@only_jeon97
|
Jungkook Başı ve sonu belirsizlik içinde olan olayların ne gibi bir şey getireceğini bilememek tam bir delirme sebebiydi. Yarasının nedeni neydi? Onu gün ve gün tüketen şey tam olarak neydi? Gülüşünü elinden alan, gözlerindeki ışığı söndüren şey neydi? Yüzündeki duruluğu bozan bir haykırış vardı. Âdeta onu kurtarmamızı isteyen bir haykırıştı ve biz hâlâ ne diye bir şey yapamıyorduk bilmiyordum. O öylece bankta oturmuş yeri dalgın dalgın izlerken ağladığının dahi farkında değildi. Gözünden sadece yaşlar dökülüyordu. Yüzü ifadesiz, bir yere odakladığı bakışlarına zıt düşen gözyaşları benim canımı git gide daha da yakıyordu. Yanına gitmek istiyordum. Ne kadar anlatmasa, gizlese de belki biraz iyi gelir umuduydu bu... Yavaşça ona yaklaştığımda hâlâ yanındaki bedenimi görmemiş olacak kadar dalgın oluşu canımı daha da sıkıyordu. Yanına oturmamla irkilerek bana dönen bakışları, hissettiği gözyaşlarıyla durulurken elleri hızla ıslanmış yanaklarını bulmuştu. "Ağlayabilirsin." Mırıltıma karşı sessiz kalıp ellerine baktığında siyah, parmaksız eldivenleri dikkatimi çekmişti. Bu havada, eldiven mi? Kesinlikle bir halt vardı. Çok büyük bir halt... "Vanessa... Korkuyor musun?" Sorduğum soruyla bakışları donuklaşırken yavaşça bana döndü gözleri. "Bunu nereden çıkardınız?" Fısıltısı tüm bedenimi gererken yavaşça ona doğru döndürdüm bedenimi. "Gözlerin... Senin aksine her şeyi söylüyor." Bakışlarını kaçırırken ufak bir şekilde gülmüş, başını sallamıştı. "Doğru... Benim kontrolümde olmayı sevmiyorlar." Derin bir nefes alarak bakışlarımı boş olan bahçeye çevirdim. Muhtemelen beden dersiydi. Ve o buraya kaçmıştı. "İyi ki senin kontrolünde değiller o zaman." Mırıltıma karşı yutkunarak bana baktığında ben de ona bakmıştım. En azından karşılıklı iletişim kurabilecek hâle gelebilmiştik. "Peki gözlerin, Vanessa... Neden korktuğunu söylüyor?" Uzunca bana bakarken sessiz kalması ve gözlerini kaçırmasına karşı sessizce onu bekledim. Konuşacaktı, sadece uygun ve üstü kapalı cümleler arıyordu. "Sessizliğimde ümidini kaybetmemiş tek varlığım onlar çünkü." Mırıltısı tüylerimi diken diken ederken bakışlarını bana çevirmişti. "Teşekkürler, Bay Jeon... Çabanız için. Ama bu sizi yormaktan öteye gitmeyecek." Kaşlarımı hızla çattığımda derin bir nefes vermişti. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Buna göz yumacağımı falan mı sanıyorsun Vanessa?" Gözlerini ellerinden çekip çevrede hızlıca gezdirmiş ardından bana bakmıştı. "Bir sorun yok, sadece..." "Bir sorun yoksa burada ağladığından bir haber hâlde dalgın dalgın oturma sebebini sorabilir miyim?" Bakışlarını kaçırdığında bedenim istemsizce gerilmişti sinirden. Nasıl böyle düşünebilirdi? Kendini de mi yok sayıyordu? "Sen sadece yardımları görmek istemiyorsun." Gözlerini tekrar çevrede gezdirmiş ardından bana çevirmişti. "Kendinden vazgeçmiş bir ruha yardım edemezsiniz, Bay Jeon. İyileşmek istemeyen hiçbir ruh... Ne kadar çabalasanız da iyileşmez." Kalbime aniden giren sızıyla derin bir nefes almayı denedim. Yaşadığı şeyleri o kadar merak ediyordum ki... Onu bu kadar olgunlaştıran, bu denli kendini güzelce ifade edebilmesine neden olan, içinde yaşadığı fırtınaya rağmen bunu saklamaya çabalamasına neden olan... Her şeyi merak ediyordum. Her şeyini... "Siz bu yaptıklarınızla bana en büyük iyiliği yaptığınıza emin olabilirsiniz ama üzgünüm... Bana yardım etmenize izin veremem ve iyiliğiniz için... En azından bu kadarını yapabilirim." "Bu da ne demek? Hey, Vanessa!" Hızlıca giden bedeninin arkasında kaskatı kesilirken kaşlarım hızla çatılmış elimi saçlarım arasına atıp karıştırmıştım. Ona yaklaşmak istedikçe kendini korumaya almasına katlanamıyordum. Kendini bu denli önemsiz görmesine miydi bu sinirim bilmiyordum, sadece dedikleri canımı yakmıştı. Bekleyecektim. Kendi isteğiyle yardım etmem için gelecekti, tek başına atlatamazdı. Elinde değildi... İllaki dayanamayacaktı ve o an yalnız olmaması gerektiğini fark edecekti. Ben de o an gelene dek; bir adım gerisinde onun bana dönmesini bekleyecektim. Derin bir nefes verirken yüzümü sıvazlamıştım. Tam o sırada okula giren bedene gözlerim kaymıştı. Kimdi bu? Sarı saçlarını eliyle dağıtırken benimle göz göze gelmesiyle bir an için duraksar gibi oldu. Ardından yüzündeki maskesini düzelterek hızlıca okula girdi. Kaşlarım çatılırken ayaklanarak peşinden gitmeye başlamıştım. Bu da kimdi ve hangi sıfatla okula girmişti? Bu güvenlikler de işlerini yapmıyor, öylece oturuyordu ya... En çokta ona canım sıkılıyordu. Yukarı çıktığını gördüğüm bedeni takip ederek son sınıfların katına çıktığımda gördüğüm görüntüyle kaşlarımı çattım. Vanessa mı? Bu çocuğu tanıyor muydu? Sarı saçlının onu başından tutup sarılmasıyla tüm sinir bedenime üşüştü. Hayır... Tam anlamıyla korkusunu bas bas bağıran Vanessa'nın gözleri yüzündendi bu sinir. Saniyeler içerisinde benimle buluşan gözleri büyürken kaşlarımı daha da çattım. Yanlış anlamamdan korkmuştu. Sorun şuydu ki yanlış falan anlamamıştım. Basbayağı sarıldığı kişiden rahatsızlık duyuyordu ve tüm sorun buradaydı. Anlaşılan şu güvenlik işini konuşmam gerekiyordu. Hızlı adımlarla aşağı indiğimde ilk işim müdürün odasını basmak olmuştu. Odaya girdiğimde bana sorgulayıcı bakışlarla bakmaya başlamasıyla derin bir nefes verdim. "Müdürüm, şu güvenlik önlemlerini sıkılaştırabilir miyiz? İnsanlar elini kolunu sallaya sallaya giriyor okula." Müdür kaşlarını kaldırarak elindeki dosyayı bırakırken tebessüm etti. "Söylediğin iyi oldu. Hemen icabına bakacağım Jungkook... Teşekkür ederim." Önünde eğilerek odasından çıktığımda hızlıca odamdan kitabımı alıp derim olan sınıfa ilerlemiştim. Bu meseleyi öyle kolayca bırakamazdım. Bir şeyler düşünmeliydim... . |
0% |