Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Yapılan ve Bozulan Anlaşmalar

@okyanustutkunu

"Lütfen bir delilik yapma."

 

"Bak bana küçük peri! Bana ne yapacağımı da yapmayacağımı da söylemeyi bırak tamam mı!"

 

"Özür dilerim vârisim. Ben sadec-"

 

"İşime burnunu sokma. Şimdi git başımdan." İstemese de kabul etti ve gitti. Saçma elbiselerden birini giyip aşağıya indim. Ayzer yalnız kalsın istemiyordum çünkü.

 

"Günaydın Vârisim."

 

"Günaydın." ağzımda geveledim sadece. Sonra Ayzer'e döndüm.

 

"Günaydın Ayz!"

 

"Günaydın." Tam Ayzer'in yanına geçmeyi düşünüyordum ki dün olduğu gibi sol tarafta benim için tabak vardı. Oraya geçtim. Sonra da yemeğe başladık.

 

"Nova benim krallığa dönmem gerekiyor. Kalacağım demiştim biliyorum ama gerçekten gitmem lazım. Eğitimleri kaçırıyorum." eğer bunun altından bu lord çıkarsa ortalığı dağıtırım.

 

"Öyle diyorsan. Arada gel ama olur mu?"

 

"Seni asla yalnız bırakmam."

 

"Teşekkür ederim."

 

"Her zaman." ağlayacak kıvama gelmiştim artık. Zor duruyordum. Bir tek Ayzer vardı ve o da gidiyordu. Yemekten sonra ona krallığın bitişine kadar eşlik ettim.

 

"Nova nasıl geri döneceksin?" sudan korktuğum için sormuştu ve endişeliydi.

 

"Kayıklara binerim sorun değil. Sen git hadi."

Son kez sarılıp veda ettikten sonra kayıkların birine bindim ama içinde daha ili metre gitmemişken korkudan titremeye başladım.

 

"Lanet olsun! Asla saraya varamayacağım." gözlerimden yaşlar korkudan akmaya başladı artık dayanamıyordum. Ben çok korkuyorum. Derin nefes almaya çalıştım. Buradan nefret ediyorum!

 

"Nova sana ne oldu?" Dolu dolu olan gözlerime başımı yukarıya çevirdim. Bu oydu. Su Lordu ama nasıl?

 

"Ben..." yanıma geçip dizlerinin üzerinde ellerimi tuttu.

 

"Tamam sakin ol önce seni saraya götürelim." Kolunun altına beni alıp parmağını şıklattı. Sonrasında bana verdiği odadaydık.

 

"Gel hadi." diyip beni pencerenin önünde olan koltuklara oturttu sonrasında ise pencereye dev bir dalganın çarpmasıyla çığlığı bastım.

 

"GÖTÜR BENİ BURADAN!" hızla beni pencereden uzaklaştırıp odadan çıkardı. Bedenim de zihnimde artık bu korkuya dayanamayınca daha kapıya varamadan bayıldım.

