Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ekmek

@onsraa

Josef evde aç durmak yerine bir şeyler bulurum umudu ile dışarı çıkmayı düşünüyordu.

 

Bu umut denilen şey bir yandan güzel bir yandan da baş arıtabilir. Bir yandan evsiz bir adamı en zengin, her şeyi olan bir adamı ise ekmeğe muhtaç bırakabilir. Ekmek diyip geçmemek lazım bir ekmek nelere nelere sebep olabilir.

 

Kara kara düşünürken Alfred Josefe seslendi yanına gittiğinde babasının beti benzi atmıştı.

 

Alfred- Oğlum sanırım benim vaktim yavaş yavaş geliyor.

Fani olan sadece dünya değil aynı zamanda bedenlerimizdir.

Ruhumuz düşünceli olan bizlerdir. Ve ilelebet

 

,,Josefin kalbini işaret ederek,,

 

burada olacaktır. O kalp bir yandan senin bir yandan da benim evim.

Evimizi kırma oğlum tamam mı?

 

Josef ağlayarak- t t ta tamam baba ama n' olur böyle söyleme.

Ben seni hep seviyorum. Ayrıca bi hastaneye gidelim hiç iyi gözükmüyorsun.

 

Alfred- Ee bir kaç gündür doğru düzgün beslenemedik ondandır.

Bi önemi yok toprak benimle beslensin yeter.

 

Josef- Elimde olsa seni en iyi yerlerde yaşatır en iyi şekilde giydirirdim yapamadım ama senin için önemi yok çünkü toprak var neden baba neden bu kadar toprağı seviyorsun merak etmiyor değilim

 

Alfred-

 

Tabi ki toprağı seveceğim.

Sonuçta ondan gelmedik mi?

 

Malı mürkü neyleyim.

Geri toprağa gitmeyeceğiz mi?

 

Her şeyin başı odur sonu olduğu gibi.

Hem öldürür hemde yaşatır.

Hiç doğmamışız gibi.

 

Şiirini okur ve Josefe başka bir şey söylemez. Josef babasının aç olduğunu anlar ve büyük bir hüzünle dışarı çıkar. Biraz etrafta dolanır cebinde sadece sakız alacak kadar para olmasına rağmen bir bakkala girer. Bakkalda bir şeylere baktıktan sonra en ucuz ekmeğe bakar ve bir ekmeğin çeyreğini bile alamayacağını anlar. Ve hayatında ilk defa bir şey çalmaya karar verir. Ne olursa olsun kendine yediremez ama babası için çalmak zorundadır.

Tam niyet etmişken yanına başka bir müşteri geli verir. Ve ekmeği elinden bırakır.

 

Kararsız ve bir yandan da salak olan müşteri iki de bir bakkal sahibine bunların hangisi çavdarlı hangisi buğday hangisi kepekli gibi ceşit çesit soru sorar.

Ve bir türlü kararını veremez.

Josef gittikçe heyecanlanır ve müşteri kararını verip ödemeye gider.

 

Fırsattan istifade Josef de ekmeği giydiği ceketin içine saklar ardından başka bir müşteri gelir ve bir şeyler almaya başlar Josef onunda gitmesini bekler. Heyecandan bayılacak gibi olan Josef bakkalın içerisinde fazla durduğunu anlar biran önce bakkaldan çıkmak ister. Eni sonu bakkalda kimse kalmayımca çıkmaya karar verir kapıya doğru adam atar.

 

Bakkal- Dur bi dakika nereye gidersin genç adam bak orada taze kofret var almak istemez misin hemde indirim de?

 

Josef- ha h hayır bayım sadece bakmaya gelmiştim. Bir şeyler almak istediğim zaman tekrar uğrarım.

 

Dedikten sonra çıkmak için adım attığında bakkal önüne geçer. Ve Josef bir adım geri çekilir. Durumu anladığını farkına varan Josef iyice panikler.

Bakkal Josefin kolundan tutar ve Pislik herif benden bir şey çalabileceğini mi sanırsın der.

Josefi tartakkamaya başlar Josef de ondan kurtulmaya çalışır.

