@orenda
|
Halil ve Nazlı salona geri döndüklerinde tüm gözler üstlerine kilitlenmişti. Halil rahat bir şekilde geçip otururken Gurur'un ters bakışlarıyla Nazlı bir Meyra'ya bir Yiğit'e bakıp kaldı.
Yan tarafındaki berjere oturup, ona ters ters bakan kardeşine "ne oluyor" der gibi başını salladı.
Gurur tek bacağını bileği gelecek şekilde diğer dizinin üzerine atmış, sertçe sallıyordu. Kara kaşları da çatılmaktan tek kaş olmuştu.
Nazlı gözlerini kardeşinden ayırmadan Meyraya seslendi.
"Neyi var bunun? Surata bak!"
Meyra ise aşırı keyif alıyordu Gurur'un hallerinden. Gerçi biraz önce onu kışkırtan cümleler kurduğunu inşallah Nazlı bilmezdi.
"Halil ve senin annene yakalanmanızı öğrendi."
Nazlı kaşları havaya kalkarak tekrar kardeşine döndü.
"Eeee konuştuk biz annem ve babamla. Annem ben halledeceğim dedi."
Nazlı hâlâ Gururun takıldığı kısmı anlamamıştı. Zaten Yiğit ve Gurur onun Halile duyduğu aşkı biliyorlardı. Şu anda neyin sinirini yaşadığını algılayamadı. Gurur bacağını indirip öne doğru eğildi.
"Yani siz Halil abiyle sevgilisiniz şimdi!"
"Yani ... Öyle diyebiliriz."
"Baya baya sevgilisiniz! Annemin basması ki neyi bastı bu kadın hâlâ takığım oraya. E birde babam bile konuya dahil edilmiş."
"Neyi basacak salak! Birlikte olduğumuzu söyledik işte. Hem sen zaten biliyordun ki niye şaşırıyorsun?"
Gurur yerine sığamamış gibi ayağa kalkıp kısa kısa voltalar atmaya başladı. Halilde tek kaşını kaldırıp "hayırdır" diye konuya dahil oldu.
"Lan tamam biliyorduk da o iş o zaman işimize geliyor diye ses etmiyorduk biz. Şimdi durum değişti."
"Değişen durum ne aslanım?"
Gurur içerisindeki rahatsızlık hissini nasıl açıklasa doğru olur bilmiyordu ki.
"Şimdi bu boncuk mis gibi sana tutukdu. Bu ne demek?"
"Ne demekmiş Gururcuğum?"
"Şu demek Nazlı hanım! Bizim kafamız rahattı demek. Bu kız nasıl olsa Halil abiye aşık Bursa'da iti kopuğu peşine takmaz demekti. Sende aklımızın kalmaması demekti. E şimdi siz sevgilisiniz! Lan dilim bir tuhaf oluyor, nasıl sevgilisiniz siz şimdi?"
Nazlı da ayağa kalktı. Elleri de savaşa hazır bir halde beline yerleşti.
"Şerefsiz Gurur, sen o yüzden mi beni sürekli sevgiye sadakat nutuklarıyla dolduruyordun? Yok Halil abiyi seviyorsan başkasına bakamazsın, ihanet sayılır. Yok aşkını aldatamazsın, başka biri yaklaşsa sevgini lekelersin falanlar!"
"Ne olacaktı avanak boncuk? Kızım biz Adanalıyız lan! Canımızı sıktı diye güneşe ateş falan ediyoruz biz! Medeni kardeşler gibi ablamızın aşkını keyfimizden mi dinliyorduk? Bursada tek başına takılırken bağlayıcı bir güç olarak Halil abiyi kullanıyorduk."
Nazlı başını yana yatırıp iyice kaşlarını çattı.
"-Duk derken?"
"Yiğit abiyle işte... Oda dedi sakın karışma takılsın platonik, ne olduğu belirsiz herifler peşine takılırsa bu saf dönüp bakmaz böylece diye."
"Saf! Ben tabi bu saf! Yiğit de var haliyle bu düşüncenizin içinde. Neden şaşırıyorum ben? Çok saçma değil mi, şaşırıyorum yani!"
Halil burnunu kaşır gibi edip gülmesini saklamaya çalışıyordu. Boncuğunun ona olan aşkını kalkan olarak kullanan kardeşleri için tabiki kılını kıpırdatmayacaktı.
"Siz konuşmak ister misiniz Yiğit bey? Var mı benim 'umutsuz aşkım' üzerine her hangi bir sözünüz?"
Yiğit geriye yaslanıp kollarını birbirine doladı. Nazlıya bakan gözleri Gurura dönmüştü. Önce tükürür gibi bir hareket yaptı.
"Yazıklar olsun sana! Oğlum kendini söylüyorsun beni niye karıştırıyorsun? Bak kaç yıldır mis gibi ayranımız dökülmeden kızı koruyorduk böyle. Bu bilgi bizde kalsa ne olurdu gevşek ağızlı?"
"Sevgiliyiz diyorlar abi farkında mısın?"
"Eeee"
"Tabi sana bir şey yok. Burda basılması mevzu bahis olan kişi benim ablam!"
"Ya ne basılması ya! Şöyle konuşup birde babamı üzerime itersen yediğin tüm naneleri dökerim ortaya Gurur! Geçen yıl nisanda yaptığın araba kazası da buna dahil! Ha birde içip içip, kavgaya karışman vardı değil mi? Yiğit sayesinde çıktın nezaretten sen!"
Gurur ters ters baktı Nazlıya. Kardeş de olsan saklayacaktın tüm kirli çamaşırlarını.
"Bak uyarıyorum seni! Annemin babamın yanında saçma salak konuşursan valla acımam sana! Birini bile kışkırt, yerim seni Gurur!"
Gurur, kuyruğunu kıstırıp geri kalktığı yere oturdu. Nazlı da inadına yapar gibi Halilin yanına kuruldu. Oturmasıyla da Halilin kolu omzuna dolanıp, kendine yaslanmasını sağlamıştı.
Gurur acı çeker gibi kısık bir sesle inledi.
"Sana da yazıklar olsun abi! Sen onca sene Rusya'da kal, gidip kısrak gibi bir hatun düşürme gel burda bu kıza kapıl!"
Halil tebessümünü daha da büyüttü.
"Sen şimdi benim sevgilimi yeriyor musun oğlum? Rus kadınları güzel ama benim boncuğum çirkin yani?"
Gurur, gözlerinden ateş çıkaracakken bir anda durulan, dolan, kırgın Nazlıya bakıp yutkundu. Bu evin sıçıp, sıvama işleri sürekli üzerine kalıyordu.
"Yok!!! Tövbe! Öyle bir şey demem yani Ruslar kim ya? Lan ben bir anda nasıl bu duruma düştüm şimdi?"
Nazlı küskün, kırgın bakışlarını atıp yüzünü çevirdi. Minicik de burnunu çekti ama ona yeşil gözlerini dikip bakan Gurura bakmadı.
Nazenin yüzü görünmesin diye başını Asafın omzuna gömdü. Gülme hissini kontrol edemiyordu. Asaf bir anda oldukça yakınında hissettiği kızla kasılıp kalacak gibi oldu ama kendini toparladı. Göğsüne aşağı dağılan kara saçlara iyice yaklaştı. Burnu bu kokuyla mest olmuştu.
"Neden gülüyorsun Nazenin?"
Fısıltısı sadece omzunda kıkır kıkır gülen kıza ulaştı. Nazenin biraz kendini toparlayıp başını kaldırdı. Kara gözleri ışıl ışıldı. Yanakları da gülmenin etkisiyle kızarmıştı.
"Bak şimdi Gurur söyledikleri için nasıl pişman olacak, vicdan azabından uyutmaz onu Nazlı."
Asaf anlamadığı için tek kaşını kaldırıp başını yana eğdi. Nazenin de ona bakan var mı diye etrafta gözlerini bir tur gezdirip iyice Asafa yaklaştı. Yaptığının etkilerinden haberdar olsa böyle rahat olabilir miydi emin olunmuyordu.
"Nazlı adının hakkını verir Asaf. Gurur bunu biliyor ama hep de düşüyor şaşkın."
Sonra yüzünü küskün arkadaşına çevirdi. Gülüşü daha da büyüdü. Asaf gömleğinin yaka cebine takılmış saç tutamını sanki düğmeye takılmasın der gibi kurtarıp dudaklarına değdirdi sonra da okşayarak diğer saçların arasına kattı. Nazenin hâlâ ona bakmıyordu ama yutkunması oldukça dikkat çekici bir güçte gerçekleşti. Dudakları minik bir tebessümle sağa doğru kıvrıldı Asafın. Onu etkiliyordu...
Nazlı üzerindeki bakışları umursamadan elinin üzerinde nasıl olduğunu bilmediği küçük bir yaranın kaysak tutmuş kabuğuyla oynuyordu. Sonra yanına sarsıntılı bir oturuş gerçekleşti ama yine bakmadı. İnatla Halile biraz daha kaydı. Sonra bir el omzuna dolandı. O el saçlarını okşadı, Nazlı yine yüzünü kaldırmadı.
"Boncuk ablam. Güzeller güzelim küstün mü? Küsme kız, valla benim ayarsız dilimi ehlileştireceğiz. Hem ben küçüğüm, hata yaptım işte."
Nazlı hafifçe omuzlarını silkti. Boş vermişlikle de geri düşürdü.
"Haklısın... Yani tabi beni Halile denk görmediysen öyle düşünmen normal. Haklısın yani. Ben de dedim aslında kendime. O kadar Rus kızları var, başka başka güzel kızlar var, Halil niye baksın ki bana değil mi? Ben yıllardır öyle diyorum yani kendime. Böyle düşünüyor olmana kızmadım yani."
