Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24 Ayarım, Buraların Kralıyım

@orenda

 

 

Meyra karşısında ona gülümseyerek bakan adama, söylediği her bir söze, aldığı nefese dalıp gitmişti.

Kendini hiç olmadığı kadar saf hissediyordu.

 

Yiğit!!! Onu gördüğü yerde delirten, sinir komalarına sokan, fırsat bulsa bir kaşık suda boğmayı hayal ettiği Yiğit, Meyraya tahmin edilemez şeyler söylüyordu.

 

Hadi o söylüyordu da delirmiş gibi atan kalbine ne oluyordu? Aklı ise 'sana yer biti dedi, parçalasana' diye bir yerlerden bağırıyordu sanki.

 

"Limonlu şeker, mavi ekran mı veriyorsun şu an? Bu bakış, o bakış çünkü."

 

"Hı..."

 

Yiğit kızın gerçekten şoka girip girmediğini meral etti.

 

"Hı??? Tabi sende haklısın, birden olunca. Var öyle insanlar üzerinde deli etkim. Ama şu an şoka girerek, delirerek konuyu kaynatamazsın sarı! Lan ne sarısı, sarılık mı kalmış? Hadi şu saçları düzeltelim, istediğim gibi seslenemiyorum böyle hı? Hadi benim yere yakınım, hadi beynini amonyakla yıkamış zeka küpüm..."

 

Meyra 'yere yakın' dan sonra daldığı denizden çıkmıştı sonunda.

 

"Ne diyorsun sen be? Kim yere yakın? Pisliksin! Şurda ne diyorsun diye kendimle cebelleşiyorum, ettiğin laflara bak. Ben sana mı kaldım lan?"

 

Yiğit kaşlarını çatıp üzerine doğru bir adım daha gittiğinde Meyra boynunu iyice geriye yatırmıştı.

 

"Bana kaldın ne olcak? Kızım bak ne güzel sakinleştim, delirtme beni. Hadi şu saçları boyatalım geri. Hadi benim fındık farem."

 

Meyra boş bulunup elini saçına götürdü. Saçlarını boyamışlardı değil mi?

Sonra o saçlar neden boyandı tam olarak idrak etti. Züleyha ablasının da oltasına ne güzel takılmıştı öyle.

 

"Boyamıyorum! Çok sevdim ben bu rengi, artık hakaret de edemeyeceksin! Oh canıma değsin!"

 

Yiğit dudaklarının arasından az öne çıkardığı dilini ısırıp, çatık kaşlarla bakmaya devam etti. Sonra eli arka cebinde duran araba anahtarına gitti.

 

"Boyamıyorsun yani!"

 

Meyra umursamaz ve olabildiğine gıcık bir ifadeyle adama bakıp kaşlarını aşağı yukarı indirip kaldırmıştı.

 

Yiğit kolundan tuttuğu kızı bir anda ters çevirip arabaya yüzü gelecek şekilde bedeniyle kıstırdı. Meyranın attığı çığlık havada yankılanmıştı.

 

"Ne yapıyorsun be manyak? Bırak! Kömüş gibisin, ezildim bırak!"

 

"Ezmek için henüz o aşamaya gelmedik Meyra hanım. Ahlaksız teklifini sonraya sakla, değerlendirelim."

 

Yiğit hem konuşup hem bedeniyle kendi bedenini zaptederken ne yaptığını anlamadı Meyra. Bir anda kafasının üzerinde bir tutan saçının tutulmasıyla kısık bir çığlık daha attı. Aslında acımamıştı saçı sadece bilinmezliğin verdiği bir tepkiydi. Sonra yüzü arabaya yaslanarak yan dönderdi.

 

"Manyak!!!! Bırak ruh hastası. "

 

"Bak burda ne var sarı şekerim. Bir adet isveç çakısında uyuyan makas. Hadi pazarlık yapalım, saçlar eski haline dönüyor mu yoksa ben seni kel aynak kuşuna çevireyim mi?"

 

Meyra elini göremiyordu ama saçının orda sanki kafa derisine yaslanmış metal bir şey hissediyordu. Korkuyla, derince yutkundu. Tam tepesinde, koca bir kellik hayal etti anlık. Bu manyak yapar mıydı ki öyle şey? Tabiki yapardı!

 

"Seni var ya! Seni Asyadan Avrupaya eli iş tutan tüm erkek cinsi düz yatırıp ters si..."

 

"Hop hop hop hopppp! Kal orda kal! Geri bas bakalım, biz tek eşliyiz sarı çiçek. Kimseyle paylaşmıyoruz kendimizi, orda bir anlaşalım. Şimdi saçlar boyanıyor mu kesiliyor mu karar verme zamanı!"

 

Saçının tutulan kısmına küçük meyal bir uç sürülünce korkuyla çığlığı yine bastı.

 

"Bırak!!! Bırak Allahın belası, ağzına sıçtımın davarı bırak! Ayrıca eşin falan değilim!"

 

"Dıttttt! Yanlış cümle, bir kere düştüm sana ölsem bırakmam peşini. Ayrıca üzülme güzelim ben seni kelkende beğeneceğim. "

 

"DUR!!!!! ALLAH BELANI VERSİN HAYVAN HERİF, KALICI DEĞİL O BOYA !!!"

 

Yiğit küçük bir tebessümle bağıran kıza bakıp Meyranın makas sandığı anahtar ucunu az çekti.

 

"Kalıcı değil derken?"

 

"Ağzına sıçtımın devesi, şurdan bir kurtulayım! Zülüşe ne boklar yediysen yalan yanlış neler anlatıyorum gör sen. Yıkanınca çıkıyor bu, bırak!"

 

Yiğit yavaş yavaş yüzünü kaplayan gülüşle bedenini kıza biraz daha bastırdı.

 

"Ha oyun kurdun yani?"

 

"Lan çekilsene! Bir daha saçlarıma bok sarısı demezsin inşallah!"

