@olafsevdalisi
|
........... ........... Geçmiş.................. ... "Gerçekten kafeye mi geldik ya, noldu bizim parkımıza suyu mu çıktı." Kafeleri sevmiyorum ya rahat edemiyorum. "Az bir değişiklik oldu iyi oldu iyi. " Sare yaaa. Neyse artık deyip içeri girdik. Siparişleri verip cam kenarı bir masaya oturduk. Masa kafenin bahçesini gösteriyordu. Bahçesi güzelmiş ya. Bir dakika o puta mı bana mı öyle geliyor. Ay vallahi puta ve çocuklar ok topluyorlar. İzleriz ya güzel sevindim, sevdim burayı. Kızlara döndüm sohbete başlamışlar bile ohoo. Biz sohbet ederken kızların kahveleri benimde limonatam geldi. Sevmem gahva. İçeceklerimizi aldıktan sonra sohbete devam ettik. O sırada dikkatim dağıldı ve ok atan çocuklara baktım. Atışa başlamışlardı, gördüğüme göre de avrupai tarzında atış yapıyorlardı. Başlarındaki kişi gösteriyordu. Atış yapanların okları ya putanın çok yakınından kaçıtor ya da köşelerine saplıyorlardı. Sıradaki çocuk oku tutmakta biraz zorlanıyordu. Gördüğüme göre de atışlarda da zorlanıyordu. Çocuğun eli Türk tarzına kayıyor ama başlarındaki kişi Avrupai tarza yani 3 parmak tutuşuna çeviriyordu. "Ya Burak bırak ya, yapamıyosun işte olmuyor. " "Neyseki biz şanslıyız bize öğretenler vardı. Burak'ın öğretecek kimsesi yokmuş. Atışlarının kötü olması normal. " Bu yaşta bile zorbalar var. Ve bu yaş zorbaları diğerlerine göre çok acımasızlar. Atış yapacak olan çocuk üzülse de belli etmemeye çalışıyordu. Gösteren kişinin hiç mi umurunda olmuyor ya. Kimdir nedir bilmem ama. Böyle konuşmamalılar. "Babası terketmese öğretirdi belki." Ne kadar kırıcılar. Hobaaaa bunlar fazla oluyorlar ama. Atış yapan çocuk okunu attı ama ok çok farklı yerlere gitti. Çocuklar gülüştüler yine ikinci atışta da çocuğun eli Türk atışına gitti ama değiştirdi adam. Sinirlerim bozuldu benim. Dayanamayıp kalktım masadan kızlar ne oldu deseler de geleceğim deyip geçiştirdim. Hızlı hızlı alana ilerledim. "Kolay gelsin arkadaşlar." Çocuklar ve öğreten kişi sağ olun dediler. Ne işim var diye bakıyorlar herhalde. Ya bir yere de burnumu sokmasan olmuyor sanki. Beklemeden direk o çocuğun yanına gittim. "İznin varmı göstermek istediğim bir şey var arkadaşa. Bende okçuyum, lisansım var merak etme." Adam inanmaz gibi bir bakış attı. "Ben bunu nereden bilebilirim. Kusura bakma izin veremem." Adam da haklı ne diyeyim her biliyorum diyene he deseydi ohooo. "İznin varmı?" Deyip yayı gösterdim. Adam bir yaya bir bana baktı. Kararsız gibiydi. Birşey söylemeden çocuğun yanına geçtim.
