@orenda
|
Yola çıktıkları andan beri çok bir konuşma geçmemişti kimsenin arasında. Zaten karnında ki ağrı canını sıkıyordu bir de Nazeninin geri kafalı akrabalarının işgüzarlığı iyice tadını kaçırmıştı. Nazlı annesinin camdan dışarı izleyişini takip ettiği için merakla birbirine bakan kızları da fark etmedi.
Annesi genelde bu kadar öfkelenmezdi. Ünzile ablasıyla ne konuştuklarını merak ediyordu en çok da. Çünkü arada, aracı kullanan Asafa doğru bakıp dişlerini sıkıyor sonra cama geri dönüyordu.
Meyranın bacağını dürtmesiyle gözlerini çekti annesinden. Meyra kulağının dibine iyice yaklaşıp karşılarında yan yana oturan Nazenin ve Züleyhayı işaret etti.
"Alıyorum kokuyu, biri ortalığa sıçmış. Ne oluyor Nazlı?"
"Asaf ve babam var şimdi. Ankara da durunca konuşuruz."
Fısıltıyla konuştukları için kimse fark etmiyordu ne diyorlar. Sadece Nazenin kulaktan kulağa oynayışlarını iri gözleriyle süzüyordu.
"Nazoyu mu üzecekler?"
Meyranın sıkıntıyla söylenen sözleri Nazlının kaşlarını çatmasına sebep oldu.
"Annem varken sıkar o biraz! Ama çok da hoş karşılamaz o yobazlar bizi."
"Sen de sinirlisin?"
Bir soru cümlesi olduğunu Nazlı tonlamasından anladı.
"Konuşuruz inince. Şimdi kimseyi huzursuz etmeyelim."
O sırada Nazlının telefonuna gelen mesajın sesi yankılandı çıt çıkmayan aracın içinde. Nazlının heyecanla telefona ulaşma çabasına da iki kız kıkırdadılar. Halil için özel oluşturulmuş bildirim sesini bilmeme gibi bir durumları yoktu.
Nazlı telefonu açtığında yüzünü büyük bir gülümseme kapladı.
Boncuğum
Hemen mesaj kutusuna girip yazmaya başladı.
Halilllllll. Döndün mü? Allahım çok şükür açmışsın telefonu, iyi misin sevgilim? Nerdesin?
İyiyim Nazlı boncuğum, henüz dönmedim ama kısa bir aralık bulunca yazmak istedim. Sen iyi misin güzelim? Ne yapıyorsun?
Halil biz şimdi arabadayız, Amasyaya gidiyoruz hepimiz.
Amasya?
Asaf ve Nazenin için. Annem finallerimiz biter bitmez çıktı geldi. Sanırım orda biraz işler karışıkmış. Arabanın arkasında bir sürü nişan bohçası var ve zavallılar nişanlanmaya gittiklerini bilmiyorlar🤣
Halam beni asla şaşırtmıyor asla. Sıkıntı ne boncuğum? Neden bu kadar acele ediyor? İyi mi, bir şey yok değil mi? Canını sıkacak bir şeyler mi oldu halamın?
Nazenini yengesi kendi yeğeniyle evlendirmek istiyormuş ve sanırım Asafın ailesi olmayışı Ünzile ablayı korkutuyor. Bilmiyorum bende, annem çok az şey söyledi. Sinirli sadece ama iyi endişelenme.
Halama güvenim sonsuz, kimse ne olduğunu anlamadan nişan yapılmış olur.
İnşallah sevgilim çünkü Nazenin babasının da onları desteklediğini duyunca çok üzülecek.
Nazlım
Nazlı ismini böyle söylediğinde sanki kulağında da ses tonu yankılanıyormuş gibi burnu sızladı. Çok özlemişti. Daha bir ay olmuştu ama çok özlemişti. Peki nasıl dayanacaktı daha fazlasına?
Seni çok özledim Halil...
Öyle özledim ki nazlım...
Aynı anda gelen mesajla burnundaki sızlama daha da fazlalaştığı gibi boğazı da düğümlendi.
Halil bir saate Ankarada olacağız, arayıp sesini duyamam mı?
Çok özür dilerim Nazlı. Çok özür dilerim şimdi kapatacağım ben telefonu. Yanınızda olmayı öyle çok isterdim ki.
Böyle söyleyince de sanki suçluymuş ve hatası için bağışlanma istermiş gibi açıklayınca içine dert oldu Nazlının.
Olsun sevgilim iyi olduğunu söyledin ya çok mutluyum şu an. Hem zaten o kadar kalabalık ki doğru düzün konuşamazdık biz de. Ben sana her şeyi yazarım Halil. Galiba biraz ortalık karışabilir🤭 Annem burnundan ateş çıkarıyor şu an. Ne oluyorsa anlatırım ben sana. Yanımızda gibi hakim olursun her şeye. Annem Dudu hanımı yolarsa ayırmam ama Halil sonra bana kızma. Çok sinirlendim bende.
Sen iyice şiddetten besleniyorsun boncuk, geldiğimde konuşalım senle bu durumu.
Konuşalım kocacığım. Konuşalım aşkım. Biz senle şiddet yanımı nasıl bastırırız böyle uzun uzun konuşalım.
Kendi kendine kıkırdayınca babası da dahil herkes başını çevirmiş ona bakıyordu. Tüm yüzünü bir sıcaklık kapladı. Böyle de bakılır mıydı canım insana? O artık evli barklı bir kadındı. Kocasıyla da fingirdeyemeyecekse niye gidip imza atmıştı ki? Herkes dik bakışlarını üzerinden çekince telefonuna hemen geri döndü.
Fenasın Nazlı çok fena. Ama nasıl iyi geldin şu an ah bir bilsen.
Seni çok seviyorum Halil. Dikkatli ol ve biran önce bana gel.
Telefonum kapalı olacak, merak etme boncuğum. Bende seni çok seviyorum gün ışığım.
Halilin çevrimdışı oluşuyla Nazlı da bir tur daha yazışmalarını okuyup kırık bir gülümsemeyle kapattı telefonu. Sonra da parmağındaki yüzüğüne bakıp azıcık okşadı.
"Hiç halayı arayıp soran yok tabi."
