Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Okyanus’un Haykırışı

@okyanustutkunu

Arın'dan

 

Sadakatsiz olmuştu...

Ben ne yaptım? Krallığın taşı için sevdiğim kadını kaybettim. Bunu nasıl yaparım ben? Evran... Evran oma zarar verir! Ateş Vârisi taşı falan vermeyecekti çünkü yakalanmıştı! Adalia içeri girdi.

 

"Umarım mutlusundur."

 

"Krallığın taşını ateş vârisi almıştı. Taşı almaya gidiyordum Adalia. Evran sahte taşı mahzene koymuştu ve şimdi... şimdi sevdiğim kadın benden nefret ediyor. Ben ona bağırdım. Şimdi onu nasıl buraya getireceğim? Asla gelmeyi kabul etmez."

 

"Sesin titriyor. Arın sen ağlıyor musun?" dehşetle sormuştu. Benim de bir canlı olduğumu gerçekten unutuyorlar. Nova gittiği andan beridir odamdan çıkmıyor ve ağlıyordum. Adalia yanıma geldi ve yüzümü kendine çevirdi. Sanki ölü bedenimi görmüş gibi bir ifadesi vardı gerçi ölü bedenim daha as dehşet verici olurdu.

 

"Neden? Neden yalan söyledin o zaman?"

 

"Bilmiyorum. Onu bulaştırmak istemedim sadece. Evran bir tuzak hazırlamış olabilirdi Nova'ya zarar gelmesini istemedim. Korktum Adalia. Çok korktum. Artık gitti ve bana asla inanmayacak."

 

"Anlatırsan inanabilir Arın. Git bul onu. Sana inanamıyorum bana anlatsaydın hiç değilse! Onu kendi ellerimle ormana götürdüm."

 

"Ben onun lorduyum. Bulabilirim ama gelir mi bilmiyorum."

 

"Gelir. Hadi git bul onu." başımı hafifçe aşağı yukarı oynattım. Adalia bana yerini nerede olduğunu söyledikten sonra direkt oraya gittim ve onu aradım. Bulduğum tek şeyler bir kaç çantaydı. Ellerim titreyerek çantalara baktım ama bir şey yoktu. Nova yoktu ve çantalar yerde kalmıştı en öldürücü darbe ise etrafta kül ve ateş kokusu vardı. Evran...

Hemen ateş sarayına bedenlendim ve içeriye girdim.

 

"EVRAN! BU DEFA ÖLECEKSİN! NEREDEYSEN ÇIK DIŞARI!" Hiddetle koridora girdik be taht odasına girdim kapıyı sertçe açarak ama sert çarpan kapılar değil ben oldum. Nova...

 

Yerimde donakaldım. Üzerinde gelinlik vardı ateş krallığına ait olan. Yanında ise Evran.

 

Hemen gidip Nova'yı arkama alıp ondan uzaklştırdım.

 

"Bu defa öleceksin Evran. Ölmek ikimizin de sonu olacak." Elimde sudan olan kılıcım oluştu ve doğruca ona doğru atıldığım sırada kolumu tuttu. Geriye döndüm.

 

"Nova bu defa beni kimse durduramaz. Öldüreceğim bu adamı."

 

"Ona zarar vermeyeceksin! Defol git Arın!" elimdeki kılıç yere çarpıp buhar oldu.

 

"Ne?"

 

"Duydun beni Arın! Defol git buradan. Seni görmeye tahammülüm yok artık."

 

"Nova bak düşündüğün gibi değil sana verdiği taş sahteydi tuzak olabilir diye sana yalan söyledim. Söylemeseydim inatla gelecektin sana zarar gelsin istemedim. Hadi gel evimize gidelim."

 

Elimi uzattım ama sadece önce elime baktı sonra bana ardından ise yanımdan geçip Evran'ın yanına gitti.

 

"Nova neler oluyor sevgilim?"

 

"Karıma sevgilim deme cüretin de nereden geliyor aşağılık lord." dalgayla ve kibirle ban hakaret eden Evran zerre kadar umrumda değildi. Sadece gözleri. Bunu yapmış olamazdı. Benden intikam mı almıştı? Hayır hayır Nova bunu yapmış olamaz.

 

"Nova bir şey söyle." gözlerim yanmaya başlamıştı. Hayır hayır bana ihanet etmez. Nova bana ihanet etmez. Etmez etmez etmez ETMEZ!

 

"NOVA BİR ŞEY SÖYLE! Sadece bir şey söyle... tek bir kelime de olur ama sessizce durma. Gözlerime bak bir şey söyle Nova. Yalvarırım."