 

Bakkal sahibi pis hırsız diye bağırırken içeri bir polis girer. Bakkal sahibi bu hırısız ekmeğimi çaldı memur bey der.

Adam Josefin kolundan tutar.

O kadar heyecan yapar ki çıkan arbade de son sürat polisi ittirir.

İtişmede polis düşer ve kafasını bakkalın içinde bulan basamağa çarpar her yer kan olur. Şoka giren Josef ne yapacağını bilemez. Ardından başka bir polis içeri girer ve düşen arkadaşına bakar o sırada Josef korkar ve kaçmaya başlar. Düşen polis orada ölmüştür. Arkadaşı öldüğü için sinir krizi geçiren polis memuru Josefin peşinden koşmaya başlar.

 

Ara sokaklara girerek izini kaybettirmeye çalışan Josef takılır ve düşer ayağa kalkar kalkmaz önünde silah çeken diyer polisi görür büyük bir heyecanla silaha atlar ve aralarında itişme başlar. İkiside silahı tutarken birden ateş alır ve içlerinden birisi vurulur.

 

Ann güzel bir okul tutturmuş savcı olma yolunda ilerlemektedir.

Evan ve Aron bir ev tutmak yerine işlerini Ann olduğu şehire taşımayı düşünür sonrada Josef ve babasını alacaklardı.

 

Polis ile girdiği itişmede silah ateş alır ve polis memuru vurulur. Tam adamın kalbine isabet eden kurşun onu orada öldürür. İyice panikleyen Josef tekrar kaçmaya başlar mahalle aralarında nereye gideceğini düşünürken biraz ilerde bir kaç tane daha polis görür derme çatma bir binanın içine girer ve bodrum kata iner. Hava karardığı için kaçması daha kolay olacaktır ama girdiği bodrumun önünde görmüş olduğu polisler beklemektedir.

 

1 gündür aç karnına koşuşturan Josef oracıkta uyuya kalır. Sabah kalktığında yukarı duvarın üstünde ki camdan konuşma sesleri duyulur. Biraz kulak kabartan Josef iki adamın konuşmasını dinler.

 

- Duydun mu dün hırsızın biri polis müfettişinin dostunu ve yiğenini öldürmüş.

 

- Duymaz olur muyum Müfettiş her yerde onu arıyormuş hemde vur emri vermiş.

 

- Yazık gencecik iki adam bir tane şerefsiz yüzünden öldü.

Yazık hemde çok yazık.

 

Bunları işiten Josef neye uğradığını şaşırır ve inanamaz.

Hayatın da karıncayı bile öldürmeyen genç kimseyi incitmemiş olmasına rağmen,

Hem hırsız hemde polis katili olrak her yerde aranmaya başlar.

 

Kaldığı modrumda biraz erzak bulup karnını doyuran Josef ne yapacağını düşünmeye başlar.

Gece bakti oradan çıksa çok dikkat çeker. Polisin geceleri herkesi aradığını bilir.

Kaldığı yerde eski bir kaban bulur üstünde ki kıyafetleri ve kabanı yırtık pırtık eder. Yüzüne ve saçlarına kömür sürüp kafasına bir bez bağlar.

 

Amacı kaçmak değil Babasına haber vermek ve ulaşabilirse kardeşleriyle konuşmaktadır.

Sabah saatlerine doğru dikkatli bir şekilde çıkar ve evine doğru yola koyulur. Evsiz kılığına giren Josef ara mahallelerden dışarı çıktığın da bir çok yerde polis olduğunu fark eder dikkatli bir şekilde kalabalığın arasından geçer ve yoluna devam eder.

 

Karşısında ki polislerin ona doğru geldiğini gören Josef hemen yere çöker ve dilenmeye başlar. Planı işe yarar ve polisler yanından geçer gider. Biraz daha ilerledikten sonra kendi kaldığı evini görür. Evinin önünde konu komşu, Ann , Evan ve Aronu ağlamaklı bir şekilde görür ilk başta kendi yaptığından dolayı zanner tâki içeriden babasının canazesi çıkana kadar.