 

"Yok der miyim bebeğim, aldım dersimi ben. Hmm... Demek çok içerledin sen bana, neyse neyse artık affettiririm kendimi. Minik bebeğim benim, üzmüş mü seni yiğit yarin?"

 

"Bebeğine sokayım senin! Ya sen kaçıncı seviye bir şizofrensin? Yok öyle bir şey, sana mı kaldım lan ben?"

 

Yiğit elindeki anahtarı geri cebine sokup, tuttuğu saçları da bırakınca başını eğdi. Burnu saçlarının arasına girmişti. Burnunu saçlarına sürsede Meyranın kokusunu bulamadı.

 

"Kullanma bir daha böyle şeyler, bak kokunu bile saklamış."

 

Mırıl mırıl konuşan adamla çırpınmayı istemsiz kesti. Bir elin sol kolunun üzerinden, diğerinin ise karnından dolanıp sarılması tüm tüylerini diken diken etmişti. Yiğitin yüzünü saçlarının içerisinde hissedebiliyordu.

 

"Sen umurunda olmayan hiç kimsenin tek kelimesini ciddiye almazsın Meyra. İyiki bana bu dersi verdin. Teşekkür ederim."

 

"Sen... Ne di-yorsun be..."

 

"Umudum kırılıyordu neredeyse, teşekkürler sarı papatyam..."

 

Başının üzerine sertçe bırakılan bir öpücük sonrası Yiğit serbest bırakmıştı Meyrayı. Bir kaç adım geri çekilerek kızın ona bakmasını bekledi. Yüzü allak bullak olmuş, ne yaşadığını bile idrak edemeyecek kadar dağılmış haline minik bir tebessümle baktı. Cebindeki anahtarı çıkarıp görebileceği şekilde salladı.

 

"Kızım saçmalama, makas falan ne canice şeyler onlar. Ya arbede sırasında batsa falan, Allah korusun. Girelim mi içeri, hava baya serinledi."

 

"Hı..."

 

"İçeri diyorum, üşüyeceksin."

 

Meyra uzanıp eline dolanan ele hiç tepki vermedi bile. Makas değilmiş, araba anahtarıymış! Yiğitin onu çıkarışındaki yaygarasının aksine oldukça sessiz geri girdiler konağa. Yiğit seslerin geldiği yemek odasına doğru yürüyecekken Meyra adımlarını durdurdu.

 

"Ben... Ben odama gitmek istiyorum."

 

Yiğit yüzündeki gülüşü hiç eksiltmiyordu. Ona bazı zamanlar hep böyle gülerdi, içindeki hırçın ses dalga geçmesinin verdiği keyiften sanıyordu bu gülümsemeyi. Şimdi ise... Çok başka bir şeyin perdelediği tebessüm olduğunu anladı.

 

"Saçlarını mı yıkıyacaksın?"

 

Olabildiğine sakin çıkan sesine şarlayarak cevap vermek gelmedi içinden.

 

"Uyuyacağım!"

 

Yiğit bir çocuk gibi omuzlarını silkti.

 

"Uyu tabi güzelim, uyumadan sıcak bir duş al ama olur mu? İyi gelir, sakinleştirir. Bebek gibi uyursun ha?"

 

Meyra bedeninden çekilmiş enerjiyle derin ve sesli bir nefes alıp bir şey demeden merdivenlere doğru yürüdü. Arkasında sırıtarak onu izleyen adamın tamamen farkında olarak...

 

Odaya girdiğinde dolap kapağındaki aynayla yüzyüze kaldı. Eli saçlarına gitti.

Yiğitin söylediği her bir söz ağır çekimde doldu aklına.

Elleri iki yanına sarkmış saçlarının uçlarını okşarken aynadaki yansımasını izlemeye devam etti.

 

"Sen niye boyadın bu saçları Meyra?"

 

Sanki karşısında yansıması değil de kendi varmış gibi cevap bekledi.

 

"Ne derse desin sen umursamazsın ki. Niye ders vereceğim, dediği lafaları yutturacağım diye gidip boyadın saçlarını?"

 

Çok büyük bir his karmaşası yoktu aslında. Üzüntü falan da hissetmiyordu ama nedensizce bir damla yaş aktı gözünden aşağı. Yiğitin kulağına fısıldadığı cümleyi düşündü.

Gelmeden önce Zaranın söyledikleri yankılandı sanki tekrar odanın içerisinde.

 

"O babam değil mi ki gerçekten? Hiç adını anmadığı ama benimleyken iki kere bahsettiği babası değil mi?"

 

Sorularına cevap arıyordu. Daha da kötüsü bu sorulara neden cevap arıyorsun diye biri sorarsa diye ödü kopuyordu. Saçlarını kesmekle tehdit ederken araba anahtarını makas diye yutturmuştu birde. Dudağı gülümsemek ister gibi sızladı. Gözünden akan yaşın ıslaklığı yanağında dururken niye gülümsemek istedi ki?

 

Birde...

 

Saçlarını koklayıp, söyledikleri...

O sözler içinde çok hızlı ve çok şiddetli bir sarsıntı oluşturmuş ama hemen kaybolmuştu. Bu hissi, Nazenini zorla ikna edip lunaparkta kamikazeye binince hissetmişti sanki. Tam takla atıp aşağı inerken kalbini çırpan o hisse çok benziyordu.

 

Yansımasına dalıp giden gözleri kapının açılmasıyla daldığı yerden çıktı. Ardını döndüğünde Züleyha ablası ona çok iyi hissettiren bir gülümsemeyle bakıyordu.

 

"Meyram... Yemeğe gelmeyecen mi kuzum?"

 

"Züleyha abla..."

 

Bir şey yoktu, üzüntü de yoktu içinde ama niyeyse ağlamak istiyordu. Annesini de çok özlemişti zaten. Pislik Yiğite öfkelenmek istedi, o yapmıştı onu böyle. Ama zerre kin hissi de bulamadı içinde.

 

"Uyanmış mı benim kuzum sonunda? "

 

"Biliyordun tabi sen..."

 

Az gücenmiş bir ses tonuyla konuştu. Züleyha da içeri girip kapıyı kapattı. Kızlar, Yiğit odaya Meyrasız girince ayaklanmıştı ama Züleyha izin vermemişti. Biraz kendine gelmesi içinde adımları çok yavaş ilerlemişti. Yürüyüp kızın karşısında durdu. Elleri daha yeni boyanan saçların uçlarını, bir anne şefkatiyle okşamaya başladı.

 

"Sen ana dizine baş koymayı özlemişin yavrum. Şimdilik benle idare et emi, Süreyyanın yanına gidince o iyice bi avutur seni."

 

Sanki bu sözü bekler gibi pıtır pıtır yaşlar dökülmeye başladı Meyranın gözünden. Züleyha da elini tutup kızların beraber yattığı büyük yatağa doğru çekiştirdi. Kendi oturup Meyranın da dizine yatmasını sağladı. Saçlarını, merhametini parmaklarından döker gibi okşadı.

 

"Saçını boyayak dedim de niye he dedin kuzum?"

 

Meyra mayışmış bir hisle omuzlarını silkti yattığı yerden.

 

"Bilmiyon mu?"

 

"Bilmiyorum" diye fısıldadı sadece.

 

"Bilmiyo insan önce pek bişey. Hele bi de korku varsa içinde bilse de bilmiyo."

 

"Zülüş... Ben ne olacağım böyle?"

 

Züleyha gülümseyerek baktı gözleri kapalı öyle okşanmayı bekleyen kıza.

 

"Ben... Asil abine gelin gelmeden önce bi yılan çukurunda debeleniyodum biliyon mu Meyra? İki el kadar yavrumu da kendimi de koruyacam, kimseye zehrini değdirmeyecem diye canım çıkıyodu. Sonra bişeyler oldu, çok kötü bişeyler. Ben kaçıp Asile sığınmak zorunda kaldım."

 

Meyra duyduklarıyla kıpırdayacak gibi oldu ama omzuna dokunan elle geri hareketsiz bekledi.

 

"Altı aya yakın bi zaman Halilimden de Yiğitimden de ayrı kaldım. Ama Allah biliyo içimi, ne çok yandım hasretleriyle. Ben kaçtığım o yerde sevda dedikleri şeyin zehirden başka bişey olmadığını sanıyodum, Asil bana aslında şerbet olduğunu öğretti. Sende öyle sanıyon biliyom ben, değil ama Meyra vallaha zehir değil. Sonra Rabbim acıdı halimize de yavrularımı geri koynuma koydu. Halil yedi, Yiğit beş yaşındaydı. Oyun çocuğu olacak kadar küçük, gördüklerini görmemeleri gerekeceği kadar büyüktüler. Halil daha bi kötü halde düştü kucağıma. Yiğit ise... Bi tas suyun yolunu gözler gibi sevilmeyi beklemiş. Asilin paçasından ayrılmayan oğlumu bi göreydin keşke. Kucağına alanı, öpene, okşayana kedi gibi sırnaşışını bir görseydin. Nazlı maymun ederdi elinde de gelip sarılıyo hemen diye ne isterse yapardı benim kuzum. "

 

"Bana ben babam gibi değilim dedi bu akşam..."

 

Züleyhanın saçlarında dolaşan parmakları duraksadı. Boğazına da düğümlü o kelime durdu. Bir kere bile adlarını ağzına almamıştı halbuki Yiğit. Bir kere onlara ne oldu dememişti. İçi hafifledi. Dememki en karanlık yerine sakladığını bile açacak kadar seviyodu sarı kızını.

 

"Değil... Hiç değil ikisi de. Ne onları doğuran ama yüzlerine bile bakmayan o kadının esamesi var üzerlerinde, ne de diğer haysiyetsizin zerresi. Herkesin gıptayla baktığı, imrenerek izlediği oldu yavrularım. Hiç başımı eğecek bişey yapmadılar, gururdan başka bi hissi içime komadılar. Halası gibi korkak da değiller çok şükür. Ben aylarca içimi yoklayan o hissi yok saydım hep, emme Yiğit kendinde olanı hiç yok saymıyo demekki. Az biraz ayarsız çocuğum ama ne edek o da öyle oldu. Şimdi sen de bakayım, sana yaraşır şekilde korkmadan de. Sen saçını niye boyadın Meyra?"

 

Böyle sorunca alt dudağını ısırıp boşluğa bakıp kaldı bir süre Meyra. Sorunun cevabını hem çok iyi bilip hem de hiç bir fikri yokmuş gibiydi.

 

"Züleyha abla..."

 

"Hiç umurun olmayan oğlanın lafına bakıp neyin ders vermesine düştün sen kuzum?"

 

"Ben... Niye olduğunu bile bilmiyorum ki. Aslında ben kimseyi umursamam da. Yani duymadım mı sanki insanlardan beni yeren sözler? Duydum! Kıskanç deyip ardıma bile bakmadım ama niye böyle oldum ben Züleyha abla? Bana ettiği laflara gücenecek gibi oluyorum sonra hırsım, sinirim başka bir şeye itiyor beni."

 

"Öyle oluyo ablam. İlk bi niye böyle diyon sonra anlıyon. Kim ne derse mabadına takmayan Meyra, Yiğitin ettiği lafa niye güceniyo çok iyi anlıyon."

 

Meyra tekrar saçlarıyla onu tehdit ettiği anları hatırladı.

 

"Aksi pisin teki o. Olmaz onla yani. Yok hayatta olmaz."

 

E ettiği için az süründürecen demekki. Yap kuzum, zati gözüme battı öyle sürekli laf sokuşu. Az burnunu sürt puştun. Ama sonra Yiğitin lafını içine dert eden kısmının boynunu bükük bırakma."

 

"Beni kandırdı pislik! Elinde makas var sandım, zaten deve gibi boyu da. Göremedim, araba anahtarıymış! Yıkanınca çıktığını söylemek zorunda kaldım, kesecekti yoksa saçlarımı. Yani beni öyle kandırdı."

 

Züleyha dolu dolu gülünce odadaki ağır hava da kayboldu sanki.

 

"Az manyak o sıpam. Gerçi Gurur da biraz şey. Bi Halilim bi de Yağızım oldu sanki. "

 

Meyra da kıkırdadı.

 

"Nazlıyla, Zümrüt peki."

 

"Kız konuşturma beni. Nazlı hanımın bana ettiğini bilmiyon sanki. Zümrüt dersen Allah bana da, damada da sabır versin. Kız mis gibi kocam var, o kadar da çocuk var ortada sede ikisi benzedi ya adama."

 

Meyra daha çok kıkırdadı.

 

"Eşlerden hangisi çok seviyorsa çocuklar sevilen eşe benzermiş Zülüş. Asil bey sevgide şov yapmış galiba. Valla çok sağlam sevmiş seni, çocukları yaparken be Zülüş, hep sana benzemişler."

 

Züleyha söylenilen sözü düşünürken Meyranın sesindeki imalı "sevgi" kelimesine takıldı. Gözleri anladığıyla iri iri açıldı.

 

"Kız!!! Kız Allah canını almasın, utanmaz rezil seni! Kalk kız sümüklü, anam ayıp da kalmadı hiç."

 

Meyranın kahkahasıyla içi rahatlamış oldu Züleyhanın.

 

"Ya ne dedik ki Zülüş. Maşallah sevilişini gıptayla izliyoruz yani."

 

"Bana bak Meyra! Götü yere yakın gelin alıp zaten büyük oynuyom beni kendine bulaştırma. Yiğiti az fişteklememe bakar senin sevilecek zamanını hızlandırması. Bak bi bana. Yaza kalıp sündürülecek nikahı iki güne nasıl soktum, az ibret al da kork. Nazlının yanına oturtmayım seni de!"

 

Meyra gözleri iri iri açılıp baktı karşısındaki kadına. Yapar mıydı ki? Gerçi bu da soru muydu şimdi. Kadın bir şekilde allem edip kallem ediyor ve neyi nasıl istiyorsa yaptırıyordu. Etrafındaki zavallı fanilerde sanki kendi istekleri onaylanmış gibi bir halin içinde anlamıyorladı bile.

 

"Allah Asil abiye yardım etsin Zülüş. Hem ayrıca ne gelini ya? Yok öyle bir şey!"

 

Züleyha kızın koluna girip kapıya doğru yürütmeye başlamıştı bile.

 

"Yok kuzum ben çok heves ettim. Seni Yiğite alacam. Aklıma koydum bi kere, tövbe dönmem yolumdan."

 

"Ya Zülüş sakın o davarın yanında da böyle konuşma. Benim işim olmaz öyle işlerle."

 

"Olur yavrum, olur balım, olur güzel kızım. Meyra kız sen papatya gibisin az usturuplu tarihte yapın düğününüzü de kır düğünü yapak hemi kızım. Bi kere birinde gördüm nasıl heves ettim annem."

 

"Ya... Ya ne düğünü?"

 

"Oy anası sevsin, mavi boncuk gözlerine şöyle prenses gibi uçuş uçuş gelinlik nasıl yakışır ele?"

 

Kadının seri konuşmasına Meyra hayretle ağzını açıp kapatıyordu. Bir yandan da merdivenden inerken düşmemeye çalışıyordu.

 

"Ne gelinliği?"

 

"Süreyyayla nasıl güzel bi düğün kurarız. Kız durduk durduk bi sürü düğünü aynı zamana kondurduk ya. Daha Nazenin var köşede bekliyo. Emme sıranızı beklen yavrum, o kız senden önce dedi."

 

"Ne... Neyi dedim ben, neyi bekliyeceğim?"

 

"Aman o kokmuş akrabalarıyla da nasıl olacaksa artık. Neyse kızım, gelinim iki yanımda mis gibi olur. O it amcalarına inat kapı düğünü yapak onlara da. Davul, zurna çaldırıp Asilimle oynayacam karşılıklı."

 

"Zülüş... Ne?"

 

"Kız ne içerleniyon, sana da yapacam tabi de. Az kıskanç mısın annem sen?Papatya gibi kızı gelin alıyom, Adanayı inletmez miyim hiç? "

 

Meyra ağzı balık gibi açılıp kapanarak, sürekli konuşan kadına bakıyordu. Onlar tam olarak böyle bir konuya nasıl gelmişlerdi zerre fikri yoktu. İçeri girdiğinde onları gören Asil ağabeyi ayaklanıp masaya doğru ilerlemişti. Bu biraz utandırdı Meyrayı, hepsi resmen yemek için onu beklemişti.

 

"Özür dilerim, ben beklediğinizi bilmiyordum Asil abi."

 

Asil babacan bir ifadeyle göz kırpıp gülümsedi.

 

"Beklemedik kızım, yeni yemek saati oldu zaten. Hadi ailecek güzel bir yemek yiyelim."

 

Asil yan gözle Yiğite bakıp kıza geri döndü.

 

"Hem saçların çok yakışmış maşallah. İleri geri konuşanlara aldırma sen kızım."

 

Yiğitin sırıtarak bir ona bir Asil ağabeyine bakıyor oluşu git gide sinirlerini bozuyordu. Herkesin ona gülerek baktığını, ne olduysa herkesin bildiğini düşündükçe yanaklarına kızıl izler doluyordu sanki. Gözlük sapını sırıtarak bakan davarın o çekik gözlerine sokmak vardı da işte, bir tarafı yemiyordu o kadar ileri gitmeyi.

 

Yemekte bütün gün yapılanlar konuşuldu. Nazlı sürekli konuşuyor, gülüyor, neşesi bir şekilde herkesi etkiliyordu.