 

"Ah zavallı Arın... anlamıyorsun değil mi? Sen zayıfsın ve zayıfları kimse sevmez. Vârisin seni reddetti. Bak artık krallığıma ait." önüme geçen Evran'ı önemsemeye çalışsam da dedikleri yeterince öfkelendirmişti. Daha ne olduğunu dahi anlamadan onu yerde yüzünü tutarken gördüm.

 

"Nova bana bir şey söyle. Seni zorladı değil mi? Neyle tehdit etti seni? Konuşsana Nova neden susuyorsun? Bana güveniyor musun? Bak yemin ederim sadece sana zarar gelmesinden korktum ben bu adi herifin vârisini ölsem dâhi korumam. Susma Nova."

 

Ben ona yalvararak bakarken o gözlerini benden çekip yerden kalkmış olan Evran'ı kolundan tutup destek oldu. Gözlerimi sıkıca yumdum ve derin bir nefes alıp burada katliam çıkarmamak için saraydan bedenlendim.

 

Evet bir lordun sarayından bedenlenilemez ama bende gücümün sınırsızlığının farkında olmayan biri değilim. Bastırmaya çalışıyorum çünkü eğer bastırmazsam olacakların ne kadar ileri olduğunu yüz yıl önce büyük yıkımda herkes görmüştü.

 

Sarayın kapısının önünde durdum. O kadar alışmıştım ki beni azarlamasına yanıma koşup merakla sorular sormasına. Devam ettim ve yavaşça odama girip kapıyı üzerime kilitledim.

 

"O kadar gücün varken gizlersen sonu bu olur Lord Arın. Elinden bütün sevdiklerini tek tek alırlar." kendi kendimi daha da delirtmek... işte su lordlarının hepsinden beni ayıran da bu. Diğerlerinden daha güçlü ve daha deliyim. Sınırsız bir güç ama bastırmak artık manasız.

 

-Buradan itibaren ben işe el koyuyorum çünkü...-

 

Su Lordu aksak adımlarla zar zor yatağına varmaya çalıştı ama içinde kanayan büyük bir yara vardı. Yarası adımlarını atmasına bile isim vermedi ve lord olduğu yere çöktü. Her zaman dik duruşlu ve güçlü olan Su Krallığının Deli Lordu Arın olduğu yerde ellerinin üzerinde haykırdı. O haykırdıkça içindeki aldatılma onu kuruturken okyanus ona geliyor o ise reddediyordu. Biliyordu okyanus onun acısıyla şahlanırsa değil krallığı diyarı bile ayakta kalamazdı. Bir defa dünyayı sular altında bırakmış ve ölümden zor dönmüştü. Vârisini beklemişti ama izini vârisinden almışlardı. Yine de Vârisi onun baş tacıydı. Ama onu okyanusun dibine gömüp hükmettiği suda boğan da yine vârisiydi. Gerçi artık Vârisi değil ilk ve son aşkı olmuştu. İstese ateş krallığında bir kişi bile sağ bırakmazdı ama su lordu sevdiği kadın tarafından boğulmuştu.

 

Haykırdı içeri girmeye çalışan muhafızlar başaramadı. Lordları haykırıyor bağırıyor hıçkırıkları geliyor okyanus hiddetleniyor şaha kalkıyor ama geri çekiliyordu. Gayet iyi anlıyorlardı ki lordları acı çekiyordu. Güçlü durup her şeye göğüs gerek lordları haykırıyor ama onlara zarar gelmesin diye şaha kalkan okyanusu geri itiyordu. O an daha iyi anladılar ki Lordları Arın acı içinde haykırdığında ve boğulduğunda bile onları koruyordu. Su halkı lordlarının acısıyla acı çekiyordu. Yanına gitmek istiyorlardı ama karşılarındaki büyük güç izin vermiyordu.

 

İçeri girmeye çalışanları durmuyordu çünkü biliyordu ki o bu hâldeyken ailesi olan halkına zarar gelebilirdi. Elbette o vermezdi ama odasına çarpacak bir dalga acısını taşıdığı için zarar verirdi. En son acı içinde yerde tamamen çöktü ve okyanus ihanetini geri çekilerek karşıladı. Sevdiği kadın ona güvenmemiş ve en önemlisi ona zarar verebilecek kişinin yanında olmuştu.

 

Haftalar geçti ama lorddan kimse haber alamadı. Odasından çıkmıyor, kimseyle konuşmuyor, yemek yemiyor ve en ufak bir yaşam belirtisi göstermiyordu.