Annesinin gülümsemek isteyip, kendini tutar gibi duran yüzüne baktı. İyice dibime girip sırnaştı Nazlı.
"Hemen kapatması lazımmış telefonu ama sordu tabi ki. Bende Amasya muharebesi olursa gel bizi kurtar dedim."
"İyi ele Nazlı. Bu baban adam gibi soru da sordurmuyo insana. Nerede yine bu çocuk?"
Nazlı yutkundu. Annesi için Halil bir polisti ve aklı bu durumları almıyordu. Babası ne kadar önünü kesecek netlikte karışılmayacağını söylese de Halil için hala değil anneydi sonuçta. Üstelik içlerinde en az şey bilen annesi için de vicdanı sızladı Nazlının.
"İyi anneciğim, merak etme sen. Hem o kötü olmuş olsa ben böyle rahat olur muydum? Gelecek inşallah görevini bitirsin. Bizim anlayışlı olmamız lazım."
Züleyha konuşanın kendi kızı olup olmadığını sorguladı. Nazlı büyüyordu. Bir zamanlar istediği olmayınca hemen burnu akan, göz yaşını gözünde tutan kızı şimdi onu teselli ediyordu. Kızının omzundaki başına kendi kafasını yasladı.
"Gidip trafik polisi olsa bi tarafı eksilirmiş sanki! Sabahını akşamını bilirdik. "
"Değil mi anne. Ne olurdu yani trafik polisi olsa? Senin sözünü dinlemediğimizde başımıza bir şey geliyor işte."
"Nazlı suyuma gidip, beni yumuşatmaya çalışıyon ya yemiyom yavrum."
Nazlı yine kıkırdadı .
"Az sakinleş annim, sonuçta görücü gidiyoruz. Kaynanası da katnemmiş demesinler."
"Desinler Nazlı! Özellikle o suratsız Dudu desin. Yazık, edebinden susuyo diye elindeki mal yerine koyuyo kızı."
"Anne sen Ünzile ablayla ne konuştun Allah aşkına?"
Züleyha önde murıltıyla sohbet eden kocası ve Asafı yine gözleriyle süzdü. Kocasının verdiği tembih nutukları olmasa çok daha heyheyli olurdu da Asil de haklıydı. Şimdi fevri davranıp bir çuval inciri berbat edemezdi.
"Bi başımız boşa çıksın, konuluruz annem."
Daha sonra yine sessizce kızlar ara ara sohbet ettiker, Züleyha çok ilgilenmedi. Ankaraya ulaştıklarında Gurur babasını aramış ve konum atmıştı. Nazlı annesinin koluna dokunup kendine bakmasını sağladı.
"Annem, Gurur Amasyaya niye gidiyoruz biliyor mu?"
Züleyha Nazenine göz atıp kızının bacağı üzerindeki elini avcuna alıp sıktı.
"Siz Adanadayken konuştuk ya yavrum zaten o zaman dediydi şoştar. Her aradığında sorup duruyodu. Çekemem onun çenesini diye biz Amasyaya gidiyoz dedim hemen damladı. Anam kime çekti bilmiyom ki bu çocuk? Küççükken de kadın günmlerime gelecem diye tutururdu. Dedikodu seviyo sıpa, kokusunu da iyi alıyo."
Bıkkınlıkla edilen laflar sonunda sessizliği kırmak için bir anahtar olmuştu. Kıkırdayan kızlarla Züleyha da gülümsedi.
"Zülüş bence dünyaya bir de erkek halim lazım demişsin sen. Genlerini böyle sağlam aktarışının incelenmesini talep ediyorum."
Züleyha Meyraya yan yan baktı.
"Benim nerem dedikodu seviyo zilli? Hem dedikodu sevsem oturur İzmirde neler ettiniz bir bir anlattırırdım."
Meyra kendi kalesine gol yiyince burnunu öne eğip geri yaslandı.
"Neyse ki anan her bişeyi sormadan anlatıyo da zahmetten kurtarıyo beni. Oğluşumu da nasıl sevmiş Süreyya hanım. Tabi gördü boylu poslu, kıpçık gözlü yavrumu kaçırmayım dediyse demek ki."
Meyra maviş gözlerini iri iri açmıştı. Ne yani annesi İzmirde olanları mı anlatmıştı? E ona söylememişti bir şey.
"Süreyya hanım mı?"
"He... E o kadar dünür sayılırız artık. Bi ağırlığımız olsun demi?"
"Nazlı bu annen ne diyor yine ya?"
Nazlı da omuz silkip annesinin omzuna başını yasladı.
"Sen otuz yaşında evlenme hayallerine veda et de mezuniyet için duaya başla şekerim."
"Otuz ne kız?"
Annesinin yükselen sesiyle Nazlı sırıtarak ona kaş göz yapan Meyraya baktı.
"Bu sarışın otuz yaşından önce evlenmeyi düşünmüyormuş anneciğim."
Züleyha yüzündeki gülümsemeyi büyütüp Meyraya göz kırptı.
"Ah kuzum... Vah benim kadersiz yavrum, sen öyle mi diyodun? Yazık olacağımış ya hayallerine. Olurdu belki de kaynanan ben olmayaydım olurdu."
"Ya Zülüş Allah aşkına şöyle söyleyip durma artık. Ne kaynanası ya? Hem daha fol yok yumurta yok siz Adana eşrafı ne evlilik tutkunu çıktınız ya."
"Biz hayırlı işe şeytan karıştırmak sarı kızım. Sen o akla bi kışt de. Hele başımızdakileri bir hâle yola koyak sana da gelecek sıra."
Meyra dalga geçerek onu izleyen Nazlıya dudaklarını oynatarak gahpe demekle yetinse de Nazeninin kalçasına bir çimdik atmayı ihmal etmedi. Bir şey dememiş olması kıkırdayıp durduğu gerçeğini örtmüyordu.
"Annem gelecek dedin Zülüş. Aradım telefonu kapalı. Ay zaten o niye geliyor anlamadım ki."
"Uçağa bineceğidi kuzum, ben ısrar ettim. Özledim kadını canım, bahaneyle onunda havası değişir. "
"Uçak mı? İzmirden Amasyaya uçuş yok ki."
Züleyha kaşılarını kaldırıp indirdi.
"Ha sen bilmiyo muydun? Süreyya İstanbul'da ya kızım. Çiçekleri götürmüşler işte."
Meyranın karışan aklı iyice ambele oldu. İki gündür konuşmuyordu annesiyle. Ama ona böyle bir şey söylememişti.
"Bana söylemedi."
"Biz de konuştuğumuz da koşturarak eve gidip iki üç parça alacağını söylüyodu. Büyük teslimat mı ne varmış. Çiçekleri de muhafaza edecekleri aracı sık sık kontrol etmeleri gerekiyomuş, biraz aksilikler olmuş sanki. Patronuyla komyonun önü sıra gideceğidi. Gelince kendin soran zati."
"Annem hiç köy hayatı görmedi, inşallah tosunları görünce şok olmaz."
Meyranın kaşlarını indirip kaldırarak dans ettirmesi iyice hafiflemiş havaya ferahlık getirmişti. Burda yaptığı imayı Nazlı ve Nazenin anladığı için güldüler.
Meyra ilk kez Amasyaya gittiğinde en çok tosunlara bulaşmıştı. Simenter Cinsi olanların çiftleştirilmek için köylüler tarafından ineklerini getirdiklerine de bir iki kere tanık olunca, işi iyice dalgaya almıştı.
"O niye kız? İlla televizyon da neyde görmüştür."
Meyra karşısındaki kadına doğru yaklaşıp sağı solu kontrol eder gibi bakındı.
"Zülüş benim annem masum bir İzmirli. Nereden bilsin Nazeninlerin tosunlara altın yoldan getirilen inekleri. Saltanat sistemi el değiştirmiş, tosunlara kaptırmışız resmen. Bak gittim bir hafta kaldım, bir tane siyah boğa var. Tüm ganimeti o topluyor. Cinsi iyi diye tüm hatunları o götürüyor."
Züleyha gözlerini iri iri açıp sırıtan Meyranın alnına küçücük vurdu.
"Allah canını almasın senin emi. Bende efendi uslu dinliyom essah bişey diyecekmişin gibi. Anam Yiğit de pek ayarsız, siz malamat edeceğiniz bizi belli oldu."
Meyra pis sırıtışını bozmadan geriye yaslanıp öpücük attı Zülüşüne. Züleyha da söylenir gibi bir iki mırıldanıp gülmek isteyen yüzünü cama çevirdi. Onun köyünde de olan bir şeydi. Bu durumların içine doğduğu için tarla ekmek kadar da doğal gelirdi hep. Ama Meyranın dediği gibi Süreyya damızlıkları görse kalpten giderdi. Dehşetle açılmış gözleri aklına gelince kendi kendine kıkırdadı. Sonra da ona bakanlara dönüp büyük bir kahkaha attı.
"Kız Allahını seviyosan anana bişey deme emi. İlerde döner döner lafını eder güleriz."
Meyranın gülümseyen yüzü ona bakan Nazlıya takıldı. Züleyhanın olması gereken bir şeyi dillendirir gibi konuşması, içine çok sıcak bir his yaymıştı. Kendini aslında hayal olan ama yaşanılacağından emin bir şekilde dillendirilen anı düşlerken buldu.
Kocaman bir evde, büyük bir masanın etrafında, kahkaha atan ailenin birer üyesi olan annesi ve kendisi...
Nazlı hâlâ ona böyle bakarken duygulanmaması imkansızdı. Bir okul, ona iki kız kardeş vermişti. O iki kız kardeş beraberinde iki farklı kültürün içinde, çok güzel insanlar getirmişti. Şimdi ise kız kardeşlerden biri, gözlerinin içerisine aile olduklarını söylüyor ve bundan duyduğu mutluluğu boncuk irisleriyle anlatıyordu.
Ankaraya ulaştıklarında Gururun attığı konuma varmaları yarım saat sürdü. Biraz dinlenmek ve açlıklarını gidermek için Nazlı da yakında yemek yiyebilecekleri yerlere bakıyordu telefonundan. Araba sağa yaklaşıp durduğunda uyuşmuş ayaklarını açmak için hemen arabadan indiler. Kuru ayaz yüzlerini yakıyordu. Etraflarına bakınırken sırt çantasını takmış, sırıtan bir yüzle kendilerine yaklaşan Gururu gördüler. Soğuk hava yiğitliği yenmiş, saçları bozulur diye endişe eden çocuğa bere taktırmıştı.
"Vay anam vay... Araba gerçek mi Asil Bey?"
Asil kollarını açarak kendine yaklaşan oğluna "zevzek" diyerek sarıldı. Babasından ayrılan Gurur bu sefer annesine yaklaştı.
"Kız... Zümrüt göz, senin işin değil mi bu?"
"Oğlum sizi düşünen ananızı siz niye yeriyonuz yavrum? Bak ne güzel hep beraber gidiyoz rahat rahat."
Züleyha kendine sarılan, bir de büyüdüğünü kanıtlamak ister gibi yerden ayaklarını kesecek kadar kaldıran oğlunu koklayarak öptü.
"Yeme beni anne ama iyi iyi çok ciks olmuş. Havamıza hava katar."
Züleyha başını iki yana sallasa da gülmeden edemedi. Gururun Nazlıyı da kucaklamasını izledi. Sonra ablasına sarılı bir halde babasına döndü oğlu.
"Baba aslında aşiret paket bir passatla önden gitsen var ya offf. Yok böyle bir karizma."
Kendi söylediğine en çok kendi güldüğü için babasının sen adam olmazsın bakışlarını umursamadı Gurur. Kızlar ve Asafla da selamlaşıp hemen Nazlının önerdiği restorana doğru yürümeye başladılar.
Önden giden çocukların ardından ilerliyordu Züleyha ve Asil.
"Züleyham..."
"Hmm..."
"Çocuklarını gördün biraz dinmiş sinirin."
"Yok o bi yerde zamanını gözlüyo daha. Yazık yavruma. Anası babası yok diye sahipsiz sanıyolar."
"Ünzile kötülük için söylemedi öyle biliyorsun değil mi?"
