15. Bölüm

14. Bölüm

Nisa
olurenkler

O sabah yataktan kalktım, ama zihnim hala karmakarışıktı. İsteksizce okul kıyafetlerimi giydim, saçlarımı taramadan ellerimle şekil verdim. Ayna karşısında dururken kendime baktım; yüzümdeki solgun ifadeyi inkar etmeye çalışır gibi birkaç fıs parfüm sıktım. Artık hazırım, en azından dışarıdan öyle görünüyordum.

Merdivenlerden tedirgin adımlarla indim. Salona girdiğimde annemi gördüm. Göz altları pespembeydi, belli ki uzun süre ağlamıştı. Birkaç saniye boyunca bakışlarımı etrafta gezdirdim ama babam ortada yoktu. Anneme bakmadan, sadece "Nerede?" diye sordum. Sesim, içeride kopan fırtınaları gizleyemiyordu. Annem gözlerini benden kaçırarak, mutsuz bir tonla "Bu sabah erkenden uçuşu vardı, uzun bir süre bizimle olmayacak," dedi.

Sözlerinin anlamını tam kavrayamadan, tepki vermeden evden çıktım. Düşüncelerim o kadar ağırdı ki, her biri zihnimi aşağıya çekiyor gibiydi. Hava serindi ama hissetmiyordum. Her şeyi bir kenara bırakarak yürümeye başladım, gözlerim yerde. Sanki dünya benimle aynı hızda hareket etmiyordu, her şey donmuş gibiydi.

Sonra bir ses duydum. O neşeli ses... Anında tanıdım, Hyunjin.

"Parfümün markası ne böyle?" diye sordu, hafif bir alayla. Yavaşça arkamı döndüm ve onu gördüm. O neşeli gülümsemesiyle karşımdaki duruyordu. Yanında olmak bana hep bir umut vermişti, her ne kadar şu an o umuda daha da çok ihtiyaç duyuyor olsam da. Sevimli bir şekilde cevap vermek üzereydim: “Markası—”

Ama Hyunjin beni hemen susturup yürümeye başladı. "Her neyse, çok kötü kokuyor," dedi, alayını sürdürerek. İlerleyen bedenine yetişmek için biraz hızlanmam gerekti. Koşar adımlarla yanına yaklaştım. Gülerek sordum, "Kötü koktuğunu daha önce söylemiş miydim?"

Hyunjin gülümseyerek bana döndü, "Bebek gibiyim," dedi, o kocaman gülümsemesiyle. Onun yanımda olduğunu bilmek bana gerçekten güç veriyordu. Sohbetimize devam ederek okula doğru yürüdük, sıradanmış gibi görünüyordu her şey, ama içimdeki karmaşayı kelimelere dökemiyordum.

Babamla ilgili öğrendiğim gerçeği Hyunjin’e söylemek istiyordum, ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Her şey çok yeniydi ve kafamı toparlamak için biraz zamana ihtiyacım vardı.


Okula vardığımızda her şey normaldi. Sınıfa girip yerlerimize oturduk, dersler başladı ve zaman geçmeye başladı. Teneffüste, çizim defterime dalmış, bir şeyler karalıyordum. Hyunjin ise elinde bir çizgi romanla köşeye çekilmişti. Ara sıra yüksek sesle, "Dördüncüsünü bitiriyorum, hâlâ öpüşmediler," diye söyleniyordu. Odağımı bozan Hyunjin'e "Sapık," dedim. Hyunjin bu tepki karşısında gözlerini devirdi "Antiromantik şey ne anlarsın sanki."
...
Bir süre sonra birinin beni izlediğini hissettim. Başımı Hyunjin'e çevirip ne olduğunu anlamaya çalıştım. O ise kafasını sallayıp önüme bakmamı işaret etti. Önüme döndüğümde, elinde çilekli süt ve küçük bir pembe not tutan Haneul'ü gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Haneul, sütü ve notu masama bırakıp sesini incelterek, "Güzelce iç..." dedi. Notu da bırakıp, "Cevabını bekliyorum," diyerek hızla uzaklaştı. Önce süte, sonra nota baktım, kafam iyice karışmış bir şekilde Hyunjin’e döndüm.

Hyunjin, gördüğü manzara karşısında kahkahalarla gülmeye başladı. Ben de ona yaklaşıp, "Bu neydi şimdi?" dedim. Hyunjin, gülmekten zorlanarak, "Aşk itirafı hahah," diye cevapladı. Sınıftaki diğer öğrenciler de duruma tuhaf tepkiler vermeye başladı. Notu okumadan hızla parçalara ayırdım. Hyunjin gülmeye devam ederek, "Işık hızında reddettin," dedi. Ardından, "O halde sütü alayım," diyerek elini uzattı. Gözlerimi devirdim ve sütü onun avucuna koydum.

Ders devam ederken zihnimde bir karmaşa vardı. Babamı düşündüm ve içimde hissettiğim o ağır nefret yükseldi. Gay olmasına rağmen annemle evlenmiş, kendi kimliğinden kaçmaya çalışmıştı. Beni bu dünyaya getirdiği için onu suçlamaktan kendimi alamıyordum. Onun yaptığı hataları ben de tekrarlayacak mıydım? Belki de bir kadınla duygusal bir şeyler yaşamaya çalışsam, ben de bu kimlikten kurtulabilirdim. Babam gibi kendimi kandırıp, kaçabilirdim belki… Ama içimde bu düşünceler boğucu bir girdap gibi dönüp dururken, gerçekten kaçabilir miydim? Kendimi bir başkasına ait hissetmeye zorlayabilir miydim?

O sırada gözlerim yanımda oturan bedene kaydı. Hyunjin… Her zamanki gibi dikkatle öğretmeni dinliyor, defterine notlar alıyordu. O kadar rahat, o kadar pürüzsüz görünüyordu ki... Benim gibi o da bu kimlikle yaşıyordu, ama o… O bambaşka biriydi. Cesur, neşeli, kaygısız. İnanılmazdı. Onu kıskanmaktan kendimi alamıyordum. Bu kadar cesur ve açık olmayı nasıl başarabiliyordu? Ben neden hep kaçmak zorundaydım? İçimdeki her şey bir düğüm gibi sıkışırken, Hyunjin hayatı kolayca akıp giden bir nehir gibi yaşıyordu. O kadar özgürdü ki…

Bir an her şeyi geride bırakıp onun gibi olmayı diledim. Kendi içimde hapsolmuş bu karanlıktan çıkmak, kaçıp gitmek istedim. Ama yapamadım. İçimdeki ağırlıkla başımı sıraya koydum. Gözlerimi kapatırken hissettiğim tek şey, derin bir hiçlikti. Her şeyden, herkesten kaçmak istedim… Kendimden bile.

Nasıl gidiyor sizce kitap????

Bölüm : 20.09.2024 21:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...