Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5: Ceza

@oohhhaaaaaaa

Evin kapısı açıldı. Kapıda ki kadın ile konuştu. Kadın telaşlanmaya başlayınca çocuğun olmadığına emin oldum. Öğretmen koşarak yanıma geldi. Bir yandan ağlarken diğer yandan konuşmaya çalışıyordu.

 

" Mete yok...sınıftan çıktığına eminim ama o kargaşada arabaya bindimi hatırlamıyorum."

 

" Tamam biz şimdi gidip bakıcaz siz burda kalın. "

 

Araca yaklaştım. Kerem ile Yusuf'a seslendi.

 

" Gidiyoruz."

 

Araçlara binip okulun oraya doğru gittik. Araçları biraz uzakta bırakıp sessizce okula doğru yürümeye başladık. Okula yaklaşınca kulaklıktan bir umut seslendim.

 

" Gölge bir ses ver."

 

Yine ses gelmedi

 

" Duyan var mı lan beni?"

 

Yine sessizlik ile karşılaşınca kaşlarım daha çok çatıldı. Okulun önüne gelince Kerem'e elim ile karşı duvara geç yaptım. Hızla karşıma geçti. Elimle üç yapınca içeri girdik. Bahçede kan izleri vardı ama bizden birini görmedim.

 

" İçeri girip dikkatli bir şekilde kontrol edin. Başınıza bir şey gelirse sizi vururum. " Onlar içerdeyken bende dışarıda tetikte bekliyordum. Bir iki dakika sonra kulaklıktan ses geldi.

 

" Komutanım bi çocuk bulduk...başka kimse yok. "

 

Kimse yok.

 

" Çocuğu alıp gelin. "

 

Derin bir nefes bıraktım. Kerem çocuk ile çıktı. Arkalarında Yusuf da çıktı.

 

" Bekleyin okulun arkasına bakıp geliyorum. "

 

Hızla arkaya gittim. Yerde gördüğüm kan ile adım atamadım. Okulun önünde de vardı. O şerefsizler kardeşlerimi götürdüler. Aralarında yaralı olabilir. Allah'ım sen onlara güç ver. Geri öne gömüp diğerleri ile araçlara geri döndük.

 

" Güneş tim..."

 

" Götürmüşler."

 

" Onları geride bırakmayız."

 

" Biliyorum.". Onlar kardeşlerimiz ve biz onları geride bırakmayacağız.

 

Çocuğu ailesine bırakıp karargah ile iletişime geçtik.

 

" Komutanım hepsini götürmüşler."

 

" Allah kahretsin...Güneş geri dönüyorsunuz."

 

Karşımda gitmemek için gözümün içine bakan iki kardeşime baktım.

 

" Olumsuz... Komutanım biz kardeşlerimizi almadan gelmeyiz."

 

" Bu bir emir yüzbaşı."

 

" Cezam neyse gelince çekerim komutanım."

 

" Yüzbaşı hemen geri dönün dedim."

 

" Timi bulmadan gelmeyiz komutanım."

 

Albaydan bir süre ses gelmedi. Sonrasında sert bir sesle konuştu.

 

" Barut timini gönderiyorum. Siz dönün onlar timi bulur."

 

" Bizde onlarla gideriz komutanım."

 

" Buraya geldiğinde benden çekeceğin var yüzbaşı...Barut timi yola çıkıyor. Onlar ile buluşun. Timin yeri belli değil, o zamana kadar beklemede kalın."

 

"Emredersiniz."

 

" Sanki emir dinliyorsun yüzbaşı." Telsiz kapanınca karşımda duran kardeşlerime baktım.

 

" Yakınlarda bir mağra bulup bekleyelim."

 

" Tamam."

 

Doğru mu yapıyorum diye bir süre düşündüm. Karkadan gelen Kerem ve Yusuf'a baktım. Onları da tehlikeye atıyordum. Bir anda durup arkaya döndüm.

 

" Kimseyi burda zorla tutmuyorum. Eğer ben geri dönmek istiyorum diyen varsa şimdi söylesin."

 

" Yok."

 

" Asla."

 

Kafamla onaylayıp geri önüme döndüm. İlerdeki mağaraya gittik. Birimiz kapıda beklerken diğer ikisi içeri girdi. İçerinin temiz olduğuna emin olunca üçümüzde içeri girdik.

