
"ANANI SATAYIM, BİZ ÖPÜŞTÜK LAN!"
Minho’nun iç sesindeki çığlıklar, adeta kulaklarını çınlatıyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmış, donmuş bir şekilde Jisung’un dudaklarına kilitlenmişti. Şokun etkisiyle hızla kalkmaya çalıştı, ama aceleyle hareket edince elindeki son birkaç bardak da aniden yere düştü. Dengesini sağlamak için sehpadan destek almak istedi ama o da gümbürtüyle devrildi.
Jisung, Minho’nun bu garip tepkisine şaşkınca baktı. "Ne haltlar çevirdi gene?" diye düşündü içinden. Ama yüzüne, Minho'nun panik halini izleyen hafif alaycı bir ifade yerleşmişti.
Minho derin bir nefes aldı, hızlıca toparlanmaya çalışarak ayağa kalktı. Dengesini bulana kadar hafifçe sendeledi, ardından gözlerini Jisung’a çevirdi. Çekingen bir bakış attı. Anlamış gibiydi. Jisung hiçbir şey hatırlamıyordu.
"Sen git, ben buraları temizlerim," diye mırıldandı, sesi fark edilmesi güç bir tonda çıkmıştı.
Jisung hâlâ Minho’nun tuhaf halini süzüyordu ama fazla üstelemedi. "Ben Felix’in yanına gidiyorum. Dönene kadar kafeyi kapatma," diyerek kapıya yöneldi.
Minho, Jisung’un arkasından bakarken yutkundu. Şimdi yalnızdı. Kafasını toplamaya çalıştı ama ne kadar düşünse de olay beyninde yankılanmaya devam ediyordu.
Jisung ise kafeden çıktıktan sonra yüzünde hafif bir gülümsemeyle yürüyordu. Felix’e anlatacağı bir rüya vardı.
...
Jisung, Felix’in yanına vardığında, kafasında hâlâ rüya gibi hatırladığı anlar dolaşıyordu. Rüya olduğuna emindi ama içindeki hisleri susturamıyordu.
Felix, karşısında hafif dalgın duran kuzenine kaşlarını kaldırarak baktı. "Ne ayaksın lan? Suratın beş karış."
Jisung, sandalyeye otururken iç çekti. "Felix, dün gece çok garip bir rüya gördüm."
Felix, elindeki çaydan bir yudum aldı ve gözlerini kısmış halde ona baktı. "Ne rüyası?"
Jisung ellerini masaya koydu, parmaklarıyla hafifçe yüzüne dokundu. "Bilmiyorum... Ama çok gerçekçiydi. Şeyi gördüm."
Felix kaşlarını kaldırdı. "Kimi?"
"Minho,"
Felix şaşkınca kuzenine baktı "Minho mu?"
Jisung başını salladı. "Evet. Sanırım... rüyamda onunla.."
"Öpüştüm demeyeceksin herhalde,"
"Aslında, sanırım..."
Felix, aldığı çayı neredeyse püskürtecekti. Boğazını temizleyerek ona baktı. "Ne diyorsun? Minho’yla mı? Emin misin?"
'Saçmalama. Rüya sadece. Dua et babaanneni görmedim."
Felix itici bakışlarıyla kuzenini süzdü "Sarhoştun, rüya olduğuna emin misin?"
Jisung omuz silkti. "Bilmiyorum ki. Çok garip hissediyorum. Ama kesin rüya olmalı. Gerçek olsa hatırlamaz mıyım?"
Felix, çenesini ovuşturarak düşündü. "Bak, tamam rüya diyorsun ama Minho’nun hal ve hareketleri nasıldı? Yani, bugün garip bir şey yaptı mı?"
Jisung kaşlarını çattı. "Aslında... garipti."
Felix iyice eğildi. "Nasıl yani?"
Jisung, sabah yaşananları aklına getirdi. "Bana dün geceyi hatırlayıp hatırlamadığımı sordu. Ama neden sorduğunu söylemedi. Ve bence biraz... çekiniyordu."
Felix içinden bir şeyler hesaplıyor gibiydi. "Sana karşı normal mi davranıyordu?"
Jisung bir an düşündü. "Şey... sanki biraz mesafeliydi. Eskisi gibi değildi ama ne bileyim, belki de kafamda kuruyorumdur."
Felix, hafif bir gülümsemeyle omuz silkti. "Belki de gerçekten bir şeyler olmuştur?"
Jisung kaşlarını çattı. "Felix, saçmalama. Olsa ne olacak sanki. İlgisi yok bana."
Felix sinsice gülümsedi. "Kim bilir... Belki de vardır?"
Jisung gözlerini devirdi. "Beni rahat bırak Felix, rüya işte. Konuyu kapat."
Felix içinden gülmeye devam ederken, Minho'nun gerçekten ne yaşadığını merak etmeye başlamıştı.
"Nasıldı peki? Yani... nasıl gördün onu?"
Jisung derin bir nefes aldı, gözlerini hafifçe kıstı. "Eve geldik... O benim yatağıma yattı. Ben de yanına uzandım. Sonra... öpüştük. 'Bu rüya mı?' diye sordum ve galiba o an uyandım."
Felix, dudaklarını büzerek başını salladı. "Sanırım bizim ailede genetik bu... Sarhoşken öpüşme olayı." Sesi fark edilmeyecek kadar kısık çıkmıştı ama Jisung'un kulakları keskinleşmişti.
"Hey! Kiminle?" diye atıldı anında. Kaşları hafifçe çatılmıştı ama Felix'in cevap vermesine gerek kalmadı. Çünkü cevabı bizzat kapıdan içeri girmişti.
"Günaydın, sevgili—" Hyunjin'in sesi neşeliydi, ama karşısında Jisung’u görünce kelimeler boğazında düğümlendi. Gözleri büyüdü, durumu toparlamak için hemen ekledi: "Sevgili... arkadaşım Felix! Günaydın."
Ama Jisung, bakışlarını kısarak çoktan anlamıştı olan biteni. Hafif bir gülümsemeyle ayağa kalktı. "Bana müsaade, kafede işlerim var. Bizim CEO ortalığı batırmadan gideyim."
Ve o an, Felix'le Hyunjin göz göze geldi. Felix sessizce iç çekti, Hyunjin ise koca bir sırıtışla orada dikiliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |