@orenda
|
Keyifli okumalar😘😘😘😘
Meyra gözlerini öylece elindeki poşete dikmiş kala kalmıştı. Gittiğinden o kadar emindi ki hiç böyle bir şey aklına gelmemişti.
"Yavrum sen niye zahmet ettin? Alırdık oğlum, uyuyorsun diye bende oyalanıyorum öyle."
Yiğit gülümseyen yüzünü bozmadan öylece elindeki poşete bakan kıza göz attı. Sonra ise Süreyya ablasına döndü.
"Alışkanlıktan, ben erken uyanırım hep. Çok meşhurmuş buranın boyozları da. Gelmişken yiyelim istedim. Kahvaltı hazırlayalım mı Sürayya abla."
Süreyya biraz mahçubiyet bolca da sevinç hissiyle hemen koluna girdi Yiğitin.
"Hazırlayalım oğlum, erken kalkmışsın birde. Acıkmışsındır çocuğum, gel hemen koyalım çayı."
Yiğit Meyranın yanından geçerken saçına el atıp dağıttı bir iki saniyelik zaman içerisinde. Sonra da hiç öyle bir şey yapmamış gibi kolunda bir buçuk metrelik boyuyla onu çekiştiren kadının peşine düştü.
Meyra mutfağa girene kadar öylece baktı peşlerinden. Yiğitin bir anda dağıttığı saçlarına bile çemkiremedi.
"Allahım aklıma mukayyet ol. Bu dana karma karışık ediyor" diye mırıldanıp o da mutfağa girdi.
Üçü beraber kahvaltılarını hazırladılar. Annesi ve Yiğit hiç susmasa da Meyra konuşacak kelime bulamıyordu. Sürekli Yiğiti izliyordu bilinçsizce. Yaranmak için rol yapıyor dese öyle sahiciydi ki... Aklı gerçekten çok karışıyordu.
Onun alıştığı düzende bunlar yoktu. Sadece dedesi anneannesine saygıyla davranırdı. Karısını sevdiğini dile getiren dayısını bile mutfakta yardım ederken görmemişti.
Şimdi izlediği ve şaşkınlıkla karşıladığı her şeyi Adanaya ilk gittiğinde de yaşamıştı. İnsanlar sevgiliyken mükemmel olurdu Meyraya göre. Evlenince biterdi tüm güzel huylar. Gerçek kimlikler dökülürdü ortaya.
Asil ağabeyi ve Züleyha ablasını bu dünyadan kabul etmeyerek çıkmıştı o işin içinden. Ama şimdi Yiğit onun ihtimal vermediği şeyleri düşündürtüyordu.
Mesela gerçekten bir ilişkileri olsa...
Böyle bir şey olur muydu? Arkadaşlarını da izlemişti. Aşkından ölüp bitiyorum diyen çocuğun aşkı, kızın ilk hatasına kadar oluyordu. Eteğinin boyuna, belki istemeden kullandığı cümlenin yanlışlığına kadar sürüyordu ölüp bitilen aşk! Yada üç beş aya doyuluyordu hemen. Meyra aşkı, elde etme tutkusu olarak görüyordu. Birini beğenirsiniz ve onu elde edene kadar hissettiğiniz o adranelini aşk sanarsınız. Amaca ulaşırsınız ve zaman dolar. Artık o büyülü balon sönerdi.
Yiğit için öyle bir şey olabilir miydi bu? Elde etme hevesi! Gerçi kaç kişi bir kız için annesini böyle gönüllerdi ki?
Yurttan biri düştü yine aklına. İki yıllık sevgilisini ailesiyle tanıştırmak istediğinde çocuk yaklaşmamıştı bu duruma. Okulu, işi, hazır olmayışını bahane etmişti. Bir ay sonra da ayrılık haberini almışlardı. Meyra, kızın ailesiyle tanışmak istemediğini söylediği andan itibaren zihninde geri sayım sayacı açmıştı bile. Böyle olacağına emindi ve yanılmadı. Bir çok keresinde yanılmadığı gibi ...
Yiğit! O kafasını karıştırıyordu.
Kahvaltı sonrasında odasına çıkıp üzerini değiştirmişti. Salona geri indiğinde ise veranda da sırtı ona dönük ne yaptığını anlayamadığı adama öylece baktı. Yanındaki hareketlilikle annesinin de oraya baktığını gördü.
"Bu gün hava yumuşak diye camları açtı. Şimdi de spreyle suluyor. Daha demin de bana mayalı suyun hangi çiçeklere iyi geldiğini sayıyordu. Züleyhadan görmüş. "
"Anne..."
"Yiğitin anne babası nerde Meyra?"
Süreyya bunu areka palmiyesinin yaprağındaki tozları silen çocuğu izleyerek sordu.
"Bilmiyorum... "
"Züleyha büyütmüş."
"Öyle..."
"Halil ve Yiğit, onlar sormuyorlar mı hiç?"
"Nazlı adlarını asla ağzına almadığını söyledi. Öldüler mi yaşıyorlar mı bilmiyor bile olabilirler. O... Haklarında hiç bir şey bilmek istemiyormuş."
Süreyya kızının beline kolunu dolayıp kendine çekti. Meyra başını annesinin omzuna bıraktı.
"Ne güzel yetişmiş... Meyram..."
"Annem."
"O baban değil yavrum. Unutma olur mu? Ben on sekizimde kapılıp gittim ama sen de ben değilsin. Akıllısın, cesursun, güçlüsün. Şu çocuğun iki günde yaptığı hiç bir şeyi ben kocamda görmedim. Farkındayım... Ona tutulsan da kapı eşiğinde bekliyorsun annem. Ama iyi bak şu çocuğa. Çiçek yaprağını okşayarak silenden zarar gelir mi?"
Meyra 'tutulmuş' kelimesinde kalmıştı. Yiğite tutulmak! Öyleyse anlaması lazımdı değil mi? Yada anlamamak çok daha mı kolay oluyordu? Kendine göz süzen herkesi bir şekilde uzaklaştıran Meyra, Yiğitin alnına bıraktığı busesine gözlerini yummuştu.
"Zarar gelmez değil mi?"
Bu soru annesine sorulmuş gibi dursa da kendineydi daha çok.
"Benim erkek seçimim çok kötü kızım. Züleyhaya güveneceğiz bu konu da."
Süreyya aslında en büyük yanlışını hafif bir kıkırtıyla dile getirdi. Hava oldukça ağırlaşmıştı ve onun kızı aşık olmayla baş edemiyordu.
"Zülüş ilk yanlışında onu mahveder?"
"Hiç acımaz!"
"Hemen satarım valla. Canımı sıkacak bir şey yapsın hemen ararım Zülüşü!"
"Onun içine doğar bence. Tuhaf bir kadın."
"Nazlıyı da ilk dakikadan enseledi zaten. İşi hep rast gidiyor, o salaklar kıvranıp dırurdu yoksa."
"Seni de oturtmasın o masaya hemencecik?"
Meyra omuzlarını silkti.
"Bana kır düğünü yapmak istiyormuş. Şimdi kış, zamanımız var. Odadan salona geçene kadar bizim düğünü kafasında organize etti."
Süreyya kahkahasını tutamadı. Kızının yanağına öpücük bıraktı sonra da koluna girip verandaya doğru ilerledi.
"Bütün işi çocuğa yıktık, yanına gidelim."
Meyra "çalışsın köpek" diye mırıldandı. Sonuçta emrivakiyle annesinin karşısına çıkmıştı.
"Kolay gelsin oğlum, yormasaydın kendini."
Yiğit saksının birinden sızan suyun lekelerini siliyordu. Başını kaldırıp ona bakan iki kadına gülümsedi. Meyra uzanıp gözlüğünü gözünden çıkardı. Spreyden sıçrayan sular gözlüğe gelmişti. Kıyafetinin ucuyla gözlüğü sildi. Sonra Yiğiti tekrar mest ederek saplarından tutarak gözüne taktı.
Süreyya bunu da o çok sevdiği kore dizilerini izler gibi gülümseyerek izledi.
"Ben kahve yapayım bize, sende dinlen çocuğum. "
Yiğitin tek dizi yerde, elinin biri saksıda kızına sırıtarak bakışına başını salladı iki yana. Gençken güzeldi bir çok şey. Özellikle aşk... Sonra da çıkıp kahveler için mutfağa geçti.
"Bakıp durma şöyle!"
Yiğit omuzlarını silkti ama gözlerini de çekmedi üzerinden Meyranın.
"Çocuk sinirleniyorum, bakıp durmasana. Su damlası olmuşlar sinirlerim bozuldu! "
"Sen ne güzel siliyorsun öyle."
Meyra iç çekip kafasını salladı.
"O mavi ekran yiyor beyin gücrelerini demedi deme. Takıldığı şeye bak manyağın! Hem nerden çıktı çiçek bakma aşkı?"
Yiğit ayaklanıp pantolonunun paçalarını düzeltti.
"Annenin gözüne girmeye çalışıyorum şurda, bozmazsan sevinirim."
"Ha yağcılık yaptığını kabul ediyorsun yani?"
"Bunu iki lafının biri küfürken Adanada hanım kızlık yapan Meyra mı söylüyor?"
Meyranın kaşları çatıldı. Eller de hemen belinin iki yanına konuldu.
"Sayende ağzıma geleni saydım halanın yanında hatırlıyorsan! Beni sinir hastası ettiğin bir anda götü başı dağıtmıştım!"
Yiğit sardığı yapraklara kulp bulup, dalaştığı anı hatırlayınca sırıtarak kaşlarını kaldırdı.
"Neydi o laf? Alışmadık götte ne durmuyordu? Kızım halam bile öylece bakıp kaldıydı."
Sesli bir kahkaha attı Yiğit. Meyra sinirlendikçe kahkahası güçlendi.
"Allahın yarım porsiyonu, yürü içeri girelim hadi. Tipe bak, angry birds'e benziyorsun. Kaşlarını siyaha boyayalım mı senin? Çok sevimli olursun."
Meyranın omzuna kolunu atıp içeri doğru yürütürken yine bulaşmadan duramadı.
"Saçlarımı da boyarım, it gibi dolandırırım peşimde ama!"
Yiğit üstten üstten bakıp geri adım attı.
"Sende hiç şakadan anlamıyorsun canım. Kahveyi ben mi yapsaydım? Bak artı bir puanı kaçırdım senin yüzünden."
Yiğitle mutfağa girdiğinde pes etmişlikle konuşmaya cevap vermedi. En azından ne düşünüyorsa dilindeydi.
Kahvelerini içtiği sırada zil sesiyle üçü de kapıya baktılar.
"Birini mi bekliyordun anne?"
Süreyya kaşlarını kaldırıp başını iki yana salladı. Meyrayla beraber ayaklanıp kapıya doğru ilerlediklerinde Yiğit peşlerinden bakıyordu.
Meyra kapıyı açtığında Selim dayısını ve yengesini karşısında buldu. Mertinde gelmiş olması çok iyiydi gerçekten!
"Aaa Meyracığım, sen burda mıydın canım? Annen bahsetmedi."
Yengesinin annesine gözünün altından bakıp Meyraya sahte gülümseme atışına gözlerini devirdi. Dayısı da şaşırmıştı.
"Akşam aradığımda söylemedin Süreyya."
Dayısı uzanıp annesinin yanağını öperken gözlerini üzerinden çekmemişti. Meyra geriye doğru baktı. Neyse ki Said dayısı yoktu.
"Senin söyleyeceklerin daha önemliydi abi, fırsat bulamadım söylemeye!"
Süreyya akşam arayan, halini hatrını sormadan boşanmanın olup olmadığını soran ağabeyine öyle dümdüz baktı.
"Anneme sürpriz yapmak istedim dayı. Bir iki gün kalıp Bursaya dönmem lazım zaten. Dersler başladı."
Selim bu sefer Meyraya uzanıp yanağına bir öpücük bıraktı. Mert dümdüz suratına bakıyordu. Boşanma olayından en çok onun ve Said dayısının rahatsız olduğunu biliyordu Meyra. Mert, Levent Beye işletmesi için verdiği paranın zarar görüp görmediğini düşünmekten uyuyamamış olsa gerek, göz altları koyuydu.
"Hoşgeldin kuzen, haber verseydin karşılardık seni."
"İhtiyaç duymadım Mert. Dediğim gibi kısa süreli geldim zaten, onda da annemi görmek istedim."
Yengesinin samimiyetsiz gülüşü belirdi yüzünde.
"Kırılıyoruz ama Meyra, bizi görmeden mi gidecektin?"
"Muhtemelen öyle yapardım yenge."
Kadın gözlerini devirdi. Bunu Meyranın ya da annesinin görmesinden de zerre rahatsızlık duymuyordu.
"E içeri davet edeceksiniz değil mi bizi? Ayakta dikiliyoruz canım öylece."
Süreyya anlık kızına baktı. Hiç istemiyordu ama yapacak da bir şey yoktu. Yiğite mahçup olacak bir halin içine girmekten tedirgindi üstelik.
"Tabi... Buyrun abla, geçin."
Meyraya endişeli bakışlar attığında Meyra oldukça rahat bir ifadeyle bakmış ve annesinin koluna girerek içeri doğru peşlerinden yürümüştü.
Yiğit salona girenleri gördüğünde ayağa kalktı. Onu gören üç kişi de dikkatle bakmış sonra da kim olduğunu sorgular gibi Süreyyaya gözlerini dikmişlerdi.
"Misafirin varmış Süreyya."
Ağabeylerine karşı hep ağır başlı, hep yapıcı olan kadın kızının kalbinin kırılacağı, daha yeni tanıştığı Yiğite mahçup olacağı bir durum yaşanmaması için dua ediyordu.
"Evet ağabey. "
Ne yapsa bilemedi. Meyra ise öne doğru adımlayıp Yiğitin yanına yürüdü.
Yiğit, annesine kendini erkek arkadaş diye tanıtırken zerre tereddüt hissetmemişti ama şimdi bu durum Meyrayı zora sokar mı emin olamadı. Meyranın gözlerine bakarak bir cevap aradı. Okuldan arkadaş olarak tanıtsa bile sesini çıkarmayacaktı.
"Tanıştırayım dayı. Yiğit, erkek arkadaşım kendisi. Küçük dayım Selim, oğlu Mert ve eşi Gülsüm Yengem."
Dümdüz bir sesle yaptığı karşılıklı tanıştırmada Yiğit dahil herkes şaşkındı. Yiğit gerçekten erkek arkadaşı olarak tanıtacağına zerre ihtimal vermemişti. Diğerleri ise şu ana kadar Meyrayla ilgili böyle bir durum yaşamadıkları için şaşkındı. Meyranın dudağı kıvrıldı. Gülsüm yengesi lazerleri açmış, Yiğiti hücrelerine parçalayıp, incelemeye başlamıştı bile. Selim dayısı ve Mertin ise kaşları çatılmıştı.
"E kaldınız öyle dayı?"
Selim, Yiğitten gözünü ayırmadan öne doğru yürüyüp elini uzattı.
"Kusura bakma genç adam, şaşırdık biraz."
Yiğit de o uzanan eli sıkıp "vallahi bende" dememek için kendini zorladı.
"Memnun oldum Selim Bey. "
Mert sadece ismini söyleyerek elini sıkmış geçip oturmuştu. Ama yenge rahatsız ediyordu o bakışlarıyla. Yiğit bile Meyra sinir olsun diye böyle bakmamıştı.
"Ay biz bu kızı feminist sanıyorduk ayol. Ay gerçi neydi o laf. Kadınların feminisliği koca bulana kadar mıydı?"
Kendi söylediğine kendi gülen kadın gözlerini etrafta dolaştırdı. Oğlunun sert bakışlarıyla da gülüşünü sonlandırdı.
"Yine formundasın yenge. Kendi espirine kendin gülmeden devam diyorsun ha?"
Meyranın söylediğini anlamadı kadın. Gerçi bu yerden bitme kızın çoğu söylediğini anlamıyordu. Anne kız hep tuhaflardı zaten.
"E Meyracığım, bahsetmedin hiç şekerim. Gelmesek yine öğrenemeyecektik Yiğit Beyi."
Gözü hâlâ Yiğiti süzerek konuşuyordu. Meyra da daha fazla ayakta durmadan geçip Yiğitin yanına oturdu. Annesine bir bakış attığında, tedirginliğini anlayabiliyordu. Göz göze geldiler. Hiç sorun yokmuş gibi gözlerini açıp kapadı. Şu saatten sonra hayatı için kimseden icazet alacak değildi.
"Taktir edersin ki ilk annemle tanışmasını istedim yenge."
Gülsüm yan yan bakıp Süreyya ya döndü.
"Boşandın demek Süreyya. Ay erdin muradına yani! Valla akşamdan beri Selim de Mert de düşünmekten bitap düştüler canım."
Süreyya derin bir nefes aldı. Bile isteye üstüne geleceklerini biliyordu da keşke Yiğitin olmadığı bir anda olsaydı bu.
"Öyle olması gerekiyordu abla. Şu an önemli bir misafirim var, geçip gitmiş derdimi konuşmaya gerek yok."
Gülsüm ne demek istediğini anlasa bile zerre önemsemeyip oğluna doğru baktı.
"Mert, yavruşum yazlığı gerçekten kurtaramaz mısınız şimdi? Ay boşu boşuna gitti güzelim yazlık. Ah Süreyya ah! Sen hiç mi önüne konulanı okumayı akıl edemeyeceksin canım ama? Nasıl verdin annemizden kalan yazlığı ah?"
Meyranın dişlerini sıkıp, tırnağının kenarını kanatacak kadar yolmasıyla Yiğit kimseyi umursamadan elini kavradı. Kızın buz bakışları yengesinden kendine dönünce sakince gülümsedi. Parmağını rahat bırakması için o kısmı okşadı.
"Abla şimdi bunları mı konuşalım?"
"Ay neyi konuşalım Süreyya? Annemin kemikleri sızlıyor. Ama ben dedim zamanında Selime. Siz güvenceye alın orayı, Süreyya saftır kanar verir dedim. Ay görüyor musunuz, ne dedimse çıkıyor canım?"
"Gülsüm tamam! Konuşulacak zaman var konuşulmayacak zaman var!"
Kocasının uyarısıyla Güksüm kaşlarını çatıp adama baktı. Sonra ise Meyranın elini tutan adamı incelemeye kaldığı yerden devam etti.
Meyra ise utançtan yüzü kızarmış, ayağındaki terliklere bakan annesine içi acıdı. Şu an annesinin emanetini kaybetmekten çok Yiğite karşı utanç duyduğuna emindi.
"Yenge senin de dediğin gibi anneannem yazlığı anneme verdi! Yani ister verir, ister satar ha canı isterse de yakar! Kimseyi ilgilendirmediği için kendine dert etme. Bak botoksların zorladığın kaslar yüzünden kaybediyor etkisini. "
Gülsümün hemen eli alnının ortasına gitmişti. Buna Meyra dalga geçen bir gülümseme gönderdi.
"O iş aslında o kadar kolay olmuyor Meyra! Maddi değerini geçelim hadi manevi olarak çok önemliydi o yazlık. Babaannem tek servetini halama vermekte çok da akıllıca davranmamış."
Meyra kuzenine baktığında Yiğit öfkesinin ne kadar güçlendiğini anladı. Elini daha sıkı tuttu. Biraz daha yaklaştı.
"Bilerek yapıyor, sakin ol sarı şeker."
Mırıldanarak kurduğu cümleler tuhaftı ama Meyranın bağırarak karşılık vermesini engelledi.
"Tek serveti değil Mert! Anneannem anneme yazlığını verdiği gibi aynı değerdeki zeytinlikleri de Sait dayımla size verdi. Ben mesela, siz o zeytinlikleri satsanız karışmam. Çünkü üzerime vazife değil, çünkü karışma hakkım yok. Çünkü bana ne değil mi?"
Mert hiç hoşlanmıyordu Meyradan. Bir kadına hiç yakışmayan uslübu, siniri, nerde nasıl davranılır bilemeyişi gözüne hep çok batıyordu.
"Biz kendi hayatımızı kolaylıkla yönetirken görüldüğü gibi halam oldukça sıkıntı çekiyor Meyra! Bende yeğeni olarak halamın sürekli yoldan çıkan hayatına dahil olmak zorundayım. Boşanma olayıyla zaten aile itibarımız konuşulacak, yazlık ile daha da katmerlenecek!"
"Evlensen birileri bunu konuşur muydu Mert?"
Sakince gelen soruyu anlamadı adam. Şu anki alakayı da kuramadı.
"Konuşulmazdı çünkü yaşadığımız yüzyılda modern insanlar evlilik gibi boşanmayı da hoş görüyor. Seni yaşadığımız yüzyıla davet ediyorum kuzenciğim. En azından rönesanstan sonrasına kadar ilerle çağ içerisinde."
Meyra bu ailede en çok Said dayısını ve Merti sevmezdi. Gülsüm yengesine bile bir yerde tahammül edebiliyordu. Ama geleneksellik adı altında hakimiyet kurmaya çalışan bu iki adam kan bağı olmasa yüzlerine bakılmazdı.
Selim canı sıkılmış bir halde yeğeni ve oğluna baktı. Bir konuda Süreyya ya katılıyordu. Ne maksatla burda olduğunu bilmedikleri adamın karşısında aile içi özellerini pervasızca konuşmamalıydılar.
"Mert! Yeterli oğlum, misafirimiz var."
Meyra yine öfkelendi. Nerden onların misafiri oluyordu?
"Doğru düzgün tanışamadık Yiğit bey, gündemimiz biraz can sıkıcı! Meyrayla ne zamandır tanışıyorsunuz?"
Yiğit, Meyranın elini ikisi arasına kaydırdı ama bırakmadı. Duruşunu düzeltip ona dikkatle bakan adama gözlerini dikti.
"Tanışalı uzun zaman oldu ama ilişkimiz yeni başladı Selim bey."
Mert burnundan güler gibi bir ses çıkardı. Sonra Meyraya küçümser bakışlar atıp Yiğite döndü.
"Siz yine de Merya çok güvenmeyin Yiğit Bey. Tepesi atarsa hiç ilişkiniz olmamış sayılabilirsiniz."
Yiğit en başından uyuz olduğu adamı oturduğu yerden süzdü. Tek derdi birilerini aşağılamak mıydı acaba?
"Bu benim problemim olur Mert Bey!"
"Anlamadım."
"Meyrayla böyle bir sorun yaşarsak bu benim problemim olur. Kendi problemlerimle kendim ilgileniyorum, teşekkürler."
Mert üstü kapalı "seni ilgilendiren bir konu olmaz" imasına kaşlarını çattı.
"Ay okuldan mı tanıştınız Meyra? Hiç bahsetmediğin için, tanımıyoruz Yiğit Beyi."
"Hayır yenge Yiğit okuldan değil. Okuldan arkadaşım Nazlının akrabası. Dediğimiz gibi bizim için de yeni ve ben sadece annemle paylaşmak istedim."
Gülsüm kaşlarını kaldırıp çok daha detaylı incelemeye başladı Yiğiti.
"Şu Adanalı olan arkadaşın mıydı?"
"Evet o..."
"Hmmm... Ne işle ilgileniyorsunuz Yiğit Bey? Siz de Adanada mısınız? Onların restoranları mı vardı Meyra? Öyle bir konu geçmişti sanki."
Meyra bu durumun ne kadar süreceğini bilmediğinden daraldıkça daraldı. Kalkıp gitmezlerdi de. Dışardan nasıl görüneceğini umursamayarak sesli bir şekilde nefesini bıraktı.
"Restoranları eniştem ve halam işletiyor Gülsüm hanım. Ben İstanbulda yazılım üzerine çalışıyorum."
Mert başını yana eğdi. "Hangi şirketle çalışıyorsunuz?" Diye mırıldandı. Yiğitin söylediği isimle kaşları havaya kalkmıştı.
"Aslında orada çalışıyordum, yeni görev yerim İncirlik üssü olacak."
Selim de dikkatle komuşan adama baktı. Kendinden emin duruşu, kelimeleri özenle seçişi oldukça etkileyiciydi.
"İncirlik üssü mü? Asker değilsiniz, ne için orada olacaksınız"
"Evet. Üste kurulacak teknoloji departmanının güvenlik ağını koordine edeceğiz ekibimle. "
Mert kaşları havada baktı. Beklediğinin çok üstündeydi bu. İlk umursamazca baktığı adama şimdi çok daha dikkatle göz atıyordu.
"Teknolojiyi iyi kullanıyorsunuz yani?"
Yiğit gülümsüyordu ama bu gülümsemenin hiç masum olmadığını nedense Meyra biliyordu. Bilmekten ziyade hissediyordu.
"Öyle... Bana küçük bir ekipman verirseniz sizi Türk vatandaşlığından tamamen siler, üzerinize kayıtlı tüm mülkiyetide dilediğimin üzerine geçirebilirim."
Bunu küçük bir kahkahayla söylediği için şaka yaptığını düşündüler. Mert de yüzünde temkinli bir gülümsemeyle baktı. Şaka yapıp yapmadığından emin olamayışıydı bu karmaşık bakışmanın sebebi.
Ama Meyra bunun bir şaka olmadığına emindi. Boğazından zorla geçti Yiğitin lafları. Nazlı kaçırıldığında gördüğü ekipman, bahsedilen o küçük ekipmanlardan bir kısmı olabilir miydi? Yiğiti sadece o anda görmüştü ama biraz evvel Merte ne söylediyse yapabileceğine inancı tamdı.
Bir süre daha üstü kapalı imalı laflar döndü. Meyra her imada annesinin Yiğite kaçamak bakış atmasına içi acıyarak baktı. Kendi için endişelenmesi gerektiği zamanda Meyra için tedirgindi. Ama Meyra annesinden başka kimsenin ne düşündüğünü umursamıyordu. Yiğit zaten kötü düşünmezdi ki.
Sonra duruldu. İçi dondu sanki. Nasıl bu kadar emin olurdu? Belki Yiğit şu an annesinin ve kendinin ailesi tarafından ezildiğine tanık olup, içten içe şaşırıyordu. Meyraya kalsa herkesi kovardı ve zerre çekinmezdi. Ama sonra annesi bunun için de çok üzülecekti. Yiğit için böyle eminlik içeren bir düşünceye kapılamasına anlam veremedi.
Mertin işi üzerine sorduğu sorulara sabırla cevap veren adama bakıp kalmıştı. Yiğit , üzerindeki bakışları hissedip Meyraya döndü. Ona gülümsedi, göz kırptı ve Selim dayısıyla konuşmaya devam etti.
Meyranın yüzünde oluşan o gülümseme, Süreyyadan kaçmadı. Kızının bir adamın bakışlarıyla bile gevşeyen omuzlarına dudağında küçük bir tebessümle daldı.
"Süreyyacığım! Bu Levent, bela olmaz değil mi?"
Meyra dönüp dolaşıp lafı her seferinde boşan maya taşıyan yengesine tahammül edemiyordu artık. Bilerek yapıyordu! Annesini üzmek sanki zevk veriyordu ona. "Yenge biz bile bu kadar dert etmiyoruz Levent Beyi! Sen tüm insanlık adına mı üstleniyorsun bu vazifeyi?" Gülsüm de sinirleniyordu artık. Her lafına karşılık veren, onu aşağılayan kıza kaşlarını çattı. "Meyracığım her zaman konuşulmaz kızım! Bak senin yüzünden bu kadın yuvasını yıktı! Biz yine el birliğiyle toplanır, düzeltirdik. Ama sen maalesef annene boşanmazsan yüzümü göremezsin dediğin için bak ne hâle geldi kadın? Senin yüzünden annesinden kalan tek hatırayı kaybetti. Yeter çocuğum! Yeter verdiğin zarar!" "Gülsüm!" "Ay ne var Selim? Haksız mıyım? Yeter ama canım, Meyra yüzünden düştüğümüz hâle bak? Ayrıca akşam sizde öyle söylemiyor mıydunuz? Meyra, Süreyyayı kışkırtmasa orta yol bulunurdu demiyor muydunuz? Bu evde doğruları bir ben mi konuşacağım canım? Ay burama kadar geldi, küçücük kız yüzünden canım evlilik bitti ayol!" Yiğit, Meyranın eline uzansa da artık çok geç kalmıştı. Gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Yapacak bir şey yoktu artık. Gülsüm hanıma yazık olacaktı. "Sen ne diyorsun lan? Ne canım evliliği ne diyorsun?" "Meyra! Sesini yükseltme yengene, misafirimiz var diye susuyoruz ama bir yerde haklı kadın." "Misafirim! Benim ve annemin misafiri, sizin değil! Yeter artık tamam mı? Annemi sindirmenizden, sürekli üstünde baskı kurmanızdan bıktım usandım. O asalağı boşadık attık sizden nasıl kurtulacağız biz ya? Abisin sen abi! Geldin iyi misin, bir ihtiyacın var mı demek yerine ev diyorsunuz. Lan o adam boşanmaya yanında fahişesiyle geldi be! Yazıklar olsun senin abiliğine!" Meyranın kızarmış surayı, hırsla hızlı nefes alış verişleriyle Yiğit ayaklandı. Uzanıp kolunu tuttu. Yanına iyice yaklaşıp başının üstüne öpücük bıraktı. Meyranın sanki dayandığı dal kopmuş gibi gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Görüyorsun değil mi? Görüyorsun! Bir ağabey kardeşini boynuzlayan adamla orta yol bulunur diyor! Göz yumdular yıllarca hâlâ yummak istiyorlar. Annemin dayak yediğini bağırdım ben hepsinin yüzüne, çocuk işte abartıyor diyecek kadar iğrençler." "Şşşttt... Sakin ol güzelim, sakinleş. Halledeceğiz her şeyi..." Yiğit elini başına atıp, Meyrayı göğsüne yasladığında sert bakışları ilk Gülsüme sonra Selime değdi. Aile içi durumlara karışmak istemiyordu şu aşamada ama Meyranın gözünden akan yaşla o sınırı geçmiş gibi hissetti. Üstelik Süreyya ablası da parmağının ucuyla akan yaşlarını saklamaya çalışıyor ve sanki utanılacak bir şey yapmış gibi başını kaldırmıyordu. "Selim bey, sabırla aile içi meselenize karışmak istemedim ama Meyraya kadar dayanabilirim yapılan saygısızlıklara!" "Dediğiniz gibi aile içi meselemiz bu bizim Yiğit Bey. Siz talihsiz bir zamanda buradasınız sadece! Ayrıca Meyranın dediklerine itibar etmeyin, küçükken abartmayı çok severdi!" Meyranın debelenmesine, sarılmaya devam ederek engel oldu Yiğit. "Bende o yüzden ailemi böyle aşağılamanıza izin vermiyorum Selim Bey! Eşiniz gelip fütursuzca Süreyya annemi kırarken izleyici olmasaydınız karışmak durumunda kalmazdım. Siz evleneceğim kadınla böyle konuşmasaydınız ben karşılık veriyor olmazdım! Meyra haklı! Geldiğinizden beri bir ağabey olarak ne oğlunuzun ne de karınızın ailemi kırmasını öylece izlediniz. Abiler korur kollar Selim Bey! Abiler kardeşleri için susup bir kenarda izlemez. Onu inciten adama arka çıkmaz! Sizin aile bağlarınız zayıf olabilir ama bizde aile kıymetlidir. Kimse benim ailemle böyle konuşamaz!" Selimin iri iri açılmış gözlerine bakıp umursamadı Yiğit. Meyra ve Süreyya da öylece bakıyordu ona. Bu sefer Gülsüm hanıma döndü. "Sizi aldatan, şiddet uygulayan kocanız olduğunda istediğiniz gibi orta yolu bulursunuz Gülsüm hanım ama başkasına bu aklı veremezsiniz! Elli yaşınızı geçmişsiniz ama kiminle ne seviyede konuşacağınızı öğrenememişsiniz!" Gülsüm de ayaklandı. "Ne ellisi be kırk sekiz yaşındayım ben! Üstelik biz Süreyyanın iyiliği için konuşuyoruz burda, yuvası yıkıldı, dul kaldı çok mu iyi oldu?" "Size ne?" "Ay üstüme iyilik sağlık, ne demek bize ne? Asıl size ne Yiğit Bey!" "Bana her şey Gülsüm hanım! Dediğim gibi kısa bir süre sonra Süreyya anne ve Meyra aileme dahil olacaklar. Onlarla bu şekilde konuşamazsınız!" "Sende benim annemle bu şekilde konuşamazsın! Şu benimsemeye bak! Kime sordun da Meyrayla evleniyorsun sen? Kimden izin aldın?" İyice karışan ortamda kimin kime bağırdığı bile belli değildi. Annesinin hıçkırışını duyan Meyra iyice zıvanadan çıktı. "YETERRR! Yeter artık çıkın hayatımızdan yeter! Sen kimsin Mert? Asıl sen kimsin de izin alınacak kişi olduğunu düşünüyorsun? Düşün yakamızdan. Tek derdin o adama hibe ettiğin paran! Bilmiyor muyuz biz ya? Bilmiyor muyuz akşamdan beri giden yazlığa ve paraya üzülmekten bir kere bile halam nasıl demediğini. Bıktım artık yeter! Gelip annemi sürekli incitmenizden, aşağılamanızdan gına geldi. Bir hata yaptı, o adamla evlendi diye bütün ömrü boyunca başına kaktınız. On sekiz yaşındaymış be! Hiç mi Allahtan korkunuz yok, hiç mi hata yapmıyorsunuz siz? Sırf evlenmek istedi diye ömrü boyunca çekmesini istediniz. Yiğite tabiki ters bunlar! Onların ailesinde kim ne yaparsa hepsi birbirine kenetleniyor çünkü. Hata yapana da sırtlarını dönmüyorlar. Onun abisi onun için canını verir. Halası, eniştesi, kuzenleri, evdeki çalışan bile canını verir be! Siz ne anlarsınız aileden?" Meyra öne adım attı. Gözlerine bakan dayısına yaklaştı. "On yaşında sana söyledim. Anneme vuruyor, dudağı kanıyor annemin dedim. Beni susturdun sen, çocuksun, yanlış görmüşsündür dedin. Kimseye söyleme dedin sen bana! Annemin kimseye söylemeyeceğini biliyordun çünkü. Yazıklar olsun sana. İyiki ölmüş anneannemle dedem. İki oğlunun da rahatı bozulmasın diye zalim oluşlarını görmeden iyiki ölmüşler. Çıkın gidin hayatımızdan, hiç bir şey istemiyoruz biz sizden. Anneme yaklaşmayın artık. Ayağımızdaki bi prangadan kurtulduk, boynumuzdakinden de azat edin bizi. İhtiyacımız yok size, öldü sayın." Meyranın gözlerinden akan yaşlara öylece baktı Selim. İçi sızladı ama Said abisiyle de o uğraşıyordu. Sinirle eve gelip bağırıp çağırmasın diye bu gün gelip, kontrol etmeyi o üstlenmişti. Zamanında Süreyya evlenmek istiyorum demese başlarına bunların hiç biri gelmezdi üstelik. "Ağır konuşuyorsun Meyra, dayınım ben senin." "Değilsin! Sizin hiç biriniz bizim bir şeyimiz değilsiniz. Gidin evimizden!" Sona doğru sesi yükselmişti Meyranın. Gülsüm ters ters Süreyya'ya bakıp çantasını aldı, topuklarını vura vura kapıya doğru yürümeye başladı. Mert de aynı ters bakışları attı. "Elinizdeki iki evin kirasıyla mı yaşayacaksın alıştığın hayatı? Bizi istemiyormuş, biz olmasak onları da satar bitirirsiniz!" "Bir kere bile gelmedik biz sizin kapınıza ihtiyaçtan, okulumu bitirip çalışır yine anneme bakarım. Kimseye ihtiyacımız yok bizim. " Mert alaycı bir şekilde bir Yiğite bir Meyraya baktı. "Göreceğiz Meyra hanım!" Oda annesinin peşine takılıp çıktı evden. Selim ise başını iki yana salladı, bir şey demek gelmiyordu içinden. Herkes gittiğinde kapanan kapı sesiyle Süreyya kızına baktı. Mavi gözleri kan çanağıydı. Dudakları titriyor, sık sık burnunu çekiyordu. "Ağlama... Ağlama artık şunlar için ağlama!" "Meyra..." Yiğitin sesine başını çevirdi baktı. Suratı bir buz kütlesi kadar soğuk duruyordu. "Gördün işte. Bak nasıl güzeliz değil mi? Kimseyi niye istemiyorum anlıyor musun artık beni? Bir hata yaparsan bitiyorsun çünkü! Bir kere hata yapmanı bekleyen akbabalarla dolu etrafım. Öz kızkardeşlerine bile merhametleri al bu kadar işte! Hayatları boyunca her olaya "bunu sen istedin Süreyya" dediler. Defalarca o adam bıraktı gitti. Geldiğinde eve doluştular, barışacaksın bunu sen istedin Süreyya! Konuştuk biz yapmayacak, sen istedin Sürayya! Sözlerinden çıkılmasın diye hep aynı şey! Sen istedin Süreyya! On sekizinde bir şerefsize aşık olup evlendi diye kırk üç yaşında hala bunun cezasını çekiyor benim annem!" Yiğit metanetli davranarak Meyrayı sakinleştirmek istiyordu. Ne kadar öfkeli olduğunu görüyordu, kendi de çok öfkeliydi. Yanına adımladı. "Sakinleş... Şimdi değil sonra istersen beraber küfür ederiz ama şimdi annenin sana çok ihtiyacı var. Sakinleş artık." Meyranın öfkeye sarılıp kendini tutma çabası da burda son buldu. Çenesi titredi, dişlerini sıktığı için sızlayan her yani gevşedi. Bir barajın muslukları açılmış gibi mavi gözlerinden sağanak oldu aktı yaşları. Yiğit eline uzanıp, parmaklarını doladı. Sonra da annesine doğru yürüttü. Bir yanına Meyra diğer yanına da kendi oturdu Süreyyanın. "Süreyya abla..." Süreyya biraz evvel Yiğitin ondan "anne" diye bahsetmesine bile doğru düzgün sevinememişti. Nasıl koruyup kollamıştı iki gündür tanıdığı çocuk onları? Kendi canından olanlar canını yakarken, bir akşamı evinde geçiren oğlan ailem deyip karşılarında durmuştu. Meyra üzülmesin diye kendini sıkmaları hıçkırık olarak çıktı. Kasları öyle kasılmıştı ki tenindeki titremeyi fark etmiyordu bile. Yiğit uzanıp parmaklarına doladığı elini kavradı. İki avcunun arasına alıp sıktı. "Lütfen ağlama artık. Alıştıklarında seni rahat bırakacaklar, merak etme. Değmeyecek kimse için üzme kendini." "Ben ... Ben alıştım oğlum onların hatamı yüzüme vurmalarına... Ama keşke sen varken olmayaydı." Ağzından bir hıçkırık daha çıktı. İç çekişlerine dayanamayan Meyra da diğer elini kavradı. "Süreyya anne, ben sizinle çok güzel zaman geçirdim. Biraz evvel olanları da hiç yaşanmamış sayabilirim. Eğer rahatsız olduğun buysa. Ama onlara söylediğim her şeyde ciddiydim ben. Ailem olmasını istediğim iki kadının incitilmesine izin vermem! Biz eniştemden bunu öğrendik. Ne olursa olsun aile korunur. Ben bir şeyler usülüne uygun olsun istiyordum ama senin kızın çok inatçı." Bunu öne eğilip Meyraya göz kırparak söylemişti. "Seninle bile tanışmam emrivaki aslında. Meyraya kalsak bin yıl beklerim ben " Süreyya gözünde yaşla gülümsedi. Onu anlamıştı zaten Meyranın Yiğite şaşkın şaşkın bakışlarından. "Çok inatçı çok. Burnunu dikince hiç geri adım atmaz." "Öyle... Ama yapacak bir şey yok artık, ben kızına fena tutuldum. Mecbur dik burnunu da kabul edeceğiz. " Meyra suratını tekrar astı. "Aptal! Şu an bana olan aşkını anneme mi itiraf ediyorsun sen? Hiç mi bir şeyi doğru yoldan yapamayacağız biz ya?" Meyranın huysuz söylenmesine Yiğit sırıttı. "Sarı şeker ben sana kaç kere ilanı aşk ettim de sen biraz alıksın, zor anlıyorsun!" Meyra Yiğitin eline elini çarptı. Annesine baktı gözlerini iri iri açarak. "Gör bak dünden beri ortalarda dolaşan kibarcık işte bu! Sana pamuk prenses gibi