 

"Yarın da organisasyon için gelip alanı kontrol edeceklermiş babacım."

 

Nazlı karşısında sıra sıra oturan dörtlüye bakıp tatlı tatlı gülümsedi.

 

"Salondaki mobilyanın bir kısmını boşaltmamız gerekiyor güçlü beyler. Umarım derdimi anlatabilmişimdir."

 

Gurur çatalını bırakıp Nazlıya baktı, kaşları da çatıktı.

 

"O ne demek o? Bir kayınço asla çalıştırılamaz, konusu laf arasında bile geçemez. Hem maşallah eniştem aslan gibi aslan. Yükle yemek masasını sesi çıkmaz."

 

Gurur Halilin omzuna pat pat vurup konuşurken bir eline bir yüzüne bakan Halille hareketleri yavaş yavaş duruldu. Halilin başını yana yatırıp, tek kaşını kaldırarak bakmasıyla da o el omuzdan ayrılık masada sessizce bir yer buldu kendine.

 

"Abi sen bana hep böyle bakıp, hizaya mı sokacaksın? Hayır niye bilmeden geriliyorum da ben."

 

"Bir şey mi dedim aslanım?"

 

"Abi desen keşke diyorum biliyor musun? Allah muhafaza ortam tenha olsa beni köşeye çekip... Şey yapacaksın gibi yani dövecek gibisin de."

 

Halil uzanıp Gururun dağınık duran kapişönunu düzeltti. Omzundaki toz zerreciklerini silkeler gibi de bir iki sıvazladı.

 

"Gözüme batıyorsun çocuk, bir kaç seferdir baya batıyorsun. Ama neyse, bir ara hallederiz biz senle."

 

Gurur gözlerini iri iri açıp ne yaptığını bilmeden eli kaşığa gitmiş ve koca bir kaşık dolusu pilavı ağzına tepmişti. Hala gözleri Halilin üzerinde olduğundan ortaya çıkan mimikleri tüm ev ahalisine koca bir kahkaha attırmıştı.

 

Herkes odasına dağılınca Asil de karısının keyifli yüzünü izliyordu.

 

"Muradına eriyorsun Züleyha hanım. Yine herkesi kendi bayrağının altında topladın bakıyorum da."

 

Züleyha gözlerini kırpıştıra kırpıştıra gelip Asilin kucağına pat diye yanlamasına oturdu. Uzanıp kocasının yanağını da öpücük kondurdu.

 

"Fena mı ettim evimin direği, bak ne güzel oldu. Herkes mutlu, ben rahat."

 

Asil kollarını beline dolayıp iyice çekti karısını kucağına. Tek kaşı da kalkmıştı.

 

"Yalnız ben daha dini nikaha bile tam olarak evet dememişken resmi nikahı nasıl araya sıkıştırdınız orayı çok anlamadım."

 

Züleyha cilveli bir kıkırtıyla kocasına sırnaştı.

 

"Valla orda benim suçum yok kocam. Ne ettiyse Halil etti. Ben mi dedim, demedim valla. İlle de olacaksa ikisi olsun dedi. E biz de madem öyle istiyonuz olsun derken bulduk kendimizi."

 

Asil uzanıp açıktaki omuz başını öptü. Biraz da kısa sakallarını sürtüp küçük ısırık bıraktı.

 

"Hi değil mi ama? Senin ne işin olur oldu bittiye getirmelerle? Gerçi helal olsun Halile de. Halasına bir insan böyle mi benzer? Baba kız biz de seyirciyiz işte."

 

Züleyha gözlerini iri iri açıp eliyle koluna vurdu hafifçe.

 

"He anam baba kız mazlumsunuz ki bi içim eziliyo ya size. O kızın gözümüzün içine baka baka Halil olmazsa kimselere bakmam, sakın ola sizde öyle şey demen demedi sanki!"

 

Asil anlamak ister gibi kaşlarını çatmıştı.

 

"Öyle mi dedi?"

 

Züleyha biraz evvel kocasına yükselmemiş gibi hemen sakince vurduğu yeri okşamaya başladı.

 

"Öyle demedi de o lafa getirdi işte babası. Ben başkasına bakmam, nikah istiyosanız olsun ben zaten Halili eşim gibi görüyom demenin maksadındaydı. Anam nasıl fena senin bu kızın ya. Öyle içli içli konuştu da hemen merhamet damarlarımı üstüne çekti zilli. Bende ne ediyim, ana yüreği işte. Yavrumun boynu bükükken görünce hiç dayanamıyom, yapakta nikahlarını muratlarına ersinler dedim."

 

Asil suyuna giderken onu da işvesiyle yola getiren karısını dudağı kıvrılmış izliyordu. şimdi muratları ne bunların demek vardı da kız babası olunca hiç oraları düşünmeye insanın aklı gitmiyordu. O sırada telefonunun kurulmuş alarmı çaldı. Uzanıp aldığında hatırlatma için ayarladığı bildiri düşmüştü ekrana.

 

"Züleyham... Güzel karım check up günün gelmiş. Yarın sabah erkenden gidelim olur mu yavrum?"

 

Züleyhanın başı hemen olumsuzlukla iki yana sallanmaya başladı.

 

"Asil bunca işin gücün arasında onun sırası mı şimdi? Yarın evi ayarlıcaz, organizasyon için adamlar gelecek. Temizlik için de gelecek bi dünya insan."

 

Asil kaşlarını çatıp olumsuzca başını salladı.

 

"Olmaz Züleyha hanım! Sabah erkenden gider kan tahlillerini yaptırırız. Zaten randevu oluşturmuştuk böbrek ultrasonunu da hemen tamamlarız. İki saat geç başlasan işe bir şey olmaz."

 

"Çocuklar gidince yaptırsak, hiç araya sokmayak şimdi. Valla bi salmıyon, altı ayda bi hastaneye taşıyon insanı."