"Alabilir miyim?" Diye sordum çocuk yayı bana verip geri çekildi. Adamın elinden bir ok aldım. Sırtımı putaya döndüm. Arkam dönük atış yapacaktım. Oku gezledim. Karşımdaki çocuğa gülümseyip göz kırptım. "O şekilde atış yapamazsınız. Duruşunuz yan-" Sözünü kesen şey, putaya saplanan ok sesiydi. Adam şaşkın şaşkın kalmış ya yazık. Bu mesafeden tabii ki kafadan vurdum. "Bir ok daha alabilir miyim? " Adam oku uzattı. Yerime geçtim bu sefer de çökerek atış yapacaktım. Yere çöktüm, "Sen yakışıklı tutuşuma iyi bak birdaha ki sefere bu şekilde atış yapacaksın." Deyip önüme döndüm. Birkaç hareketlilik hissettim çocuk belli bir mesafeden tutuşuma bakıyordu. Bilerek yavaş yaptım, rahat görsün diye. Yavaş yavaş tutuşumu , çekişimi yaptım. Son olarak atış kaldı. Yavaş yavaş kulağıma kadar çektim yayı hedefi gördüğüm an bıraktım oku. Ok yine kafaya saplanmıştı. Ayağa kalkıp diğer çocuklardan ok istedim. 3 tane ok alıp çocuğun yanına gittim. Oku uzatıp, "Al bakalım." Deyip uzattım oku ve yayı. Çocuk aldı benden bir hamle bekledi. Ben elimle putayı gösterdim. "Sen yaparsın, gördüm seni." Deyip bir adım uzaklaştım. Çocuk biraz düşündü ve duruşunu yaptı. Oku güzel gezledi. Tutuşunu benimkiyle aynı yaptı. Benden onay beklercesine bana baktı ama ben tepki vermedim. Sadece gülümsedim. Yanımdaki görevli adam müdahele etmeye çalıştı. Ama elimle durdurdum adamı. "Tutuşu doğru değil." Ay sen çok mu biliyon ya. "Önce atışını yapsın sonra anlatacağım. Devam et sen doğru gidiyorsun." Çocuğa devam etmesini söyleyip izlemeye devam ettim. Çocuk kulağına kadar çekti kirişi. Çok durmadı ama erken de bırakmadı helal olsun iyi kapmış. Ok güzel çıktı ve putaya hemde kafayı vurdu. Çok şaşırdı, şaşkın şaşkın baktı bana. Diğer çocuklara baktığımda onlarda şaşırmıştı. Bekletmedim diğer oku da uzattım hemen. Birşey söyleyecekti, lafı ağzına tıkmış gibi oldum ama kasları alışmışken bırakmadan atsın. Aldı oku aynı adımları izleyerek tekrar attı. Bu seferde kafadan vurdu. Son oku verdim aynı hevesle aynı adımları izledi bu seferki oku kravat tan(boyundan) vurdu. Helal olsun lan bu çocuğa. Onu küçümseyen çocuklara döndüm. "Ona kimsenin öğretmesine gerek yok sanki, ne dersiniz arkadaşlar. O kendisi öğrenmek isterse sizden daha hızlı öğrenir bunu da kanıtlamış olduk." Adının Burak olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Önüne eğilip ona kendimi tanıttım. "Tanışalım mı? Ben Hare, sen kimsin, Ne zamandır okçuluk yapıyorsun bakayım?" "Ben Burak. Daha önce hiç ok atmadım. İlk kez burada attım. Ama ilk başta atamayıp neden şimdi attım. Birde sen kimsin? " Gülümsedim bu çocukta büyük gelecek var, görüyorum. "Daha önceden atmayan birine göre çok iyisin. Neden atamadığına gelecek olursak sana Avrupai tarzda atış yaptırmaya çalıştılar. Avrupai tarzda geleneksel yayla atış yapmak zordur. Anladığım kadarıyla arkadaşların daha önceden Olimpik okçuluk yapmışlar tutuşları ve hareketleri bunu gösteriyor. Ama sen daha önceden hiç atmadın tabii ki zorlanacaksın. Bu arada ben, Amazon Geleneksel Türk okçuluğu kulübü nün yardımcı antrenörüyüm." İlk söylediklerimi duyunca gözlerinin içi ışıldadı çocuğun. Sonra düşünür gibi oldu. "Onlar Avrupai atış yaptılarsa ben ne atışı yaptım." Gülümsedim. "Sen geleneksel Türk tutuşuyla yani baş parmak tutuşuyla atış yaptın. Ama bunun hakkında konuşmaya bizim kulüpte devam edelim ne dersin. Sen bana ailenden bir kişinin numarasını ve adresini ver. Ben konuşayım, bizim kulübe kesinlikle katılmalısın. Okçuluk senin işin." Bizimle çalışırsa geleceğin en iyi okçularından biri olur. Bu sözlerimle çocuğun yüzü düştü. "Ben gelemem oraya. Benim ailem yok, yetiştirme yurdunda kalıyorum ve onlarında böyle bir şeye izin vereceğini düşünmüyorum. Yani bir daha görüşemeyiz bana bu gün anlatırmısın. Ben çok sevdim okçuluğu." Kalbim acıdı o an kendimden utandım. Demek arkadaşlarının ima ettiği şey buydu ha. Çocuğun mazlum bakışları, ışıldayan gözlerinin solması benim içimdeki çocuğunda ışığını söndürdü. Tepkimi değiştirmemeye çalıştım. "Hmm o zaman benim gelip konuşmam gerekecek desene. Ben fazlasıyla ikna edici konuşurum. Eğer yine ikna olmazlarsaaa.." dedim gülümseyerek. Sözümün devamını çocuğu gıdıklayarak tamamladım. "Kaçırırım senii ne dersin hı. Kaçma kaçma gel gel tamam gıdıklamayacağım." Çocuğun gözlerinin ışıltısını geri getirmek çok güzeldi. O kadar mutlu olmuştu ki ağzı kulaklarına varıyordu. Bir anda durdu yüzü soldu. "Yalan söyleyip beni umutlandırma. Umudum kırıldığında daha çok üzülürüm." Kaşlarım istemsizce çatıldı. "Eğer Allah izin verirse geleceğim ve alacağım seni bizim takıma. Şimdi inanmayabilirsin ama yanına geldiğim zaman beni karşılarsın değil mi?" Çocuk güleyim mi gülmeyeyim mi diye arada kaldı. Allahın izniyle gideceğim yanına onun gözlerinin ışığını tekrar getireceğim. O gün orada aldım yurdun numarasını ve adresini. Bir kaç gün sonra hocamla konuştum durumu anlattım. O hiç düşünmeden kabul etti. Hatta beraber gittik yurda. Yurda gittiğimizde Burak yoktu okuldaymış. Gelmesini bekledik hocasıyla konuştuk kabul ettirdik. Sadece onun gelmesi kaldı. Burak gelince müdür bey odasına çağırdı ama bizim olduğumuzu söylemedi. Odaya geldiğinde bizi görmeyi beklemiyordu. Beni tanıdığından görünce çok şaşırdı. "Sen." dedi. O sırada müdür girdi araya. "Burak duyduklarım doğru mu?" Kaşları çatıldı. Ne demek istediğini anlamaya çalıştı müdürün. "Ne duydunuz ki hocam?" Tereddütle sorduğu soruyu gülümseyerek cevapladı müdür bey. "Yetenekliymişsin. Bizim neden haberimiz yok bundan yavrum." Kocaman gülümsedi bizde gülümsedik. "Hare abla fark etti hocam. Benimde haberim yoktu." "Tamam o zaman sana da sorayım kulüplerine katılmak istermisin? Seni çağırıyorlar." Heyecanlandığı titreyen ellerinden belli oluyor. "Katılabilirmiyim hocam?" Kafa salladı müdür. "Ama kulüp ücretini öğrenebilir miyim?" Bu sefer benim hocam girdi söze. "Daha sonra hallederiz ücret işini." Müdüre söyleyeceğini söyleyip Burak'a döndü. "Ben Nihan, Amazon Geleneksel Okçuluk Kulübünün antrenörü aynı zamanda kurucusuyum. Bize katılmaya var mısın?" Sözü biter bitmez hemen onayladı. "Evet evet katılırım." dedi ve sustu. O kadar şaşkın ve mutluydu ki konuşurken duraksıyor kelimeleri toparlamakta zorlanıyordu."Teşekkür ederim. Nihan hoca bizi dışarı çıkardı. Müdürle işlemleri halletti. "O zaman hoşgeldin, Amazon kulübüne." Aradığım ışığı tekrardan gördüm, hissettim gözlerinde. Yanıma gelip sarıldı boynuma. Ama sarılması o kadar hafif ve tereddütlüydü ki benim ters bir tepki vermemden korktuğunu hissettim. Ona öyle sıkı sarıldım ki hızlı kalp atışlarını duyuyordum. Benim sıkı sarılmama karşılık kafasını omzuma koyup o da sıkı sarıldı. Sarıldığı yerden boğuk çıkan sesiyle, "Teşekkür ederim iyi ki