
Öğlen saatlerinde kafeye müşteriler gelmeye başlamıştı. Ada halkının çoğu yaşlıydı; öğlen kahvesini kaçırmazlardı. Giriş kapısındaki küçük çan her çaldığında, içeri tanıdık bir yüz giriyordu. Kimisi bastonuna yaslanmış, kimisi de alışkanlıkla cam kenarındaki koltuğu gözüne kestirmişti.
Minho, tezgâh arkasında sessizce çalışıyordu. Jisung, sabah yaşanan o küçük gerilimi biraz olsun hafifletmek için birkaç girişimde bulunmuştu ama Minho’nun mesafeli duruşu karşısında hepsi havada asılı kalmıştı. Adamın yüzündeki o ciddi ifade, Jisung’un aklına bir ton soru getiriyor ama hiçbirine cevap alamıyordu.
——
"Duydunuz mu? Dün gece hırsız yine bir eve girmiş "
Jisung ve Minho, istemsizce başlarını çevirdi. Kadının sesi herkesin dikkatini çekmişti.
“Evet, evet! Şu yokuşun başındaki boş ev var ya? Oraya girmiş. Komşusu gece cam sesi duyduğunu söylemiş."
Minho başını hafifçe eğip Jisung’a döndü. “Yalnız yaşıyorsun hala, değil mi?”
“Yani... Evet? Ama değerli bir şeyim yok. Hırsız girse herhalde üzülür.”
“Ciddi söylüyorum.”
Jisung bir anlığına Minho’nun gözlerine baktı. Kısa bir sessizlik oldu. "Sıkıntı yok,"
Minho bir şey demedi ama yüzünde görünmeyen bir gerginlik vardı. Tehlike sevmezdi. Özellikle sevdiklerinin etrafında...
—–
Minho ve Jisung, akşamın karanlığında kasabanın sessiz sokaklarında ilerliyordu. Geceyi atlatmak, gündüz karmaşasından uzaklaşmak istemişlerdi. Ancak minik bir tesadüf, geceyi bambaşka bir hale getirecekti...
Bir süre önce, sarhoş olduklarında Minho, evinin yedeği olan anahtarı Jisung’un evine bırakmıştı.
Dışarıdaki soğuk, onu rahatsız ediyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde karanlık sokaklar, daha da ürkütücü bir hâl almıştı.
Evlerinin yoluna girdiklerinde, Jisung aniden durdu. Gözleri bir an için donakaldı. Minho’nun dikkatini çekti. O an, karşılarındaki dar sokağın köşesinden hızla çıkan bir adamı fark ettiler. Adam, her adımı hızlı, telaşlıydı. Bir şeyler gizliyormuş gibiydi.
"Ne...?" diye fısıldadı Jisung, korku içinde Minho’ya bakarak.
Minho, karanlıkta hızla gözlerini kırpıp adama odaklandı. Hırsızdı. Yüzü belirsizdi, ama hareketlerinden her şey belli oluyordu. Hemen, sokağın başında yer alan Jisung'un evinin kapısına yöneldi. Kapı, hafifçe aralıktı. İçeriye girmeye çalışmıştı, fakat Minho'nun gelmesiyle birlikte adam hızla uzaklaştı.
Minho hızla eve doğru ilerledi, dikkatle her şeyin yerinde olup olmadığını kontrol etti. "Bir şey çalınmış mı?" diye sordu, hızlıca kapıyı iterek içeri girdi. Evin her köşesine göz attı, her şey yerli yerindeydi. Ancak, Minho'nun içindeki huzursuzluk devam ediyordu.
İçinden konuşarak. "Burada kalamam, Minho. Korkuyorum."
Minho bir an için sessiz kaldı, Jisung'un korkusunu derinden hissetmişti. Hızla başını sallayarak ona dönüp, "Bu geceliğine bende kal. Sabah bakarız ne yapacağımıza," dedi. Sesinde kararlı bir ton vardı.
Jisung, Minho’nun önerisine başta itiraz etse de, gecenin bu vaktinde yalnız kalmaktan korkuyordu. Minho'nun bu önerisi, o an için tek çıkış yolu gibi gelmişti. Sadece başını salladı ve Minho’nun yanına yaklaştı.
Mimho, Jisung'u takip ederken, bu geceyi bir şekilde atlatmalarının gerektiğini biliyordu. Her şeyden önce Jisung'un güvende olmasını istiyordu. Geriye bakmadan, sokağa doğru ilerlediler.
