Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11: Bana Anne Oldu

@oohhhaaaaaaa

 

Güneş

 

Duyduğum konuşma sesleri ile gözümü açtım. Kaç saattir uyuyorum bilmiyorum ama hava çoktan aydınlanmıştı. İlerdeki seslere kulak kabarttım.

 

" İleriki köyden alıyorlar."

 

" He biliyom ordan aldıklarını, birde esger görünce gomutanım gomutanım diye peşinden koşuyor o muhtar."

 

" Bir gün yakalanacak salak."

 

" Esgerler onun örgüte yardım ettiğini öğrendiğinde, o çoktan tüymüş olur."

 

" Nereye tüyevek be, esger onu eliyle bulur."

 

" Bu gidişle esgere kalmayacak zaten."

 

Kanuşmaya başka biri daha katıldı.

 

" Neden?"

 

" Başgan bu muhtarın ikili oynadığını düşünüyo. Yarın bi gün bizi satar diye ipini kesecek."

 

" Olacağı buydu "

 

" Neyse ben gider, sende yürü git sırada ki nöbet sende."

 

" Tamam tamam gidiyorum."

 

Bir kaç ayak sesinden sonra sessizlik oluştu. Olduğum yerde oturur pozisyona gelip gerindim. Hayır geldiğimden beğri boş boş oturuyorum, bu nekadar sıkıcı bir kaçırılma.

 

Bir on dakika sonra bir it gelip su bırakıp gitti. Şişedeki sudan biraz içip kenara koydum. Kaçmak için bi B planı yapmam gerekiyor. Şimdilik zaman bol gibi, o yüzden oturup düşünmeye başladım. Bu çukurdan çıkmam gerek ama nasıl?

 

Gelen ayak sesleri ile kafamı kaldırıp baktım. Topal sırıtarak bana bakıyordu. Hayır yürürken tapallamıyor bu it neden topal diyorlar.

 

" Naber asger?"

 

" Buraya kazık çakıyodum gel seninde ağzına iki çakıyım."

 

" Hahah nekadar komiksin asger. Neyse sıra sana geldi, artık sıkılmazsın. "

 

" Yaaa ne güzel."

 

" Babana benziyorsun asger."

 

" Ne diyon lan sen?"

 

" Aaa yoksa babanı yakından tanıdığımı söylemedim mi?"

 

" Boş yapma lan. Si*tir git."

 

" Cık cık, niye hemen kovuyorsun. Bir dinle önce , babanı nasıl öldürdüğümü anlatıcam."

 

Kanımda dolaşan siniri saklamaya şalıştım.

 

" Baban ile tanıştığımda o da senin gibi espirileri ile beni çok güldürdü. Yalnız biraz inatcı biriydi. Ondan istediğim bilgileri vermedi ama sen...sen baban gibi salaklık yapmayacaksın asger. Onun gibi acı çekmek istemezsin."

 

" Sana acı neymiş göstericem it, sadece biraz bekle."

 

" Ama seninle böyle anlaşamıyoruz esger."

 

" Senin gibi itleri anlayamıyorum."

 

" Çok sıkıcısın esger neyse yukarı gel seninle eyleniriz."

 

Aşağı sarkıttıkları ipe baktım. Hemen yanında yüzüme yüzüme tutulan silaha baktım.

 

" Ne o , yoksa yukarı çıkmazsam beni vuracakmısın it."

 

" Yani böyle bir şey itmemem tabi, o yüzden çık yukarı. "

 

" Sen in aşağı, hem bak burdada eğleniriz. Senin o ağzını başka yerlere montelerim gül gül ölürsün."

 

" Uğraştırma beni esger, çık yukarı."

 

Hemen ardından bir silah sesi geldi. Yanıma gelen kurşuna bakıp sırıttım.

 

" Cık tutturamadınız, kolsuzmusunuz acaba?"

 

" Asger!"

 

" İt :)!"

 

" İnip yukarı çıkarın lan şunu."

 

" Aynen gelin gelin , bakın buranın havası bambaşka."