 

" Siz biraz dinlenin ilk nöbet bendmoo e"

 

" Sende yorgunsun Güneş"

 

" Sınıntı yok. Siz dinlenin sonra yer değiştiririz."

 

Dışarı çıkıp mağranın önüne oturdum. Hava çoktan kararmaya başlamıştı. Yıldızlar her zamankinden yakın duruyordu. Çok uzaklardan bir katlama sesi geldi. Sadece izledim. Umarım o şerefsizler patlamıştır.

 

Allah'ım nolur kardeşlerim iyi olsun. Bu dağlardan onlar ile birlikte dönelim.

 

Telsizden gelen ses ile elime aldım.

 

" Gölge iki Barut bir konuşuyor duyuyor musun?"

 

" Dinlemedeyim."

 

"Buluşma yeri koordinatlarını atıyorum."

 

" Anlaşıldı.". Telsiz kapandı. Kerem ile Yusuf'u kaldırdım. Hazırlanıp gelen konuma doğru yürümeye başladık. Araçları köyde bırakmıştık. Dağa araç ile çıkamazdık demi?

 

Yarım saat sonra bulunan konuma geldik. Barut timi kamufle olmuş etrafa bakıyordu. Hepsinin yerine tek tek baktım. Altı kişi saydım. Yanlarına iyice yaklaşınca çukura yerleşmiş birini daha gördüm. Eğer yakında olmasaydım zor görürdüm ama. Önlerinde durdum. Çukurun içindeki asker kalktı. Çantasını sırtına takıp önüme geldi. Ali binbaşıyı görünce bir garipsesemde hemen kendimi toparlayıp tekmil verdim.

 

" Yüzbaşı Güneş Tunalı Mardin"

 

" Üsteğmen Kerem Turan Ankara"

 

" Asteğmen Berk Tekin Aydın"

 

" Rahat asker."

 

Üçümüzede bakıp timine döndü.

 

" Levent karargah ile iletişime geç. Kayıp askerlerin yerini öğren."

 

" Emredersiniz."

 

" Şükrü bekleyeceğiniz güvenli bir yer bul."

 

" Emredersiniz."

 

Bana döndü.

 

" Yüzbaşı albayı kızdırmışsın."

 

" Doğrudur komutanım."

 

" Eğer benimde sözümden çıkarsan hiç iyi olmaz yüzbaşı."

 

" Emredersiniz "

 

Barut timi yakınlarda bir mağra buldu. Oraya geçip beklemeye başladık. Levent karargah ile iletişimdeydi. Bir şey bulur bulmaz haberimiz olacaktı. Timin kalanını düşündüm. Şu anda ne yapıyorlar acaba. Peki ben neden onların yanında değilim. Bensiz gitmek varmı Kürşat abi. Hem Melek abla seni evde bekliyor, Duru çoktan babam nerde demeye başlamıştır bile. Hani ölüme bile beraber gidiyoduk kardeşlerim, şimdi niye ayrı düştük biz.

 

" Onları bulucaz." Yanıma oturup beni kokunun altına alan kereme yaslandım. Diğer yanıma Yusuf oturdu.

 

" Sen doğru olanı yaptın. Öncelik sivillerdi."

 

" Doğru, hem onları tanımıyor musun çoktan o şerefsizleri sinir etmeye başlamışlardır."

 

Derin bir nefes bıraktım.

 

" Ben de yanlarında olmam gerekirdi."

 

" Bizde...hem şimidi onlar ile olsak onlara yardım edemezdik. Dirayetli ol. Sen yüzbaşısın kızım." Kerem başımın üstüne ufak bir öpücük koyup benden uzaklaştı.

 

" Şu komutan niye dik dik bakıyor bize."

 

Deminden beri bize bakan Ali binbaşına döndüm.

 

" Boşverin...şu an en son konu o olur."

 

" Doğru."

 

Ayağa kalkıp mağaranın önüne çıktım. Yıldızlara baktım. Uzun uzun baktım ama aklım başka bir yerdeydi. Yinede gözümü ayırmadan baktım. Yanımda biri durdu.

 

" Yüzbaşı."

 

Binbaşının sesine ayağa kalkacakken " otur." dedi. Oturup yıldızlara bakmaya devam ettim.

 

" iyi misin yüzbaşı?"

 

" Evet komutanım "

 

" Onları bulucaz."

 

" Biliyorum."

 

" O zaman sorun ne."

 

" Sorun yok komutanım."

 

" Seninle konuşmak çok zor yüzbaşı."

 

Sessiz kaldım. Bir süre sonra yanımdan gitti zaten. Şu anda bu binbaşı ile uğraşacak halde değildim. İçimdeki öfke ile kardeşlerimi bulup o itlerin başına yıkmak istiyordum burayı.

 

Bir saat sonra karargahtan bilgi geldi. Tahmini yerlerini verdiler. Hemen yola çıktık. Kırk dakikalık yol saatler gibi geldi. Kampa gelir gelmez eğilip etrafa bakmaya başladık.

 

" Şükrü, Hasan kaybolun."

 

" Emredersiniz"

 

İkili yanımızdan gitti. Bir süre sonra ise gözden kayboldular.

 

" Nefes, Ahmet diğer taraf sizde."

 

" Emredersiniz."

 

" Yüzbaşı, Kerem Üsteğmen ve ben burdayız. Cavit, Berkay ile mağaraya yakın bir konuma geçin. Levent zirve sende."

 

Herkes yerlerine gitti. Bizde yerimizi alınca yandan binbaşının sesini duydum.

 

" Kulaklıkları takın."

 

Kereme verdim elimdeki kulaklıktan. Binbaşının emri ile çatışma başladı. Önüme çıkana sıkıyordum. Bu gün bu iş bitecek ve ben eve timim tam bir şekilde dönücem.

 

Yirmi dakikalık çatışmadan sonra mağradan çıkanları gördüm. Elim tetikte kaldı. Şerefsiz yanında Yaşar ile mağaradan çıktı. Yaşar'ın üstünde bomba vardı.

 

" Seni..." Devamını getiremeden şerefsiz bağırmaya başladı.

 

" Ateş etmeyi kes asger. Yoksa arkadaşınız ölür." Dişlerimi sıkmaya başladım.

 

Kulaklıktan binbaşının sesi geldi.

 

" Sizin timden mi yüzbaşı.". Buz gibi bir sesle cevap verdim.

 

" Evet."

 

" Atış kes.". Herkes durdu. İt gülerek bize doğru baktı.

 

" Anlaşma yapalım asger. Biz burdan gidicez sonrada asgerleri bırakıcaz."

 

" Biz senin gibilerle anlaşma yapmama."

 

" Aaa niye öyle diyosun. Yoksa yanımda ki askeri hiç mi düşünmüyosun?"

 

" BIRAK ASKERLERİ."

 

" Bu anlaşmaya sıcak bakmadıysan yeni bir anlaşma geliyor gomutan. Güneş yüzbaşını bize ver. Diğer askerleri al."

 

Binbaşı direk bana baktı. Ben ne alaka lan diye kısa bir süre düşündüm ama ucunda diğerleri kurtulduğu için direk onayladım.

 

" Gidiyim binbaşı."

 

" Sus asker."

 

" Binbaşı..."

 

" Yüzbaşı sana sus dedim. Seni o ite bırakmam. Hem diğerlerini bırakacağı kesin mi sence."

 

Doğru, ben gitsem bile onlara bir şey yapabilir.

 

" EEE ASGER NE DİYOSUN. BİR ASGERE KARŞI BEŞ ASGER."

 

" DİYOM Kİ İT BENCE SEN KELLENE SAHİP ÇIK." Cümle biter bitmez bir silah sesi geldi. Yaşar kenardaki kayanın arkasına geçti. Çatışma tekrar başladı. Daha fazla burda duramayacağımı anlayıp bulunduğum yerden sessizce çıktım.

 

" Binbaşı mağra."

 

" Emrimi bekle asker."

 

Sabırlı olmaya çalışıp çatışmaya devam ettim. Her geçen saniye sabrım tsşmaya başlasada yerimden ayrılmadım. Sonunda istediğim emir geldi.

 

" Yüzbaşı mağaraya iniyoruz. Koruma atışı açın."

 

Binbaşı ile hızla mağaraya indik. Arka arkaya içeri girdik. Biraz ilerleyince yol ikiye ayrıldı. Eliyle sen sol ben sağ dedi. Onu onaylayıp soldan girdim. Temkinli bir şekilde ilerlemeye devam ettim. Biraz ilerde gördüğüm kapıya doğru gittim. Kapıyı açıp silahı içeri doğruttum. İçeri zifiri karanlık olunca feneri yaktım. Önce köşede iki tane kadın gördüm. Etrafa bakınca onların karşısında ki köşede ise Semih ve Arda'yı gördüm. Ellerinde cinzir ile oturuyorlardı. Hemen yanlarına gittim. İkiside baygındı, yani inşallah. Arkamda ki kadınlara bakıp geri kardeşlerime döndüm.

Nabızlarına baktım. İkiside iyiydi.

 

Uyandırmaya çalıştım. Bir iki dakika geçmeden Semih gözlerini açtı.

 

" Komutanım."

 

" iyi misin aslanım?"

 

" İyiyim."

 

Ardayı uyandırmaya çalıştım tekrar. Oda gözünü açınca onada sordum.

 

" iyi misin aslanım?"

 

" Komutanım"

 

" iyi misin asker."

 

" İyiyim...diğerleri nerde?"

 

" Onları da bulucaz. Hadi şimdi kalkın çıkalım burdan. "

 

İkiside ayağa kalkınca birine tabancabi birine bıçağı verdim.

 

" Siz bekleyin ben ileriye bakıp gilicem. "

 

" Tamam."

 

Odadan çıkıp ilerlemeye devam ettim. Başka bir giriş gördüm. Kapı yoktu. Direk bağranın küçük bir yerine çıkıyordu. İlerde duvarın dibinde oturan birilerini gördüm. Fener ile yaklaştım. Teröriste benzeyen iki kişi ölmüş öylece duyuyorlardı. Etrafa bakıp bir şey bulamayınca geri odaya döndüm. Köşede duran kadınlara yaklaştım. İkisininde nabzına baktım. Biri yaşıyordu ama diğerinde nabız yoktu. Kadını uyandırmaya çalışmadım bile kucağıma alıp kapıya doğru gittim. Elimdeki silahı birine verip çıktık ordan. Onlar önden giderken bende arkdana takip ettim. Binbaşı ile ayrıldığımız yere gelince yürümeye devam ettik. Mağranın çıkışına geldiğimiz için kulaklıklar çekmeye başladı.

 

" Komutanım...Ali Komutanım..."

 

" Ne oldu asker?"

 

" İçerde size ulaşamıyoruz. Ali komutanım hala gelmedi."

 

" Dışarısı temiz mi?"

 

" Temiz."

 

" Dışarı çıkıyoruz gözünüz bizde olsun."

 

Yanındakiler ile birlikte çıktık. Güvenli bir yere kadar gittik sonrada kadını kenara bıraktım.

 

" Sağlıkçı buraya gel."

 

Yanıma gelen askere kadını bırakıp kalktım.

 

" Ne kadar oldu biz gireli?"

 

" Yedi dakika."

 

" Üç dakika daha bekleyelim gelen olmazsa gireriz."

 

" Yüzbaşı askerime emir vermeyi kes." Güldüm. Evet bende timdeki yüzbaşı ne zaman ortaya çıkar diyordum.

 

" O zaman sen konuş yüzbaşı, sessiz sessiz oturunca varlığını unuttum."

 

Kulaklıktan Kerem'in sesi geldi.

 

" Güneş." Bu bir uyarıydı. Üç dakika doldu ama gelen oldamdı. Aşağı insek mi diye konuşacakken binbaşının sesi geldi.

 

" Tim."

 

" Emredin komutanım."

 

" Son durum."

 

" Güneş yüzbaşı iki asker ve bir sivil ile çıktı yanımızda. Kamp temizlendi. Bomba etkisiz halde."

 

" Tamam, geliyoruz."

 

Kimle geliyorsun. Lütfen timin geri kalanı ile geliyor ol. Bir kaç saniye sonra mağaranın girişinde binbaşı gözüktü. Arkasında Kürşat abi ve Berkay ile çıktı. Yalnız hepsinin kucağında bir kadın. Bize doğru geldiler. Yerde yatan kadını görünce diğerlerinide yanına bıraktılar. Yaşarda Arda'nın yanında oturuyordu. Kerem yanlarına gidip sarıldı. Hepsi yüzünde gülümseme ile birbirine baktı. Uzaktan hepsine yaraları var mı diye baktım. Biraz dövmüşler ama onun dışında iyilerdi. Yanlarına yaklaştım. Kürşat abi beni görünce yanıma gelip kolunun altına aldı.

 

" Bu sefer bela bizi çekti Güneş hanım."

 

Dediğine güldüm.

 

" Artık gitmemiz gerek binbaşı."

 

" Tabi binbaşı."

 

Hep birlikte buluşma yerine doğru yürümeye başladık. Arkada bizim tim kendi aralarında goy goy ediyordu. Önümde Kürşat abi gidiyordu. Bizim önümüzde ise Barut timi. Huzurluydum, mutluydum. Tim ile geri dönmek üstümde ki yorgunluğu çekip almıştı. Yalnız albay gidince benim suyumu çıkarmasa iyi.

 

" Dertli dertli ne düşünüyorsun." Yanıma gelen Kürşat abiye baktım.

 

" Ben biraz, azıcık, ucundan albayı kızdırmış olabilirim."

 

" Geri dön dedi ama sen dönmedin demi?"

 

" Evet."

 

" Kendin kaşınmıssın kardeşim."

 

" Sizsiz burdan döneceğime gider paşa paşa cezamı çekerim abi."

 

" İyi çek bakalım cezanı. Yemek yedin mi sen? "

 

" Ne alaka?"

 

" Sen şimdi düşünmekten yemek yemeyi unutursun, bizim iki hıyarın da aklına gelmez zaten."

 

" Gidince yerim."

 

" Bi gün benden güzel bir sopa yiyeceksin o olacak, sen niye kendine dikkat etmiyorsun?"

 

" Sen beni merak etme abi. Asıl sen eve dönünce bu yüz ile yengeye nasıl hesap vericen onu düşün."

 

" Niye hatırlatıyorsun yaa."

 

Biraz hızlanıp önüme geçti. Bu haline gülüp yürümeye devam ettim. Buluşma yerine gelince ilk gelen helikoptere bizim tim bindi. Barut timi biraz bekleyip başka bir helikopter ile gidecekler.

 

Havalandığımızda oturduğum yerde kafamı arkaya yaslayıp gözlerimi kapadım. Kendimi çok kasmıştım ve şu anda baş ağrısı olarak bana geri dönüyordu. İnene kadar öyle dinlendim. Yere iner inmez tim ile sıraya dizilip albaya tekmil verdik. Bana bir bakışı var yalnız, gömüp gömüp geri çıkaracak gibi. Çatık kaşları ile bana baktı.

 

" Yüzbaşı."

 

"Emredin komutanım."

 

" Yarım saat sonra odamda ol."

 

" Emredersiniz." Albay gider gitmez bizimkiler konuşmaya başladı.

 

" Allah kurtarsın bacım."

 

" Valla baya kızdırmışsın kardeşim."

 

" Şimdiden kolay gelsin sana. "

 

" Sağolun yaaa.". Yanlarından ayrılıp üstümü değiştirmeye gittim. Hemen ardından yemekhaneye gidip biraz yemek yedim. Birazda uyusam çok iyi olucak ama ne yazık ki ceza beni bekler. Yarım saat dolmak üzere olunca albayın odasına çıktım. Kapıyı çalıp izin ile içeri girdim.

 

" Yüzbaşı Güneş Tunalı Mardın, emredin komutanım."

 

Hazır olda beklemeye başladım.

 

" Emre itaatsizlik yüzbaşı. ". Sessiz kaldım. Verecek cevabım yok zaten. Evet komutanım yaptım öyle şeyler diyemiyeceğime göre bekledim.

 

" Karargahın etrafında yüz tur koşu. Hemen ardından yüz şınav ve bir hafta tim ile göreve çıkman yasak."

 

Ama...ama bu çok ağır. Koşu falan tamamda göreve çıkmamak ne demek.

 

" Komutanım..."

 

" Çıkabilirsin yüzbaşı."

 

"Emredersiniz." Selam verip odadan çıktım. Bir hafta ne yapıcam ben. Neyse zaten timde bir kaç gün izinli desek çok bir şey kaçırmam.

 

Timin dinlenme odasına gittim. Odada sadece Yusuf vardı. Yanına gidip oturdum.

 

" Ne ceza aldın?"

 

" Karargâhın etrafında yüz koşu, yüz şınav ve bir hafta görev yok."

 

" Okadar kötü değilmiş. Yürü hadi koşuya albay görmezse seni kötü olur."

 

" Offf gidiyorum." Tekrar kalkıp dışarı çıktım. Yanıma bi er geldi.

 

" Komutanım albayın emri ile sizin başınızda durup takip etmem gerek."

 

" Yok ama daha neler...tamam aslanım sen albayın dediğini yap."

 

Bismillah diyip koşmaya başladım. İlk başlarda iyi gidiyordu da sonlara doğru bi ucundan zorladı. Neyseki koşu biter bitmez kendimi yere atıp biraz dinlendim. Başımda dikilen askere kısa bir bakış atıp ayağa kalktım. Üstümdeki tişörtü çıkarıp atlet ile kaldım. Yere eğilip şınav pozisyonu aldım. Saymaya başladım. Ne yalan söyliyim şınavın sonunda biraz kötü kötü oldum ama biter bitmez ayağa kalktım. Üstümden çıkarttığımı seri üstğme giyip başımda duran askere baktım.

 

" Bitti."

 

Selam verip uzaklaştı. Yukarı çıkıp boş bir odada duş aldım. Üstüme temiz üniformamı giyip çıktım. Timin yanına gidip boş bir yere oturdum. Kafamı arkaya atıp gözümü kapadım. Direk uyku modu. Bi ara kapının açıldığını duydum. Tek göz ile kim diye bakınca bir asker elinde çaylar ile geldiğini gördüm. Uyku mu ? Çay mı? diye bir süre düşündüm ve çayda karar kıldım. Bir çay alıp keyifle içmeye başladım. Daha yarısına gelmeden Kürşat abi içeri girdi.

 

" Tim evlere dağılabilirsiniz. Gidip dinlenin."

 

"Emredersiniz."

 

Çayın kalan yarısını da iki yudumda içip kalktım. Çantamı alıp karargahtan çıktım. Yakında ki bir lojmanda kalıyorum. Yürüyerek on dakikada geldim. Eve gelir gelmez üstümü değiştirip yattım. Hatta bayıldım diyim ben ona. Ne kadar uyudum bilmiyorum, alarma uyandım. Saat beş olmuştu. Telefonu elime alınca Kürşat abiden mesaj gördüm.

 

- İki gün izinliyiz.

 

Telefonu yatağa bırakıp uyumaya devam ettim. Uyandığımda öğlen olmuştu. Telefonu yatağın içinde zar zor bulup saate baktım. Üçe geliyordu. Yataktan kalkıp biraz kendimi toparladım. Hafif bir kahvaltı yapıp markete girmek için evden çıktım. Lojmanın içindeki değilde, dişarda biraz uzak olan büyük markete gitme kararı aldım. Hava kapalı duruyor, yağmur yağmasa iyi. Salına salına markete geldim. Bir sepet alıp raflar arasında gezerler gerekli olan şeyleri koymaya başladım. Cebimde ki telefon açınca raflara bakarken açtım.

 

" Alo"

 

"Kızım"

 

"Annem, ne oldu sesin bir garip?"

 

" Şimdi sakin ol tamam mı?"

 

" Ne oldu anne?"

 

" Anneannen rahatsızlandı, hastanedeyiz."

 

" Geliyorum."

 

Sepeti kenara koyup marketten çıktım. Koşarak eve dönüp çantaya bir kaç eşya doldurup çıktım. İlerde ki taksi durağından bir taksiye binip havalimanına gitmeye başladım. Yolda Kürşat abiyi arayıp durumu açıkladım. Zaten izinli olduğumuz için bir şey söylemedi. Havalimanına gelince taksiye parasını ödeyip indim. İçeri girip Mardin'e giden ilk uçağın biletini aldım. Kırk dakika sonra uçağa bindim. İnene kadar öyle önüme baktım. Küçücük ailem vardı benim. Babamın ailesi bizi istemediği için görüşmüyorduk. Zaten babam da şehit olunca geriye annem ve anneannem kaldı. Anne kız şimdiye kadar neler yaşadılar bi Allah bilir bi onlar. Uçak yere iner inmez çırtımda bir çanta olduğu için bekleme yapmadan çıktım. Hemen annemi aradım.

 

" Nerdesiniz anne?"

 

"....hastanesi kızım."

 

"Tamam geliyorum ben, yolda gelirken istediğin bir şey var mı?"

 

" Yok kızım yok, sen gel yeter şimdi."

