Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Yaralar

@oohhhaaaaaaa

Duvarın önünde oturan çocuğa yaklaştım. Geldiğimi duyduğunda bana baktı ve görür görmez ayağa kalkıp uzaklaştı. Kısa bir süre gözlerine baktım. Sönmek üzere olan bir ışık ve parçalanmış acılar vardı. Çocuğun kalktığı yere oturdum. Derin bir nefes aldığımda ciğerlerime dolan çöp kokusu ruhuma işledi. Çocuk uzaktan bakmaya devam ederken.

 

~ Karaca ben. dedim. Bir süre çocuktan ses çıkmayınca tekrar konuştum.

 

~ Üçe kadar sayabiliyor musun ? Bir...iki...üç geldin , bir...iki...üç gittin.

 

Yanıma yaklaştı ve araya iki kişilik mesafe koyarak oturdu.

 

- Bir...iki...üç

Bir süre bekledi ve devam etti.

 

- Dört...beş...altı

Yine bekledi ve derin bir nefes aldı.

 

- Yedi...sekiz...dokuz...on...yalancısın.

 

Yüzümde acı bir gülümseme oluştu. Beni anlamıştı ve bu şu anda en acı veren şeydi.

 

~ Sen üçe kadar sayamazsın. dedim

 

- Nedenmiş o?

 

~ Çünkü sıra bende ufaklık, sıranı bekle.

 

Bir şey demedi son kez karşıdaki manzaraya baktım. Koca bir duvar. Önünde çöpler ve çöplerin arasında tüm güzelliği ile duran bir papatya. Ayağa kalktım.

 

~ Işığını kaybetme çünkü kimse senin için oturup aramaz.

 

Arkamı dönüp giderken çocuğun sesi ile olduğum yerde kaldım.

 

- Sen aradın.

 

~ Yanlış...sen kaybetmek istemedin.

 

Tekrar yüremeye başladım. Arkadan çocuğun bağırdığını duydum.

 

- SENDE KENDİNİNKİNİ KAYBETME ABLA

 

Geriye dönüpde çoktan kaybettiğimi söyleyemedim. Ama kendi kendime başka bir şey söyledim.

 

~ Sen kaybetsen bile kendiminkini arar bulur sana veririm çocuk.

 

 

 

O çocuk ile konuşmamın üstünden üç ay geçti. Bu sürede çok şey oldu. Tekrar aynı yere gidip çocuğu göremedim. O sırada kırmızı ışık yandı ve arabalar durdu. Karşıdan karşıya geçtim. İlerde oturan üç çocuğu görünce yanlarına gitmeye başladım. Mendil satıyorlardı. Önlerinde durduğumda küçük kız kafasını kaldırdı. Tek dizimi kırıp eğildim. Yanımda duran oğlana baktım , hemen ardından da başlarında dikilen oğlana. Ayakta dikilen çocuğu tanıdım. Üç ay önce görmüştüm en son. Oda beni tanımış olmalıki gözleri parladı. Oturan çocuklara baktım bu sefer. İkiside on yaşından küçüktü.

 

~ Bir mendil alabilir miyim.

 

Kız hemen bir tane alıp bana uzattı. Elinden aldım ve ayağa kalktım. Elimle cebime bakıyor gibi yaptım. Sonra üzgün bir ses ile konuştum.

 

~ Yanımda nakit yok.

 

Başlarında dikilen çocuğa baktılar. Çocuk kafasını sallayınca bana döndüler.

 

- Bizden olsun abla.

 

Gülümseyerek baktım onlara.

 

~ Olmaz öyle. Ben borçlu kalmayı sevmem. Şöyle yapalım size yemek ısmarlıyım sizde borcumu silin.

 

Küçük kızın gözleri ışıldadı. Ayakta dikilen çocuk ise.

 

- Hadi gidin. Dedi

 

Kız ayağa kalkıp oğlana baktı.

 

- Sen?

 

- Ben tokum.

 

Kızın kaşları çatıldı.

 

- Yalancı

 

~ O zaman şöyle yapalım. Yemeği akşam yiyelim hem arkadaşlarınız da gelir.

 

Oğlan çocuklara beklemesini söyleyip yanıma geldi.

 

Sonrada ilerlemeye başladı. Peşinden gittim. O durunca bende durdum.