 

"Hiç beni delirtme. Bak ne istersen ses etmiyorum, sen de bana karışma. Üstelik gözümden kaçıyor sanma, çocuklar geldi geleli şekeri çoğalttın. Böbreğin için zarar bu güzelim. Allah korusun ya hastalansan. Suyunu falan ihmal etmiyorsun değil mi?"

 

Züleyha küskün gözlerle adama baktı.

 

"He ihmal edecek olunca Sultan hanımı başıma takmıyomuşun gibi."

 

Asil uzanıp bu sefer boynunu öptü.

 

"Güzel bebeğim benim, hasta olursan ne yaparım ben? Çok şükür bak bir sıkıntın olmuyor ama doktorun ne dedi? Koruyup, sağlıklı yaşam sürmek önemli. Yaşam kaliteni düşürmeyelim. Hep kontrol ettirelim ki içimiz rahat olsun."

 

Züleyha kendi için, kendinden bile çok korkan kocasının nazlandırarak öpüşlerine az daha süzüldü.

 

"İyi madem, öyle olsun o zaman. Sabah erkenden çıkak da ev adamı ayaklanana kadar bitmiş olsun işimiz."

 

Asil onayı alınca küçük öpüşlerini biraz daha büyüttü. Züleyha da hinlikle anlık bir bakış atıp omuzlarından ittiği kocasını yatağa yatırdı. Asilin devrilen bedeniyle o da öne doğru yığılmıştı. Bir bacağını adamın diğer tarafına atarak kucağına çıktı.

 

"Asil..."

 

Asil Züleyhanın kucağında oturup omzu düşmüş geceliğini düzeltmesine dikkatle bakıyordu.

 

"Güzelim."

 

"Madem yarın doktora gidecem, banyo yapmak lazım ele kocam."

 

Asil Züleyhanın düzelttiği askıyı uzanıp geri düşürdü. Parmağının tersiylede omzundan koluna kaydırarak okşamaya başlamıştı.

 

"Öyle tabi karım, hiç gidilir mi öyle muayeneye? Güzelce yıkamak lazım seni."

 

Züleyha alt dudağını ısırmış kocasının kararmış gözlerine bakıyordu. Elleri göğüslerinin üzerine gidip hafifçe sıktı. Bunu yaparken de azıcık inlemişti.

 

"Asil... Adet olacam heralde ben, nasıl sızlıyolar biliyon mu?"

 

Asil hafif gülümseyip başını iki yana salladı. El kadar kadın parmağında oynatmayı nasıl da güzel biliyordu.

Yattığı yerden az doğrulup karısının belini kavradı. Diğer eli de hala omzunda duran askıyı indirip üst bedeninin çıplak kalması için yardımcı oldu.

 

"Ben öper, okşar iyi ederim onları karım. Sen dert etme hiç. Güzel bir masaj yaparım, sonra sıcak suyla yıkarım tüm sızıların geçer."

 

Asil gözünü karısından ayırmadan uzanıp sağ göğsünün ucunu ağzına almış, emmeye başlamıştı bile. Züleyha kocasının omuzlarındaki ellerini kaydırıp saçlarına doğru çıkardı. Asilin sızlayan yerlerini daha çok sızlatacak öpüşlerini hissetmek ister gibi başını göğsüne bastırmıştı.

 

Asil, Züleyhanın kalçası ve belini kavrayıp bir anda yerlerini değiştirdi. Züleyhanın kıkırtılı çığlığına üsten dudağı kıvrılmış bakıyordu.

 

"Sen geçen gün ne diyordun o televizyondaki adama? Bir daha söyle bakıyım."

 

Züleyha kocasının gömlek düğmelerini çözerken ona sataşmasını yattığı yerden keyifle izledi. Adamın hâlâ takıldığı kısma ise sırıtmadan edemiyordu.

 

"Kocam ben onu adam sana benziyo diye dedim ki "

 

"Hııı tabi yavrum, eminim öyledir."

 

Asilin üzerinden çıkardığı gömleğiyle Züleyha elini göğsünden karnına doğru okşayarak gezdirdi.

 

"Hep demişimdir ben zati. Bu Kenan İmirzalıoğluyla kocam kardeş olsa bu kadar benzemez diye. Aynı boy pos, maşallah evimin direğine. Kara kaşın, kara gözün yeter Asilim."

 

Kayan eli kemerin üzerinde durunca yeşil gözlerini kocasının kara gözlerine dikip üzerine doğru çekti. Asil dengesini kaybedince üzerine düşer gibi olmuştu.

 

"Hem ben o lafın ardına Asilim gibi olamaz ya dedimdi. Onu duymadın mı?"

 

Dudakları kulağına değerek fısıldadığı her bir kelime Asilin okşanmayı bekleyen egosuna çok iyi geliyordu.

 

"Of zümrüt göz, kaç yıl oldu hâlâ oyuncağım elinde."

 

Züleyha kulağına iki öpücük kondurup dilini sürterek boynuna aşağı gezdirmeye başladı.

 

"Naparsın kocam, benle oyun oynamayı pek sevdiydin sen. Beni de alıştırmışın demekki."

 

Asil karısının yoldan çıkaran her kesilmesine tav olacak bir seviyeye geçmişti bile. Uzun uzun beyaz teninde dudaklarını gezdirmişti. Günlerdir bir şekilde nazını, cilvesini yapıyordu ama hep de ortada bırakıp kayboluyordu Züleyha hanım. Eli kemerine gidip açmaya başladı. Üzerinden çıkardığı pantolon ve çamaşırıyla yatakta sere serpe onu bekleyen karısına üsttten bir kaç saniye bakış atmıştı.

 

"Günlerdir beni oyalamanın elbet bir karşılığı olacak Züleyha hanım."

 

Züleyha çoktan hazır olmuş bedenine bakıp dudağını ısıra ısıra göz süzdü.

 

"Hiç sevmem borçlu kalmayı aslan kocam. Ne alacaksan hakkındır, buyur çekinme."

