@orenda
|
Karla kaplı yolların, ite kaka yürüyen insanların ve yurt bahçesinde kar topu oynayan kızların görüntüsüne dalıp gitmiştim.
Bursa şu sıralar çok soğuktu. Elimi yakan yasemin çayı bile yeterince ısıtmıyordu sanki.
Dersim biteli iki saat olmuş, kızların odaya girmesini bekliyordum. Üstümdeki ağırlığın sebebi belliydi esasında. Hiç değişmiyordu. O hikayesine bir şey koyuyordu ve ben günlerce o şeyin anlamını bulmak için deliriyordum.
Dün gece ise alalade bir yolda, kaldırım kenarında kalmış misketi paylaşmıştı. Ben yüzüne hasret kalmışken, o ya bir kuru dalı, ya şekli aklında ne uyandırdığı belirsin bulutu ya da anlamını öğrenmek için kan akıtacağım böyle detayları paylaşırdı.
Üç yıl...
Üç yıldır görmediğim bir çift yeşil gözün hasretinde ölüyordum. Polis olup göreve başladığı iki yıldan sonra bir anda yurt dışı görevi çıkmıştı. Ne olduğunu bile anlamamıştık. Ben okulda sınavlarla cebelleşirken annemlerin yanına gitmiş vedalaşmış. Bana ise uçağa binmeden bir kaç saat önce arayarak vedası kalmıştı.
Çok kırgındım, çok kızgın... Ama ölecek kadar hasret dolu.
Halil...
Adını ağzıma aldığımda yüreğimi titreten Halil. Gözlerimi dolduran, ruhuma düğüm düğüm aşk acıları bırakan Halil.
Sonra döndü o görevden. Ben yine görmedim. İzinli olduğu zamanın final haftama denk gelmesi kaderin bana nasıl bir oyunuydu ki?
Sonra küstüm. O bilmeden, kendi içimde beni onsuz bırakışına çok küstüm. Aramasa aramadım artık. Çok küs kalbim ona. Beni görmeye gelmeyişine çok küs. Beni onsuz, kokusu olmadam böyle bırakışına çok küs.
En çok da haksızca benim olmayışına çok küs.
Bir gün birini sever mi korkusuyla yaşamak, elini tutup bir kızı karşımıza çıkaracak diye kan akıtarak ağıt yakmak ne zor bir çeken bilir galiba.
Duvara çarpan kapı sesiyle daldığım hülyadan ayıldım. Bu kız insan gibi giremeyecekti şu odaya!
"Kır! Kır Allah, peygamber aşkına kır da sende rahatla bizde!"
Meyra iri iri açtığı mavi gözleriyle bir kapıya bir bana birde bağırtımla pusmuş Nazenine baktı.
"Bana bak lan aşık boncuk! Sıçarım senin bacağına, ne demek kır? Kapımız açık mı yatalım?"
Benim demek istediğimi bir insan anca bu kadar anlamazdı zaten.
"Hayvan! Niye çarparak giriyorsun içeri?"
"Elimden kaydı. Hem çekil çekil çekil! En sevdiğim götüm dondu. Şu saat olmuş dersteyiz lan. Allah da bana makine mühendisliği yazdıran tüm akraba eşrafımın belasını versin. Amına koduklarım, baktılar beni bitiremiyorlar. Geleceğimi bitirdiler."
Üzerinde kat kat olan kıyafetleri soyunup peteğin dibine kendi için yaptığı yere geçip oturdu. Üstünde oturduğunun kedi minderi olduğunu biliyor muydu merak ettim istemsizce.
Yanında dikilen bedenime alttan bakıp elimdeki kupayı çekip aldı. Sıcaklığı da zerre umurunda değilmiş gibi hızlı hızlı içti. Biten bardağı elime tutuşturduğunda Nazenine ağlak bakışlar atıyordu.
"Boku yedik Nazo! Yasemin çayı içiyor bu dümbelek. Yine bununki bir şey atmış storye. Bu da günah diye alkole vuramadığından kendini, yasemin çayına vurmuş."
Nazeninin hisli bakışları üstüme düştü. Canım arkadaşım sizin derdiniz için sizden çok ağlayabilirdi.
"Nazlı kuşum... Ondan mı öyle mahsunsun çiçeğim? Ay kıyamam ben sana, ağlama olur mu balım?"
Bana derken dolan gözlerine Meyra iç çekip başını salladı.
"Allahını seven üstüme eter atsın. Biri depresyona girer, diğeri o depresyona girdi diye ağıt yakar. Gençliğim, güzelliğim, zehir gibi aklım bunları hak edecek ne günah işledik?"
Gözleri boşluğa baktı bir süre. Bön bön bakışı tuhafımıza gitti.
"Ovvv... O diyorsun! Hıı... O da var tabi. Tamam tamam kurban olduğum çok haklısın. Günah listemi hemen önüme dökme yüce yaradanım, utanıyorum..."
Kendi kendine konuşmasına güldüm. Aklımızla oynayacaktı manyak. Kendi travmatik bir vaka olduğu için herkesi kliniklik edene kadar uğraşacaktı.
"Misket paylaşmış. Böyle eski bir sokak gibi bir şey. Ay bilmiyorum, niye ya? Niye yüzünü atmak varken böyle şeyler yapıyor pislik? Öleyim mi ben özlemekten?"
Burnumu çekme sesiyle öne düşmüş başım karşıya baktı. Nazeninin iri badem gözleri dolmuşda taşmıştı bile. Bir insanın Nazenin kadar hisli bir dostu varsa üzüntülerini bile saklamak gerekiyordu.
"Lan ağlama manyak! Lifting yaptık biz o kirpiklere. Ya tuzlu su bozarsa?"
Ve bir insanın Meyra kadar tuhaf bir dostu varsa acınıza ağlayamıyorsunuz bile. Burnum sızlayacak ve Nazenine ortak olacakken gülmeme engel olamadım.
Bir süre saçma sapan muhabbetler edince yataklarımıza çekildik. Beş dakika geçmeden Nazenin yorganımı kaldırmıştı bile. Ne zaman çok üzülsem benimle yatmak isterdi.
Belime sarılır, bana göre uzun olan vücuduyla sıcaklığında uyuturdu. Kısık ve ipeksi sesi her zaman ki türkülerine başlar, ruhumu okşardı.
Nazeninin annesi Azerbaycan Türkü bir pamuk şeker olduğu için Nazenin azeri türkülerinin en yürek yakanlarını paylaşırdı bizle.

(Dinle bunu dinleeeeee)
Sesi de adının hakkını verir ruhunuzu dinlendirirdi. Bir süre onun sesinden şifa bulup sızan yaşlarımı parmak uçlarıyla kuruladım.
Türkü biteli on dakika olmadan odanın ışığı güçlü bir el darbesiyle yakıldı.
"Bıktım lan! Ben niye sürekli olmayan aşkın acısını çekiyorum kahpeler?"
Meyranın mavi gözlerinin akı kızarmış, küçük burnu şişmişti. Hiç sevmezdi böyle görünmeyi. Bir an gülmek istedim.
"Yeter! Bıktım senin Halilinden. Bu işe ben el atıyorum."
"Ne... Ne diyorsun sen?"
"Bırdırcın avına çıkıyoruz. Yetti canıma lan. Ciğerim kalmadı ikiniz yüzünden. Günlük iki paket maltepe içen, sakalı sararmış dedelere döndü ciğerlerim."
Sonra hızlı hızlı dolabına yöneldi. İçindeki karmaşanın bir kısmını dışarı taşırıp elinde bir poşetle geri döndü. Bir bize bakan sinsi bakışlarına bir de elindekine baktık.
"Yeter lan yeter! Buramıza kadar geldi ! Başlarım senin aşkının ızdırabına!"
"Ama Meyra!"
Poşetten çıkardığı telefona alık gözlerle baktık. Ama onun hinlik dolu gözleri kendinden çok emindi. Nazenin elimi tutunca korkusunu anladım. O da benim gibi yaklaşan fırtınanın farkındaydı.
"O... O ne?"
"Ben oturur bunun gelmişini geçmişini anlatırım da yeri değil. Babannemin üstüne hat aldım. Kaçakçılar çarşısından aldım lan ben bunu! Tipi kayık adamlardan mal isteyen müptezeller gibi kaçak telefon sordum! Kaç günlük yemek paramı Imeal atsınlar diye verdim! Ne diyorsam yapacaksın!!! Şimdi şu senin üniformalı bıldırcını ava çıkıyoruz!
Bağırtısı hiç kimsenin karşısında düşmeyen burnumu eğiyordu. Hızlı hızlı gezen parmaklarına dehşetle baktım. O ise keyifle bana telefonu uzattı.
"İlk mesajı attık. Hayırlı olsun gaziler."
O gülüş bizi bitirecekti... Ya da yepyeni bir kapıdan geçmem için güç verecekti. Uzattığı telefonu alıp ekrana baktığımda beynimden vurulmuşa döndüm. Canım dediğim kızın bana yaptığını düşman yapmazdı.
"Beni bitirdin Meyra! Sen beni bitirdin..."
Fısıltım Nazenin'in ürkek bakışlarıyla yanıma yaklaşmasına neden oldu. Ekrana bakan bakışları, atılan ve maalesef mavi tık olan mesajdaydı. Ve dudakları beni mahvetmek için yüksek sesle okudu.
"Vur hançeri kalbime! Kalbim kana bulansın! Fazla derine inme aslan parçası! Çünkü orda sen varsın!"
|
0% |