16. Bölüm

16. bölüm

Nisa
olurenkler

Kapısı tam kapanmamış evin önünde bir kargaşa vardı. Chan, Felix ve Hyunjin, büyük bir rahatlıkla içeri daldılar. Ancak adım attıkları anda, gözlerinin önünde duran manzara hepsini yerlerine mıhladı.

İki masum beden, sımsıkı sarılmıştı.

Chan’ın ağzından çıkan, "Jisung! Şerefsiz yevmiye mi almaya geldik—" cümlesi yarıda kesildi. Üçü de adeta donmuştu. Jisung, onların bakışlarını hissedince kucakladığı kişiden, Minho’dan aceleyle uzaklaştı.

Minho, yavaşça arkasını döndü. Üç şaşkın bedeni karşısında görünce ellerini cebine soktu, derin bir nefes alıp hepsine sırayla baktı. Gözleri Hyunjin’in elindeki bavula takıldı. Hyunjin, Minho'nun bakışlarını fark edince hemen toparlandı ve kekeler gibi konuştu:

"Yolda bulduk... Biraz ıslanmış da..."

Chan, Hyunjin’in sözlerini fazla dikkate almadan gözlerini Jisung’a dikti ve hafifçe kaşını kaldırarak sordu:

"Jisung, niye çıplaksın?"

Araya Felix girdi, gözlerini devirerek mırıldandı:
"İyi bir zamanda gelmedik galiba," dedi, Minho’ya hafif bir bakış fırlatarak. İkili arasındaki soğukluk, adeta evin içinde buz gibi esmişti.

Jisung, ortamda artan gerilimi fark edince hafifçe sıyrıldı ve gergin bir kahkaha atarak sordu:

"Niye geldiniz ki?"

Chan hemen atıldı:
"Jeongin’in doğum günü, hani 18 yaşına girecek ya. Dedik erkenden gelelim, burada bir şeyler hazırlarız... Ama..." Gözlerini Jisung’a kaydırdı. "Siz pek müsait değilsiniz gibi."

Minho, elleri hâlâ cebinde, hafifçe başını sallayarak konuştu:
"Yoo, gayet uygunuz."

Chan, sabırla işaret etti:
"Ama Jisung çıplak?"

Jisung hemen ıslanmış tişörtünü göstererek savunmaya geçti:
"Tişörtüm ıslandı!" dedi, sanki bu her şeyi açıklıyormuş gibi.

Felix, elindeki malzemeleri mutfağa doğru taşırken homurdandı:
"Ya, eminim öyledir," dedi, sesiyle dalga geçmekten geri durmayarak.

Minho, sessizce ceketini eline aldı. Suratında her zamanki ifadesiz maskesi vardı.
"Ben kafeyi açmaya gidiyorum," dedi kısa bir ses tonuyla.
Kapıya yönelmeden önce bir an durdu, başını hafifçe çevirip Jisung’a baktı:
"Sonra konuşuruz," diye ekledi ve kapıyı arkasından usulca çekerek evden çıktı.

Kapı kapanır kapanmaz Felix, gözlerini kısıp Jisung’a döndü.
"Bu tavır neydi şimdi?" dedi, sanki dedektifmiş gibi sorguya başlamıştı.

Jisung, adeta suçu yakalanmış bir çocuk gibi omuzlarını silkti.
Bilmediğini söylemeye tenezzül bile etmeden, sadece omuzlarını kaldırıp indirdi.

Chan, yerinde duramıyormuş gibi öne eğilerek tekrar sordu:
"Ama hala söylemedin, niye çıplaksın?"

Hyunjin, sabrı taşmış gibi Chan’a döndü. Kaşlarını çatıp ciddi bir yüz ifadesiyle, sert bir ses tonunda:
"Yeter artık Bang Chan," dedi.
Sesindeki ağırlık, mutfağa kadar yayıldı.

Chan, ağzı hafifçe aralanmış bir şekilde Hyunjin’e bakakaldı, sanki bir anda azar yemiş çocuğa dönmüştü.