 

Perişan olan Josef yıkılır kahrolur. Babasını son bir kez görmek için kendine riske atıp boşuna gelmiştir. Evin etrafında bir kaç polis evi aramış çıkmaktadır. Josef çok dikkatli bir şekilde evin bahçesine kadar girer. Evan babasıyla beraber arabaya biner ve onu son kez uğurlamak için gider. Aron ise Ann için orada kalır. Josef onların ne konuştuğunu duyacak kadar yaklaşır.

 

Ann sürekli abimde keşke burada olsaydı nerede acaba diye ağlayarak söylenip durur.

Ne kadar ben buradayım demek istese de başlarına gelecek olan tehlikeden ve ileride duran polislerden dolayı korkar. Kardeşine cevap verememesinden dolayı gözleri dolan Josef evlerinin yanında ki eski kümesten çıkan polisleri görür evin her yerini aradıklarını fark eder. Konu komşu Ann ve Aron içeri girerken Josef de gizlice kümese girer.

 

Tek derdi kardeşine iyi olduğunu söylemektir. Ama başaramaz kümeste uyukladıktan sonra havanın yine karardığını fark eder. Evde herhangi kimse kaldı mı diye bakmak için dışarı çıkar ama kimseler yoktur. Çıktığına da pişman olur onu bir tane polis fark eder Josef hızlı adımlarla evden çıkar büyük ormana doğru ilerlemeye başlar ardın bir onu fark eden polis seslenir ama Josef durmaz.

Polis tekrar seslenir ve yine Josef durmaz. Polis Josefe doğru ilerlemeye başlayınca koşmaya başlar.

 

Josef elinden geldiği kadar hızlı koşmaya başlar büyük ormana doğru ilerken üstünde ki paltoyu ve kafasında ki bezide bir kenara atar ve büyük ormana girer.

 

Büyük orman, yaşadıkları yerin az ilerisinde etrafı oldukça büyük kayalarla sarılı uzun ve iri ağaçlardan oluşan devasa bir alandır Josef küçüklüğünde sürekli oraya gidip gezdiği için iyi öğrenmiştir.

 

Oramana giren Josef adeta aslandan kaçan bir ceylan gibi koşmaktadır. Baya bir koştuktan sonra polisler izlerini kaybeder. Ardından dağlık biraz da düz bir alana geçer. 1 saat kadar yürüdükten sonra ne kadar istemese de durmak zorunda kalır açlığın ve susuzluğun vermiş olduğu yorgun onu oracıkta düşürür.

 

Mağramsı bir yapının içinde uyuya oturur pozisyonda uyuya kalır. Sabaha karşı gözünü açar etrafına baktığın da güneş yeni dığmu etraf güzel ve huzurludur.

Ama bunların hiç biri Josefte yoktur. Etrafa bakıp dertli dertli düşünürken omzuna bir el yapmışır yorgunluktan hışı çıkmış olan Josef biraz korku birazda heyecanla yüzünü sağa doğru çevirir polise teslim olacağını sanan Josef kendisi gibi genç bir çocuk görür.

 

Ayağa kalkar ve buyur der.

Çocuk Josefi tanıdığını ve ilk okul arkadaşı olduğunu söyler.

Josefte çocuğu tanır bir yakalandığını sanar ama korktuğu başına gelmez.

İlk okul arkadaşı ben Sam(sem) der Josefin başına gelenleri bildiğini söyler ve ne olduğunu sorar.

 

Ama Josef ne olduğunu Anlatamadan bir kaç saniye baygınlık geçirir. Sam Josefin aç olduğunun farkına varır çobanlık yapan Sam(sem) kendi erzağından yemek ve su getirir.

Karnı doyan Josef Sama teşekkür eder ve "karşıma çıkan bütün Samlar iyi oluyor genelde" Der.

Ve olanı biteni baştan sona anlatıe biraz derleşip konuşurlar ardından Sam Josefe kalın bir battaniye bezneri peçe verir.

 

Josefe bu gün burada kalmasını yarın kendisine yemek getireceğini söyler ve sonrasına benim köyüme gelirsin der.

Josef sevinir ve peçe alıp içine girer bir haftadır karnı ilk defa doğru düzgün doymuş şekilde uyumaktadır. Sabah olur uzaktan arkadaşı Samı görür arkasından polislerin koştuğunu görür.