 

- Neden burdasın abla?

 

~ Geçiyordum uradım.

 

- Onlara yemek sözü verdin.

 

Sessizce devam etmesini bekledim.

 

- Sözünü tutmazsan onlar...

 

~ Kaç kişisiniz

 

Gözlerime baktı. Gözlerindeki yıldızları gördüm. Daha parlak yanan yıldızları.

 

- 9

 

~ Güzel, akşam görüşürüz çocuk.

 

- Mustafa

 

Gülüp cebimden biraz para çıkardı.

 

~ Yemek yiğin Mustafa akşama kadar aç durmayın

 

Hemen ardından yanından ayrıldım. Güneş batmaya yakın evden çıkıp köşedeki dönerciden 9 döner aldım. Elimdeki iki poşet ile markete girip su , ayran, meyve suyu, kek ve çikolata aldım. Poşetler ile gitmek uğraştıracağı için taksi çeverip ona bindim. Çocukların olduğu sokağa geldiğimde poşetleri alıp indim. Adama parayı ödeyip sokakta ilerlemeye başladım. Kulağıma uzaktan gelen çocuk seslerine doğru gittim. Yaklaştıkça konuşmalarını duydum.

 

- Bence gelmiyecek

 

- Kesin gelmez

 

- Katılıyorum, niye gelsin ki.

 

Tam yanlarına geldiğim sırada Mustafa'nın sesini duydum.

 

- Gelecek

 

Köşeyi dönünce çocukarı gördüm. Birkaçı beni görünce ayağa kalktı. Küçük kızda ayağa kalkıp

 

- Geldi dedi.

 

~ Naber gençler.

 

Hepsine kısaca göz gezdirdim.

 

~ Eee yardım edinde sofrayı kuralım.

 

Bir kaç oğlan poşetleri elimden aldı. Duvarın dibinde duran eski koltuğa oturdum. Çocuklar ortaya kötü bir yorgan serip üstüne oturdular. Hepsi heyecanlı bir şekilde poşetleri açarken Mustafa yanıma oturdu.

 

- Karaca abla

 

~ Efendim

 

- Neden yapıyorsun?

 

Geçmiş hızla gözlerimin önünden geçti.

 

~ Onu sen bul ufaklık

 

- Yalnız burdaki çocuklar arasındaki en büyük benim yani ufaklık olamam.

 

~ Peki bücür

 

- İnadına yapıyorsun.

 

Ufak bir kahkaha atıp Mustafa'ya döndüm.

 

~ Yemeğini ye.

 

Yanımdan kalkıp çocukların yanına oturdu. Hepsi mutlu mutlu yemekleri yedi. Aralarında güzel bir sohbet döndü, bende ordan onları izledim. Herkes doyunca çöpleri toplayıp boşalan yere oturdular.

 

~ Doydunuz mu?

 

- Evet abla

 

~ Güzel, tanışalım o zaman. Ben Karaca.

 

Hepsi sırayla kendini tanıttı. Aralarında en küçüğü altı yaşındaydı.

 

~ İyi artık tanıştığımıza göre söyleyin bakalım kimler okula gitmek istiyor.

 

Bir kaçı hariç çoğu el kaldırdı.

 

- Abla biraz konuşalım mı?

 

Mustafa'yı onaylayıp çocukların yanından ayrıldık.

 

- Ne yapıyosun? Aklında ne var?

 

~ Ev 

 

- Ne ?

 

~ 3 +1 size yeter mi?

 

Şaşkın şaşkın bakınca güldüm.

 

~ Bu hayatta bazı şeyler geç anlaşılır. Herkes görür ama kimse konuşmaz. Şimdiye kadar hep bu oldu. Sonra değişti bazı şeyler. Bulamadım kaybettiğim şeyleri. Hiç biri geri gelmedi. Üç ay önce seninle konuşuştuğumda farkettim bir şeyi. Zaman her şeyi yeniler. Şimdi ufaklık git ve kardelşerine haber ver. Artık bir ablanız var.