 

Asil utanmazca kendisine sataşışına başını geriye yatırarak gülümsedi. Karısına bir şey söylemeden iki ayağını da kavrayıp bir anda yüz üstü dönmesini sağlamıştı. Uzun gecelik hareket etmelerinin sonucunda bacaklarını ortaya serrecek şekilde açılmıştı. Biraz önce tadına baktığı göğüslerinden kaynaklı üst bedeni de çıplaktı. Elini bacaklarına sürterek yukarı doğru kaydırıp saten geceliği avuç içerisine topladı. Aşağı doğru çekiştirip bedeninden çıkarmasına yardımcı oldu. Yatakta yüz üstü sadece çamaşırıyla kalan karısına tekrar baktı. Yüzü beklentiyle kendini izliyordu. Uzanıp ilk ensesine uzun bir öpücük bıraktı. Diğer öpücükleri daha kısa kısaydı. Kayarak sağ kalçasının üzerinde, dokunduğu her an canını yakan silik bir izde kaldı. Dudakları acıtmaktan korkar gibi etrafında dolaştı o izin.

 

"Bırak bir kaç günü, iki üç saat atlayamayacağımız tek konu bu Zümrüt göz. Ben her altı ayda doktorun ağzından çıkacak hiç bir sıkıntı yok lafını bekliyorum. Aklım gidiyor canına bir kere daha zeval gelecek diye. Sakın ihmalkarlık etme güzel bebeğim."

 

Derinin üzerinde beyaz bir iz olarak kalmış ameliyat izine derin derin üç öpücük bıraktı Asil.

 

"Benim aşil topuğum tam buradaki iz. En zayıf noktam, en çok canımı yakan, en güçsüz yanım bu yara. İyice koruyup kollamamız lazım onu..."

 

Dudakları hem öpücük bırakıp hem konuşmaya devam etti. Kalçasının üzerine gelince de hafif sızlatacak bir ısırık bıraktı. Züleyhanın sırtı öpülürken nasıl mayıştığını, ne kadar gevşediğini yıllar içindeki tecrübelerinden artık çok iyi biliyordu. Karısının puslanmış gözlerine bakarak uzandı ve dudaklarını öpmeye başladı. Sırtına sarılan ve hafif hafif tırnaklarını sürterek onu tahrik eden karısının göğsüne elini kaydırıp okşamaya devam etti.

 

"Bu mu çok sızlıyor güzelim?"

 

Dudaklarına çarpan kelimelere Züleyha başını sallayarak onay verdi. Asil gözlerini ona baygınca bakan karısından ayırmadan göğsüne doğru dudaklarını sürtmeye devam etti. Dilini teninde gezdirip ucunu ağzına aldığında Züleyha dan beklediği iniltiyi de duymuş oldu. Dili küçük tomurcuğun ucunda aheste aheste dolaşarak karısının zevk almasını sağlıyordu. Vücudunu okşayan diğer eli ikisinin bedeninin arasından kayarak Züleyhanın kadınlığına doğru ilerledi. Çamaşırın üzerinden okşandığında tekrar bir inilti daha çıkmıştı boğazından.

 

"Asil... Hadisene..."

 

Asil ilgisini esirgemediği sağ göğsünden sola geçerken karısının kıvranan sesine gülümsemişti. Tez canlı hâli sadece günlük hayatta değil yataklarında da bakiydi.

 

"Hişttt... Özledim, bırak seveyim."

 

Dili tahrik olmuşlukla sertleşmiş pembe uçta ileri geri sürtünerek daha dik bir hal almasını sağladı. Dudaklarının ıslak izleri yavaş yavaş aşağı kaymaya başladı. Züleyhanın bebeklerini doğururken ince ince sahip olduğu çatlakları mahrum bırakmadı sevgisinden.

 

Kocasının sıcak nefesini çamaşırında hissettiğinde beli kavislenmiş, vücudu yay gibi gerilmişti.

 

Kapalı gözlerinin ardından teni hissediyordu sadece. Kalçasını okşayıp çamaşırının iplerine takılan parmaklar, bedeninden ayrılan çamaşırla ürperen tenini okşamaya başladı. Sıcak nefesini alev alev yanan kısmında hissettiğinde gözleri aralanıp derin bir nefes çekti içine.

 

Dirseklerine dayanarak kendini kaldırdığında Asilin de gözlerinin onda olduğunu gördü.

 

"Ne zaman bakacaksın diye merak etmiştim."

 

"Tabi iyi eğleniyon elinde kıvranmamla."

 

Asil bir şey demeden çıkardığı dilinin ucunu hassas tepesine sürtmeye başladı. Acı çeker gibi gelen iniltiyle nazik hareketleri şiddetlenmişti. Dili katmanlarında dolaştıkça yatakta kıvranmaya devam etti karısı. Bedenini hafif saran titremeyle çok yaklaştığını anlamıştı. Tepkisini beklemek için hafif çekildi.

 

"Asil???"

 

Dudakları kıvrıldı. Daha çok çileden çıksın diye de ihtiyaçla kıvranan kısmına azıcık üfledi.

 

"Asil durdun!"

 

"Hı hıı"

 

Züleyha kapalı gözlerini açıp tekrar dirseklerinin üzerine kalkıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gerilmiş bedeni sinirle kasılmaya başlamıştı.

 

"Ne duruyon?"

 

"Hiçççç... Parmağında oynattın beni ya, içerlendim mi ne?"

 

"Ne!!!"

 

"Aklıma girip her istediğini yaptırdın sonra da kalkıp gittin ya, içerlenmişim."

 

Züleyhanın yeşil gözlerinden alev çıkacak bir ışık kayması oldu. Kocasının iki yanında duran bacaklarını beline sarıp bir anda dönmelerini sağladı. Zaten bunu bekleyen Asil de hiç zorluk çıkarmamıştı.

