bir krallık lordu öldüğü vakit yok olurdu eğer veliahtı yoksa. Veliaht yerine beni kullanacaklardı ve Arın'ı öldüreceklerdi. Asla izin vermem.

 

"Nova..." bana döndü. Beklemiyordu.

 

"Asla izin vermem. Sana bir şey olursa ölürüm. Ben gerçekten evlenmedim Arın, krallığımızın taşını Evran çalmıştı benim getirdiğim sahteymiş. Beni tehdit etti senin canını yakmak istiyordu.

 

Aylardır ölüyorum. Senden hep haber bekledim. Yemedin içmedin ben... ben halkımız için yaptım ama senin acı çekmen beni de öldürdü. Krallığı vârissiz ayakta tutarsın ama su krallığı sensiz olamaz. Ben krallığımızı ve halkımızı korumak için o adi pislikle aynı sarayda kaldım. Sana güveniyorum ailemizi iyi koruyacaksın ama bensiz yapmak zorundasın."

 

"Sadakatsiz oldun. Yine. Neden krallığımızı korumak için sensiz kalmak zorundayım? Ben geri dönüp krallığı baştan kurdum ama yine seni benden alıyorlar. Yine bana saldırıyor ve bu uğurda yine ya halkımı yok edecekler ya da sensiz kalacağım." gülümsedi.

 

"Bu durumda su lordu olmaya devam edeceksin ama bunu da ödeyeceksin." bana döndüler. Arın hızla beni arkasına aldı. Neler olduğunu bile anlamadım. Sinâ kendini ve Sonay'ı bir hava kalkanına alırken Amon da Ayzer'i koruyordu. Evran kendini bir alev kalkanına hapsetmiş olanları izliyordu. Arın tam karşımda üç cadıya baş kaldırmıştı. Hiçbir şey anlamıyordum.

 

"Nova kaç!"

 

"Ne? Hayır seni bırakmam Arın."

 

"Kaç dedim bana bir şey olmaz. Kaç!"

 

"Hayır ya seninle ya hiç! Seni bırakmayacağım."

 

"Lanet olsun bir kere de sözümü dinle!" cadılara olan öfkesiyle bana döndü ve ben ne olduğunu anlamadan kendimi bir mahzende buldum.

Loading...
0%