Hyunjin, Chan’a fazla takılmadan Jisung’a yöneldi.
"Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi akşam için hazırlık yapalım," dedi.

Herkes, sanki az önce yaşanan gariplikleri unutmuş gibi ağır aksak mutfağa doğru ilerledi. Hyunjin yere dökülen reçelin kenarından atlamaya çalışırken kayıp küçük bir "hop!" sesi çıkardı, Chan ise mutfağa girerken hala arada sırada Jisung’un üstüne bakıp kıkırdamaktan kendini alamıyordu. Felix ise mutfağa geçerken kendi kendine söyleniyordu:
"İnsan bir üstüne tişört geçirir bari, romantik film seti gibiydi içerisi."

Hazırlıklar telaşlı ama eğlenceli geçmişti.
Jisung, elinde telefonuyla mutfağın köşesine çekildi ve Minho'ya mesaj attı:
“Müşteriler gidince kapalı yazısını as, biz de geliyoruz.”

Minho kafede yalnız başına sandalyesine oturmuş kahvesini karıştırıyordu. Telefonu titreyince mesajı açtı.
Kaşları hafifçe çatıldı. İçinden bezgin bir şekilde düşündü:
"Ben de mi olacağım..."
Ama sonra derin bir iç çekip ayağa kalktı.
Kapıya doğru yürüdü, "Kapalı" tabelasını çevirdi ve dışarıya bakarak kısa bir süre bekledi. Ardından, ceketinin düğmesini ilikleyip yeniden içerideki yerine döndü.

Çok geçmeden kapı açıldı.
İçeri Chan, Felix, Hyunjin, Jisung, changbin, seungmin ve tabii doğum günü çocuğu Jeongin girdi.
Jeongin, kapıdan girerken ağzı kulaklarında, gözlerinde koca bir heyecanla etrafa baktı.
Masanın üzerindeki süsleri görünce çocuk gibi
"Vaaav! Gerçekten kutlayacaksınız!"
Ardından utanarak kahkaha attı.
Felix göz kırptı:
"Bizden kaçmaz,"

Chan kocaman bir paket çıkarıp masanın üzerine koydu.
"Bir kısmı da sürpriz," dedi gizemli bir tonla.
Hyunjin hemen araya girip ciddi bir ifadeyle Jeongin’e döndü:
"Ama önce mum üflemeden hediye yok."
Jisung kahkaha attı, Felix de ellerini ovuşturdu:
"Yani önce dilek, sonra eğlence."

Minho, bir köşede sessizce onları izliyordu.
Başta garipsese de, istemsizce yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
Uzun zamandır böyle kahkahalar duymamıştı.
Sanki odanın havası hafiflemiş, yıllardır taşıdığı ağırlık biraz olsun omuzlarından inmişti.

Pastanın mumu yanarken herkes bir ağızdan şarkıya başladı:
"Saengil chukhahae!"
Jeongin gözlerini kapatıp içinden bir dilek diledi ve mumu üfledi.
O an herkes alkışlamaya başladı; kahkahalar, patlayan konfetiler ve kadeh tokuşturma sesleri arasında küçük kafe bir anda sıcacık bir kutlamaya dönüşmüştü.

Minho da yerinden kalktı, Chan ona bir tabak pasta uzattı.
"Sen de bizimlesin artık, Minho-ssi," dedi sıcak bir gülümsemeyle.
Minho hafifçe başını salladı ve pastayı aldı.
Birkaç lokmadan sonra istemsizce gülümsedi.
Hayatında uzun zamandır hissetmediği bir şeydi bu; rahatlık.

Tam o sırada cebindeki telefon titremeye başladı.
Minho kaşlarını çatarak cebinden telefonu çıkardı.
Ekranda tanıdık bir numara vardı.
Arayan çalıştığı eski şirketin sahibiydi.

