Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12🏹

@olafsevdalisi

Bugünün şarkısı: Yalın- Keyfi yolunda aşkı sonunda


Olsun


Mood bu olsun.


******************************************


Rahat uykumdan omzunun deli gibi sarsılmasından ötürü uyanmak zorunda kaldım. Ama uykuya devam etmeye çalıştım. Sıcaklık seviyesi müthiş, rahatlık onda on uyandırmayın beni. Uykumu açmak istemediğim için düşünmeyi bırakıp tekrar uykuya daldım ama bu kısa sürdü. Çünkü anneciğim sağ olsun dürtükleye  dürtükleye uyku bırakmadı.


Bir anda hâlâ omzumu dürtükleyen ,aynı zamanda sarsan, bir yandan da başımda söylenen anneme döndüm, doğruldum ve "Al uyandım işte ne oldu. Ne değişti. " Diye söylendim. Gündüz uykusunu özlemişim biraz özlem gidereyim ya. Beni bi salınn ya.


"Al kekin yandı ne oldu şimdi uyusaydın az daha. " Hiiii kek!! Unuttum onu ben eyvahhh ziyan oldu. Anneme döndüm.


"Cidden mi?" Dedim inanamayarak. Hâlâ yatakta oturuyordum. Bir anda ayağa fırlamamla mutfağa koşmam bir oldu. Gittim baktım ki annem halletmiş tatlıyı, tatlıda yanmamış. Ee yandı dediler banaaa. Arkamı döndüm anneme baktım. Mutfağın kapısına yaslanmış gülüyordu bana. Seni gidi kandırıkçı seni.


"Yürü elini yüzünü yıka. Ablamlar geliyormuş yemeği hazırlayalım. "


"Anne ne diye kandırıyon kalk desen de kalkardım bee." Deyip banyoya geçtim. Arkamdan "iki saattir dürtüyorum kalk diyorum kalkmıyorsun. Kalksaydın sende ne yapayım. " Dedi. Cevap vermeden elimi yüzümü yıkayıp çıktım banyodan. Bizim evde de herkes şakacı.


Mutfak kapısından girdiğim anda kafama doğru bir cisim geldi ve kafama çarptı. Canım acıdı ya. Cismin ne olduğuna baktığımda tenis topu olduğunu gördüm. Kimin attığına bakmama gerek bile yok tabii ki Ömer attı topu. 


"ÖMERRRRR!!"  diye bağırdım. Annem alışık olduğundan yanımıza gelme zahmetinde bile bulunmadı. Ömer'e baktığımda mutfağın diğer ucunda kahkahalarla gülüyordu.


"Yedim seni Ömer." deyip üstüne koştum. Çok tehlikeli bir şey yapıp Ömer'in saçlarından tuttum. Saçlarından tutmamla "ABLAAAAA!! Saçımı bırakmazsan hiç iyi şeyler olmayacak bırak saçlarımı." diye bağırdı. Tabi ben bırakır mıyım? Tabii ki hayır. "Kafama top atarken iyiydi banane." dedim bende bir yandan da saçlarını çekiştirip iyice karıştırdım. Diğer elimle de tikiyle oynuyordum. 


Bir anda havalandım. "Lan lan lan. Ömer bırak beni Ömerr." Omzuna almış evin içinde gezdiriyordu. Kafamı kapıya vurmaya çalışıyordu. Tikiyle oynasam da işlemiyordu artık. Her ne kadar sinirli olsam da ablayım sonuçta. Beli ağrıyacak, hafif de değilim koskoca 60 kilo. Kesin beli tutulacak derken.


Beni salona soktu ve halının üstüne biranda bıraktı. Bir düştüm yere söylemesi ayıptır, çanak gitti gitti. Ben yerde acı çekerken Ömer başımda sırıtıyordu. "Sana dedim değil mi  benim saçıma dokunma diye. Sen kaşındın." deyip gitmek için arkasını döndü. Peki ben bunun altında kalır mıyım? Naynnnnn. 


Tam arkasını dönüp yürümeye başladığı sırada yerden ayağına bir çelme taktım. Kavak ağacının devrilmesi gibi devrildi yere. Ben bir gülüyorum ama nasıl. Yerde yuvarlana yuvarlana. Ömer yerde düştüğü gibi kaldı öylece. Ben hala yerde gülerken, bu olayları ön locadan izleyen annem artık bizi durdurma kararı almış olmalı ki kızmaya başladı.


"Kavga etmeyin. Birbirinizin canınızı yakacaksınız." Artık çok geç be anne. Ömer'in beni döneceğini bildiğimden hemen yerden kalkıp odaya kaçtım. Kaçarken Ömer'in önünden geçmem gerekiyor. Tam önünden geçerken bacağımı tutmak için elini uzattı. Çevik bir refleksle zıpladım yakalayamadı. Odaya koştum o sırada Ömer yerden kalkıyordu.


Kapıyı kilitleyip içeriye doğru konuştum. "Bana bulaşmayacaktın aslanım. Öyle yaparlar adamı işte." Kapıya gelmiş kapıyı yumrukluyordu. "Aç kapıyı abla AÇ!! Tamam öyle olsun çıkma ama illaki çıkacaksın o odadan seninle o zaman görüşeceğiz. " Dedi sinirli sinirli.


"Çıkana kadar burda bekliyorum aha oturdum kapının önüne. "  Hakikaten de oturdu. Napacağım diye düşünürken sabrı taşmış annem, "Ömer Hare!! Hare aç kapıyı. Ömer sende bir sakin ol sorununuz ne. Çık kız dışarı. " Annem snirlendi ama çıkamam annemide dinlemez bu böcek.


"Hare aç kapıyı Ömer birşey yapmayacak. Değil mi Ömer yoksa ben döverim sizi. Özlediniz herhalde cimciklerimi." Ne yapsam çıksam mı aman saklansam nereye kadar saklanacam. Çıkayım en iyisi.


"Tamam ama eşey yapmayacak değil mi. " Kendimizi güvenceye almak lazım değil mi ama. "Sen biraz daha çıkmazsan ben döveceğim seni." Kapıyı ağır ağır açtım. Ömer sinirli sinirli bakıyordu. Ama annem var birşey yapamaz. Kapıyı açtım annem elleri belinde bir Ömer'e bir bana bakıyordu.


"Bakma öyle ben sadece karşılık verdim. Kafama tenis topu attı bak morardı." Annem baktı. Galiba morarmış gerçekten de Ömer'e baktı.


"Neden yaptın Ömer bir rahat durmayacakmısınız siz. " Ömer hemen savunmaya geçti. Neyi savunuyon lâ böcek sanki bana haklı.


"İkinizde birbirinizden özür dileyin. Konu kapansın Nareler gelecekler şimdi hadi." Banane yaaa ben mi başlattım. "Önce o özür dilesin o attı topu." dedim. Ömer benden hayatta özür dilemez o yüzden annem ne diyecek onu bekledik. Annem ve ben Ömer'e baktık özür dilemesini beklercesine. "Banane ya ben niye önce özür diliyomuşum."  Annem bıkmış bir tavırla bi bana bi Öme'e baktı.


Bir anda kulağımın çekilmesiye acı acı nidalar attım. Aynı anda Ömer de bağırınca anladım ki annem kulağımızı çekiyor. "Demek öyle çocuklar ha o zaman ben kendi yöntemimle halledeyim ne dersiniz." Hem konuşuyor hem de çekiyordu. İkimizde kıvranırken itiraz ediyorduk. Ben önce dilemem banane. Ömer de aynı şeyleri deyince annem iyice çekti kulaklarımızı. 


"Ya tamam tamam, özür dilerim abla." canı acırken söyleyiverdi bu bile bir şey yani. Annem hala çekmeye  devam ediyordu benim de özür dilememi bekliyordu. "Özür dilerim tamam anne bırak aaağğ anne. " Ben de dayanamayıp diledim özrümü. Annem bırakır bırakmaz elim kulağıma gitti. Çok acıdı ama ya.


"Oğlum ablana bir daha canını yakacak şeyler yapma. Hare sende bulaşma çocuğa." Ben mi bulaştım ya. O başlattı ben niye suçlu oluyorum şimdi. Tam itiraz edecekken annem konuşmama izin vermedi. "Sus bakayım kaç yaşınıza geldiniz hala aynısınız. Kocaman kız oldun Hare ne bu çocuk gibi haller. Ya Ömer sen sende kocaman oldun neden uğraşıyorsun hala ablalarınla." Annem daha uzun bir süre söylenirdi. Daha da kızdırmamak için cevap vermeden mutfağa geçtim. Ömer gıcıklığına cevap verdi annemin sorusuna yakarışına, "Hoşuma gidiyor ne yapayım." Sırıta sırıta söylüyor ya birde. Gıcık ya tam dövmelik ama büyüdü dana, az önce olduğu gibi kucaklayıp atıveriyor köşeye. Bulaşmamak en iyisi.


Annem tekrar salona geçti ama hala söylenmeye devam ediyordu. Daha çok söylenir artık ne yapalım. Bende sofrayı hazırlamaya başladım. Sofra bezini alıp salona geçtim. Yere serdim sofra bezini. Biz hala yer sofrasında yiyoruz yemekleri, televizyon karşısında ve yerde bağdaş kurarak yemek yemeyince tadı tuzu olmuyor yemeğin. Masaya otursam da sandalyede bağdaş kuruyorum zaten çok elit bir insan değilim sanki ne dersiniz. Köylüyüm galiba ama bana bu yüzden köylü derlerse köylü olmaktan şeref duyarım. 


Normalde sini de yeriz ama bugün çok kişi olacağız o yüzden büyük yer sofrasını koyacağız ortaya. Yer sofrasını getirmesi için Ömer den rica ettim, "Ömer hadi şu yer sofrasını götür salona." ama rica ettim nasıl ricaysa bu da. Bir şey demeden kalktı yerinden söylenmeyi de unutmadı tabi. "Sanki kendin götüremiyorsun ortaya sofrayı. " Aa çok ayıp ben naif, şirin, aşko ha bide güçsüz kaşık bile kaldıramayan bir kadınım neden öyle dedi ki şimdi.  


Onu daha da gıcık etmemek için bir cevap vermedim. Hadi yine iyisin aslan fırçası seni. Ömer salona götürünce bende arkasından kaşık çatalı bardakları falan götürdüm. Salatayı falan yağladım sadece yemekleri koyması kaldı. Ortaya da yemek tabaklarını çıkarınca işlem tamamlandı. Ayrı tabak koymaya gerek yok biz bizeyiz zaten eniştem var bir tek o da bizden artık.


İşimi bitirip ablamları beklemeye başladım. Tam oturacaktım ki zil çaldı. Geldi benim hormonları bozuk bidenem. Kapıyı açıp beklemeye başladım annemlerde geldi yanıma. Babam da ablamlarla geliyordu. Ablam babamın koluna girmiş oflaya puflaya çıkıyordu merdivenleri. Eniştem önden çıkıp ayakkabılarını çıkartıp girdi içeri elindeki çiğköfte paketini bana uzattı. Ya canım eniştem sevdiğimizi bildiğinden çiğköfte almış. 


"Alın ablanızla biraz da siz ilgilenin hadi bakayım göreyim sizi. Al Hare bunuda size aldık seviyorsunuz diye." Eniştem isyanlarla salona girerken biz güldük sadece. Annemin elini öperken annem "Niye öyle dedin kızıma bakayım. Bidenedir benim kızım." dedi. 


"Yav ben çok seviyorum zaten de çok duygusal bişiy oldu bu. Gelirken ben top olsam beni severmiydin, yok o olsam yok bu olsam severmiydin. Ha verdiğim cevabı beğenmeyip birde ağlıyor sonra kıyamıyorum da yoruyor insanı ama. " Hepimiz güldük eniştem bıkmış bir edayla konuştu. Ablam hamile olunca çok değişik bir şey oldu ya bize de böyle yapıyor.


Bizim gülmemizi duyan kapıdaki ablam, kendisine güldüğümüzü anlamış gibi, "Neye gülüyorsunuz siz? Yoksa bana mı gülüyorsunuz?" dedi gözleri dolmaya başlamıştı yine. Ağlamaya başlarsa susmaz şimdi eyvah.


"Yok yok sana gülmüyoruz neden gülelim ki. Hem benim bidenecik penguenim gelmiş paytak paytak yürüyorsun. Yiyim mi yanaklarını."  dedim. Yüzü gülmeye başladı. "Beni yeme ama ben senin tatlını yerim." İşi gücü yemek bu kızın ya. Kapıdan öylece bakması yok mu. Kolundan tutup soktum içeriye. Sarıldım hoşgeldinleştik ve annemgile bıraktım ablamı özledim ulan.