Karanlık sokaklar, onları Minho'nun evine kadar getirdi. O ev, bir türlü rahatlayamayacakları bir yer gibi görünüyordu ama Jisung, artık başka seçeneği olmadığını biliyordu.
Minho’nun evine girmeleriyle birlikte, gece daha da garip bir hâl almaya başlamıştı. Evin içinde, her şey hâlâ kutulardan oluşuyordu. Eşyalar sadece yerlerde dağınık bir şekildeydi. Koltuk, kanepe, masa… Hiçbiri yoktu. Yalnızca bir yatak vardı. O kadar küçüktü ki, Jisung kendini burada nasıl uyuyacağını sorgulamaya başlamıştı.
"Burda mı yatıcam?" diye sordu, Minho’nun elini çenesinin altına koyarak. Gözleri hala biraz endişeliydi, çünkü burada bir gece geçireceği fikri onu bir hayli rahatsız ediyordu.
Minho yatakta sırt üstü uzanarak, "Yatacağım, yatacağız," diye cevap verdi kararlı bir şekilde. Yattığı yerden başını çevirip gülümseyerek, "Üzerindekini çıkarırsan, atarım evden," dedi şaka yollu, ama sesi biraz da ciddiydi.
Jisung, utangaç bir şekilde başını eğerek
ışığı kapattı.
Ne de olsa iş arkadaşıyla aynı yatakta yatacaklardı, bunda ne vardı ki? Ama bir şey farklıydı. Hyunjin’le ya da Chan’la aynı yatağı paylaştığında, her şey doğal hissediyordu. Ama şimdi, Jisung’un elleri titriyordu. Kalbi hızla atıyor, midesi bulanmaya başlamıştı. Bir gariplik vardı ve Jisung buna anlam veremiyordu. Neden bu kadar huzursuz hissediyordu?
Düşüncelerinin derinleştiği bir an, dışarıdan gelen bir tıkırtı sesiyle sıçrayarak geriye döndü. Hemen Minho’nun koluna sarıldı, sanki bu hareket onu koruyacakmış gibi. "O ses neydi?" dedi, sesi titreyerek.
Minho, Jisung’un ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştı. Gözleri ona biraz garip bakıyordu, fakat bir yandan da belli olmasa da içinde bir yerde Jisung’un korkusunu hissetmişti. "Bu kadar korkuyor musun?" diye sordu, sesinde biraz merak vardı.
Jisung, gözlerini bir an Minho’dan kaçırarak hafifçe omuzlarını çekti.
"Küçükken evimize giren bir hırsız tarafından yaralanmıştım," dedi. Sesi biraz hüzünlüydü, ama bir yandan da sanki o anı geçirmiş gibiydi. "Sanırım o yüzden hala travma kaldı."
Minho, bir süre sessiz kaldı.
Ardından derin bir nefes alarak, "Seni rahatlatacaksa..." dedi ve ani bir hareketle Jisung’un kafasını kendi göğsüne yasladı. Jisung, o anın farkına varamadan, Minho’nun sıcaklığını hissetti. Bir an her şey durdu gibi hissetti. Bir yanda korkusunu hafifletmeye çalışan Minho, bir yanda Jisung’un titreyen vücudu vardı.
Jisung bir kolunu Minho’nun eline sararak, diğer kolunu da Minho’nun beline doğru sarmıştı.
Kalbi, hızla çarpmaya devam ediyordu ve o an Jisung, vücudunun tamamen donmuş gibi hissettiğini düşündü. Heyecandan felç olmuş gibiydi, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. O an, sarhoş olduğu geceye dair her şey zihninde beliriverdi. Minho’yla geçen geceyi hatırlıyordu. O garip, ama yoğun anları…
Bir şey değişmişti. Şimdi, her şey biraz daha yakın ve derindi. Minho’nun sıcak vücudu ona bir güven vermişti, ama bu güvenin içindeki karmaşa, yine de onu korkutuyordu. Sadece göğsüne yaslanmak, biraz olsun rahatlatmak istemişti. Ama ruhundaki bu karmaşa, kafasında dönen sorularla birleşince, Jisung'un zihni daha da bulanık hale gelmişti.
Yazarken heyecanlandım. Bu minhoyu yazarken yarattığım karaktere asık olmaya basladim. umarim begenerek okuyorsunuzdur. sizin favoriniz kim? minho mu jisung mu?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |