11. Bölüm

11. Bölüm

Nisa
olurenkler

Gece saatleri ilerlemişti ama ikisi de uyuyamamıştı. Sessizliğin ortasında, sadece birbirlerinin nefes alışverişleri duyuluyordu. Sanki bedenleri çoktan anlaşmış, nefesleri aynı ritme bürünmüştü.

Jisung, Minho’nun sıcak göğsüne yaslanmış, huzurlu bir dinginlik içinde gözlerini tavana dikmişti. Minho’nun uyuduğunu sanarak, kollarını onun beline biraz daha sardı. Bu sefer daha sıkı, daha kendinden emin.

Bir anlığına içinde oluşan hissin adını koymaya çalıştı. Aşk mıydı bu? Minho’yu âşık olacak kadar tanımıyordu ki... Hatta ilk tanıştıklarında ondan pek hoşlanmamış, katı ve soğuk biri olduğunu düşünmüştü. Ama şimdi, kalbinin bu kadar sessizce çarpmasına, bu tuhaf iç huzuruna bir anlam veremiyordu. Sakin ve huzurlu hissediyordu. Korkuların yerini garip bir güven almıştı.

Aynı duygular, o an Minho’nun içinde de çalkalanıyordu. Gözleri kapalıydı ama zihni uyanıktı. Jisung’un sıcak teni göğsüne değdikçe, içinde ne olduğunu bilmediği bir çatışma büyüyordu. Onu rahatlatmak istemişti, evet… Ama neden kalbinin derinlerinde bir sıcaklık oluşuyordu şimdi?

Beline sarılmış kolları hissederken, Minho’nun eli istemsizce hareket etmeye başladı. Parmakları yavaş yavaş Jisung’un belinde süzülüyordu, sanki varlığını onaylayan yumuşak bir dokunuştu bu. Sıvazlayan hareketleri, Jisung’un hoşuna gitmişti; vücudu gevşedi, göz kapakları ağırlaştı. Ama zihnindeki sorular daha da ağırlaşıyordu.

Bu neydi? Gerçekten bir bağ mı oluşuyordu aralarında, yoksa sadece zayıf anlarında birbirlerine tutunmak mıydı tüm mesele?

Aşk mıydı onları bu hâle getiren, yoksa nefslerine sahip çıkamamanın bir bedeli miydi?

O an için cevap yoktu. Ama tenin tenle, kalbin kalple buluştuğu o kısa sessizlikte, her şey olması gerektiği gibiydi.

--

Sabah olmuştu.

Minho’nun eski, rengi solmuş perdelerinin ardından güneşin ilk ışıkları odaya süzülmeye başlamıştı. Solgun ışık, yüzlerine düşerken Minho mırıldanarak uyandı. Uykusundan huzursuzdu, gözkapaklarını ağır ağır araladığında göz hizasında beliren ilk şey Jisung’un dudaklarıydı. Yüzleri neredeyse birbirine değiyordu. Bir santim bile mesafe yoktu aralarında. Nefesleri birbirine karışıyor, Jisung’un garip ama tuhaf biçimde rahatlatıcı kokusu Minho’nun burnuna doluyordu.

Bir an için nefesini tuttu. Jisung hareket etmeye başladığında ise gözlerini tekrar kapattı, uyanmamış gibi yaptı. Tepkisini merak ediyordu. Jisung’un bu sabah ona nasıl baktığını, o gecenin ardından ne hissettiğini... Sadece anlamak istiyordu.

Jisung gözlerini aynı gece gibi sakince açtı. Önünde uzanan bedene baktı bir süre. Sanki uyanıkken hiç bu kadar dikkatli bakamamıştı. Minho’nun yüzünü süzdü gözleriyle; yavaşça eğildi. Eli, Minho’nun alnına düşmüş saç perçemlerine uzandı. İnce bir hareketle, neredeyse okşarcasına saçları geriye itti. Sonra, istemsizce parmakları Minho’nun dudaklarına kaydı. Yumuşaktı. O gece öpüştüklerinde hissettiği gibi... Belki daha da fazlası.

Tüm bu dokunuşlar olurken Minho, gözlerini kapalı tutmaya devam ediyordu. Ancak Jisung’un parmakları tenine değdikçe, içinde bir yerler daralıp genişliyordu. Her şey bulanıklaşmaya başlamıştı; duyduğu, bastırdığı, kaçtığı ne varsa yüzeye çıkıyordu. Bu yakınlık bir çıkmaza dönüşüyordu onun için. Rahatsız değildi belki ama korkuyordu. Belki de bu yüzden, ani bir hareketle uyanıyormuş gibi yaptı.

Jisung, Minho’nun gözlerini açmasıyla birlikte ani bir refleksle geri çekildi. Hızlıca yataktan doğruldu, üzerini düzeltmeye başladı.

“Uyanmayacaksın sandım… Kafeyi açmamız gerek, hadi kalk artık,” dedi sesi biraz titrek, biraz da toparlamaya çalışan bir tonda.

Minho bir şey demedi önce. Yavaşça doğruldu, gözlerini ovuşturdu. Huzursuzca telefonunu aldı, saate baktı. Ardından ekranı Jisung’a doğru çevirdi.

“Saat yedi bile olmamış, Jisung…” dedi, boğuk ve uykulu bir sesle.

Jisung tam bir şey söyleyecekti ki telefonu çalmaya başladı. Ekranda beliren ismi görünce minhoya baktı.

“Felix arıyor…” dedi, sesi düşüktü. Minho gözlerini yavaşça Jisung'la buluşturdu. Sanki bir şeyleri açıklamak zorunda kalacakmış gibi bir gerginlik vardı üzerinde. Han, çok bekletmeden telefonu açtı. Kısa bir görüşmenin ardından kapattı.

"Felix kahvaltıya çağırıyor." Minho üzerinde ki gerginliği atmıştı.

"Ben kafeyi açarım öyleyse—" Jisung sözünü keserek konuştu.

"Seni de çağırdı. Özellikle, gelsin dedi..."

Minho şaşırmış gözlerle karşısında ki bedene baktı. Saniyeler içinde aklında bir sürü ihtimal belirdi. "Niye suratın düştü?" aslında jisung sebebini tahmin ediyordu. Minho toparlamak istedi:

"Öyleyse, gidelim hadi."

 

 

İlerleyen bölümlerde belki ikisini ayarlamaya calisan felix olur. sizce hikayenin yan çifti olarak hangi shipi eklemeliyim?

Bölüm : 15.04.2025 00:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...