"Tabi Nare'yi görünce unuttunuz beni değil mi ayıp ayıp ben unutulacak adam mıydım." Alındı mı benim babam. Hemen koşup sarıldım babama. 


"Seni unutabilirmiyiz hiç ayıp ettin. Gel içeri gel." deyip salona soktum babamı da. Hepimiz selamlaşıp oturduk sofraya. Yemek yerken kimse konuşmadı ilk başta sonra babam "Hare nasıl geçti günün. At binecektin bindin mi sonunda." dedi. At binemedim ki ama içimde ukte kaldı. Hep o Ayaz Alp yüzünden, o çeldi aklımı.


"Yok Atlara binmeyi bırak göremedim bile. Okçuluk yarışması yapmayı teklif ettiler. Israr edince kıramadım onları yarışmaya katıldım. Yani anlayacağınız hevesim kursağımda kaldı." kısaca günün özetini geçiverdim. 


"Her zaman ok atıyorsun kızım atları görseydin iyi olurdu. Hem içinde kalmazdı." Ama ama üzmeyin beni iyice. Aklıma hediye edilen börk geldi. Göstereyim onu.


"Ama müsabakadan ne kazandım..." deyip kalktım sofradan. Börkü  alıp düzgünce taktım kafama. Saçlarımın çıkmadığından emin olup geçtim içeri. Eniştem vardı sonuçta dikkat etmek lazım. Tam karşılarına geçtim ve börkün kuyruğuna omzuma koydum. Çok iyi hissettim yine.


"Gerçekmiş malzemeleri, nasıl ama yakıştı değil mi." dedim. Herkes gülümsedi. Eniştem, "Helal kız sana Hare. Kazanmışsın müsabakayı." dedi. Ama kazanmadım ki, kazandım diye kutlama yapamam olmaz. 


"Kazanmadım yarışmayı berabere kaldık. Ama iyi atış yaptığım için hediye ettiler börkü. " İyice gülümsediler. "Demek içindeki ışığı görmüşler desene. Helal benim kardeşime ya." Mutlu oldum bu sözlerle.  


"Tek üzüntüm atları göremedim. Platonik aşık oldum artık atlara uzaktan seviyorum." gerçekten ya hep atları sevmişimdir. Kudretine, gücüne, sadakatine hayranım ama daha kendileriyle tanışmak nasip olmadı üzücü.


"Çok mu istiyorsun görmeyi?" 


"Ayıp ediyorsun, ne istemesi ya çok istiyorum çok. Bir daha atları görmek için kim bilir ne zaman şansım olacak. Olsun ama vazgeçmeyeceğim." Üzücü ulan baya platonik oldum atlara karşı. Nayır nolamaz.


"Bu hafta sonu bir arkadaşımın çiftliğine gideceğiz ablanla. İstersen sen de gelirsin hem ablan yalnız kalmamış olur hem de atlarına kavuşmuş olursun." dedi eniştem. Eniştemin bir tanecik olduğunu söylemişmiydim. Söylemediysem söyleyeyim, bu adam HARİKA!!  Çok mutlu oldum. 


"Vallaha mı?" dedim şaka yapıp yapmadığını anlayabilmek için. Bir umut belki bir umut. "He kız vallaha hem ne olacak sanki beraber oluruz en azından. İyi oldu iyi hem çantalarımı taşıyacak biri lazım. " Hep menfaat hep menfaat ayıp ya ama bişey diyemem sonuçta gidiyoruz.


"Hadi börkü bırak da, gel yemek ye." Dedi annem hemen koştum bıraktım yerine oturdum sofraya.


"Senin gittiğin çiftliğin adı ne." Neydi ya mmm okçulukta ilgili birşey di hah hatırladım. Hatta sırf o yüzden seçtim orayı. Peş peşe çok yer vardı.


"TEMREN di adı enişte. " Temren ok ucundaki metal yer. Bence güzel isim olmuş ayıklayıcı. Bunun manasını bilen ok atmak için gelir gibi. Bende öyle bir hissiyat oluşturdu.


Eniştem ağzındaki lokmayı yutup, "Arkadaşın çiftliğinin adını bilmiyorum nerede onuda bilmiyorum gidince görürüz artık. " Aman yeter ki at olsun. Çok merak ediyorum nasıl bir his ona binmek.


"Halil kim bu arkadaşın, ben tanıyor muyum. " Diye sordu ablam.