"Tahir abiye de aşkolsun. Daha görmedi bilmedi, anasız babasız çocuğa güvenip vermem kızımı demiş. Anasını babasını bildiğin beyinsizin de maharetlerini dinledim Ünzileden. Babası bakkalı bırakıp gidemiyomuş, kasadan para çalar diye."
"Siz kadınlar gibi değil bizim aklımız. Derdimizi anlatana kadar sakinliğini koru, Tahirle ters düşmeyelim."
Züleyha kocasının koluna girip, iyice yaklaştı Asile. Asil üşüdüğünü anlayınca kolunu elinden kurtarıp sırtına doladı kolunu.
"Benim derdim Tahir abi değil ki. Sen adam akıllı konuşup, meramımızı anlatın. Ben o büyük iblisten korkuyom. Evin büyüğü diye her şeye musallat oluyo dedesi olacak nemrut. Onlar da öyle görmüş, öyle bellemişler adamın lafı emir gibi geçiyo diyo Ünzile. E en çok da Duduyla akılları birmiş."
Asil kısık bir kahkaha attı.
"Sen akıllı kadınsın karım, kimin nabzına hangi şerbeti vereceğini bilirsin."
Züleyha başını kaldırıp Asile baktı. Anlamak ister gibi de kaşlarını çatmıştı. Asil dudağı sağa kıvrık bir hâlde yürüyor, Züleyhanın bakışlarına karşılık vermiyordu.
"Parayı pek seviyo uzak günü yakın olasıca."
Bunu biraz da mırıldanır gibi dile getirdi.
"Öfkeyle kalkarsan zararla oturusun Zümrüt göz. Kimin yumuşak karnı varsa oraya nişan alırsan kendini de, Nazenini de üzmezsin. "
"Sonra görgüsüzlük yaptın demek yok emme."
Asil biraz evvel ki gülüşünden çok daha güçlü bir kahkaha daha attı.
"Aşkolsun ben ne zaman öyle söyledim?"
"Asil ne bileyim ben ne zaman dedin? Daha evvel kocamın parasını dilime dolamadım ki hiç. Araba büyük olsun dedim diye yan yan baktın ya ondan diyom mustur!"
Asil iki yana salladı başını sonra da adımlarını hızlandırdı. Böyle söylediğine inşallah pişman etmezdi Züleyha hanım.
Onlar peşlerinden gelirken Asaf çoktan Nazenini köşeye çekmişti bile. Öyle hızlı bir emrivakinin içinde kalmıştı ki ne yapacağını bilememişti. Herkesin içeri girdiğini gözleriyle tarayıp kara büyüsünün ellerini avuçlarına alıp nefesiyle ısıttı biraz.
"Asaf ya ben çok heycanlıyım şu an. Karnım ağrıyor Amasyaya yaklaştıkça."
"Senden çok da farkım yok büyüm. Ama biz yanlış bir şey yapmıyoruz değil mi? Züleyha hala bana pek seçenek bırakmadı ama seni de zor durumda bırakmayız inşallah böyle giderek."
"Yok rahatsız olmazlar bizimkiler. Zaten Züleyha abla bana da çok bir şey söylemedi. Annemle konuşmuşlar, halletmişler bi'tanem. Yani bir sıkıntı çıkacağını düşünmüyorum. "
Asaf, Nazeninin sözleriyle biraz daha rahatladı. O bilmiyordu bu işler nasıl yürür. Nasıl en doğru şekilde halledilir. Durum ona bırakılsa en fazla gider ve ben kızınızı seviyorum diyebilirdi. Ama anladığı kadarıyla geleneklerine bağlı ailelerde işler biraz daha farklı işliyordu. Gerçi Asaf gelenekler ne onu da bilmezdi. Züleyha halası onu arayıp, her şeyi halledeceğini söylemese kasılmaktan kendine gelemezdi.
Kendi için değil ama Nazenine layık görülmemek, onun üzülmesine neden olacak bir adam olmak kanına dokunurdu.
İçindeki minnet büyüdükçe büyüdü. O tek başıma nasıl karşılarına çıkarım diye kara kara düşünürken şimdi kocaman bir aileyle gidiyordu. Bir şeyleri eline yüzüne bulaştıracak olursa müdahale edecek kişiye istemsiz güven duyuyordu. Belki Halilin anlattığı o kadın, bu sefer de kendine deva olurdu. Halil ve Yiğiti her zorluktan kurtaran Züleyha, şimdi de Asafa el uzatırdı.
Öyle demişti. Adanada gözlerinin içerisine bakıp Halil ve Yiğit neyse Asafın da bundan böyle öyle olacağını kendi söylemişti.
Ne ilginç bir durumdu. Başkasının çöpe attığını başka bir kadın evinin baş köşesine davet ediyordu.
Merhamet gerçekten çok farklı bir şeydi ve her kula bahşedilmiyordu.
"Annen... o ne dedi Nazenin?"
Nazenin ise buna ne cevap vereceğini bilmiyordu. Çünkü annesi esasında çok da bir şey dememişti.
"Şaşırdı tabi. Benden hiç görmedi ya böyle bir şey biraz alışması için zaman verdim. Sonra da Züleyha ablayla konuşmuşlar işte. Onlar kendi aralarında bir tanışma organizasyonu düşünmüşler, biz de uyuyoruz. "
Asafın dudağı biraz kıvrıldı.
"Hakkını ödeyemem onun. Birde elimiz boş gidilmez diye dünya kadar hediye hazırlamış. Ben düşünemezdim bu kadar ince."
Nazenin şaşkınlıkla gülümsedi.
"Ay görmedim ben ya çok düşünceli kadın ama. Yerim onu ben, ne zahmetlere girmiş."
"Bagajda hepsi. Erinmemiş bir de paketleri tüllerle, kurdalelerle süslemiş."
Asaf sesinden oluk oluk akan minnetle bunları dile getirirken Nazenin anlamadığı için kaşlarını çatar gibi baktı. Ne gerek vardı ki o kadar süslemeye? Sonra düşünmekten vazgeçti. Kim bilir neler geçiriyordu aklından? Nazenin yetişemezdi onun takıldığı noktaların, uzandığı düşüncelere.
El ele içeri girdiklerinde büyük bir masa etrafında Gururun anlattığı bir şeye kahkaha attıklarını gördüler. Masaya yaklaşınca Nazenin elini Asafın parmakları arasından kurtardı. Züleyha ablasından utanmıyordu ama Asil ağabeyine bakamazdı böyle bir haldeyken. Geçip oturdular.
"Oğlum kurban oluyum sen benim ömrüme mi göz diktin? Niye artislik yapıp boş kağıt veriyon annem hocana?"
"Haksızlık yaptı anne. Kapı kapanmamıştı bile ama kızı sınıfa almadı, sınavını yaktı. Birde statüsünü kullanıp aşağıladı. Ne yani bu adamdan mı alacağım ben ders? Bu mu öğretecek bana bir şeyler? O önce insan olmayı öğrensin!"
"E kalktın adama senin verdiğin dersi alıp, kendimi küçümseyemem dedin de boyun mu uzadı?"
Züleyha ters ters baksa da Gurur tüm rahatlığıyla omzunu silkti.
"Çok havalıyım şu an okulda. Herkes Gurur Yaman Sulhanın yardımcı doçente çektiği ayarı konuşuyor."
"İyi bok yiyorlar! Tövbe Allahım masanın başında ağzımı niye bozduruyon sen benim sıpa?"
Gurur da annesinin bu huyuna takıktı. Kendi yaptığının bile sebebini başkası olarak etiketleyip, üste çıkıyordu kadın.
"Sen takma kafana Zülüş. Oğlun gelecek dönem verir o dersi ama bizim pirana kılıklı hoca daha da kimseye yapamaz haksızlık. Beklediğinden fazla ters dönüş aldı. Egosu yeni bir hezimeti kaldırmaz."
Züleyha Asile baktığında kocasının kaşlarını kaldırarak oğlunu seyrettiğini gördü. Sonra başka bir şey aklına gelip yerleşti.
"Lan! Fındık oğlum yoksa sen o kızla mı görüşüyon, ondan mı kudurdun durduğun yerde annem?"
Gurur yüzünde kibirli bir duruşla hiç konuyla alakası yokmuş gibi duruyordu.
"Haksızlığın karşısında durduk diye 1.65, kahve-kızıl saçlı, ela gözlü bir afete yılışıyoruz sanıyorlar."
Kızların sesli kahkahasına Züleyha da çatmaya çalıştığı kaşlarını düzeltip güldü. O efendi ol dedikçe bir vukuatını izliyordu oğlunun.
Yemeklerini yediler, çaylarını içerken Gurur kaş göz yaparak Asafla fısır fısır bir şey konuşup gülüşen Nazenini işaret etti.
"Eee Zülüş o kadar yolu selam vermeye mi gidiyoruz? Nedir plan?"
Meyra sonunda istediği konu açıldığı için hemen sandalyesini kaydırarak Gururun dibine kadar yaklaştı. Nazlı diğer yanında sadece öne eğilerek annesini görebileceği açıda bekliyordu.
"Allah aşkına konuşun artık. Buraya gelene kadar meraktan öldüm. Biz bir anda neden Amasyaya gidiyoruz?"
Züleyha masalarından biraz uzakta, cam kenarındaki koltuklarda çay içip, fingirdeyen ikiliye bakıp çayından bir yudum daha aldı.
"Yengesi azıtmış. Hani o mesele vardı ya iyice büyümüş evin içinde. Sağda solda sanki sözleri kesilmiş gibi laf dolaştırıyolarmış. Ünzileye de Nazenin Asafı söyleyince kadın iyice dert sahibi olmuş. Tahir abiye çıtlatmış az bişey o da çocuğun anasını babasını, kimlerden olduğunu sormuş. Kadın iki arada bi derede anlayacağınız. Beni aradı. Nazenin, Asafın yeğenim olduğunu demiş ya durumu anlattı. Birde kızın hevesi düşmüş oğlana, ben ev adamı istemez nasıl diyem diye akıl istiyo koca kadın."
Gurur geriye yaslanıp annesine baktı öylece ama Meyranın sarı benzi kızarmaya başlamıştı bile.
"Kızı sözlerken az düşünüp sormak akıllarına gelecek miymiş? Ay hiç beklemezdim Tahir abiden."
"Bende bi bozuldum emme o da kızının iyiliğini ister. Dudunun elinde büyümüş nerdeyse. Sabah akşam gelip yeğenini övünce, kızına iyi hayat sözü verince aklı o yana dönmüş demek ki. Bu erkek tiyniyeti saf, iki tatlı söze tav oluyolar."
"Sağol be anne. Yine yedik erkekler olarak paparayı."
Züleyha ters ters oğluna baktı. Kendi doğurmuş olması bazı gerçekleri de inkar etmesine sebep olacak anlamına gelmiyordu neticede.
"Yalan mı diyom? O yengesi arkadan kızının başını yakmaya çalışıyo vasıfsızın tekiyle, yüzüne gülüyo diye yutuyo adamda. Şurda iki gülsem, iki yıkayıp yağlasam size her bi dediğimi yaptıramam mı?"
Böyle de söyleyince bir hak verecek gibi oldu Gurur. Annesi babasını her türlü duruma ikna edebiliyordu sonuçta. Nazlı da az parmağında döndermemişti onları ki kaptırdığı konser biletleri aklına geldiğinde o tufaya da nasıl düştüğünü hâlâ anlayamıyordu.
"Zülüş ama sen halledersin değil mi? Valla bu kız çok aşık oldu Asafa. Babası izin vermezse üzüntüden hasta olur benim nazom. İlk bende bi gıcıklık yaptım ama Asaf da fena kapıldı gibi."
Züleyha bilmiş bilmiş ikiliye bakıp gözlerini süzdü.
"Allaha çok şükür kırk iki yaşına geldim de bomboş geçirmedim ömrümü. Hele bi gidek, efendiliğimizle bi boy gösterek gerisi gelir inşallah. Şu Tahir abiyi Asil az yumuşatsın. Dedeyi de gönüllüyecez artık ne yapalım. Yenge hanımın da çok hevesi varsa yeğeninde kızını versin. Bi de onu içime dert edip yük sahibi olamam. Anam bu memleketin akraba derdi beni öldürecek."