seni tanımışım." Dedi. Gözlerim doldu sesimin titremesine dikkat ederek, "Asıl ben seni iyiki tanımışım. Asıl ben teşekkür ederim. Çok şükür ki karşılaştırdı Allah bizi. .........................Günümüz...................... O gün bizi diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı. Ben onları, onlarda beni çok sevdi. O günden sonra ben onların ablası oldum. Yetimhanedeki çocuklarda benim kardeşlerim. O günden sonra ben onların gözündeki ışığı söndürmemek için kendime söz verdim. Bu sözü tutabilmek için Allah’ a çok dua ettim. Çok şükür ki hala seviyoruz birbirimizi. Daldığım düşüncelerden beni çıkaran Samet’in yanına gelen Melih oldu. Sırayla diğer çocuklar geliyor kendi aralarında sohbete başlıyorlardı. Ortaokul tayfamız toplandı son olarak ilkokul tayfamız kaldı. Okulun kapısında 5 kardeşi gördüm her birinin elinden diğer kardeşleri tutuyordu. Ay yerim ben bunları kardeşlerine nasılda sahip çıkıyorlar. Ahmet bile kardeşlerinin elinden tutup getiriyor şaşkınım gerçekten. Ay gözlerim doldu benim ya. Büyümüşlerde birbirlerine sahip çıkar olmuşlar. Hele hele. Sametlerin yanına gelen ilkokul tayfadan Zeynep, bizdeki balonları fark etti ama bizi göremiyor başkası sanıyordu. Sözlerinden de anlaşılıyordu. “Ah ya, baksanıza bir aile çocuklarını almaya birsürü balon ile gelmiş ne kadar da güzeller. Bizde alalım mı Mehtap abla?” Oy yerim ben bunu ıssırıcam. “Alırız ablacım ama şu anda değil biliyorsun.” Gördüğüm kadarıyla yüzü düştü. Biliyor ve ısrar etmiyor kuzucuğum. “Belki de alabiliriz Zeynep.” Samet’in söylediğiyle Zeynep’in gözleri ışıldadı. “Hadi alalım Samet abi? Hadi gelin arkadaşlar." Herkesi toplayıp bize doğru gelmeye başladı. “Dur dur bekle, belki o balonları kendisi verir balonların sahibi. Değil mi!!!” Bize seslendiğini anladım ve hopp diye zıpladım önlerine. “Tatatatammm. Seç beğen al ablam hangi renk istersin mor var yeşil var sarı var. Arkadaşların hangi renk ister sor bakalım onlara da.” Hafif sesimi kalınlaştırarak söylediğim sözlerle çocuklar hem sevindi hem şaşırdı. “Hare abla, Hanım abla!!” hepsi bir ağızdan seslendiler. Mutlu olmuşlardı.
“O kim ya ben Halim abiyim, o da Hasan abi, söylediklerinizi tanımıyorum ama Halim abi olarak sizlere balonlarım var. Ücret olarak kocaman sarılma isterim beleşe balon yok bizde.” Sesimi kalınlaştırarak söylediklerime herkes güldü. Yere çöktüm hepsi geldi sarıldı bana. Diğer geriye kalanlar da Hanım ablaya sarıldı. Küçük bir kucaklaşmadan sonra, “Şimdi herkes balonlar için sıraya girsin bakalım. İlk gün hediyeniz.” Sözümü ikiletmeden girdiler sıraya. Tek tek istedikleri balonları Hanım ablayla yan yana çökerek vermeye başladık. O sırada yan taraftan bir kadın konuştu. “Balon mu dağıtıyorsunuz hanımefendi. Bizlerde alabiliyormuyuz.” Tabi ki dağıtıyoruz sanarlar önümüzde 15- 20 çocuk balon veriyoruz gayet normal. “Aa Barbaros! Merhaba. Anne bak sıra arkadaşım.” Barbaros el sallamakla yetindi sadece. O sırada benim yerime Zeynep verdi cevabını kadının. “Hayır dağıtmıyorlar. Ablalarımız bize getirmiş sürpriz olarak.” Havasını yediğim tipe bak. Küçücük boyuyla hava atıyor birde. “Barbaros! benim ailemden kimse yok demiştin. Ablaların varmış.” Küçük kızın sözleri kanımı dondurdu. Gözlerim Barbaros' a döndü tepkisini merak ettim. “Yalan söylemedim ki gerçek ailem yok zaten ama ablalarım abilerim var birsürü. Bana onlar yetiyor.” üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim. Gerçek ailesinin olmasını isterdim ama rahmetli oldular. Bunu kabullenmesi çok zor oldu ama sonunda atlattı o zor zamanları. Bizi de gerçek ablası gibi görmesi bizleri kabul ettiğini gösteriyor. “Ama anne bana balon getiren ablam yok benim, ben de istiyorum.” Balonlardan birini verelim diyecektim ki Barbaros elindeki balonu arkadaşına verdi. “Al senin olsun, benim ablam var bir daha alır bana. ” kız onay istercesine annesine baktı. Annesi de bana baktı. Ellerimi kaldırıp ben bilmem işareti yaptım. “Kardeşimin balonu ona ben bir şey diyemem.” Barbaros gitti kızın eline verdi. "Al al yeşil bide çok güzel. " Ay centilmen erkeğim benim. Küçük kız Barbaros'a teşekkür edip annesiyle beraber uzaklaştı. Barbaros bana dönüp "Bana sonra alırsınız. Kız mutlu oldu bak." Elimdeki balonları kaçırmamaya dikkat ederek sarıldım. "Senin ağzını yüzünü yirim." Yanaklarından da bir abla olarak sulu sulu öptüm. "Ya abla ıslatarak öpme ya. Kaç kere diyeceğim. " Yanaklarını koluna sildi. "Sus ben ablayım öperim. " Deyip yeni bir balon verdim ona. İyiki fazladan balon almışız.
Sırayla diğerlerine de balonları verip servise doğru geçtik. Servise sırayla bindirip yola çıktık. Hemen haftasonu planımız olan şarkıyı açtırdım servisçiye. Hem dinleyip hem söyleyerek yolu geçirdik. Servis şirketin bahçesine girdi. Tüm çocukları tek tek indirdik. Çocuklar zaten yolu bildiğinden inen geçti yemekhaneye. Arkada kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra Hanım ablayla biz de yemekhaneye geçtik. Cümbür cemaat mutfağa geçmişler. Herkes bir işin ucundan tutuyor bir yandan gelen çocuklarla selamlaşıyorlardı. Biz de mutfağa geçip hızlıca yemekleri hazırlamalarına yardım ettik. Çocuklarda kendi aralarında oyun oynuyorlardı. Kısa süre sonra ziyafet sofrası gibi bir sofra kurulmuştu. Herkes oturmuş bol sohbetli eğlenceli bir yemek yeniyordu. Yemekler yendi sofralar toplandı, çocuklara eğlenceli zamanlar geçirtmek için oyunlar oynandı. En son hikaye anlatım kısmına gelindi.
"Evett ne istersiniz çocuklar ne anlatalım. Kül kedisi, pamuk prenses ya da başka hikayeler. Ne istersiniz? " Çocuklar hikaye anlatılacağını öğrenince herkes oturdu bir yere. Rana ablanın sorusuyla herkes arasında fısıldaşmaya başladı. "Kırmızı başlıklı kız olabilir." Aselin söylediğine Yakup, "hayır ya hep dinliyoruz ve biliyoruz bunları sıkıldım artık." Herkes onaylayınca bizler bilinmeyen hikayeler var mı ki diye düşünmeye başladık.
"Türkler'in eski hikayelerinden yok mu hep yabancı hikayeleri anlatıyorlar. " Gülbahar'ın isyanıyla herkes isyan etmeye başladı.
"Evet ya. Bizim kendi ülkemizin kahramanları dururken başka hikayeleri bilmeye gerek yok. Kara Fatma, Seyit Onbaşı gibi birsürü kahramanımız var. Onlardan anlatın. " Eren'in sözlerine herkes katılıp evet evet diye bağırınca hepimiz tarihimizden hikayeler düşünmeye başladık. Bilindik hikayeler dışında ne anlatılabilir ki? Hmm.. Deliler. Delileri anlatsam korkarlar mı ki. Korkmazlar ya korkmazlar üstü kapalı anlatırım. Hala bağırmaya devam eden çocukları susturmak için bağırarak konuştum. " Tamam tamam sessiz olun buldum ben. Size bugün Osmanlı ordusunun fedaileri diye anılan DELİLER'i anlatacağım. " Bilmeyerek birbirlerine baktılar.
Ve sonn...
En kısa sürede yeni bölüm atacağım. Haydin görüşürükkk.
|
0% |