 

~~~

 

"Ne demek sağlığı gayet iyi? O zaman neden bayıldı?"

 

"Majesteleri İnan ki bilmiyorum. Belki de korktuğu bir şey vardır. Ya da çok yorgundur."

 

"Çık dışarı!" sonradan kapının açılıp kapanma sesini duydum. Gözlerimi açtığımda hava karanlıktı ama ben bana verilen odada değil başka bir odadaydım. Bana döndü ve uyandığımı görünce hızla yanıma geldi.

 

"İyi misin?"

 

"Değilim. Ben hiç iyi değilim ve bunu sorumlusu beni buraya getiren sizlersiniz!"

 

"Bunu sonra konuşuruz Nova. Şimdi lütfen bana neden bu kadar kötüleştiğini anlatır mısın?"

 

"Sudan korkuyorum ve tam ortasındayım. Oldu mu!"

 

"Sen sudan mı korkuyorsun?"

 

"Vârisin olduğunu sanmıyorum bence sen git gerçek vârisini bul ve beni rahat bırak."

 

"Vârisim sensin Nova. Buna adım gibi eminim. Sudan korkmana gelirsek onu da zamanla hallederiz. Şimdi sana yemek getireceğim ve sen sadece dinlenip kendini toparla."

 

"Yemek yemeyeceğim."

 

"İnsanlar diyarındaki yiyecekler, buradan değil."

 

"Onu da istemiyorum. Hiçbir şey istemiyorum!"

 

"Bana bağırıp terslemek yerine benim sana karşı olduğum gibi anlayışlı olsan nasıl olur?"

 

Bir de benden mi anlayış bekliyor? Buraya zorla getirilen benken hem de!

 

"Sana karşı neden anlayışlı olayım? Buraya zorla getirilen benim!"

 

"Bak daha önce de bu sana anlatıldı sen yüz yıl önce burada bu krallıkta doğdun ama sizi insanların arasına göndermek zorunda kaldık. Sigilin belirsiz o yüzden hatırlamıyorsun ama bu sana karşı anlayışlı olmama rağmen senin her fırsatta suçlamalarına ses çıkarmamam demek değil. Sen ne kadar haklıysan ben de o kadar haklıyım." sinirliydi ama çok sakin ve anlayışlı konuşuyordu. Nasıl bunu yapabiliyordu?

 

"Haklı olduğumu kabul ediyorsan beni bırak da gideyim. Sana yararım yok."

 

"Peki. Diyelim ki bana yararın yok. Sırf bunun için seni bırakacak mıyım? Herkes vârisini sadece güç için istiyor ama ben krallığımın en değerlisi olduğu için yanımda olmasını istiyorum Nova. Benim en değerlim olduğu için yanımda olsun istiyorum. Haklısın ama unutma ki ben de haklıyım. Birbirimize zıt haklılıklarımız var orta yolu bulmak zorundayız."

 

"Orta yol yok."

 

"Sarayda olacaksın sana emir vermiyorum bu arada şimdi onu için de ayrı olarak kavga etmeyelim. Ne istiyorsan kabulüm ama burada kal. Benden insanlar arasında olan aileni getirmemi de isteme ya da oraya seni götürmemi. Onun dışında ne dersen kabulüm."

 

"Ne dersem mi?"

 

"Kesinlikle."

 

"O zaman mecbur olmadıkça karşıma çıkma. Ayrıca odam da orası olmayacak okyanus görmeyen bir oda varsa daha güzel olur. Aslında burası da iyi burası olsun. Buradaki yiyeceklerden yemeyeceğim zaten söylemiştim. Ve kardeşim gibi olan Ayzer."

 

"Mecbur kalmadıkça yanına gelmememi istiyorsun ama seni merak etme ihtimalimi düşünmüyorsun Nova."

 

"Beni neden merak ediyorsun ki?"

 

"Peki tamam. Kabulüm. Yeter ki artık kavga etmeyi bırakalım. Güçlerini ve krallıkla ilgili her şeyi sana öğretmem gerekiyor. Bunun için de her gün bir ya da iki saat benimle olacaksın. Bu da benim tek şartım."

 

"O zaman anlaştık."

 

"Anlaştık. Şimdi iyice dinlen ve iyileşmeden yataktan kalkma. Yanına gelmemi yasakladın seni kontrole gelemem." başımla dediğini onayladım ve o çıktığında yatakta rahat edeceğim şekilde kıvrılıp uyudum.

 

Hiç değilse artık görmek zorunda değilsem görmeyeceğim. Ve yarım saat sonra kapı tıklatıldı ve ben uykumdan uyandırıldım!

 

"Gel!" me!

 

"Vârisim nasıl olduğunuzu görmeye geldim."

Yatakta doğrulup gelen kişiye baktım. Bu tacı törende veren kız.

 

"Sakın bana o lordun seni gönderdiğini söyleme."

 

"Lordum nasıl olduğunuzu merak ettiğinden beni gönderdi. Zaten yanınıza gelmesini yasaklamışsınız." iğneleyici bir şekilde konuşuyordu.

 

"Onun kardeşi falan mısın sen?"

 

"Nagueliyim. İsmim Adalia. Lorduma benzemem bu yüzden. Onun kardeşi yok."

 