 

İki it ip ile inip önümde durdu. En yakındakinin bacağına tekme atıp diğerinin yüzüne yumruğu geçirdim. Ayağa kalkmaya çalışanın koluna basıp bana vurmaya çalışan diğer it için kenara kaydım. İt hemen arkasını dönüp tekrar vuracakken karnına sert bir yumruk attım. Bir anda gelen silah sesi ve acı ile geri çekilip yere düştüm. Bacağımdan vurulmuştum. Elim ile yaraya bastırırken topalın sesini duydum.

 

" Alıp gelin şunu."

 

İyi it sinirle yanıma gelip kolumdan tuttular. Bir şekilde beni yukarı çıkartmayı başardılar. Biraz zorladım tabi şansımı neyse. Hayır sol bacak da değil vurulan sağ bacak, en sevdiğim. Kolumdan tutup çekiştire çekiştire bir yere götürmeye başladılar. Bu sırada onlar farketmeden elimi ceplerine atıp baktım. Elime gelen küçük dikdörtgen şeyi hemen kendi cebime attım. O sırada önüne geldiğimiz kapı açıldı ve içeri girdik. Hızla etrafa baktığımda yeni başladığımızı anladım. Odanın ortasındaki tavandan sarkan zincirlere bağlayıp geri çekildiler. İçeri giren topal sırıta sırıta bana bakıyordu.

 

" O zaman başlayalım esger...bizim içimize yolladığınız köstebekler kim."

 

Gülerek yüzüne baktım.

 

" Ay bilemedim şimdi, sence kim?"

 

Yüzümdeki gülüş ile suratına bakmaya devam ettim. Yavaşca yanıma gelip önümde durdu. Yüzüme gelen tokat ile daha çok güldüm.

 

" Bu ne lan, bebek bile senden daha sert vuruyor it."

 

Peş peşe karnıma gelen yumruklar ile öne eğildim. Acıyı içimde yatıştırıp derin bir nefes ile verdim.

 

" Siz ikiniz gidip iki sopa bulup gelin. " dedi yanındaki itlerini. Onlarada hemen çıktılar. İki dakikaya gelip önümde durdular.

Topal sırıtarak yüzüme baktı.

 

" Bayılana kadar vurun."

 

Hemen ardından koluma, sırtıma, karnıma ve bacağıma vurmaya başladılar. Gözlerimi kapatım içimden anneannemin öğrettiği duaları etmeye başladım. Dualar bitince zar zor içime bir nefes aldım. Allah'ım sen bana güç ver. Uzun bir süre devam etti. En sonunda gözlerim yavaş yavaş karardı ve her şey boşluğa karıştı.

 

Karargah

 

Helikopter jandarma karakoluna yakın bir yere indi. Herkes hızla inip karakola ilerledi. Girişte onları karşılayan komutan ile selamlaşıp toplantı odasına girdiler. Odada elleri inünde birleşmiş sessiz sessiz oturan çocuğu gördüler. Kürşat komutan ve Ali komutan çocuğun yanına geçtiler.

 

" Adın ne senin delikanlı."

 

" Çağrı."

 

" Peki Çağrı kayıp asker ile ilgili ne biliyorsun?"

 

" Güneş ablayı mı diyorsunuz?"

 

Ali kendinş tutamayıp çıcuğun kolunu tutarak kendine çevirdi.

 

" Nerde o?"

 

Çocuk korkuyla kolunu çekmeye çalıştı. Ali çocuğun korku ile bakan gözlerini görünce elini çekti. Kürşat, Ali'ye yandan bir bakış atıp bir elinş çocuğun dizine koydu. Bu ona güven vermek için yaptığı bir şeydi.

 

" Güneş ablan ile ilgili ne biliyorsun? Nerde o?"

 

" Şey.. buraya yakın bir yer ama tam yeri bilmiyorum ama ne taraftan geldiğimi gösteririm. "

 

" Tamam, peki kim var orda, yani Güneş ablan dışında kim var?"

 

" Annem..."

 

Çağrı'nın gözlerinden acı geçti. Sonra derin bir nefes alıp kendini toplamaya çalıştı ama odaka ki onbeş kişide bu çocuğun annesinden yaralı olduğunu anladı.

Çağrı konuşmaya devam etti.

 

"...bi de topal diye biri vardı. Hatta bizi çukura atan da topal dedikleri adam."

 

Duydukları isim ile Kürşat ve Ali göz göze geldiler.

 

" Güneş ablayı kurtarın ordan. O...o bana anne oldu orda." Gözünden bir damla düştü ama konuşmaya devam etti. " Hem Güneş ablanın çok güzel bir ailesi ve çok sevdiği arkaşaları varmış. Onları çok özlemiş. Aşık olduğu bi abide varmış hem. Daha onu sevdiğini söyleyememiş o. Lütfen...lütfen Güneş ablamı kurtarın ordan. "

 

Çağrı hıçkırarak ağlamaya başlamışken odadaki adamlar ne hissedeceğini bilemedi. Onlarında gözleri doldu ama bu kısa bir süre sürdü. Hemen toparlandılar. Kürşat boğazını temizleyip Çağrı'nın saçını okşadı, işte o zaman Çağrı daha çok ağlamaya başladı. Bir kaç dakika beklediler sakinleşmesi için. Ağlamalar iç çekişlere dönünce Ali sakin bir şekilde konuştu.

 

" Hadi delikanlı göster bize nerden geldin. "

 

Çağrı ayağa kalkıp karakoldan çıktı. Eliyle uzakta gözüken köyü gösterdi.

 

"Ben ilk oraya gittim orayada şu taraftan geldim. "

 

Hepsi geri içeri girdi. Çağrı'yı dinlenmesi için bir odaya bırakıp toplantı odasına geçtiler. Önlerinde duran haritayı açıp kampın olabileceği yerleri işaretlediler. O sırada Kerem karargah ile iletişime geçip albaya haber verdi. Albay istihbarat ile iletişime geçeceğini söyleyip kapattı. On dakika kadar harita üzerinden planlar yapıldı. Sonrasından albaydan gelen bilgiler ile kampın yerini öğrendiler. Yerini öğrenir öğrenmez zaten hazır olan plan ile yola çıktılar. Araçlar ile oraya varmak yarım saat sürüyordu yürüyerek ise bir buçuk saat. Araç ile gitmek tehlikeli olacağı için yürümeye başladılar. Hava karardığında oraya varmış olurlardı.

 

Güneş

 

Gözlerimi acı ile açıp zar zor öksürdüm. Odanın kapısı açılıp kapandı. Gördüğüm kadarıyla içerden biri dışarı çıktı. Bir kaç dakika sonra içeri topal ile itleri geldi.

 

" Ooo esger günaydın. Nasılsın?"

 

Gözleri ile başdan aşağı bakıp sırıttı.

 

" İyisin iyi ama tam uyanamamış gibisin, seni bi uyandıralım."

 

Başı ile işaret verdi. O sırada ağrıyan kemiklerim yüzünden diklerimi sıktım. Kesin bir yerlerim kırıldı ya.

 

Yanıma gelen itler zincirleri açıp yere bıraktılar beni. Önüme konuşan su dolu fıçıya baktım. Güzel en azından bildiğimiz yerden geldi. Dizlerimin üstüne kaldırıp ellerimi arkadan bağladılar.

 

" Bi yüzünü yıkayalım değil mi?"

 

Kafama değen el ile derin bir nefes aldım. Hemen ardından suya giren kafam ile gözlerimi kapadım. İçimden saymaya başladım. Yirmi olduğunda geri çektiler. Nefesimi düzenlemeye çalıştım.

 

" Nasıl esger?"

 

" Çok iyi, tavsiye ederim."

 

" İyi iyi beğenmene sevindim. "

 

" Kafası ile işaret verdiğinde nefesimi tuttum ve yine suyun içindeyim. Bu sefer otuz saniye tuttular. İki dakikaya kadar dayanırım ama sonrası muallak.