 

Yer değiştirmişlerdi. Sırtı yatağa değen Asil, üstten ona bakan Züleyha olmuştu.

 

"İçerlenecek zamanı yeni mi buldun mustur? "

 

Göbeğine değen ıslaklık yavaş yavaş kayarak erkekliğinin üzerine yerleşti.

 

Züleyha eğilip boynunu, omzunu, göğsünü dişleriyle çizerek ilerledi. İkisinin arasında kalmış sert erkekliğini de kendini azıcık kaldırarak eliyle tutup girişine dayadı.

 

"Beni kızıştırıp ders vereceni sanıyon Asil efendi ama yakarım seni..."

 

Girişinde nabzını hissettiği sıcak penisi doğru ayarlayıp birden üzerine oturarak içine almıştı. İkisinden aynı anda çıkan inilti duvarlara çarptı.

 

Züleyha bedenini azıcık kaldırıp tekrar sertçe bıraktı. Bu sefer sadece Asilden gelmişti ses.

 

"Ne oldu kocam, durayım mı yoksa?"

 

"Sakın!!! Sakın, hayır!"

 

Züleyha etrafa dağılmış saçlarını eliyle toplayıp sol omzundan aşağı sarkıttı. Bedenini de olabildiğine dik tutup altında yarı kapalı gözlerle onu izleyen adama baktı. Bedeninin içinde cayır cayır yanan kısımdan azıcık ayrılıp tekrar oturdu. Bu daha sakin bir hareketti.

 

"Ah kocam... Bi öğrenemedin ya... Benle oynayacaksan hileyi hurdayı iyi bilecen demiyom mu sana?"

 

Asil istekle kıvranıyordu ve içinde deliren yan bu yavaşlığa ağır küfürler saydırıyordu.

 

"Ah Züleyha... Sikeyim... Tamam, haklısın... Hadi hareket et güzel karım."

 

Züleyha tatlı tatlı kıkırdadı.

 

"Asilimmm..."

 

"Karım...."

 

"Üste olan benim ya hani o dediğini ben etmiş oluyom yalnız."

 

Asil kısık gözlerini açıp onunla eğlenen karısına kaşlarını çatarak baktı. Biraz evvel Züleyhanın ona yaptığını bu sefer Asil yapmıştı. Bir anda üstteki karısını belinden yakalayıp yatağa devirdi. Bu sırada içinden çıkmamaya gayret etmişti.

 

Karısının hâlâ gülüşüne kısa çığlığı da karıştı.

 

"Bir daha bak Züleyha hanım. Kim kime ne yapıyor bir daha bak!"

 

Her kelimesinde penisini yarıya kadar çıkarıp hızla geri yuvasına iterek karısının gülen yüzünü arzuyla kızartmaya başladı. Belini sabit tutan eli bir bacağını kavrayıp omzuna aldığında diğer bacağını da beline dolamıştı. Züleyhanın hareket ettikçe kıpırdayan göğüslerini kendi göğsüyle ezecek kadar yakınına girdi Asil. Bedeninin alt kısmı yakaladığı ritimle girip çıkmaya, ıslak sesleri kulaklarına duyurmaya devam etti.

 

Kasılan duvarları, erkekliğini sağar gibi içine çekmeye çalışan rahmi sayesinde kısa sürede ikisi de orgazma ulaşmıştı. Asil tükenen enerjisiyle bir süre karısının üzerinde yığılı kaldı. Sırtında aheste aheste gezen parmaklar rahatlamış bedenini uykuya çağırıyordu.

 

Uyku ve uyanıklık arasında Züleyhanın sesini duydu.

 

"Kocam...."

 

"Hmmm..."

 

"Asil uyuyon emme kusura bakma beni yıkıyacan. Benim elim kolum kalkmaz daha."

 

Asil boynuna nefesini verip sessizce gülümsedi. Dudaklarına sürtünen deriye de minik minik öpücükler bıraktı.

 

"Sabah erken kalkıp yıkasam..."

 

Gelecek cevabı tabiki biliyordu ama her seferinde uğraşmadan da duramıyordu. Sırtını okşayan el şamar atmak için dokundu bu sefer. Çıplak tenine çarpan tokat sesiyle gülümseyişi kahkahaya dönüştü.

 

"Sabaha yıkayacakmış! Kalk sırtımı lifle cebabet herif. Ölüp gitsek cenazemizi yıkamazlar demiyom mu ben? Öğretemedim şu adama kaç yıldır, cimadan sonra o abdest alınacak Asil efendi. Elli yaşında karının üstünde tepinmeyi biliyosan onu da bil!"

 

Asilin gülmekten hareket eden vücudu karısının da kıpırdanmasını sağlıyordu.

 

"Biraz evvel inletken elli yaş demiyordunuz Züleyha hanım."

 

Züleyha hâlâ boynundan ayrılmayan ama laf yetiştirmeyede devam eden kocasının sırtını okşamaya kaldığı yerden devam etti.

 

"Yok kocam niye deyim, maşallahın var. Allahım nazardan korusun, yaş aldıkça işinin ehli oldun evimin direği."

 

Asil duyduklarıyla köprücük kemiğine bir ısırık bırakıp bedenini kaldırıp yana attı.

 

"Bak bana böyle söyle sabah akşam yıkarım seni."

 

Çıplak bedenine aldırmadan ayaklanıp karısını da belinden kavrayıp kaldırdı. Züleyha omzuna dolandığı için ayakları yerden kesilmişti. O halde banyoya doğru yürümeye başladılar.

 

"İyide Asil sabahtan akşama kirlenmem ki ben."

 

Banyo kapısı kapanırken Asilin son sözlerine yine kıkırda

dı Züleyha.

 

"Karım sen kirlenmek iste yeterki, en iyi yaptığım şey seni kirletmek benim..."

 

🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️

 

Yıldıza dokunmadan, en az bir yorum yapmadan kaçanın Ajdar gibi kocası olsun😈😁

 

Loading...
0%