 

Belime dolanan kollar ile dondum. Kalbi kanarmıydı insanın. Öylece acırmıydı durup dururken. Ben söyleyim evet. Peki bir anda iyileşip çiçekler açar mıydı kalpte. Şu anda yaralar kapanıyor , sedece benim değil onlarında kapanacak. Bu çocukların hepsi bir mücevherden daha değerli ve bunu hepsi görecek. Mustafa benden ayrılınca koşarak çocukların yanına gitti. Üçe kadar saydım içimden. Hemen ardından çocukların sevinç çığlıkları geldi. Bir...iki...üç...yeniden başlıyoruz.

 

...........

 

O günün üstünden bir sene geçti. Çocuklar yanıma yerleşti ve yetimhane ile iş birliği yaparak okula yazdırdık. Mustafa 16 sına girdi dün. Güzel bir pasta ile doğumgünü kutladık. Kemal , Ahmet ve Samet okumak istemedi. İlk başta biraz zorladım ama inat ettikleri için iş öğrensinler diye çırak olarak koydum bir yerlere. Çoğunlukla onların yanındaydım. Görev gelincede gider geri döner dönmez buraya gelirdim. Hepsi çok mutluydu. En küçükleri olan Sevgi yanıma geldi.

 

- Abla bak bu resmi ben çizdim okulda.

 

Elindeki resmi bana uzattı.

 

~ Çok güzel olmuş ablam. Resmin kadar derslerde iyidir umarım.

 

- Evet çok iyi, hatta bugün öğretmenim matematik sorusu çözdüğüm için bana aferim verdi.

 

Yanıma çekip sıkıca sarıldım.

 

~ Aferim benim akıllı kuzuma.

 

- Biliyor musun abla , ben büyüyünce doktor olucam.

 

~ Olursun tabi bitanem.

 

- Kıskanıyorum yalnız.

 

Kapının ordan Pınarın sesi geldi. Gülümseyip kolumu havaya kaldırdım. Hemen yanıma gelip kolumun altına girdi. Pınar 13 yaşında çok zeki bir kız. Bazen eve morelim bozuk gelirim ve anlamasınlar diye uğraşırım. Ama Pınar anlar sessizce yanımda durup bana destek olur.

 

Sevim ve Pınar'ın başlarına birer öpücük koydum.

 

- Ya bıraksana o benim

 

- Lan senin benim mi var?

 

- Yok ama önce ben oynayacağım.

 

- Ben senden büyüğüm Ahmet o yüzden önce ben oynayacağım.

 

- Ya sen bende bir yaş büyüksün bu ne havası.

 

Salona doğru gelen adım seslerinden sonra tartışan ikili kapıda göründü.

 

- Abla bu çocuğa bir şey dermisin.

 

- Niye bana diyo ya sana desin asıl .

 

~ Ahmet , Kemal neyi paylaşamıyorsunuz.

 

- Yaa abla bu gün okulda bir arkadaşım oyuncak verdi bana. Oynayıp yarın geri vercem ama Kemal elimden almaya çalışıyor.

 

~ Oyuncağa bakabilir miyim?

 

Ahmet yanıma gelip oyuncağı bana verdi. Elimdeki oyuncak kamyona baktım.

 

~ Şöyle yapmaya ne dersiniz bu oyuncak burda dursun ve kimse oynamasın sende yarın arkadışına ver bende size iki tane oyuncak kamyondan alıyım.

 

- Gerçekten mi?

 

~ Gerçekten

 

- Ablam be

 

- Sen bir tanesini

 

İkili kol kola geri içeri girdi. O sırada kapı çaldı. Pınar kalkıp kapıyı açtı.

 

- Naber kız cimcime

 

- Mustafa seni döverim bana şöyle diyip durma.

 

- Tamam tamam ağlama hemen.

 

Mustafa gülerek içeri girdi.

 

- Oo kimleri görüyorum, nasılsınız sultanım.

 

Dediğine gülüp ayağımdaki terliği çıkarıp attım. Terlikten kaçınca yanıma gelip oturdu.

 

- Bana bak ufaklık hiç bana bulaşma yorgunum.

 

- Tabi yorgun olursun abla kaç gündür görevdesin.

 

Gülüp yanıma çektim ve sıkı sıkı sarıldım. Bu çocukların hepsi yaralıydı. Kimisi kalbinden kimisi ruhundan.

 

Sevgi mesela, daha beş yaşındayken annesi başka bir adamla evleniyor ve üvey baba ben bakmam diyip kapıya koyuyor.

