Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@only_jeon97


Jungkook


Elimdeki kahveyi masama koyduğum sırada kapım çalınmış ardından açılmıştı. Gözlerimi kitaptan çektiğimde gülümseyerek içeri giren Penny'e karşı göz devirmemek için kendimi sıkmıştım.


"Ah... Sonunda buldum seni."


Ona boş bir şekilde baktığım sırada kapıyı gelişigüzel itip yanıma yaklaşmıştı.


"Şu sıralar çok dalgınsın, Jungkook. Endişelendim istemsizce."


"Gerek yok. Sadece fazla yoğunum."


Penny derin bir nefes vererek masama yaslandığında alnımı ovuşturarak ders saatine bakmak için telefonun ekranını açıp bakmıştım. Hâlâ çok vardı...


"Jungkook... Seninle açık konuşacağım. Vanessa'yla revirde olanları duydum..."


Sıkıntılı bir nefes verip ona baktığımda kaşları hafifçe çatılmıştı. O kızın adını benden başka kimse ağzına alsın istemiyordum. Ona tek yakın olanın kendim olmasını istiyordum.


Zordu. 

Ama olmasını istediğim şey bundan ibaretti.


"Eee yani Penny? Ne olmuş?"


"Sadece bu kadar umutsuz bir vaka için kendini yormana kızıyorum, Jungkook."


Sinirle gülerek bakışlarımı odanın içerisinde gezdirmiş ardından yavaşça ayaklanarak ona bakmıştım. Benim ayaklanmama karşı yaslandığı yerden doğrulup beni izlemeye başladı.


"Sen şaka mısın ya? Bir kız, her gün daha da çökerek karşımıza geliyor. Git gide içinde büyüttüğü bir sıkıntısı var. Her gün onu bataklığa çeken bir şeyler yaşıyor. Hiç kimse onu tanımazken sadece 'sarılmak ister misin' lafıyla bir yanardağ gibi patlayacak kadar büyük bir şeyle savaşan o kızı görmezden gelmemi mi istiyorsun? Hepinizi yaptığını mı yapayım istiyorsun? "


Sakin bile konuşsam... Aslında birçok şey barındıran bu sözleri sadece anlamak isteyen anlar, görmek isteyen görür ve o çığlıkları duymak isteyen duyardı. Herkesten kopuk olan, soğuk görünen bir insanın sadece ufak bir dokunuşla kırılabildiğini, sadece öğrenmek ve yardım etmek isteyen görürdü.


Ona ancak; gözlerindeki sönük kalmaya zorlanmış hayat ışığını fark eden biri görebilirdi.


"Bizim öğretmen olarak çocuklara aşılamamız gereken ilk şey ne, Penny?"


Sıkıntılı bir nefes vererek yutkunmuş ardından bakışlarını bana çevirip dudaklarını konuşmak için aralamıştı. Ben onu engelleyene kadar..


"Empati. Ve empati yoksunu olan öğretmenler sayesinde her geçen gün bir çocuk böylece bataklığında gömülüp gidiyor. Biz öğretmen olarak onlara ulaşamazsak, sizler gibi davranırsak şayet; ilerideki nesil işte o görmek bile istemediğin Vanessa gibi dolacak. Her sınıfta hayat enerjisi yerinde olan iki üç öğrenci olacak ve gerisi böylece solmuş bir çiçek gibi boynu bükük dalında kalmış olacak. "


Üzerine doğru sinirle bir adım attığımda kaşları çatılmıştı.


" Sizin yüzünden. "


Konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki geri çekilip susmasını işaret edercesine elimi kaldırarak kapıyı gösterdim.


"Siz pembe düşlerinizin dolu olduğu hayatınıza geri dönebilirsiniz. Ben, bana emanet olanları düştükleri bataklıktan kurtarmak için yoracağım. Ucunda o bataklığa düşmek olsa dahi..."


Yerime geri otururken saçlarımı geriye atarak kitabımda kaldığım yeri geri açmıştım. Oysa bir şey demeden bir süre öylece beni izlemiş, ardından odamdan çıkmıştı.


Sinirle kitabı kapatıp gözlerimi yumduğum sırada hava almanın daha iyi olacağını düşünerek telefonumu cebime atmış, hızlı adımlarla odamdan çıkmıştım. Bahçeye çıktığımda hafifçe esen rüzgar rahatlamamı sağlarken gözlerimi bir an için yummuştum.


Sonrasında gözüme ilişen ise bahçenin köşesindeki bankta oturmuş Vanessa'yı fark etmiştim. Dudakları büzülmüş şekilde ayaklarını sallıyor, bir yandan da etrafa bakınıyordu. İstemsizce gülerken gözlerimi ondan çekmiş merdivenlerden inerek ona doğru yaklaşmıştım.


Bu soğuk kızın böylece masum duruşu içimi sebepsizce ısıtmıştı.


"Bu güzel havayı değerlendirmiş olman güzel."


İrkilerek bana baktığında salladığı ayaklarını durdurmuş yanak içini ısırmıştı.


"Oturabilir miyim?"


Gözlerini kırpıştırarak bir süre algılamaya çalışmış aradından sessiz kalıp yana doğru kaymıştı. Tebessüm ederek yanına oturduğumda kaçamak bir şekilde bana bakmıştı.


"Kötü hissettiğinde ne yaparsın?"


Aniden sorduğum soruyla gözlerini kaçırdığında konuşmayacağını anlayarak tebessümümü büyüttüm.


"Konuşmak istemezsen sorun değil. Ben fazla konuşkanım, biraz da meraklı tabi... Ben mesela kötü hissedersem..."


Düşünüyormuşçasına mırıldanarak gözlerimi kısmış ardından kaşlarımı kaldırarak bana derince bakan gözlerine bakmıştım.


Yoongi hyung haklıydı, o fazla derin bir kızdı.


"Kimseye söyleme ama... Banana kick ve muzlu sütlerle birlikte film izler, resmen depresyona girerim."


Yüzünde ufakça beliren tebessüme karşı gülümseyerek elimi enseme atmıştım. Ardından ortamı biraz daha neşelendirmek için hızla ona baktım.


"Yalnız karizmamı çizme sakın. Aramızda."


Göz kırptığında derin bir nefes alarak bana bakmış ardından yutkunarak gözlerini kaçırmıştı. Sweatinin kollarını avucuna her zamanki gibi hapsederken çalan zille hoşnutsuz bir şekilde ofladım.


"Neyse... Beni dinlediğin için teşekkürler Vanessa. Sonra görüşürüz."


Son kez ona gülümseyip okula doğru yöneldiğimde ardımda duyduğum sesiyle şaşkınca durmuştum.


"Yazarım..."


Meraklı bakışlarım ona dönerken ayaklanmış bedeniyle bana doğru yavaşladı.


"Kötü hissettiğimde... Bir şeyler yazarım, Bay Jeon."


Kaşlarım şaşkınca kalkarken yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşmuştu. O ise hızla gözlerini kaçırıp yanımdan geçerek okula ilerlemişti.


Evet. 

Onun kalbinde, kötü biri olmadığıma emin olmuştum.



Loading...
0%