 

Sam neye uğradığını şaşırır ve arkasına bakmaya başlar.

Josef ayağa kalkar ve çok yüksek bir yamaçtan aşağı doğru kayar eni sonu durur ama polislerin geleceğinden korkar. Kuyu gibi içi geniş bir çukur görür eğilip bakarken kayar ve bu mağara benzeri çukurun işine düşer.

Ve düştüğü deliği bir kaya kapatır. Baya geniş olan bu yerde su birikintisi ve küçük bir çukur vardır Josef burada biraz vakit geçirir küçük bir delikten bir kaç tane balık çıktığını görür.

 

Babası gençliğinde sürekli balık tuttuğu için bu hevesini Josefe vermiş onada bir kaç şey öğretmiştir. Zar zor bir kaç tane balık yakalayan Josef ateş yakmak için etrafa bakar.

 

Biraz bakındıktan sonra ayağı bir şeye takılır merak eden Josef takıldığı yeri biraz eşeler ve bir kutu bulur. Meraklı bir şekilde açmaya çalışam Josef kutunun içinde bir saat görür saat oldukça eski garip işlemelidir ama sadece yılı gösterirgösterir saatin üzerin de 1890 yazmaktadır. Josef saati kurcalarken piminin çıktığını görür üzerine bastırdığında bayılır.

 

Josef uyandı etrafa bakmaya başladı evler daha çok kerpiçten eski ama yeni gibi duruyordu.

İnsanlar takım giyimiş şık duruyordu Josefe çok garip bakmaya başladılar. Yanından geçen bi adam Josef'e garip garip baktı ve yoluna devam etti.

 

Ne yapacağını şaşırdı ardıdan bir dükkana girdi ve buranın neresi olduğunu sordu.

 

Josef - iyi günler acaba

neredeyiz?

 

Genç - merhaba efendim iyi görünmüyorsunuz acaba bir kaza mı geçirdiniz?

 

Josef - hayır sadece buranın neresi olduğunu merak etmiştim.

 

Genç- burası sogno siz kayıp mı oldunuz yoksa bir şey mi arıyorsunuz?

 

Josef - hayır hayır sağolum iyi günler.

 

Genç - bir sorun varya yardım edebilirim efendim.

 

Josef - sağol iyi günler.

 

Genç - iyi günler efendim.

 

Aklı karışan Josef ne olduğunu bir türlü çözemedi etrafına baktı bütün insan şık giyinimli traşlı ve şapkalıydı. Etrafta biraz gezinmeye başladı insanlar ona garip garip bakıyordu sanki hayatlarında ilk defa kötü giyinimli birisini görmüşlerdi.

 

Karnı acıkan Josef bar benzeri biyer gördü içeri bir adım attı ve meyhanennin tabüresine oturdu amacı sadece bir parça ekmek istemekti. Meyhaneci geldi Josef ekmeğini istedi meyhaneci paran var mı diye sorunca Josefin cebinde sadece sakız alacak kadar para vardı biraz utançla cebindeki parayı çıkardı meyhaneci adam Josefin elinden parayı aldı ve gitti.

 

Josef sabırsıslıkla ve karın gurultusuyla ekmek beklerken.

Önüne bir tas çorba doğranmış soğan, salatalık bir kaç tane ekmek ve bir bardak bira koyuldu şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen Josef yanlış olmasın dedi. Meyhaneci sinirle

 

- verdiğin paraya bu kadar be adam az daha ver herkes gibi sende tavuk ye.

 

Adamdan biraz korkan Josef bir şeyler uydurarak

 

- hayır ben bira içmem yemek için minnettarım.

 

meyhaneci - bira içmezmiş peki bu adam ne içer?

 

Josef - herhangi bir meyvenin sıkılmış suyunu içerim olmazsada bir bardak su içerim.

 

Meyhaneci- vay garip adam hem küçük hemde bira içmez.

O zaman üzüm suyu iç.

 

Meyahneci Josefin elinden bira bardağını alır bir tas çorba ve büyük bir testi üzüm suyu getirir ve karşısına oturur.

 

Josef yemeğe başlarken adam sormaya başlar.