davranıyor bana neler diyor?" Yiğit de dikkeşti. "Nerde kötü laf ettim ben sana yer biti Meyra?" "Al bak hep böyle diyor. Yer biti, yarım porsiyon, yok çirkin göz, yok saçları nasıl bunun? Hep böyle işte anne bu?" "Kızım ben sana demedim mi bebekleri çirkin diye seviyoruz biz diye. Nazar değmesin diye yapıyoruz diye açıklamadım mı? Al işte alıksın, anlamamışsın!" Süreyya ise bir anda değişen ortam ve tartışıyorlar mı bir birlerine kur mu yapıyorlar belli olmayan ikiliye baktı. Ağzı açılıp açılıp kapanıyordu. "Gittim saçımı boyadım pişman olursun diye sen ne yaptın, kesmekle tehdit ettin!" "Araba anahtarıydı o! Yemeseydin blöfümü. Hem sen niye boyuyorsun saçlarını? Ayrıca özür dilemiştim ben orda. " Meyra ayağa kalkıp ellerini beline koydu. "Diğerleri için özür dilemedin! Yarım porsiyon iskender dedin bana." "İskender ne kadar güzel bir şey biliyor musun sen?" "Ne yapayım, sevineyim mi ben buna?" "Sen bana bir buçuk iskenderim desen üç gün sevinçten uyuyamam ben." "Niye sen bir buçuk oluyorsun da ben yarım oluyor muşum?" "Acaba neden? Boyun kısa ondan olmasın!" Yiğit de ayaklanıp Meyranın karşısına dikildi. "Al işte bak anne sana da ne dedi? Senin de boyun kısa! Böyle hakir görüyor boyları kısa insanları. Ne yapayım, bu kadar uzamışım. Ayrıca sen uzamışsında ne olmuş? Kavakda da boy var gölgesi bile yok!" Yiğit şaşkınlıkla bir Meyraya bir Süreyya'ya baktı. Bir anda nasıl annesine de laf söylüyormuş gibi olmuştu ki? "Yok ben öyle demek istemedim Süreyya abla. Bu kız beni delirtince birden söyledim. Vallahi öyle demedim sana." Süreyya yanan aklıyla çocuk gibi dalaşan ikiliye baktı kaldı. Onlar en son çıkan aile faciasında üzgündüler. Ne ara böyle bir şeyin içine düşmüşlerdi ki? "Annem siz böyle mi anlaşıyorsunuz hep?" Kadın gülse mi ağlasa mı bilemedi. Yiğit de sanki şikayet etme fırsatı bulmuş gibi kadına baktı hemen. "Bu ne ki? Küfür ediyor bana! Az daha dursak ohoooo soy sop bırakmıyor." "Ay ne zaman küfür ettim be? Sen niye iftira atıyorsun bana pislik? İnanma anne sen buna. Yalancının teki bu, sana gıcık oluyorum diyordu peşimden ayrılmıyor. " "Ne yapalım, işi sana bırakırsak elli yaşıma gelirim ben!" "Al bak, gör! Tutarsız manyağın teki anne." Yiğitin öfkesi de Meyranınkine denkti. İki gündür ne güzel kadının gözünde mükemmel bir imaj çizmişti. Bu yer biti batırana kadar gayet güzel ilerliyordu hedefe. Meyraya ters ters bakıp Süreyya ya döndü yüzünü. "Kusura bakma Süreyya anne. Bu kız insanı dinden imandan çıkardığı için yükseldim ben. Çok da zahmet verdim ben size, anne kız biraz dertleşin siz." Meyraya yine ters ters bakıp kadına doğru yürüdü. İki kadın da ne olduğunu anlamaıştı. Süreyya bir anda böyle gidecek olmasına panikledi. "Dur oğlum, nereye gidiyorsun? Lütfen Yiğitciğim, böyle gidersen ben çok üzülürüm. Doğru düzgün özür dileyemedim annem, gitme hemen." Yiğit Meyranın dik başılarından ayırdığı yüzünü kadına çevirdi. "Ha yok Süreyya abla arabaya benzin almam lazım yoksa sarı şeytanı Bursaya ben bırakacağım. Sizde biraz kafa dinleyin bu arada." Kadının yanan aklına acımadan uzanıp yanağına öpücük bıraktı. Sonra dönüp ters ters Meyraya baktı. "Senin devam zorunluluğun olan ders yarın değil mi?" "Öyle!" "Akşam çıkmamız lazım o zaman!" "Hıhımmm..." Süreyya kaşları havada atışıyorlar mı cilveleşiyorlarmı şaşkına dönmüştü. "Süreyya abla ben işlerimi halleder gelirim." "Ama çok az kaldınız oğlum." Kadının düşen yüzüne sonunda tebessümle baktı Yiğit. Nasıl olsa annesinin olmadığı yerde kıstırırdı cin biberi Meyrayı. "Merak etme sen Süreyya abla. Nasıl olsa hayırlı bir iş için yakın zamanda yine geleceğiz. Arayı uzatmam ben hiç, hep gelirim artık." Yiğit salondan çıkarken iki kadın da peşine takıldı. Meyra en son söylediğini yanlış anlamış olma ihtimalinden ağzını açamıyordu. Ayağa kalktığında halasına yaptığı gibi Süreyyanın başının üstüne dudaklarını bastırıp yine umursamadan Meyraya uzandı. Alnını öpüp kapıya elini attı. "Bir şey lazım olursa ararsınız, gelmeden markete uğrarım. Akşama da dışarda yiyelim, hiç uğraşmayın. Hadi kaçtım ben." Işık hızıyla çıkan adamın ardından ikisi de bakıp kaldılar. "Meyra..." Süreyyanın hâlâ kapıya takılıp kalmış gözleri bir an bile ordan ayrılmadı. "Anne!" "Kızım bu oğlan kafasında senle evlenmiş bile. Meyra senin çeyizin yok ne yapacağız biz?" Sevgili Süreyya! Sulhan familası insanın aklını laçka etmekle meşhurdur, seni burdan uyarmış olalım. Çok da şaapma😁 |
0% |