Kalbi aniden hızla atmaya başladı.
Kafedeki sesler arka plana çekilirken telefonu açtı.
"Buyurun," dedi ciddiyetle.

Karşıdan tanıdık ama resmi bir ses duyuldu:
"Merhaba Minho, KİM GRUP'tan arıyorum."

Minho'nun parmakları aniden kasıldı.
O an refleksle ayağa kalktı, gözleri masadakilere kaydı ama kimse durumu fark etmemişti.
Derin bir nefes alarak daha ciddi bir tonla konuştu:
"Evet, buyurun efendim."

Karşıdaki ses duraksamadan devam etti:
"Şirketi dolandıran kişi yakalandı. Bilirsin, böyle bir yanlış anlaşılmayı büyütmemek gerek. Biz de gönderdiğin bütün parayı banka hesabına yatırdık. Yarın gel ve şirketin başına geç."

Minho'nun kulağı uğuldadı.
O an telefonuna bir bildirim düştü.
Banka uygulamasını açınca ekrandaki yüklü meblağı görünce gözleri büyüdü.
Şu ana kadar verdiği, yılların emeği olan tüm birikimi...
Hepsi, eksiksiz geri yatırılmıştı.

Minho bir an dondu kaldı.
İçinde büyük bir boşluk ve garip bir hafiflik vardı.
Hayatının çöküşü sandığı o günlerin aslında yanlış bir anlama yüzünden olduğunu şimdi öğrenmişti.
Ve belki de... yeni bir hayat başlıyordu.

Masadaki kahkahalar bir anda garip bir sessizliğe evrildi.
Minho'nun yüzündeki şaşkın ve donuk ifade hemen herkesin dikkatini çekmişti.
Jisung, diğerlerinin bakışları arasında hızla yerinden kalkıp Minho'nun yanına geldi.
Endişeyle eğilip fısıldadı:
"Ne oldu?"

Minho, bir an ne diyeceğini bilemedi.
Sonra titreyen elleriyle telefon ekranını açtı, banka uygulamasına girdi ve ekranı Jisung'a uzattı.
Jisung, ekrana göz atar atmaz olduğu yerde dondu.
Bir eli hâlâ ağzına giderken kocaman açılan gözleriyle fısıldadı:
" Bu parayla Jeju satın alınır,"

Minho, nefesini toparlamaya çalışarak, gözlerini bir an kapattı ve sonra kısık bir sesle ekledi:
"Şirketin sahibi aradı... Yarın gelip şirketin başına geçmemi söyledi."

Bu sözler havada asılı kalmış gibiydi.
İki beden, Minho ve Jisung, birbirlerine bakarken, şaşkınlık adeta o masanın etrafında görünmez bir dalga gibi dolaştı.

Chan, kahkaha atmamak için dudağını ısırarak yavaşça Hyunjin'e doğru eğildi.
Sesini olabildiğince kısarak, ama gözlerindeki şaşkın parıltıyla fısıldadı:
"CEO'um derken yalan söylüyor sanıyordum... Adam harbi taş*aklı çıktı."

Hyunjin boğazını temizleyerek gülmemeye çalıştı, ama gözleri parlıyordu.

Minho ile Jisung hâlâ bakışıyordu.
Aralarındaki sessizlik, söylenmemiş binlerce cümlenin yükü gibiydi.
Jisung'un kafasında ise sadece tek bir soru yankılanıyordu:
"Kalacak mıydı?"

Dışarıda rüzgar camlara hafifçe vuruyordu.
Kafedeki sıcak ışıkların altında, hayatlarında yeni bir sayfanın ucundan tutmuş gibiydiler.

 

 

YENİ BÖLÜM GELDİİİ. Minho'nun yol ayrımı diyebiliriz. Hayatında eline ne zaman bir güzel şey geçse kaybediyordu. Şimdi ne yapacaktı? Gitmek miydi onu mutlu edecek yoksa kalmak mıydı huzura erdirecek...

Bölüm : 27.04.2025 15:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...