 

Mehaneci - bana buralarda Boris derler bu ayyaş heriflerin takıldığı meyhanenin sahibiyim.

Bana verdiğin para kuzeyde pek değerlidir. Sen küçük adam buralarda ne işin vardır?

 

Josef - memnun oldum Boris

Bana da haşmetli Josef derler.

Çok uzaklardan bir adamın peşine düştüm kralın emri ile onun kellesini alacakken pusuya düştüm ve hafızamı kaybettim hiç bir şey hatırlamam ne ailemi nede kralı.

 

Boris - demek krala çalışıyorsun ve adın haşmetli Josef. Benimle alay mı edersin sıska herif sen olsan olsan rahmetli Josef olursun yanına da eski bir pul. Kimmiş bakalım bu kral?

 

Josef - Hahah amacım alay etmek değil hiç bir şey hatırlamıyorum kafamı sert çarpmışım kral dediğim de beni az önce köpek kovaladı ondan öyle dedim.

 

Boris - peki nerede kalırsın ne iş yaparsın rahmetli Josef.

 

Josef - hiç bir şey hatırlamıyorum ne iş nede kalacak bir yer.

 

Boris- seni sevdim rahmetli Josef

eyer buraları temizleme yardım edersen sana günde 2 kere çorba ekmek ve bira veririm.

 

Josef - kabul ama bira içmem üzüm suyu isterim. Peki bundan sonra senin yanında sana yardım etsem kalacak yerde ayarlar mısın?

 

Boris - eh be oldu olacak koynuma da gir. İş bittiğinde burada kal akşam kapıyı kilitle.

Ha eyer dükkanımdan bir şey kaybolacak olursa Josef gerçekten rahmetli olur.

 

Josef- anlaştık o zaman dostum Boris.

 

Boris - hayır patron Boris.

 

Josef - tamam patron Boris.

 

Konuşma bittikten sonra Josef tabak çanağı götürür tam masanın üzerine bırakacakken gözü duvarda yazan 1890 yazısına ilişti. Büyük bir heyecanla saate baktı ve aynı yazıyı gördü hızlıca Borise duvarda ki yazının sebebini sordu

 

Boris çorba kaşığı ile Josefin kafasına vurdu belki havızan yerine gelir olduğun yılı unutacak kadar sert çaptığına göre der.

 

Josef büyük bir hayret içinde meyhaneye giren kişilere hangi yıldayız diye sordu ve cevap a hep aynıydı 1890.

Elindeki saate baktı o sırada boris oyanlanma diye bağrıp duruyordu. Saati cebine koydu şaşkın şaşkın gelen adamlara yemek ve bira verdi. Etrafı temizledi Borisle konuştuktan sonra kapıları gitleyip içeri girdi.

 

Kendiside anlam veremiyordu gerçekten 1890 yılına gelmişti.

Büyük bir anlam karmaşası içinde saati kendi zamanına ayarladı ve tam basacakken.

yaşananları hatırladı o zamana dönse ne olacaktı sanki ya vurulacaktı ya da tutuklanacaktı.

 

Elden bir şey gelir miydi?

Saatin tarihini bir yıl önceye almaya çalıştı ama başaramadı.

Ne kadar uğraşsada saat geri 1890'a ayarlandı pimi sıkışmıştı. Yapmak için uğraştı ama saati kırmaktan korktu. Ve tekrardan cebine koydu. Olan biteni anlamadı sabah olurken Boris kapıyı yumrukluyordu.

 

Kapıyı açan Josefe biraz bağırdı çağırdı sonra içeri girip işe koyuldular. Josef saatin neden bu yıla getirdiğini onu Sognoya getirme sebebini merak ediyordu. Tabure üstünde yatmaktan sırtı tutulmuş netede yapıldığı belli olmayan yemeklerden midesi bozulmuştu.

 

Boris Josefe izin verdi bu gün boşsun dışarı çık gez dedi.

Josef meyhaneden dışarı çıktı ve adınlamaya başladı biraz yorulmuş olacak ki kenarda bir taşın üstüne oturdu ve kara kara düşünmeye bu yılda ne yapacağını kendi zamamına nasıl döneceğini dert etmeye başladı. Ardından beyaz saçlı orta yaşlarda bir adam Josefin yanına yaklaştı.