"Benden nefret mi ediyorsun?"

 

"Senin sürekli lorduma zorluk çıkarman ve anlayış göstermemenden dolayı krallığımız tehlikede. Sence seni sevmeli miyim?"

 

"Ben ne yaptım ki?"

 

"Vâris olarak lordunu reddediyorsun. Taş yok. Kaybetmişsin. Krallığımız şu an Arın'ın kral olması sayesinde ayakta ama cadılar taç için ısrarcı. Bir haftaya kalmadan krallığın tek gücü de yok olacak ve tek şansımız olan sen ise bize sırt çeviriyorsun."

 

"Kimseye sırt çevirdiğim falan yok benim! Ben aniden buraya geldim neden anlamıyorsunuz ki?"

 

"Anlıyoruz ama sen de bizi anlamalısın. Buradaki halkı hiç gördün mü? Hepsi katledilecek. Krallığın taşı yok vârisimizin sigili belirmedi ama yine de güçlü. Taç yakında gidecek ve krallığımıza saldırırlarsa sonumuz gelecek."

 

"Ben kimseye zarar gelmesini istemiyorum. Ama ne yapabileceğimi de bilmiyorum."

 

"Eğer inat etmeyi ve Arın'ı kendinden uzaklaştırmayı bırakırsan çok şey yapmış olursun. Onun yanında olman gerekiyor."

 

İstemiyordum ama bunun için de bir sürü masumun katledilmesine göz yumamam. Pekala o zaman taş bulunana kadar biraz vârislik yapabilirim sonrası zaten belli. Yine aynı Nova olacağım. Kendimi kaptıracak biri değilim.

 

"Kimseye zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Eğer yapabileceğim bir şey varsa yaparım masum canlara kastedilmesine göz yumamam. Taş bulunana kadar vârislik yaparım gerisini benden beklemeyin."

 

"Sonunda gerçeği görebilmene sevindim. Eğer anlaşmayı bozduysan Arın'a haber vereyim?"

 

"Ben giderim zaten uyuyamayacağım odadan çıkmak iyi olur. Şimdi nerede?"

 

"Çalışma odasında her zaman yaptığı gibi çalışıyor."

 

"Peki çalışma odası nerede?"

 

"Gel seni götüreyim."

 

Başımla onu onaylayıp kalktım.

 

"A bir dakika sanırım çok berbat görünüyorum. Üstümü değiştireyim hiç değilse." Ve aynaya baktım.

 

"Bu da ne?"

 

"Sorun nedir?"

 

"Saçlarım ve gözlerim... değişmişler..." saçlarımda beyazlar vardı ve neredeyse yarısından fazlaydı üstünde de mavi tutamlar... gözlerim ise koyu rengini kaybetmişti tıpkı Su Lordu'nun gözleri ve saçları gibiydi.

 

"Krallığa aitsin ve gerçek görünümüne kavuşuyorsun."

 

"Hiç aynaya bakmadım dünden beri... ne zamandan beri böyle görünüyorum?"

 

"Aslında Arın da şaşırmıştı. Yani sigilin yoktu ve herkesin değişmesine rağmen sen bundan dolayı değişmemiştin ama dün törende etrafında oluşan girdap sana görünüşünü verdi."

 

"Anladım. Neyse ben üstümü değiştireyim sonra gidelim olur mu?"

 

"Seni bekliyorum." hızla banyoya girdim. İnanamıyorum resmen saçım beyazlamış ben yaşlılıktan olmasını ya da stresle olmasını beklerken Su Vârisi olduğum için beyazladılar. Bir de mavi tutamlar... gözlerime değinmiyorum bile! Nefret etmedim ama bilmiyorum. Hâlâ çok kötü hissettiriyor. Kendime bakmayı bırakıp hızla üstümü değiştirdikten sonra saçlarımı hafifçe tarayıp banyodan çıktım. Evet hâlâ yıkanmıyorum ama tuhaf olan şey buna rağmen kokmuyorum. Neyse bu iyi bir şey şikayetçi değilim.

 

"Gidelim mi?"

 

"Gidelim." ve Adalia ile sarayın diğer tarafına gittik. Okyanusa en yakın taraf... pekala sakin olacağım sonuçta o su lordu ve Vârisi olduğum için beni okyanusa yem etmez. Sakinim sakinim. Ve kapıyı Adalia tıklattı. Belki de yo-

 

"Girin." Varmış... nefes alıp içeri girdim ama Adalia gitmişti. İyi zaten kendim konuşacaktım.

 

"Fazla işin var mıydı?" başını hızla bana çevirdi. O kadar mı gelmemi beklemiyordu? Ben olsam bende beklemem. Resmen delinin tekiyim. Gerçi o da deli olduğunu söyledi. Normaline asla denk gelmem.

 

"Hayır yok. Gel lütfen." ayağa kalkıp yanıma geldi ve pencereye en uzak yere oturmamı işaret etti. Artı puan aldı benden.

 

Dik dik bana bakıyor. Ay doğru ben konuşacaktım o değil.

 