 

Ahmet , yetimhaneye bırakılıyor bebekken büyüdükçe sessizleşiyor. Yanlarına alan aile kötü davranınca kaçıyor.

 

Yada Mustafa , ailesi kazada ölünce tek akrabası olan halasına veriyorlar ama kadın istemiyor. Yinede zorla alıp bir kaç ay bakıyor sonrada evden atıyor.

 

Bu çocukların hepsi yaralı. Bu kalabalık şehirde kimsesiz olan çocuklar onlar. Akşama kadar sohbet ettik sonra yemek yapmak için mutfağa girdim zaten. Bir ara Pınar geldi ama ödevini yapsın diye kovdum.

 

Yemek olunca masayı kurup hepsini çağırdım. Hemen oturup yemeğe başladılar. Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım.

 

~ Çocuklar hepiniz benim için çok değerlisiniz.

 

Samet bana yandan bir bakış atıp tabağına döndü.

 

~ Ama hayat ya bir gün bu eve geri gelemezsem güçlü durun ve asla pes etmeyin. Sevgim istediği gibi doktor olsun. Pınarım öğretmen. Ahmetim çok sevdiği gitarından ayrılmadan müzisyen olsun. Sametim hep istediği oto galeriyi açsın.

 

Şaşkınca kafasını kaldırıp bana baktı. Sıcak bir gülümseme gönderip devam ettim.

 

~ Kemalim daha karar veremedin ama içinden ne geliyorsa onu yap. Melek istediği gibi bir restoran açsın. Çetinim boksör olmak istiyor Allah yolunu açık etsin. Ömerim doktor olsun. Mustafam sende daha emin değilsin ama gönlünce olsun. Çocuklar ben 32 yaşına geldim. Bu zamana kadar gördüğüm şeyler beni yordu. Ama siz daha baştasınız. Bu hayatta önce kendi kendinizi seviceksiniz. Çünkü sizi kimse siz kadar sevmez. Önce siz ayaklarınızın üzerinizde duracaksınız çünkü sizin kolunuzdan tutmaz. Sonra ise birbirinize destek olucaksınız çünkü kimse sizlerden iyi bilmez yaralarınızı.

 

- Vedalaşır gibi konuşuyorsun abla. dedi Ahmet.

 

Gülümseyerek baktım hepsine.

 

~ Vedalar ansızın olur , bu bir veda değil.

 

 

Yada bir veda. Bir aydır şehit olduğumu görüyorum rüyamda ve hissediyorum yakında gerçekleşecek.

 

Mustafa hızla yerinden kalkıp evden çıktı.

 

~ Ben sizin için kimse olabilirim ama siz benim için geleceksiniz, bu vatanın evlatlarısınız.

 

Hepsi sessizce masadan kalktı. Onların gitmelerini beklerken bir anda bir kol dolandı sonra üstüne bir kol daha. Hepsi sıkıca bana sarılınca gözümden bir damla yaş aktı. Samet ile göz göze geldiğimde acılarının önüne geçen sevgiyi görüp mutlu oldum. Hepsi ayrılıp odalarına gitti. Mayası toplayıp bılaşıkları halledince dolaptan bir hırka aldım. Anahtarı da alıp evden çıktım. En üst kata, çatıya çıktım. İlerdeki koltukta oturan Mustafa'ya yaklaştım. Elimdeki hırkayı sırtına bıraktım. Boş olan yanına oturdum. Uzun süren sessizliğin sonunda sesini duydum.

 

- Gidicek misin?...bizi yine tek başımıza bırakıp.

 

Bir şey diyemedim. Kolumun altına alıp başının üstüne bir öpücük koydum.

 

~ Bir masal dinlemek ister misin?

 

- Evet

 