Meyrayla Gurur hâline tavrına sırıtarak baktılar.
"Zülüş bu dünya olarak genel problem çok ülkeye maal etme. Shakira'nın bile kaynanasından şiddet gördüğünü izledi bu gözler."
Züleyha ciddi ciddi konuşan kıza bakıp kaşlarını çattı. Sonra da nefesini bırakıp omuzlarını düşürdü.
"He doğru diyon yavrum. O sıfatsız da essah bişey sanmış kendini de kadını aldatmıştı ele?"
"Aynen. Kadın da atarlı giderli şarkı yazdı. Böyle rolexi casio ile takas ettin gibi."
Muhabbetin saçmalığı tartışılmazdı ama dinletiyordu kendini. Gurur da hiç yadırgamadan eşlik ediyordu.
"Evet anne bi nevi bizde ki attan indin eşeğe bindin diyor. Çok haklı, çapsız adam yedi boynuzu ama. Dünya kadınlarının enerjisel ahı, ahhhhhh olarak çıktı."
Züleyha edepsiz oğluna elindeki peçeteyi fırlattı.
"Arsız, utanmaz! Anasına ettiği lafa bak bi! Hadi kalkın yolumuz var daha. Karanlığa kalmayak. Anan da inmiş çokdan Amasyaya, merkezde bizi bekliyomuş. Onu alacağız."
Züleyhanın hızlı kalkışıyla hepsi toparlanıp, yola çıktılar. Üç saat sonra Amasya il sınırlarına girildikkerinde ilk Süreyyanın attığı konuma doğru ilerlediler. Bursa da tanışsalar da Amasyaya gelmediği için çekiniyordu Süreyya. Ama ağzından kaçan küçücük bir şey için Züleyha yakasına yapışmış ve onu nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde ikna etmişti. Aslında bir şey yoktu ama Züleyha da asla onu dinlemiyor, hazır toplanılmışken kendini de yanında istiyordu. Zaten kafası karma karışık olan Süreyya için bir kaçık yolu oldu bu kısa tatil. Kendini almaya gelen büyük araçtan hepsi inip, onu öyle güzel karşıladılar ki içindeki cendere biraz ferahladı. Kızının kokusunu soluduğunda ise çok daha iyi hissediyordu.
Züleyha, Ünzileyi arayarak haber verdi. Hevesle gelişlerini bekleyen kadın gün aydığından beri hazırlık yapıp duruyordu.
Bir kaç günden beri kocasıyla arası bozuk olsa da umurunda değildi. O el bebek gül bebek büyüttüğü kızını kimseye meze edemezdi. Yirmi dört yılını geçirdiği evliliğinde hep el yerine konulmuş, hiç lafı dinlenilmemişti. Kocasıyla evinin içerisi huzurlu olsa da ağabeyler ve yengeleri yüzünden çok da ters düştükleri olurdu. Tahir evin en küçüğü diye sözüne itibar etmezlerdi ama mesele işe geldiğinde de hep ondan beklerlerdi.
Tarlalar sürülecekse Tahir hallederdi. Hayvanlar kurbana hazırlanacaksa Tahir altından kalkardı. Meralar düzene sokulacaksa Tahir bir başlasın devamı gelirdi. On üçünde Tahirin annesi öldükten sonra Dudu yengesinin evi çekip çevirmesi sözünü geçiriyordu. Herkes evin annesi gibi oldu diye saygı duyuyor, her isteğini yerine getiriyordu. Bunun verdiği bir özgüvenle de Dudu yengesi kayınbabasından çok herkesin evine karışabiliyordu.
Ünzile onların karakterine yetişecek, onlar kadar dillerini çirkinleştirecek biri hiç olamamıştı. Bu da istemese de çoğu zaman ezilmesine neden olmuştu. Evliliğinin ilk zamanları Tahire ona yapılanları anlatsa da kocası hep iki taraf arasında kalmıştı. Biraz büyük ne derse o doğrudur aklı, biraz da evin küçüğü olduğu için lafı dinlenilmemesinden sebep kocası konuşsa bile umursanmamıştı . Tabi asıl sebep Ünzilenin kendi memleketlerinden olmayışı vardı ki yıllar geçse bile hâlâ duyardı bunu iki eltisinden de. Allah var Dudu yengesiyle karşılaştırınca Nuray yengesi biraz daha insaflıydı. Ama evin büyüğüne karşı gelmeyi gözü yemediği için Tahire ve Ünzileye yapılan haksızlığı görse bile sessiz kalırdı.
Tahir Nahçıvan sınır kapısında askerliğini yapan bir jandarmaydı ve Ünzile de sınıra yakın bir yerdeki köyde yaşıyordu. Keçi otlattığı bir gün, susamış askere süt verirken Tahir görmüştü onu ve aklı da Ünzilede kalmıştı.
Bir kaç bakışma, iki üç kelamın kalplerine yaptığıyla Tahir teskeresini alıp memleketine dönerken yanına Ünzileyide katmıştı. Kaçarak evlendikleri için iki taraf da yüzlerine bakmamıştı bir süre. Nazenin doğana kadar annesi hiç bir telefonunu açmamıştı. Tahirin ailesi ise onun kadar çalışacak adam olmadığı için biraz daha insaflı davranmışlardı.
Ünzile hiç pişman olmadı elini kavrayıp onu götürmek isteyen askerin peşine takıldı diye. Onu yıpratan etrafında ki insanlardı. Yaşları ilerleyip kendi düzenlerini kurduklarında ise bir çok şey düzelmişti. Laf söz oluyordu ama kapılar kapanınca da umursanmadan kendi hayatlarına bakılabiliyordu.
Ama şimdi kocasıyla ilk kez karşı karşıya gelmiş oldu. Gerçi biraz Tahirin baktığı yerden bakınca neden böyle yaptığını anlıyordu. Sonuçta Dudu yengesi yeğenini öyle meth ediyordu ki ne olduklarını bilmese Ünzile bile inanırdı. Kapı ardında konuşulanları da ahırda ineklerle ilgilenen, tarla da koşturan kocası duymuyordu.