"Şey... sen bana neden krallıkla ilgili bir sorun olduğunu söylemedin? Yok yani söylesen bununla uğraşamam diyip sırt çevirecek biri değilim. Benim yüzümden kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Ve evet şu aptal anlaşmaya gelirsek es geçiyorum onu normal lord ve vâris şeyi nasılsa sen taşı bulana kadar yanındayım sonra ne yaparım hiç fikrim yok."

 

Gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Tamam dengesizlik yapmış olabilirim ama sebebim var değil mi?

 

"Sen sorun olduğunu nereden biliyorsun?"

 

"Adalia söyledi." dedim normal bir tonda. Gerçi o çok şaşırmıştı bilmeme.

 

"Ona özellikle sana sorun olduğunu söylememesini söylemiştim."

 

"Bir de ben kralım diyorsun. Naguelin senin dediğinin zıddını yapıyor majesteleri." dedim kahkahalarla gülerken.

 

Sonra onun da güldüğünü duydum ve ona baktım. Krallığı yıkılma tehlikesinde, tacı başka birine vermek zorunda, tek seçeneği ve şansı benim, nagueli dediğinin zıddını yapmış ama o benimle gülüyor. Ay çok da güzel gülüyor.

 

"Haklısın ama Adalia da benim gibi. Yani bana zıt davranmasına şaşırmıyorum da emir vermeme rağmen sana söylemesi... Su başına buyruktur Adalia da bir denizkızı sonuçta."

 

"Denizkızı mı? Nasıl yani?" buna baya şaşırırım işte. Denizkızları mı?

 

"Doğru sen insanların arasında olduğun için sadece efsanelerde ya da masallarda geçer ama evet denizkızları gerçek. Adalia da biz denizkızı, sadece alfin görünümünde onu gördün."

 

"Bu çok güzel."

 

"İstersen seni denizkızları yanına götürebilirim."

 

"Önce periler şimdi de denizkızları dahası da var sanırım."

 

"Çok daha fazlası ve şansılısın ki en görkemli krallığın vârisisin."

 

"Övünüyor musun?"

 

"Sen de övünmelisin. Ama gerçekler bunlar diğer sarayları da gördüğünde fark edeceksin en görkemli krallığın da sarayın da sana ait olduğunu."

 

"Bana mı?"

 

"Burası senin krallığın Nova. Burası senin sarayın. Bunların hepsi sana ait."

 

"Biraz fazla geldi tek odayla mutluyum."

 

"Senin olduğun gerçeğini değiştirmiyor."

 

"Pekala. Peki şimdi ne yapacağız? Tacı vermen gerekiyor."

 

"O cadılar yeterince canımı sıktı. Tacı alacak kişi Ateş Lordu Evran ve diyarın altını üstüne getirecek. Bu durumda herkes kendi krallığını korumaya çalışacak ben de bunu yapacağım. Eğer ciddi anlamda yanımdaysan Nova tacı o cadılara verip diyarla bağlantımı koparma seviyesine geleceğim. Saraydan ayrılmayacağım ve sen de benimle olmalısın."

 

"Tereddüt etmeden tacı verebilirsin kimseye sırtımı dönmem ama sen de biliyorsun ki daha sudan korkan bir vârisin var."

 

"Su sana itaat eder Nova. Seni tanıyor ama sen daha tanımıyorsun onu. Sana öğreteceğim ve yanında olacağım merak etme."

 

"Anladım. O zaman işin yoksa başlayalım şu eğitime." yüzünde gururlu bir gülümseme oldu. Umarım ilk iş beni suya yaklaştırmaz.

 

"İlk işimiz senin su korkunu yenmeye çalışmak olacak."

 

"İçimden ilk işin beni suya yaklaştırmamak olmasını umuyordum. Ben ve mükemmel(!) şansım." güldü.

 

"Seni direkt okyanusa götürmek iyi olacaktır."

 

"Kalp krizinden gitmemi istiyorsan buyur gidelim."

 

"Yanından tek saniye ayrılmayacağım Nova."

 

"Suyun yakınında olacağım gerçeğini değiştirmiyor ama."

 

"Suyun yakınında olamayacaksın ki."

 

"Artık açıklayıcı konuşsan?"

 

"Okyanusun içinde olacağız. Tam içinde."

 

"O Ateş Lordunu ya da cadıları öldürürsem ortada sorun kalmaz bence. Ben gidip geliyorum." tam gidecekken yerinden kalkmadan beni belimden yakalayıp yanına oturttu.

 

"İlk ders Nova. Deliliğini kontrol etmeye çalış."

 

"Deli Lord mu diyor bunu?" dudak büktü.

 

"Dediğimi yap yaptığımı yapma Nova. Eğer beni fazlasıyla örnek alırsan o kadar da sakin bir hayatımız olmaz."

 

"Neden çok mu kötü oluyor?"

 

"En son delirdiğimde tüm dünya sular altında kalmıştı." ve tebessüm etti.

 

"Sen ciddisin. Oha!"

 

"Sende daha fazla güç var ama dediğim gibi sakin olmaya çalış."

 

"Okyanus gibi olan sensin ben değil."

 

"Sen suyun ta kendisisin benim güzel vârisim."

Loading...
0%