 

"Tamam." Taksiye adresi verip bi yarım saat bekledim. Yarım saat sonra hastanenin önünde durunca parayı ödeyip indim. Danışmadaki çalışandan nerde olduklarını öğrenip bir üst kata çıktım. 348 nolu odaya girdim. Anneannem yatakta yatmış annem ile konuşuyordu.

 

" Oo geçmiş olsun sultanım."

 

"Sağol kuzum sağol, gel şu anana bir şey de iyice beni dinlemez oldu."

 

" Sorun ne ?"

 

" Fatmalar geçmiş olsuna gelecekler ama benim kız olmaz diyor."

 

Anneme baktım. Gözleri ile yardım etme kız sinyalini alıp anneanneme geri döndüm.

 

" Eve geçince gelirler anneanne, hem doktorun nerde sesin. Konuşayım ben onla bi."

 

" Gel kızım ben odasını gösteriyi."

 

Annem ile odadan çıktık.

 

" Tutturdu Fatmalar da Fatmalar, daha yeni uyandın bi dur be ana."

 

" Tamam anne sakin ol. Ben doktor ile konuşup geliyorum sen yalnız bırakma."

 

O giderken bende önünde durduğumuz kapıyı çalıp içeri girdim. Doktor bey masasında oturmuş kağıtlar ile uğraşıyordu.

 

" Kolay gelsin, ben 348 nolu odada ki hastanın yakınıyım. Kibar Demir."

 

" Buyrun oturun."

 

Gösterdiği yere oturdum.

 

" Kibar hanım acil servise geldi. İlk müdahaleyi başka bir arkadaşım yaptı. Yoptığımız kontrollere göre kalbinde ritim bozukluğu var. Yarın akşam kalp pili takılması için ameliyata girecek. Onun dışında bir şeyi yok."

 

" Peki, bu ameliyatın herhangi bir riski var mı?"

 

" Çoğu ameliyata göre kolay bir ameliyat."

 

"Anladım, teşekkür ederim size kolay gelsin ben bi gidip bakıyım."

 

"Sağolun."

 

Odadan çıkıp geri annemlerin yanına döndüm.

 

" Bir süre buradayız hanımlar. Artık misafirlerinde sonra gelir sultanım kusura bakma."

 

" Doktor ne dedi kızım?"

 

" Ameliyat."

 

Annemin gözleri hemen doldu. Anneannemin yanına gitti. Annemin kalktığı yere oturdum. Bu sırada kapı açıldı. Doktor bana anlattıklarını tekrar anlatıp gitti. Kahve içip kendime gelmek için odadan çıkıp aşağı kantine indim. İkisi bir arada alıp boş bir masaya geçtim. Telefondan rastgele şeylere bakarken Fatma hanımın sesini duydum.

 

"Güneş kızım."

 

Kafamı kaldırıp baktım. Fatma hanım, kızı ve Halime nine ile geliyorlardı. Ayağa kalkıp onları karşıladım. Kısa bir sarılma ve el öpmeden sonra mecbur yukarı odaya çıktık. Anneannem Halime nineyi görür görmez.

 

" Ahiretliğim."

 

" Ahiretliğim." diye birbirlerine sarıldılar. Herkes bir yere oturdu. Annem kısaca durumu ve ameliyatı anlattı. Hepsi her duyduğu cümle sonunda dua ediyorlardı. Köşede, ayakta bekleyen Sevgi'ye baktım.

 

" Sevgi gel biraz hava alalım."

 

Annesine baktı. Annesi git kızım bakışı atınca yanıma geldi. Birlikte dışarı çıkıp bir banka oturduk.

 

" Kaç yaşındasın Sevgi?"

 

" 17 abla, sen?"

 

" 25 oldu."

 

" Daha genç gösteriyorsun abla."

 

"Sağol canım. Eee okul nasıl gidiyor, sevgilin falan var mı?"

 

" Okul iyi gidiyo, sevgilide var ama abim duymasın. "

 

" Neden?"

 

" En son sevgilim olduğunu duyunca oğlanı köşeye çekip tehtit etmiş, oğlan koşarak uzaklaştı benden."

 

" Ovv biraz kötü olmuş."

 

" Sende var mı abla?"

 

" Bende öyle işler olmaz. Hem hangi adam asker yolu bekler. Bazen gidiyorum bir hafta yokum, bazen bir ay. Hem uğraşamam ben insan gönlü eylemekle."