~ Çok eskiden bir kurt ailesi varmış. Ormanda mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Bir gün önlerini bir sırtlan kesmiş. Yavru kurt annesi ile kaçmaya başlamış ama babası arkada kalmış. Bi süre sonra sırtlan hızla arkadan gelip annesini yakalamış. Küçük kurt annesi koş dediği için durmadan koşmuş. Bir süre sonra yorgun düşmüş ve bir ağacın altında oturmuş. Kurt orda otururken uyuya kalmış. Gözlerini açtığında başında biri bekliyormuş. Önce korkmuş ama başında duranın bir kurt olduğumu anlayınca rahatlamış. Büyük kurt onu alıp yuvasına götürmük. O büyük kurt ona baba olmuş. Onu büyütüp hayatta kalmayı öğretmiş. O yavru kurt büyüyünce başka kurtları korumaya adamış kendini. Bir gün ormanda bir tilki ile tanışmış. Tikli konuşarak kurtu etkilemiş bir şekilde. Kurt bir süre tilki ile gezmiş ama uzaktan gelen bir kurt önlerini kesmiş. Gelen kurt ona tilkiden uzaklaşmasını söylemiş ama dinlememiş. Bir gün ormanda tilkiyi hırsızlık yaparken yakalamış ve ona cezasını verip gitmiş. Bu sürede yaşadıkları ağır gelişmiş , yaralı kalbini daha yomuş ve herkesten uzaklaşmış. Bir dün ufak kurtlar ile tanışmış ve asıl mutluluğun onların yanı olduğunu anlayıp onlar ile kalmış.

 

 

Ben sustuktan sonra gecenin sessizliği ile baş başa kaldık. Uyumadığını biliyorum ama kolumun altında yatmaya devam etti. Sonra bu sessizlikte Mustafa'nın sesini durdum.

 

- Bende senin gibi asker olucam.

 

Daha sıkı sarıldım ona.

 

~ Bu senin kararın. Ben ne olursa olsun seninle gurur duyucam.

 

Bi yarım saat daha oturduktan sonra yatmaya gönderdim. Bir süre sonra bende yattım. Hayat bu şekilde ilerledi. Yine bir gün yeni görevden döndüm eve gidiyorum telefonum çaldı. Açtığımda bir adam konuşmaya başladı.

 

- Karaca hanım ben ...... okulundan arıyorum. Pınar ve sınıfımızda ki bir kız arasında ufak bir tartışma oldu. Buraya gelmeniz mümkünmü.

 

~ Tabi geliyorum.

 

Telefonu kapatıp hızla okula gittim. Geçenlerde araya adam sokarak çocukları evlat edindim. Tabi Samet, Çetin ve Melek istemediği için onları zorlamadım. Kendi kararları. Diğerleri ise bu duruma baya mutlu.

 

Okulun önüne gelince hızla içeri girdim. Bildiğim odaya doğru gittim. İçeri girecekken kapı arasından Pınar ve bir kızın yalnız oturduğunu gördüm. Kız Pınar'a parmağını sallayarak bir şeyler diyordu. Biraz daha yaklaşıp dinlemeye başladım bir yandan da telefonfan ses kaydı almaya başladım.

 

- Anladın mı beni? Kimseye bir şey demiyeceksin. Ayağın takıldı ve düştün. Eğer seni ittiğimi birine bile söylerden çok köyü olur. Zaten kimsen yok. Annen baban bile istememiş seni, kimse inanmaz sana.

 

Arkadan müdürün sesini duydum.

 

- Hanfendi.

 

Arkamı dönüp ona baktım.

 

~ Karaca ben

 

- Ha evet Karaca hanım buyrun içeri geçlim diğer çocuğun aileside gelince konuşuruz.

 

~ Tabi konuşalım.

 

Kapıyı açıp içeri girdik. Kız oturduğu yerde masum masum etrafa bakarken Pınarın yanına oturdum. Başı öne eğik öylece duruyordu. Yanda duran elini tutup okşadım. Kulağına yaklaştım.

 

~ Kaldır başını.

 

Kafasını iki yana salladı. Onu çok zorlamak istemediğim için sessizce bir kaç dakika bekledik. İçeri giren karı koca ile müdür ayağa kalktı.

 

- Hoşgeldiniz Tahir bey, Buse hanım.

 

- Ah kızım iyimisin bir tanem.

Kadın müdürü takmadan kızına sarıldı. Adam tekli koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı.

 

- Bir şeyin varmı kızım. Sana bir şey yaptımı o.

 

Pınar'a dönüp bağırmaya başladı.

 

- NE YAPTIN KIZIMA, SENİ BU OKULDAN ATTIRICAM.

 

 

~ O sesini alçalt.

 

- Sen kimsin be

 

~ Annesi

 

- Demek annesi, çocuğuna terbiye veremediğin belli sendede çok yok.

 

İçimden sabır diledim. Müdür araya girdi. Kadını oturtunca konuşmaya başladı.

