@onyxmistic
|
Fedakarlık, insan ruhunun en derin noktalarından kopan bir parçayı, sevdiği birinin mutluluğu, güvenliği ya da huzuru için tereddütsüzce feda etmektir. Bu, kalpteki en saf duyguların gözyaşlarıyla yıkanarak, umudun ve acının iç içe geçtiği bir anda, içsel bir yangını dışarıya vurmaktır. Fedakarlık, kendi mutluluğunu bir kenara bırakıp, başkasının hayatına ışık olmaktır; sevdiklerinin gölgesinde kendini unutarak, onlara bir güneş gibi doğmaktır. Bu, acının, sevginin ve vazgeçişin en kutsal birleşimidir.
Fedakarlık! Tanımının her kelimesinin harfiyen hayatıma kazındığı gerçeğiyle büyüdüm. Her gün omuzlarımda hissettiğim o ağırlık, ruhumda derin izler bırakan bir sorumluluktu. Her adımda, her kararda içimdeki fırtınalarla boğuşurken, içimde bir yerlerde sürekli bir sızı hissettim. Herkes başarılarımı kutlarken, ben içimdeki boşluğu doldurmak için savaşıyordum. Kendi isteklerimi ve hayallerimi bir kenara itip, başkalarının mutluluğu için yaşamanın verdiği yorgunlukla, bazen nefes almak bile zor geliyordu. Bu yük, beni güçlü kıldı ama aynı zamanda derinden yaraladı.
Ben Aslı. Altı yıl boyunca gece gündüz demeden çalışarak, her sınavda biraz daha yıprandığım tıp fakültesini nihayet bitirdim. Bu büyük başarı, arkadaşlarımın coşkulu tebrikleriyle karşılandı ama içimdeki boşluk bunu gölgeledi. Zafer sarhoşluğu içinde değilim. Tıp fakültesi benim için sadece bilimsel bir başarı olmanın ötesinde, bir tür kaçış oldu. Gerçeğimden kaçıyordum. Kitapların arasında, anatomik çizimlerin ve hastane koridorlarının arasında kendimi kaybettim. Dış dünyayı ve kendi duygularımı ihmal ettim. Şimdiyse, gelecek beni bekliyor ama içimdeki korku, fırtınalar koparmaya devam ediyordu.
-----------------------------
Sonunda abime kavuşacaktım. Arkamdan bir sağa, bir sola savrulan bavulum, koşmamı ne kadar engellese de pes etmiyordum. Herkesi çok özlemiştim. Kocaman bir sarılışı haketmiştik hepimiz. Hiç kimsenin haberi yoktu döndüğümden, abime mezun olamadığımı, bütlerim olduğunu söylemiştim. Sürprizin büyüğünü kendimle yapmak istiyordum.
Havaalanında çıktıktan sonra ilk iş taksi aramaya başladım. Etrafımı saran insanlar, konuşma sesleri, araç sesleri... İstanbul'un kalabalığını bile özlemişim. Bu şehrin koşturmacasını, gürültüsünü hiç özlemem sanıyordum giderken, ama öyle olmuyormuş. Aldığım nefes, duyduğum her gürültü yaşadığımı hissettiriyordu bana tekrardan. 6 yıllık tıp fakültesini bitirmiştim ve artık büyüdüğüm ve mümkünse ölene kadar yaşamak istediğim bu şehre dönmüştüm.
İçimde savaşmakta olan sevinç ve korkuyla yaşamaya alışmıştım ama korkularıma bu derece yakın olmak kontrolümü kaybetmeme sebep oluyordu. Düşünmeyerek yürümeye devam etmeye çalıştım.
Taksi hala bulamamıştım. Severim başka ama bu gibi dezavantajlarıda vardı bu şehrin. Elimde bavulumla yavaş yavaş havaalanı dışına doğru yürümeye başladım. Başka şekilde ulaşımımı sağlayacaktım.
Havaalanından çıktıktan sonra önümde aniden fren yapan arabayla irkildim. Herhalde birisi uçağını kaçırmak üzereydi.
Arabanın etrafını dolaşmış, yolun karşısına geçmek üzereyken ani bir refleksle arkamdan yankılanan ismime doğru döndüm.
"Aslı! Dur, yetişemeyeceğimden korktum ama buldum seni." Arabanın etrafını dolaşmış, yolun karşısına geçmek üzereyken adımı duymamla geri döndüm. Bu sesi tanıyordum ama nasıl?
"Yiğit abi? Nasıl? Nereden bildin?" Çok şaşırmıştım. Hiç kimse bilmiyordu geri döndüğümü.
"Ben bilirim ufaklık. Hadi atla arabaya, anlatacağım her şeyi." Dediğini yaparak bagaja yöneldim, bavulumu aceleyle aldı ve kapımı açtı.
"Gerek yoktu, teşekkür ederim." Gergindi ama anlamlandıramadım.
"Yiğit abi iyi misin?"
"İyiyim, Aslı. Neden sordun?"
"Bilmem. Nereden bildin geldiğimi? Bir sorun mu var herkes iyi mi? Abime mi bir şey oldu?" Aklıma gelen ihtimallerden en kötüsü buydu. Yüreğim ağzımda sormuştum bu soruyu. Abim benim ailemdi. Ailemden geri kalan sadece oydu.
"Sakin ol Aslı, herkes iyi. Ben yetişemeyeceğim sandım ondan böyleyim, telaşım seni yanıltmasın." Rahatlamıştım.
"Neden sen almaya geldin beni? Kaan döndüğümü biliyor mu? O neden gelmedi?" Çok gergindi. Bana hiç bakmıyordu. Yiğit abim genellikle içine dönüktür biraz. Çok konuşkan değildir ama onu ilk kez bu kadar gergin görüyordum.
"İşi varmış. Ona sorarsın dönünce." Kaan için sorduğum soruyu mu yoksa beni mi geçiştirdi anlamlandıramadım.
Çok soru sormakta istemedim bu cevaptan sonra sessizce yerime sindim ve yolu izlemeye başladım. Aklımda binlerce soru vardı. Hevesim kaçmıştı. Nasıl öğrendiler, hala anlamamıştım.
Yolu izlerken Yiğit abi arabayı yavaşça durdurup arabadan indi. Arka bagaj kapağını açıp bir şeyler yapmaya başladı. Yolculuk yüzünden yorgun düşmüştüm. Sorgulamayı bırakıp önüme döndüm.
Yaklaşıp 5 dakika sonra açık kapıdan içeriye elinde iki bardakla oturdu.
"Biraz uykusuzum, kahve içerken yola devam edeceğim. Sana da getirdim, yol yorgunluğuna iyi gelir." Tebessüm ederek söylediğinde bile hala gergindi. Tuhaf bir durum vardı ortada ama çözemiyordum. Yiğit abiyi yaklaşık 7-8 yıldır tanırım ama hiç böyle tuhaf davranırken görmemiştim. Hem bagajında da sıcak su ve kahve taşımazsın yani senin neyin var demek istesem de,
"Teşekkür ederim, iyi olur aslında." Diyerek sessizce kahveyi alıp içmeye başladım.
Neredeydik, geri dönmüş müydük anlayamıyordum. Yol ve zaman bilincim giderek kaybolmuştu. Sanırım yorgunluğun etkisi de vardı. İnanılmaz uykum gelmişti yolu izlerken. Gözlerimi açamıyordum. Ne kadar kendime gelmeye çalışsam da kısa süre içinde uykuya teslim olmuştum. |
0% |