Yoldan gelenlerin aç olduğunu düşündüğünden kocaman iki masa hazırladı biri salona biri sofaya. Kulağı dışardan gelecek seste olsa da salataları yerleştirdi. Tahirin düşünceli bir hâlde cama bakışını izlerken küslük içine dert oldu. Elini kurulayıp kocasına doğru yaklaştı.
"Tahir..."
Mırıltısını duyan Tahir dört gündür yüzüne bakmayan karısına baktı.
"Kurban olayım babamdır yengemdir diye kızıma bunu reva görme. Bak Asil abi, Züleyha kalkıp geliyorlar. Surat asıp beni mahçup hâle düşürme. Babandır, hakkın var ama Nazenin de benim yavrum. Babanın, yengenin gönlü olsun diye kızımı derde atma. Narindir benim kızım, incinirse ben kahrımdan ölürüm."
Tahir öylece baksa da ne diyeceğini bilemedi. Onun da gönlü rahat değildi ama bir anda da başlarına çıkan işi aklı almıyordu.
"Ünzile oğlan kimdir, necidir bilmiyoruz bile. Sen nasıl güvenip kızını emanet edeceksin? En azından Fatihin anasını babasını biliriz. İlyas abi iyi adamdır."
"İlyas abi iyi adam ama oğlu beş para etmez. Sen yengemin lafına güveniyorsun da karım niye böyle karşı demiyorsun. Ben oğlan hakkında neler neler duydum, günah değil mi benim kızıma. Hem gönlü var mı sormayacak mısın? Kolumdan tutup çekerken bana sordun, kızına layık değil mi gönlünün istediğiyle yuva kurmak. Anasız babasız diyorsun ama Züleyha benim yeğenlerim neyse Asaf o dedi. Anası da babası da onlarmış. Olurda kötü bi hâle düşürdü Nazenini gel benden sor hesabını dedi. İlyas abi diyebiliyor mu oğlu için böyle?"
Tahir sıkıntıyla başını öne eğip düşündü. O ister miydi kızının mutsuz olmasını? Baba yüreği kimdir, necidir bilmediği bir adama nasıl güvensin de versin diye çok düşünüyordu. Bir yandan da kendi babası, Dudu yengesi hiç susmuyorlardı. Yengesi analık haklarını sürekli söyleyip, başını eğiyordu. Babası atasına karşı gelip, günah sahibi olacağını söyleyip sırtına yük bindiriyordu. Tahir hiç asi olmamış, babasına, abilerine hep hürmet göstemişken kendi nefsi için bir kere bir şey yapmıştı. Ünzileyi alıp geldiğin de babasının ağır lafları hâlâ kulaklarındaydı. O büyük ne derse doğrudur diye yetişmişti, kolay mıydı şimdi karşı durmak?
Onlara karşı durup bir yanlış yaparsa, kızını olmadık bir adamla nikahlarsa nasıl yaşardı o vicdan yüküyle? Ah edeceklerdi hepsi de. Ya ahları tutarsa diye düşünmek kolay mıydı bir baba için?
"Yüzünü asıp oturmayacaksın değil mi Tahirim? Ne olur benim kara kuzum hevesle geliyor, bilmiyor bu tarafta olanları hiç. Azıcık hatrım varsa kimseye yüz çevirme."
Tahir karısına gözünün altından ters ters baktı.
"Haneme misafir olan kime yüz astım ben Ünzile? Sen dört gün döşek ayrı yattın diye hepten unutmuşsun beni belli ki."
Birde bunun kırgınlığı vardı. En zor anında bile hep yanında olan karısı bu mesele de onunla ilk kez kavga etmiş, ayrı odada uyumuştu.
Ünzile ağzını açacağı zaman dışardan gelen seslerle hemen ayaklandı.
"Geldiler! Hadi Tahirim, gözünü seveyim kalk Asil abiyi sen karşıla. Oğlana da kötü bakma, günah. Öksüze yetime yüz çeviren hiç müslüman olur mu?"
Tahir usulca baş sallayıp ayaklandı. Ünzile de içeri odada ki çocuklarına seslendi.
"Said, Musab! Misafirlerimiz geldi çıkın odadan."
Karısının heyecanlı, koşturan haline gülümsemeden edemedi yine de Tahir. Dışarı çıktıklarında arabadakilerde yeni iniyordu.
Züleyha onlara koşturarak gelen orta boylu, biraz etine dolgun esmer kadına kollarını açtı.
"Şükür kavuşturana bacım, gözüm yollarda kaldı."
"Çok şükür bacım. Gelene kadar ben de yol saydım. Anam bu nasıl soğuk kız? Gözünü seveyim memleketimin."
Züleyhanın gülerek konuşmasıyla bir kez daha sarıldılar. Süreyya da etrafa çekingen bakışlar atarak yanlarına yaklaşmış, o da Ünzileye sarılmıştı. Kızlarla selamlaşıp, yavrusuna sarıldığında gerilerinde duran maviş bir oğlan onlara öyle güzel bakıyordu ki belki Nazenin sevdi diye, belki Züleyhanın anlattıklarından sebep içi kaynadı hemen. Başındaki eşarbını düzeltip Nazenin kolunda Asafa doğru yaklaştı.
"Gözünü de üstünden ayırmıyor hiç. Utanıyor mu annem?"
Nazenine fısıldayarak söylediği sözler Nazeninin de yanaklarına sıcaklık bastı.
"Çok gerilmiştir o. Yanlış bir şeyler yaparım diye ödü kopuyor."
Ünzile kızına iyice yaklaşıp koluna doğru yüzünü dönüp genç kız gibi kıkırdadı.
"Pek güzel maşallah ama."
Annesinin tavrı Nazeninin içine su serpti. Öyle çok korkuyordu ki Asaf için olumsuz bir şey duymaktan şimdi kuş gibi kanatlandı içindeki sıkıntı. Asafın yanına ulaştıklarında annesi kolundan ayrılmıştı.
"Hoş geldin oğlum."
Asaf Nazenine bakış atıp "hoş buldum" diyerek öne uzanıp Ünzilenin elini tutmuş ve öpüp başına koymuştu. Hayatının hiç bir döneminde böyle bir gerginlik ve panik yoktu içinde. Nazenini mahçup edecek bir şey yapmaktan ölesiye korkuyordu. Sürekli birileri ona ne yapacağını söylese o kadar rahatlardı ki. Kendi düşündükleri hep yanlışmış gibi geliyordu.