 

- Öncelikle olayı çocuklardan dinleyelim bi.

 

Karşıda oturan kız hemen konuşmaya başladı.

 

- Ben anlatıyım. Biz Pınar ile merdivenden iniyorduk. Sonra bir anda ayağı kayıp düştü.

 

Kızın yanında oturan annesi benim kızım kusurkuz başılşarı attı bana. Mürdür Pınar'a döndü .

 

- Evet Pınar

 

Pınar sessiz kalmaya devam etti.

 

Müdüre baktım.

 

~ Çocuklar kapının önünde bekleyin.

 

- Niye canım.

 

Kadına bakmadan müdüre bakmaya devam ettim. Artık nasıl bakıyorsam biraz gerildi ve beni onayladı. Çocuklar çıkınca konuşmaya başladım.

 

~ Çocuğuna terbiye veremeyen ben değil sizsiniz.

 

Kadın cırlamaya başlıyacağı sırada telefondan ses kaydını açtım. Hepsi sessizce dinledi. Kayıt bitince konuşmaya devam ettim.

 

~ Kızın yaptığı suç. Ya kızı tedavi için doktara götürürsünüz ya da okulunu değiştirirsiniz.

 

Kadın sinirle bana baktı.

 

- Tahir bir şey söylesene.

 

- Tabi. Kızım adına özür dilerim. Ben derekeni yapacağım.

 

- Tahir sen ne diyorsun?

 

Kadın sinirden çatlayacağı sırada adam kadına bakmadı bile.

 

- Müdür bey biz Ece'yi başka okula alalım.

 

- Tabi Tahir bey.

 

~ İyi günler.

 

Odadan çıktım. Duvarın dibinde oturan Pınar'ın başında durdum.

 

~ Gidiyoruz Pınar.

 

Ece denilen kız sandalyeye oturmuş keyifle Pınar'a bakıyordu.

Pınar ayağa kalkıp önden gitmeye başladı. Yanına geçip birlikte çıktık. Arabaya bindiğimde bekledim. Ne demem gerekiyor şu anda. Nasıl mutlu ederim onu.

 

- Beni artık sevmeyecek misin?

 

Hemen ona döndüm.

 

~ Seni neden sevmiyim ki?

 

- Bu duruma, buraya kadar geldiğin için.

 

~ Bir yerinde bir şey var mı?

 

Yavaşca başını salladı. Yaram yok diyordu ama çok yarası vardı.

 

~ Bir keresinde annem bana her yıldızın bir hikayesi var dedi... Her yıldızlara baktığımda o yıldızın hikayesini tahmin etmeye çalışırım.

 

Cevap vermeyince arabayı çalıştırıp bir parka sürdüm. Arabadan indiğimde Pınar'a baktım. Ağlayacak gibi bana baktı ve arabadan indi. Kolumu omzuna koyup parka girdik. Bir bankta oturduk.

 

~ Seni her zaman sevicem. Hatta sen beni sevmesen bile ben seni sevicem. Senin bir suçun olmadığını biliyorum. O kızı da bir daha görmeyeceksin. Ben burda olduğum sürece kimse sana bir şey yapamaz. Tabi sende kendini savunman gerek. Ve sakın bir daha birinin karşısında başını eğme.

 

Kollarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldı. Omzuma düşen bir kaç damla ile daha sıkı sarıldım.

 

~ Ağla güzelim ağla ama sonrasında daha güçlü olacağını bil.

 

- Teşekkür ederim.

 

Ağlaması geçene kadar orda oturduk. Biraz daha iyi olunca birazda salıncakta salladım. Yavaşca arabaya gittik.

 

~ Evet prenses artık eve dönme zamanı.

 

Telefonum çalmaya başladı. Mustafa arıyordu. Telefonu açtığım anda hızlı hızlı konuşmaya başladı.

 

- Abla Pınar, Pınar gelmedi. Okula sordum ordada değil. Ne yapıcam? Ya başına bir şey geldiyse.

 

~ Sakin ol. Benim yanımda. Birazdan evde oluruz.

 

- Allah'ım şükür. Tamam bekliyoruz.

 

Telefonu kapatıp arabayı çalıştırdım.

 

~ Seni merak etmişler.