 

İlahi Bakış Açısı

 

İki timde durmadan bir buçuk saat yürüdüler. Güneş battığı sırada kampa geldiler. Etraf sakindi. Kürşat planda ki gibi timi ile kampın diğer tarafını dolandılar. Herkes kulaklıkları açınca Ali'nin sesi duyuldu.

 

" Herkes yerinde mi?"

 

"*Evet*"

 

" Gölge timi sizde durum ne?"

 

" Yerlerimizi aldık Barut 1 . Atışın ile başlıyoruz."

 

" Tamam."

 

Ali gözüne kestirdiği ite nişan alıp tetiği çekti. Ses ile hepsi ateş etmeye başladı. Hızla çatışma başlarken itler çadırlardan çıktı. Şükrü gördüğü iti vurduğu sırada arkadan kaçmaya çalışan birilerini gördü. Dürbün ile daha dikkatli bakınca Güneş Yüzmaşını gördü. Hemen kulaklığa konuşmaya başladı.

 

" Güneş kpmutanımı gördüm. Güney tarafından üç it Güneş kpmutanım ile kaçmaya çalışıyorlar. "

 

Ali hızla etrafa bakıp konuştu.

 

" Şükrü, Ahmet ve Levent size koruma atışı açıcaz gidip Güneş'i alın."

 

Koruma ateşi açıldığı anda üç adam olduğu yerden çıkıp güneye doğru koşmaya başladılar. Topal ilerden koşarak yanına gelen askerleri gösünce Güneş'i daha çok çekiştirip bağırdı.

 

" Yürü lan, sıkarım kafana burda yürü."

 

Güneş arkasına bakıp askerlerin o tarafa geldiğini görünce gülümsedi. Üç asker hızla adamlara yaklaşıp topalın yanındaki bütün itleri vurdular. Topal Güneş'i önüne çekip silahı kafasına dayadı.

 

" Durun lan orda. Sıkarım yoksa kafasına."

 

Bu sırada Ali kamptaki itlerin azalmasını fırsat görüp yerinden çıktı. Hızla Güneş'e doğru koşmaya başladı. Yanlarına geldiğinde Güneş'i rehin almış iti gördü.

 

" Ben bu esger ile gideceğim, sonra size gönderirim."

 

Ali sert bir ses ile konuştu.

 

" Bırak onu."

 

" Burdan onunla gidecem gomutan yoksa bu güzelim esger ölür."

 

Sinirden gözleriyle bile adamı öldüre bilirdi şu anda Ali. Ne yapacağını düşünürken sevdiği kadının özlediği yüzüne baktı. Güneş yüzündeki gülümseme ile ona baktı. Şu anda bile güzelliği ile aklını başından alıyordu Ali'nin. Güneş ağızını oynatarak üç dedi. Ali kaşlarını çatıp bür süre ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştı. Güneş iki dedi. Ali ne yapacağını anladığı anda sessiz bir şekilde kulaklığa konuştu.

 

" Beyler şimdi dediğimde."

 

Üç askerde hazır bir şekilde emri bekliyordu. Güneş bir dedi. Sıfır dediği sırada Ali şimdi dedi. Güneş topalın bacağına vurup kendini öne attı. Bir kaç silah sesinden sonra gözlerini açıp kafasını kaldırdı. Vücuduna giren ağrı ile bir yerinin kırıldığına daha çok emin oldu. Ali hızla öne gidip yerdeki kadını kollarına çekti. Güneş canı yansa bile kendini tutup güvenli bedene yaslandı. Arda yanlarına gelip Güneş'in ellerini açtı. Bu sırada arkada ki çatışma bitmiş ve kampın temiz olduğundan emin olduktan sonra yanlarına gelmişti Kürşat komutan. Birbirine sarılan ikiliyi gürünce gülümsedi. Onlar adına mutluydu. Burda durup hasret gidermelerini beklemek isterdi ama burası hiç güvenli değildi.