 

" Kusura bakma abla ama sende harbi odunsun." Dediğine gülüp etrafa baktım.

 

" Biraz öyleyim."

 

Uzun süre oturup sohbet ettik. Hava serinlemeye başlayınca içeri girdik. Herkes hala bıtaktığım yerde sohbet ediyordu.

 

" Anne istediğiniz bir şey var mı?"

 

" Kızım sen git şöyle herkese bi çorba ile döner al. Kaç saattir burdalar aç kalmasın insanlar."

 

" Tamam anne."

 

" Sevgi gel bakalım seninle işlerimiz var."

 

Birlikte çıkıp yakında ki bir yerden çorba, başka bir yerden de döner aldık. Geri hastaneye döndük. Hepsine dağıttık. Herkes yemeği yiyince çöpleri toplayıp attım.

 

Fatma hanımın telefonı çaldı. Açıp kulağına koydu.

 

" Söyle oğlum."

 

" Yok oğlum evde değiliz biz, hastanedeyiz."

 

" Dur hemen celallenme, Kibar ninen kötü olmuş o yüzden."

 

" İyi iyi"

 

" ....hastanesi."

 

" Tamam oğlum tamam." Telefonu kapatıp bize döndü.

 

" İşi bitmiş eve geliyormuş da şimdi buraya geliyor."

 

" Gelsin kızım gelsin." Gelsin tabi anneanneme hava hoş. Sohbet tekrar başladığında telefona bakmaya başladım. Kürşat abi anneannemin durumunu soran bir mesaj atmış. Durumu açıklayan bir mesaj atıp telefonu kapadım. Odanın kapısı çalınıp açıldı. Burhan bey ile Ali binbaşı geldi. Sevgi yerini babasına verip yanıma geldi.

 

" Ben çıkıyorum abla, çok kalabalık oldu."

 

" Geliyorum bende."

 

Anneme döndüm.

 

" Anne...anne biz aşağıdayız."

 

"Tamam." Sevgi ile çıkıp kantine indik.

 

" Ne içersin; çay, kahve, limonata, meyve suyu."

 

" Çay olur abla."

 

O boş bir masaya geçti bende iki çay alıp yanına oturdum. Biraz konuşup telefonlara döndük. O gülerek sevgilisi ile yazışırken bende oyun oynuyordum. Yanımıza yaklaşana çaktırmadan baktım. Ali binbaşı geliyordu. Geri oyuna gönüp oynamaya devam ettim. Bir dakika Sevgi. Hemen Sevgi'yi alttan dürttüm. Bana dönünce.

 

" Abin." Demem ile telefon ortadan yok oldu. Artık kızı nasıl etkilediyse bu durup kız büyücü olmuş. Ali bey kaşları çatık yanımıza gelip boş yere oturdu.

 

" Selamün aleyküm."

 

" Aleykümselam"

 

" Sevgi, prensesim bir şey mi var?"

 

" Yol abi."

 

" Emin misin?"

 

"Evet abi yaa... Ben anneme bakıyım."

 

Yanımızdan kalkıp koşarak gitti. Gülmemek için kendimi tutup oyuna geri döndüm.

 

" Güneş hanım."

 

Oyundan kafamı kaldırmadan cevam verdim.

 

"Hı?"

 

" Yüzbaşı.". Oflayıp telefonu kapadım. Ali binbaşına baktım.

 

" Buyrun binbaşı."

 

" Sevgide bir haller var ve sende bunu biliyor gibisin."

 

" Ben bilmem."

 

" Şu an yalan söylüyorsun."

 

" Bakın Ali bey ben belsemde bilmeme. Ayriyeten kızı bunaltmayın, benide."

 

" Bunaltmak ?"

 

" Çay içer misiniz?"

 

Bi gülecek gibi oldu ama hemen toparladı.

 

" Yok içme

me."

 

" Belli."

 

" Nerden belli."

 

" Sinirinizden."

 

" Ya sabır."

 

" Tim nasıl?"

 

" Allah'a şükür çok iyi."

 

" Albay ne ceza verdi."

 

Bak hatırlayınca yine kötü oldum. Yüzüm düştü.

 

" Yüz koşu, yüz şınav ve bir hafta görev yasağı."

 

" Bununla kurtulduysan iyi."

 

" Buna da şükür."

 

Loading...
0%