Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Kadim Lanet

@olddracula

Ranmer, Kaya Mezarlığı’nın girişinde durmuş, topraktan yükselen çürümüş koku ile yıllardır dokunulmamış mezar taşlarının karanlık gölgesine bakıyordu. Mezarlık, yılların verdiği yıpranmışlıkla, şimdiye kadar kaçınılmış bir yer olarak biliniyordu. Her basamakta ayaklarının altında ufalanan taşlar, zamanın acımasız etkisini hissettiriyordu. Ancak bu kez, yalnızca geçmişin ağırlığı değil, göğsünde garip bir huzursuzluk da vardı. Bu his, her zamankinden farklıydı; sanki toprak altında yatan bir şey, onu çağırıyordu.

 

 

 

Ranmer derin bir nefes aldı ve çevresine dikkatlice bakarak, elinde sımsıkı tuttuğu meşale ile ilerlemeye başladı. Gözleri mermer mezar taşlarının arasında, zamanla silikleşmiş kazınmış sembolleri ve yazıları taradı. Kaya Mezarlığı’nda ailesine dair bildiği her şey burada başlamıştı, ama şimdi bir lanetin gölgesinde yürüdüğünü biliyordu.

 

 

 

Mezarlığın merkezine doğru yürürken, rüzgarın fısıltıları kulaklarında yankılandı. Kendi adının karanlıkta yankılanır gibi olduğunu duyduğunda bir an durakladı. Etrafını saran sessizlik her adımda daha yoğunlaşıyor, gökyüzünde bulutlar bir araya toplanıyor ve ayın ışığı neredeyse tamamen kayboluyordu. Ranmer, elindeki meşaleye daha sıkı sarılarak, biraz ilerideki devasa anıt mezara doğru ilerlemeye devam etti.

 

 

 

Anıt mezarın etrafına dolanmış yosunlar ve dikenli sarmaşıklar, doğanın bu yeri nasıl yıllardır terk ettiğini gösteriyordu. Anıtın yüzeyindeki eski semboller ise Ranmer’e tanıdık geliyordu; bu, ailesinin soyuna ait gizemli sembollerden biriydi. Babası, ona bu sembollerin anlamını hiç anlatmamıştı. Şimdi bu gizemin derinlerine inmeye hazırdı.

 

 

 

Anıtın önüne geldiğinde, ayaklarının altında tuhaf bir titreme hissetti. Yüzeydeki taşlar yavaşça çatlamaya başladı. Meşalesinin ışığında, çatlaklardan ince bir duman yükselmeye başladı. Ranmer hızla geri çekildi. Ancak tam o sırada anıt mezarın kapağı hafifçe açıldı ve topraktan yükselen derin, boğuk bir sesle beraber içinden soğuk bir rüzgar esti.

 

 

 

Ranmer’in kalbi hızla atmaya başladı. O anda hissettiği tek şey, burada bir şeylerin yanlış olduğu gerçeğiydi. Elini yavaşça kılıcına götürdü, içindeki huzursuzluk büyürken gözleri anıtın içine odaklandı. Birden, anıt mezarın içinden cılız bir ışık huzmesi belirdi. Bu, sıradan bir ışık değildi. Bu ışık, Ranmer’in damarlarındaki kanı donduran bir enerji yayıyordu. Lanet burada, bu mezarın içindeydi.

 

 

 

Korkusuna rağmen, Ranmer daha fazla geri çekilmedi. Bilinmezliğe doğru bir adım daha attı. Kapağın tamamen açılmasıyla, derinliklerden gelen kadim bir güç dışarı sızmaya başladı. Bu güç, zamanın ötesinden gelen bir varlığa aitti. Ranmer’in babasının sıklıkla bahsettiği, ama asla tam olarak açıklamadığı, soylarına bağlı kadim bir lanetti.

 

 

 

Ranmer, anıtın içine adım attı. İçeride, devasa bir yeraltı odası gizliydi. Duvarlara oyulmuş semboller, soylarının geçmişini anlatıyordu. Her sembol, bir hikayeyi işaret ediyordu. Duvar boyunca ilerlerken gözleri, kendine benzeyen figürlere takıldı. Bu, ailesinin soyundan gelen savaşçıların ve demircilerin heykelleriydi. Her biri kadim bir kılıç tutuyordu.

 

 

 

Sonunda odaya tamamen girdiğinde, odanın merkezinde devasa bir taş levhanın üzerine yerleştirilmiş parıltılı bir kılıç gördü. Kılıç, odayı dolduran soğuk havaya meydan okurcasına, tuhaf bir sıcaklık yayıyordu. Bu, babasının bahsettiği lanetli kılıç olmalıydı. Kılıcın kabzası, Ranmer’in ailesine ait sembollerle süslenmişti ve bilinen hiçbir metalin yansıtmadığı bir ışıkla parlıyordu.

 

 

 

Ranmer kılıca yaklaştığında, zihninde bir fısıltı belirdi. Sanki birileri ona bu kılıcı almasını söylüyor, onu yönlendiriyordu. Ancak bir yandan, bu fısıltılar korkunç bir tehlikeyi de ima ediyordu. Bu kılıç, sadece bir silah değil; aynı zamanda taşıyanı da lanetleyen bir obje olabilirdi. Ranmer tereddüt etti. Kılıcı alıp almamak, kaderini belirleyecek gibiydi.

 

 

 

Tam o sırada, arkasında bir hareketlenme hissetti. Hızla arkasına döndü ve odanın köşelerinden yükselen gölgelerin hareket ettiğini gördü. Bu, kılıcı koruyan kadim ruhlardı. Gölgeler, yavaşça Ranmer’e doğru süzülmeye başladılar. Onlar yaklaştıkça, fısıltılar daha da yoğunlaşıyor ve Ranmer’in zihni bu uğursuz seslerle doluyordu. Gözleri bir an kılıca döndü. Bu kılıç, ya kurtuluşu ya da sonu olacaktı.

 

 

 

Ranmer, içgüdüsel bir kararla kılıca uzandı. Elini kılıcın kabzasına koyduğu anda, odanın içinde bir ışık patlaması yaşandı. Kadim ruhların çığlıkları yankılandı, duvarlardaki semboller parlamaya başladı ve yeraltı odası sarsılmaya başladı. Kılıcı çekip çıkardığında, hissedebildiği tek şey, damarlarında dolaşan güçlü ama tehlikeli bir enerjiydi. Bu, babasının ona bıraktığı lanetti. Artık geri dönüş yoktu.

 

 

 

Kadim ruhlar yavaş yavaş kaybolurken, Ranmer mezarın dışına doğru koşmaya başladı. Anıt mezardan dışarı çıktığında, gökyüzünde kara bulutlar toplanmış ve fırtına başlamak üzereydi. Lanet uyanmıştı ve artık Ranmer’in omuzlarında ağır bir yük vardı. Bu lanet, krallığın kaderini değiştirebilecek güce sahipti ve Ranmer, ailesinin mirasını hem korumak hem de bu lanetin yükünden kurtulmak için zorlu bir yolculuğa çıkacaktı.

 

 

 

Kadim Lanet, artık Ranmer’in peşindeydi.

Loading...
0%