Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm - Kızıl Kan Yağmurları

@orangewriter

Beklenen o bölüm geldi. Keyifli okumalar.

 

...

 

Ember hanımın anlatımıyla...

 

Yıllar, yıllar önce bir gün bu şehre bir yağmur suları yağıyor. Bu sular kızıl kan renginde sanki bir kara haberi işaret ediyordu öyle şiddetli, öyle gür yağıyordu ki bir insanı içine alıp, boğacak bir şekilde yol alıyordu. Sonra anlam veremediğimiz bir vaveyla geldi. Bu vaveyla insanın kulağına sağır edercesine öyle tiz ve baskındıki resmen bir kulağı patlatıp kanatırdı. Koşarak pencereden çevreye baktık, resmen hırpalanmış bir şekilde dağıtılmıştı. Daha sonra topraklardan değişik ve anlam veremediğimiz şekiller çıktı ortaya. Yarı toprak, yarı siyah bir renkten oluşan bu korkunç cisimler gittikçe büyüyor ve devleşiyordu. İlk defa bu görüntüler ile karşı karşıya kalan bizler ne yapacağımızı şaşırdık. Bunun bir rüya olduğunu bir rüyada olduğumuzu düşündük. Çünkü bu korkunç varlıklar tüm her yere doğru yayılmaya başlıyordu. Ne kadar pencerelerimizi, ne kadar kapılarımızı kapatsakta her tarafa hücum ediyorlardı.

Yüce türos kaleden buraya özel sihirleriyle mesaj gönderiyordu. Bu varlıkların yaratıcının bir imtihanı olduğunu bizleri savaşa davet ediyordu. Herkes elinde, evinde ne varsa öyle çıktı ve canla başla savaşmaya başladılar. Yerdeki kanlar yağmaya devam ediyor, gittikçe derin bir derya'ya dönüşüyordu.

Savaşan erkeklerin hepsi derya'ya bulaşıp kan bedenlerine geçiyordu. Yenilen zavallı sertefüsün insanları çamuranlar tarafından kanları içilip, atılıyordu. Biz eşler ve çocuklar nasıl bir vahşette olduğumuzu sayıklıyor ve hala olayın etkisindeydik. Çocuklar diğer çocuk arkadaşlarıyla bu görüntüleri görmemek için oyunlar oynamaya itilmişti. Benim karnım burnumda komşular beni olaydan uzak tutmaya çalışıp, karnımdaki bebeği koruyorlardı. Ama ben kocam orda savaşırken ben nasıl böyle elim, kolum bağlı bir şekilde oturabilirdim. Elimden ne gelirdi bilmiyorum. Ama bizde böyle boş durmayacaktık elbette eşlerimiz orada bu vatan ve cihan için savaşırken biz böyle oturamazdık. Tüm hanımları toplayıp plan yapmaya koyulduk. Şeffaf yağmur suları ile onları ıslatıp, üzerlerine hazırladığımız kezzapları dökecektik. Evdeki gizli tünelden dama çıkıp, onlar savaşın etkisindeyken bizde onlara su döküp hazırladığımız kezzaplarla yakacaktık onları, ilk başta şeffaf sular bir işe yaramayınca kızgın kezzapları döktük ve bu isteğimiz sonuca manidar oldu. Canavarların korkunç yakarışları insanı ürkütsede bir yandan hak ettiklerini hissettiriyordu. Bizi fark ettiklerinde hızlıca aşağı indik. Hala sürmekte olan bu savaş günün doğmasıyla bir olmuştu. Günün doğmasıyla birlikte çamuranların varlığı kendini yavaş, yavaş giderdi. Bu toprak canavarları anlaşılan hava aydınlanınca ortadan kayboluyordu. Biz kadınlar evimizden çıkıp çevreye yayıldık. Onca kan, onca ceset yerde duruyordu. Etrafa yayılan leş ceset kokusu insanın burnunun direğinin kırılmasına sebep oluyordu. Etraftaki kan deryaları geçilmez bir yol almıştı. Etrafta gezinirken eşimin cesetiyle karşı karşıya kaldım. Bir çığlık kopardım eşimin ölü bedenini görünce, tek çığlık koparan ben değildim. Etraftaki diğer kadınlar da ağlıyor, yakarıyorlardı. Gece olunca tekrar toprak canavarları ortaya çıktı. Bu sefer kalan erkekler savaştı. Ama nafile tekrar başarısız oldular bu büyük, vahşi, dev yaratıklar bizden daha kuvvetliydi. Yüce türos, bu yaratıkların çoğunlukla gece ortaya çıktığını ve bunun sonsuza kadar devam edeceğini söyledi. Daha büyük korku ve endişe içine kapılan kadınlar sesli sesli ağlamaya başladılar. Yüce türos, şehirdeki yeni kuralları açıkladı. Bunlardan bir tanesi gece kimse dışarı çıkmayacak ve herkes kapalı alanlarda kendini koruyacaktı. Her gece tekrar, tekrar çıkmaya devam eden çamuranlar, şehirdeki erkek nüfusunu azaltmıştı. Yüce türos bunun büyü ve sihir yoluyla giderileceğini hiçbirimizin endişe duymamazı istedi. Ölen eşlerimizin cesetlerini gün doğunca hep birlikte tören düzenleyip ölen kişilerin olduğu tapınaklara kapattık. Eşlerini kaybeden bizler büyü ve sihirle varolan adamlar tarafından evlenip, ikinci baharlarını yaşadılar. Ben tercih etmedim çünkü evlenmeye de ikinci bir bahar yaşamaya da diğerleri gibi meraklı değildim. Doğum yapmama az kalmıştı. Tüm kadınlar birlik olup falezi doğurmaya başladılar. Falez doğduğunda eşimin yası biraz olsun hafiflemişti. Falez, siyah saçlı, al yanaklı anneme benzeyen bir kız çocuğu olmuştu. Onu tuttuğumda ve gördüğümde hayata daha çok tutunmayı ve sağlam adımlar atmama sebep oluyordu. Eşimin yasını onun masum yüzüyle gideriyordum. Yaşadığımız bu vahşet ve acı tüm yaşam ve cihanda unutulmayacak ve unutturulmayacaktı.

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım çamuranlar hakkında tüm meraklarınız giderilmiştir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın.

 

 

"🥀🥀🥀"

 

Loading...
0%