 

Adam - merhaba arkadaş.

 

Josef - merhaba bayım.

 

Adam- seni üstü başı yırtık öylece otururken görünce bir yanına geleyim yardımı istiyeyim karşılığında da bir kaç kıyafet vereyim ne dersin?

 

Josef - ne yardımı bayım.

 

Adam - ben terzilik yaparım malum yaşımda geçti yanımda kızım çalışıyor ama oda malzeme almaya gitti. Bir kaç iş var.

 

Josef - tamam bayım yardım ederim ne yapacağım?

 

Adam- gel benimle, şu köşede ki yer benim yerim.

 

Josef adama yardım etmek için ayağa kalktı peşinden gitti. Büyük bir evine altına yapılmış olan bu yerde her çeşit kumaş vardı Josef adamın uzanamadığı kumaşları aldı, katlanması gerekenleri katladı, birde düzenleme ile güzel bir iş çıkardı. Adam Josefin boyun ölçüsünü aldı ve yarın gel sana bir kaç bir şey dikeyim temiz temiz giy dedi. Josef teşekkür ederek çıktı ve boris yanına döndü.

 

Boris- nerelerdesin rahmetli Josef?

 

Josef- biraz hava aldıp dolaştım zaten başka ne yapabilirim ki.

 

Boris- çok şey yapabilir çoook şey.

 

Josef- ne mesela? gidip bir yerlerde oturmak dışında.

 

Boris- içebilirsin mesela sonra da panayıra gidersin biraz için açılır.

 

Josef- içmek olmaz panayırda olmaz.

 

Boris- hadi içmemeni anlarım panayır neden olmaz be adam sen daha gençsin git gez hani bir şeyler yap.

 

Josef- param mı var daha yatacak yerim yok sen bana git gez diyorsun.

 

Boris- doğru ya sen burda karın tokluğuna çalışıyorsun.

 

Josef- çalışıyorum da ne yapıyorum sanki sabah meyhanın kapısını açıyorum akşama kadar da sil süpür.

 

Boris- artık sen benim elemanımsın ben burda yemek yapar bira hazırlarım sende burdaki zındık heriflere götürürsün.

 

Josef- olur kapatırken de siler öyle yatarım.

 

Boris- tamamdır sevdim bu işi her hafta başı gel benden paranı al. Yarın ilk haftalığını vericem git güzel bir yıkan traş ol kendine bak.

 

Josef o gün meyhaneyi kapatıp tabürelerden yaptığı yatağına uzandı. Uzun uzun düşünmeye başladı nereden nereye.

 

Sadece bir parça ekmek alıp babasının karnını doyurmak istemişti şimdi ise geçmişte takılı kaldı hemde hiç bilmediği bir yerde ve doğru düzgün tanımadığı bir adamın yanında.

Kardeşlerini düşünüyordu acaba şuan ne yapıyorlar.

 

Evan ve Aron büyük bir mobilya şirketi açtı Ann ise yanlarında okuluna devam ediyor kendileri oldukça lüks iki katlı bir ev satın aldılar. Güzel bir yaşam sürüyorlar Josefi çok aradılar polislere göre kaçmaya çalışırken uçurumdan yuvarlandı ve kayaların altında kaldı ama kardeşi Ann josefin öldüğünü kabullenemedi her gün gelecek umudu ile onu bekliyordu.

 

Josef bunları tahmin ediyordu kendisini merak ettiklerini biliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Sabahın erken saatlerinde Boris kapıyı çaldı Josef ile birlikte işlerini bitirdi ardından Josefe haftalığını verip onu panayıra gönderdi.

 

Josef olduğu yerde biraz dolanmaya başladı ve yine bir ağacın altına oturdu. Önceki günlerde gördüğü yaşlı amca onu çağırdı.

 

Terzi olan adam Josefe güzel bir

takım dikmişti

 

Terzi- adım Tom gördüğün üzere terzicilik yaparım buda sana hediyem.

 

Josef- teşekkür ederim bayım oldukça sevindim hatta çok sevindim.

 

Tom- ne duruyorsun git dene.