 

" Çifte kumrular sizi bölmek istemezdim ama daha güvenli bir yerde devam edersiniz. Şimdi gitmemiz gerek. "

 

Güneş utanıp ayağa kalktı ve kimseye bakmadan bir kaç adım attı. Ama canı yandığı için çok gidemeden durdu. Ali hemen yanına gidip kucağına aldı. Kürşat ikisine bakıp önüne döndü.

 

" Toparlanın gidiyoruz. Yusuf karargah ile iletişime geç. Buluşma yerini öğren. "

 

" Emred esiniz."

 

Güneş

 

Beni kucağında taşıyan Ali'ye baktım. Ona baktığımı anlayıp bana döndü. Göz göze geldiğimizde gülümseyip önüme döndüm.

 

" iyi misin?"

 

Duyduğum soru ile tekrar Ali'ye baktım.

 

" İyiyim, sen?"

 

" Seni buldumya, bende iyiyim."

 

" Nasıl buldunuz beni."

 

" Bi çocuk jandarmaya gidip anlatmış."

 

" Çağrı."

 

" Evet."

 

" Nerde şimdi?"

 

" Karargaha göndersik, biz gittiğimizde orda olur."

 

" Nasıldı? "

 

"Üzgündü."

 

" Kalbi kırılmış."

 

" Evet ama birileri tamire başlamış bile. Bize ne dedi bilir musun?"

 

Kafamı iki yana salladım.

 

" O bana anne oldu, dedi."

 

Gözlerim doldu. Bir damla yaş gözlerimden akarken kafamı göğsüne yasladım.

 

" Gözlerinde susuz kalmış bir çiçek gördüm onun Ali. Biliyor musun, bir zamanlar o gözleri başka birinde daha görmüştüm. En azından Çağrı babasından yana şanslıydı."

 

" Bunları sonra konuşuruz Güneşim, dinlen biraz."

 

" Tamam."

 

Bir süre gözlerim kapalı dinlenmeye çalıştım. Tabi dibimden gelen kokuda çok yardımcı oldu. Ali'nin kokusu ile daha çok mayılırken gelen ses ile gözlerimi açtım. Ali'de olduğu yerde durdu zaten. Ses dibimden gelince kullanmaya şansım olmayan telefonun çaldığını anladım. Cebimden telefonu çıkardım.

 

" O ne?"

 

Ali'nin sorusu ile elimdeki telefona bakmaya devam ettim.

 

" B planı."

 

Çalan telefona bakmayı bırakıp açtım. Kolağıma koyup bekledim.

 

" Oğlum niye açmıyorsun telefonu. Diğer salağıda aradım ne açan var ne bakan. Neyse ne yaptınız esger ile çıktınız mı yola?"

 

Elimle mikrofonu hafif kapatıp sesimi kalınlaştırdım.

 

" Telefon bozuldu lan, çıktık biz esger ile. Zaten hemen arkamızdan esger saldırdı kampa."

 

" Hadi lan, ne ballısınız ha. Neyse duyduğuma göre ... kampına saldıracaklar. Bu sefer o kurtuluş timini elinizden kaçırırsanız yakarım sizi. "

 

" Sıkıntı yok, o iş bizde."

 

" Eyi hadi bakayım göreyim sizi. Yeni haber alırsan ararım."

 

" Tamam."

 

Telefonu kapatıp Ali'nin cebine koydum.

 

Bana bakmaya devam eden adama baktım. Bir açıklama bekliyor tabi.

 

" İtlerden birinden almıştım. "

 

" Allah'ım sen büyüksün ya rabbim. Güneşim sen neden bilip bilmediğin elin teröristleri ile konuşuyorsun?"

 

" Saçmalama Ali, bilgi bilgidir. Bak salak hemen öttü. Neyse sen yürümeyeceksen indir ben yürüyim."

 

" Olmaz." Yürümeye devam etti. Bir kaç saatlik yürümeden sonra buluşma yerine geldik. Gelen iki helikoptere iki tim ayrı ayrı bindi. Tabi Ali beni bırakmadığı için bende onunla bindim.

 

 

Loading...
0%