 

- Karaca abla sen harika birisin. Bende ilerde senin gibi güçlü olucam.

 

~ Sen zaten benden güçlüsün Pınarım.

 

- Gerçekten mi?

 

~ Gerçekten.

 

Eve gelince kısa bir konuşmadan sonra kendimi dışarı attım. Bu gün yaptıklarım kimisi için etik olmayabilir ama bir çocuk nasıl korunur bilmiyorum. Ben bu yaşımda duygusal olarak kendimi korumayı beni öğrendim. Yinde elimden geleni yaparım onlar için. Belki yaptığım yanlış , belki onları yetimhaneye bıraklamı ve arada ziyaret etmeliydim ama içimden bir ses buna engel oldu. Kapının önündeki kaldırıma oturdum. Ellerimi kafamın arasına alıp düşünmeye başladım. Hep aynı şeyler vardı kafamda. Bu yaptığım doğrumu. Yinede Samet , Çetin ve Melek burda kalamaz. Sosyal hizmetlerden biri gelin onları alacak. Onlara bu durumdan bahsettim ama gitmek istediler. Bende gitmeyin diyemedim. Yinede ellerim üzerlerinde olacak.

 

- Abla yine aklını ne kurcalıyor.

 

~ İşer ufaklık.

 

- Küçük, şirin , eve gelince başını şişiren işleri mi?

 

~ Hayır. Ayriyeten siz bir iş değilsiniz. Hepiniz benim için değerlisiniz.

 

- O zaman?

 

~ Hiç yıldızları saymaya çalıştın mı ufaklık?

 

- Hayır, zaten aklı olan denemez bile.

 

~ İşte ben şu anda saymaya çalışıyorum.

 

- Peki yardımcı olabilir miyim?

 

~ Hımm belki kendine güzel bir hayat kurarak olabilirsin.

 

- Ama bu sana ayrdımcı olmaz.

 

~ Hala asker olmak istiyor musun?

 

- Evet.

 

~ Derslerine sıkı çalış o zaman. Hafta sonu da boş ulursam spora başlıyoruz.

 

- Emredersiniz komutanım.

 

Dediğine gülüp ayağa kalktım. Birlikte eve girdik. Uzun zaman uğraştık. Hepimiz bir şeyler başaralım diye çaba verdik. Ve beş yılın sonunda büyük adımlar ile devam ettik. Yıllarca birbirimizi ayakta tut

tuk. Şimdi ise göreve gidiyorum. Mustafa 21 yaşına geldi. Kara harp okulunu kazandı. Pınar da seneye sınava girecek. Hepsini tek tek saymak isterim ama kampa yaklaşınca dikkatimi buraya verdim. Seçen senelerde gördüğüm rüyayı dün yine gördüm. Kalbimden tek kurşun ile şehit oluyorum. O zamanlar hepsi ufak diye göreve gitmeden izin almıştım ama şimdi başlarında Mustafa var. Fazla sorumluluk ama o yapar. Mustafa şimdiye kadar nasıl abi olduysa bundan sonra abi de olacak baba da.

Ekip ile koordineli bir şekilde kampa sızmaya başladık. Her şey sessiz ama hızlı oldu. Kampın öbür ucundan bir silah sesi geldi. Sonra bir tane daha. Çatışma başladı. İlk gördüğüm duvarın arkasına geçtim. Kulaklıktan bir ses geldi.

 

- Ekip pusuya düştük. Hakkınızı helal edin. Ölmek var, teslim olmak yok.

- Helal olsun..

- Helal olsun.

~ Helal olsun.

- Helal olsun

 

Herkes son mermisine kadar savaştı. Mermiler bittiğinde de bekledik ve ellerimizde ki bıçaklar ile önümüze geleni aldık. Ekip arkadaşımın arkasında ki adamı temizlerken bedenimde büyük bir acı hissettim. Korkarak baktım göğsüme. Kalbimin yanına gelen bir mermi. Yere yığılırken kulaklıktan diğerlerinin seslerini duydum ama anlamadım. Gözlerim açık gökyüzüne baktım. Bir...iki...üç...ve bitti. Her şey üç saniye sürdü. Ölümde, yağamda. Özür dilerim çocuklar. Sizi bıraktığım için özür dilerim. Karanlık içine çekti, son nefesimi verdim ve hikayem bitti.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%