 

Takımı alan Josef yıkanabileceği bir havuz bulmuştu burada her şey çok ucuzdu bir güzel yıkandı takımını giyip güzelce tıraş oldu panayırı insanlara sora sora buldu. Oldukça geniş bir alana kurulmuş panayırda insanlar Josefe bakmadan duramıyordu.

Her yanından geçen genç kız ona bir kere daha dönüp bakıyordu.

O kadar dikkat çekiyordu birbirlerine takılıp düşenler bile oldu.

 

Josef hiç birine aldırmıyordu sadece geçmişin ne kadar güzel olduğuna bakıyordu. Etrafındaki eylence merkezleri gelecekten fırlamış gibiydi insanlar gülüp vakit geçiyor şen şakrak şarkı söylüyordu. Josef bir kaç tane yiyeceğin tadına baktı adeta cennetin bir dalından düşercesine güzeldi. Yediği şeyler o kadar hoştu ki şeker komasına bile girebilirdi.

 

Tüfekle ateş etti çekiçle fare vurdu. İnne ile balon battı. Koşu yarışına bile girdi. Hunharca eylenip durdu gittiği yer o kadar güzeldi saatlerce vakit geçirdi.

Arkasında maytaplı bir adam yüksek bir merdivene çıkmış ateş üflüyordu. Adama bakarak geri gelen Josef sırtıyla bir kıza çarptı;

 

Josef- afedersiniz hanımefendi istemeden oldu şurada ki adama bakarken..

 

Kız- kahvem döküldü onun için üç atış yapmıştım.

 

Josef-

 

Kız- iyi misiniz?

 

Josef- ha evet evet aa atış mı dediniz?

 

Kız- evet şu ileride üç isabetli atış yapana kahve veriyorlar.

 

Nutku tutulan Josef sürekli kekeleyerek ne diyeceğini unuttu

 

Josef- evet biz neyden konuşuyorduk.

 

Kız gülerek "atış".

 

Josef- evet atış o zaman hanımefendi buyrun size kahvenizi geri alalım.

 

Josef atış alanına gitti ve üç ucu olmayan kurşun aldı. Elleri titreten Josefe adam beş atış yapabilirsin üç kurşun mu alacaksın.

 

Evet dedi poh pohlanarak oysa cebinde başka para yoktu.

 

İlk atışta kırmızıyı vurdu ikinci ve üçüncüde de.

 

Josef- kahvemizi alabilir miyiz acaba?

 

Adam- kahve kalmadı bayım yarın gelirseniz iki tane benden olsun.

 

Josef kıza dönerek, yarın aynı saatte burada olur musunuz?

 

Kız evet dedi.

 

Josef - bana isminizi bağışlayın.

 

Kız- yarın aynı saatte burada olun üç atış sonra bir ihtimal adımı hak edebilirsiniz bayım.

 

Josef- anlaştık burada olacağım.

 

Josef hızlı bir şekilde

Borisin yanına döndü. Döndüğün de nutku tutulmuş kıpkırmızı olmuştu.

 

Boris- panayır iyi geçmişe benziyor, rahmetli Josef iyi eylenmiş hemde yorulmuş.

 

Josef - hayır sadece koştum arkamdan köpekler geliyordu.

 

Boris- bu köpeklerin seninle alıp vermediği ne acaba bir dahakine beni çağırda şu köpekleri birde ben göreyim. Meyhaneyi kapat etrafı da topla sonra uyu ben çıkıyorum.

 

Josef- anlaşıldı patron yola dikkat köpek çıkabilir.

 

Boris- hah.

 

Josef işe koyuldu ama ne yaptığını bilmiyor sildiği yerleri tekrar siliyor yıkadığı bulaşıkları tekrar yıkıyordu. Aklında hep o panayırda konuştuğu kız vardı bu yüzden iyi şapşallaşmış her şeyi karmaşık yapıp tekrar topluyordu ayrıca aşık olmuştu.

 

Hayatında ilk defa böyle hissesiyor ne olduğuna anlam veremiyordu. Hemen sabah olmasını istiyordu işlerini bitirip hemen panayıra gidecekti sonrada tek istediği bu kızı görebilmekti.