"Ellerin buz gibi olmuş oğlum hadi içeri geçelim hemen. Durman ayazda."
Herkesin selamlaşması, sarılması derken en sona Tahir ve Asaf kalmıştı. Asaf adama doğru yürüyüp eline uzandı. Öpüp başına koyduğunda Tahir kısık bir sesle "hoşgeldin" diyebildi. Onun da Asaftan farkı yoktu sonuçta. Bu babalar damat adaylarıyla nasıl muhabbet kurabiliyordu? Tahir tek kelam edemiyordu çünkü.
Hazır sofranın durumuyla hemen masalara geçilmiş, kızların yoldan gelmelerini umursamayıp hizmeti üstlenmeleriyle de anneler fısır fısır masa muhabbetine başlamıştı. Sığılmayacağı için erkeklerin masası içeriki odaya kurulmuştu.
Züleyha içerden sürekli Gururun sesini duyuyordu. Arada Asil de konuşsa Tahir abisi ve Asafın sesleri pek gelmiyordu. Gururu keyfinden taa Ankaralardan alıp gelmemişti ya biliyordu başına geleceği, laf ebesi bir oğlan iş görür diye düşünmüştü. Halil ve Yiğit de olsaydı Asaf daha iyi hissederdi gerçi. Ama elden gelenle idare etmek gerekiyordu.
Kızlar mutfağa servis için gidince hemen Ünzileye döndü yüzünü.
"Ne yaptın bacım, Tahir abi yumuşadı mı biraz?"
"Bi kaç gündür yüz yüze bakmıyorduk da sizin gelmenizle iki laf edebildik. Adama da kızamıyorum Züleyha. Biri babası diğeri büyüteni. Ne derlerse doğru sanıyor adam. Az şu oğlana kanı kaynasa kimseyi dinlemem de çocuk da pek utangaç."
Züleyha tebessümle baktı kadına.
"Tahir abinin dediği eksikliğini kamburu yapmış yavrum. Şimdi senin anan baban kim, biri sorarsa diye aklı çıkıyodur. Ama Allah biliyo Ünzile, Halilimle çıkıp geldiğinde bile hemen kanım kaynadı. Bi efendi, bi düzgün çocuk ki. Tek başına büyümüş de kendini öyle güzel yetiştirmiş çoğu ana beceremiyo böyle huyu güzelini. Hem sen kızını Nazlıdan ayırmayacağımı biliyon, kötü olsa kefili benim der miyim?"
"Züleyha ben bir Nazeninin gönlüne bir de sana güvendiğimden kaç yıllık kocamın karşısına durdum. Büyük çıbanları ne yapacağız bacım?"
Züleyha gerçekten kınanılan ne varsa yaşamadan ölünmeyeceğini öğrenmişti. Bunca zamandır hiç yapmadığı bir şeyi yaptığı için yüzü gülecek gibi olsa da içi söylenmeye devam ediyordu. Kalkıp girişe astığı çantasına doğru yürüdü. Geri dönüp masasına oturunca ne yaptığını izleyen iki arkadaşına gözlerini süze süze baktı.
"Siz siz olun düşmanı kınaman bacılarım. Zamanında kara mambanın birine kuyumcu gibi geziyo diye laf ettiydim. Allah yutma zamanı geldi diyo bana."
Çantasını aralayınca kalın trikodan elbisesinin kollarını sıvadı. Çantadan çıkardığı Adana burmamalarını bir bir kollarına geçirmeye başladı.
"Ünzile az hoş görecen huyumu suyumu. Senin hacı kaynatayı dünya malıyla tavlayacam bacım. Bu görgüsüzlük nerden deme Allah işte, üstünden yıllar geçsede korktuğuna uğratıyo adamı. Bunlar geleceği zaman haber et daha boynumu dolduracam."
İki kadın ağzı açılmış onu izlerken Züleyha burmaları takmayı bitirmişti. Sarı ışıl ışıl bilezikler kuyumcu vitrinine takılmış gibi duruyordu. Süreyya kendini tutamayıp gülmeye başlayınca Ünzilenin kıkırtıları da masayı doldurdu. Kızlar ellerinde çorbalarla mutfaktan çıkıp masaya gelince de annelerine baktılar.
Nazlı Züleyhaya biraz fazla baktı.
"Anne! Bu ne hâl."
"Sus kız, zenginiz biz. Daha bekle yarın sende bi Trabzon sarması takacaksın."
"Ne?"
"Evli barklı kızımı bi yüzükle oturtamam elin günün içinde."
Meyranın kahkahaları diğerlerinin de gülmesine neden oldu. Nazlının söylenmeleriyle yemeğe başladılar.
Yemek bitmeye yakın çalan kapıyla hepsi birbirine baktı. Bu gün kimse gelmeyecekti, misafirlerinden haberleri de yoktu. Ünzile sıkıntıyla nefes alıp ayaklanınca Nazenin de kalktı. İçerden çıkan Gurur yüzünde büyük bir gülümsemeyle kimseye bir şey demeden kapıya yönelmişti. Kadınlar bunu da anlamadılar.
Girişte ki demir kapıyı açıp, geriye yaslayınca Nazlı ve Meyra karşılarında dikilen ikiliye şaşkınlıkla baktılar.
Yiğit beresini çıkarıp saçlarını düzeltiyordu. Halil ise güzel bir gülümsemeyle ağzı açılmış ona bakan boncuğuna göz süzüyordu.
"Halil?"
"Yiğit?"
Kızların aynı anda çıkan sesiyle Yiğit botlarını çıkarıp içeri girdi. Salondaki erkekler de ayaklanıp sofaya çıkmıştı.
Nazenin, Asafın da şaşırmış ifadesiyle haberi olmadığını anladı. Halilin içeri girmesiyle kapı kapandı. Sonra Asafa bakıp göz kırpmasını izledi Nazlı.
"Habersiz geldik kusurumuza bakmayın. Kardeşimin yanında olmak istedik, inşallah rahatsızlık vermeyiz..."
|
0% |