"Yok tanımazsın askerden arkadaşım. Kardeşi doktor tayini Ankara ya çıkmış. Kardeşi gelirken o da gelmiş ailesini ziyarete. Onunla buluşacaktık. Babasının at çiftliği varmış, dedi gel görüşelim çiftlikte senden bahsettim, aileni de getir değişiklik olur onlar için de dedi." Ablam için gayet açıklayıcı oldu. Kafasında soru işareti kalmamıştır herhalde.


"İyi bakalım sıkılmayacağım en azından tek başıma olmayacağım ya. " Eniştem kafa sallayıp yemeklere geri yumuldu.


Güzel sohbetler eşliğinde yemeğimizi yedik. Ortalığı toplayıp çay içmek için oturduk.


Ablam karşımda hunharca revanisini gömerken onu izliyordum. Çok değişik bir yeme tarzı var o kadar mı çekti canı ağzı doluyken hala ağzına tıkmaya çalışıyor. Yanında oturan Ömer dayanamamış, "Abla sakin ol sen yiyeceksin hepsini boğulacaksın şimdi. Ha dersen ki biterse diye kimse yemez merak etme yedirmem kimseye, sana ayırırım ama sakin ol yavaş ye. " Deyiverdi.


Ablam elinde çatal, ağzında revani Ömer'i dinledi. Küsecek galiba ben çok yiyiyormuşum diye. Hepimiz konuşmaları kesmiş ablamın tepkisini bekliyorduk. Ama bizi şaşırtıp, "Ne yapayım çok güzel olmuş tatlı Hare portakal mı koydun bunun içine çok yakışmış. Bebeğim de ben de çok beğendik." Dedi.


Hiç bozuntuya vermeden, "Beğendiysen bir daha yaparız koccum merak etme sen. Bu arada portakal ya da limon kabuğu biraz da suyu çok yakışıyor. Ferah bir tat veriyor. " Ablam kafa sallayıp çayından bir yudum aldı. Az önce bıraktığı tatlı tabağını geri alıp tabakta kalan tatlıyı da bir güzel yedi...


Yemekler yenmiş çaylar içilip meyveler de yenmişti. Ablamlar gidiyordu artık. Kapıda ablamla sarılıp enişteme de baş selamı verdim.


"Baldız, biz sana haber veririz gideriz beraber. Hadi hayırlı akşamlar." Deyip son kez selam verip merdivenlerden inmeye başladı. Ablam arkasından öylece bakıyordu. Unuttu ablamı.


"Halil!! Nereye gidiyorsun sen beni almadan. " Eniştem hatırlamış gibi indiği merdivenleri koşa koşa geri çıktı. Hamileliğinin 8. Ayında olduğu için zor yürüyor merdiven inip çıkarken düşmesin diye yardım ediyorduk. Birde bizim tosuncuğun maşallahı var ağır geliyor ablama. Neyseki az kaldı.


Eniştem ablamıda alıp indirdi aşşağıya.  Camdan da el sallayıp uğurladıktan sonra bulaşıkları halletmek için mutfağa girdim. Annem yanımdan geçerken yakaladım hemen beraber halledelim diye. Bana acımış olmalı ki yardımcı oldu. Annemin yardımıyla bir güzel topladık mutfağı. Herkes yatmaya dağıldı. Ben klasik balkon oturmam için gizlice, kupama çay doldurup bir de eniştemin getirdiği ve koymayı unuttuğumuz çiğköfteden  dürüm yapıp balkona kaçtım. Bir müzik açıp sessiz sessiz minderlerimde oturdum bir yandan da çiğköfte mi yiyiyordum.


Öyle iyi geldi ki balkon oturması birde çiğköfte dürüm mammamia... İyi ki kendime ait balkonum var. Odaları paylaştırırken ablamla bana bu balkonlu odayı almıştık. Büyük diye. O zamandan beri balkon benim canımdır en sevdiğim yerdir.


Birazcık yıldızlar görünüyordu görünen yıldızları izlemek iyi geldi dinlendirdi beni.


İnşallah bolca şeker ve harçlık toplamışsınızdır. Ama sadece şeker ve harçlık olmaz neşeniz eksik olmamıştır inşallah çünkü ben bayramın ilk gününden beri bugün bayram erken kalkın çocuklar diye şarkı söyleyerek geziyorum. Neşeniz bol bol olsun. 🏹🏹🍭🍒


Loading...
0%