 

Sevgili nagueli Adalia içeri girmeye çalışmış ama ruhları bağlı olsa bile olmamıştı. Mührü kıramamıştı. Ateş Krallığının veliahtı Daren her şeyi denemiş ama başarısız olmuştu. Dostu Hava Lordu Sinâ gelmiş vârisinin gücünden bile destek alarak yaptığı tılsımlar bile faydasız kalmıştı. Muhafızlar tüm güçleriyle kapıyı kırmaya çalışmış ama başarısız olmuşlardı. Vârislerini her yerde aramış ama bulamamışlardı. Toprak Lordu bile kapıyı bildiği eski tılsımlarla açmaya çalışmış ama başaramamıştı. Vârisinden aldığı güçle en eski ve onunla birlikte lord olanlarım bilmediği tılsımları yapmış büyüler yapmış ama başaramamıştı. Eski Su Lordu ve şu anki lordun babası oğlu için korkuyla dolmuş her yolu denemiş ama başarısız olmuştu. Kapı açılmıyordu. Kimse su lordundan haber alamıyordu. Bilge orman ruhu korkuyla gelmiş ama bildikleri ve yaptıkları kapıyı açmaya yetmemişti. Antikacı yaşlı büyücü gelmiş yine de başarısız olmuştu.

 

Olanlardan artık endişe duymaya başlayan dört cadı korkuyla oynadıkları oyundan vazgeçmiş lordu çıkarmaya çalışmış ama sonuç onların en güçlüler olanlarına rağmen aynı olmuştu. Artık belliydi lord çıkmadığı sürece kimse içeri giremezdi ve onu göremezdi. Odasına bakan okyanusa bile ulaşamıyorlardı. Su Vârisi ise bunları bilmesine rağmen yine de lord için değersiz olan krallığın taşını alabilmek için parmağını oynatmıyordu. Geri çekilme vakitleri gelmişti herkesin. Vazgeçiş ilk toprak krallığından olmuştu. Ardından Hava krallığı yapacaklarının sınırlarına gelmiş beklemeye karar verip geri çekilmişti. Veliaht ateş lordu Daren köşesine çekilmiş yapabileceklerini düşünüyor ama içten içe biliyordu o da bir şey yapamayacağını. Dört cadı korkuyla kendi köşelerine geçip su lordunun odasından çıktığında yapacaklarına karşı ne yapabileceklerini planlıyor ama ellerinden hiçbir şey gelmeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Lordun en değerlisi olan nagueli Adalia lordunun yokluğunda krallığı baş muhafız Poyraz ile birlikte yönetiyordu daha doğrusu yönetmeye ve korumaya çalışıyordu çünkü krallığa gereken güç lorda aitti ve o da şu an ortalarda yoktu.

 

Herkes korkuyordu. Birileri yanıyor birileri acı çekiyor birileri özlüyordu ama kimse Su Lordu Arın gibi kendi evinde boğulmuyordu. Aklı bir türlü almıyordu. Sevdiği kadının neden başka bir adama gittiğine anlam veremiyordu. Evet ona güvenmeyebilirdi, nefret edebilirdi, sadakatsiz bile olmuştu ama evlenmek... hem de daha önce onu kaçırıp mahzene kapatan bir adamla evlenmek akıl alır gibi değildi.

 

Günler haftalara dönüştü ve artık lordun yokluğunda herkes yas hâlinde bekliyordu. Yaşarken ölmüş olan Su Lordu Arın yas içinde bekleniyordu ama... ama o zamanın bile farkında değildi. Tıpkı ölmekten kurtulmak için ilmek'e girmesi gibiydi.

 

İlmek'te zaman yoktu. Bir büyü boşluğuydu ve onu baş muhafızı çıkarmıştı. Krallığı kurmuş ve tacı geri almışlardı geriye kalan tek şey vârisleriydi ama o da artık yoktu. Kimse ondan haber alamıyordu.

 

"Etmedi... bana ihanet etmedi... bana ihanet etmez... seviyor... gözlerinde başka bir şey vardı... acı... etmez... seviyor...beni seviyor... gözlerime aşkla bakarak söyledi...Nova beni seviyor...neden beni bıraktın?.. ne dedi sana?.. etmedi...bana ihanet etmedi...bana ihanet etmez...seviyor...gözlerinde başka bir şey vardı...acı...etmez...seviyor...beni seviyor...gözlerime aşkla bakarak söyledi...Nova beni seviyor...neden beni bıraktın?..ne dedi sana?.. etmedi..."

Loading...
0%