 

Sabah ilk defa boris gelmeden uyanmış barı hazırlamış fırını yakmıştı. Boris geldiğinde bir hayli şaşırmıştı ama nedenini de anlamamış değildi. Josefin halinin değiştiğini bir hayli enerjik olduğunun farkındaydı.

Josef hızlı hızlı işleri yapıyor hiç bir şeye yok demiyordu bu kadar heyecanlı olması Borisi oldukça güldürmeye başlamıştı.

 

Akşam vakti yaklaştı Josef Borise bir şey diyecek gibi gidip gidip geri geliyordu bir şeylerden çekindiği belliydi.

 

Boris Josefin yanına oturarak,

Al şu parayı git kimden hoşlanıyorsan ona bir şeyler al.

 

Josef- ne hoşlanması ne kızı ne panayırı sende nereden çıkartıyorsan böyle şeyleri.

 

Boris- dur dur sakin ol senin iş anlaşıldı hadi verdiğim parayı alda git panayıra.

 

Josef ağzından panayırı ağzından kaçırmıştı dış görünüşüne rağmen bu kadar anlayışlı olması onu hem şaşırtmış hemde sevindirmişti.

 

Borç sayıyorum diyerek parayı aldı ve borisinde izni ile panayırın yolunu tuttu. Aynı yere yaklaştıkça kalbi daha da hızlanmıştı eli ayağına dolaşmış çok fazla terlemeye başladı.

Sonun nihayet buluşma yerine geldiğinde kız oradaydı.

 

Hiç bir şey söylemeden Josefe üç tane mermi uzattı.

Josef mermileri aldı titreyen elleriyle silaha taktı tam ateş edecekken poliganda duran adam Joseften silahı geri aldı.

 

Ve biraz sakin ol be adam bu gidişle sen bizi vurursun ne o bi oyana bi buyana sallıyorsun.

Eyer yapamam diyorsan uğraşma.

 

Josefin eli o kadar titriyordu ki adam elinden silahı geri aldı kahvelerini ve parayı geri verdi.

 

Josefin bu heyecanı kızın çok hoşuna gitmişti ve bir sonra ki gün geri gelmesini söyledi.

 

Josef kabul edip kaldığı meyhaneye geri döndü içeri girip kapıyı kilitledi. Tabureden yatağına uzandı ve olanı biteni düşünmeye başladı. Nereden nereye geldi polislerden kaçmaya çaşlırken geçmişe düşmüştü. Ama ne yapıp ne edip o kızla vakit geçirecekti. Sabah oödu boris geldi Josefe biraz takılarak işleri bitirdiler. Akşma doğru yine Josef panayırın yolu tuttu sisli ve kasvetli havada yürümeye başladı.

 

Kızın adını nasıl öğrenecekti tam bunu düşünürken babasının

 

"Eğer gün gelirde bir kadınla tanışırsan ona güzel bir aşk

şiiri oku mutlu et. Kadınlar her zaman narin canlılardır.

Bende anneni şiirle tavlamıştım"

 

Dediğini hatırlar ve atış yaptığı yete ulaşır. Ardından Kızın Josefe atış yerinin ardından seslensiği duyulur.

 

Kız- hey bayım merhaba.

 

Josef- sizi göremiyorum neredesiniz.

 

Kız- evet bende sizi göremiyorum ama orada olduğunuzu bilmiyorum.

 

Josef- yanıma yaklaşmaya ne dersiniz?

 

Kız Josefin yanına yaklaşır ve atış yapması için üç bozuk parayı masaya koyar ve silahı Josefe doğru yaklaştırır. Josefin atış yapmasını bekler ama Josef

eline silahı almaz ve kıza dönerek;

 

Ne yarar ki bu sisli hava?

Sadece sizi görmemi engeller.

 

O yüzden tercih ederim yazı kışa

Belki çözülür buz tutan hayaller.

 

İsminizi öğrenemezsem bana zehir olur geceler.

 

Şiirini okur. Bundan çok etkilenen kız

 

Belki bir işe yaramaz bu sisli hava.

Ne olur bana kötülük için yaklaşma.

 

Senin için bende tercih edeceğim yazı kışa ve benin adım Sofia.

 

 

Loading...
0%