Halil çatılmış kaşları ve bedenine yüklenen sinirle yerinden kalkacakken Yiğitin kalkan kaşlarıyla duraksadı. Yiğit "rahat ol" der gibi gözlerini usulca kapattı. Dudakları da "bırak canına okusun" dediğinde Halil duruldu. Nazlının hala yaranın kabuğuyla ilgilenen elini tutup dudaklarına bastırdı. Ona bakan Gurura çatık kaşlarını daha sinirli bir hâlde sapladı. Gurur ateşe basmış gibi çekti gözlerini. Nazlıyı kendine iyice yaslayıp başının tepesine bir sürü öpücük bıraktı.
"Kızım saçma sapan konuşma! Nasıl laflar onlar? Ben zaten hep Halil abi seni bir kere görse dibi düşer diye diyordum kendime. Abi kusura bakma da sen üç yıl nasıl bu kızı görmeden durdun yani? Bu neyin rahatlığı? Bu kız bir kere geldi benim okula soran soranaydı yani. Telefonunu isteyen mi dersin, instası için ciğerini bağışalayan mı? Hem ne demek başka güzel kızlar? Kızım senin gözün, kaşın yeter lan. Şu saçlara bak, ipek mübarek."
Nazlı yaslı olduğu göğüsten çekilmeden bir kere daha burnunu çekti.
"Yok... Haklısın kardeşim sen. Ben zaten ilk Bursa'ya geldiğini görünce dedim ki niye sevsin bu adam beni? Kimler kapısındadır kim bilir? Bak sen bile farkındasın bu durumun. "
Sesi daha çok titredi. İlk tokken sona doğru kısıldıkça kısıldı. Gururun gırtlağına da bir yumru gelip oturdu.
"Boncuk ablam, valla ben eşeğin tekiyim. Demem öyle şey ben. Düşünmem de. Vallahi billahi yok sendeki güzellik kimsede. Halil abi kusura bakma ama asıl denk olmayan sensin, ben ondan kıskandım. Benim nazlı ablama bir Hollywood çıtırı gider diye... Oğlum ne diyorum ben lan? Nazlı küsme kız! Annem gebertir beni bak. Küsme lan! Hadi bir şey iste yapayım. Söz yapacağım bak, boş boğazın tekiyim ben özür dilerim. Ne yapayım senin için?"
Halil alt dudağını ısırıp Nazlının, Gururu hizaya sokuşunu keyifle izlemeye başadı. İstemsizce de o titretmek için uğraş verdiği dudakları ilk bulduğu kuytuda yakalamak için kendine söz verdi. Nazlı fenaydı ve onun başına çok büyük bir belaydı.
"Yok... İstemem birşey. Küsmedim ki zaten, merak etme. Haklıydın, sadece keşke daha güzel olsaydım dedim. Sen bile böyle düşünürken herkes neler düşünür kim bilir? Hiç yakıştırmazlar bizi birbirimize."
Gurur oturduğu yerden yine fırlayıp ayağa kalktı.
"Kim kızım öyle düşünen? Adamın alnını karışlarım ben alnını! Kim layık görmüyor seni? Var mı Adana da sana yetişecek bir x kromozomlu? Yok! Kimse benim ablam kadar güzel olamaz lan! Hadi bir şey iste benden valla bak. İçime dert olma Nazlı, ne yapayım?"
Nazlı nemli gözlerini önünde dikilen kardeşine çevirdi. Kahveleri ıslaklıkla daha bir parlak hâl almıştı. Bir şey demeden omuzlarını silkti öylece. Gurur önüne çömelip dizlerinden destek aldı.
"Şeyi vereyim mi? Hani bulamadın çok aradında. Melike Şahin konserinin biletleri. Çok üzülmüştün, çok istemiştin de vermemiştim. Vereyim ben sana onları. Gidersin hı? Hatta bak ne yapacağım, benim arkadaşta iki bilet daha var onu da alacağım, Meyra ve Nazeninle gidersin. Olmaz mı?"
"Sen vermezsin onu bana yalancı. Ne kadar yalvardım vermedin."
"Vallahi billahi vereceğim kızım. İki bilet daha ayarlayacağım, söz. Annem dilimler beni ağlattığımı görürse. Elinde kalırım bak Nazlı, kıyma bana."
Nazlı yine omzunu silkti ama bir şey demedi.
"Küsmedin ele kız boncuk?"
Gurur annesini taklit ederek söyleyince Nazlı gülüşünü tutamamıştı.
"Vereceksin yani biletleri bana?"
"Vereceğim başımın belası, yemin ettik o kadar."
"İyi öyleyse, küsmem bende."
Gurur yanağına ses getiren bir öpücük bıraktı. Bu evde onların ruhuna işlenmiş yegane şey kırık bir kalbin nedeniyseniz, hiç bir zaman o kalbi kırmadan önceki kişi bir daha olamayacak olmanızdı. Böyle bir riski almaya kimsenin gücü yoktu.
Gurur kalkıp sağa sola esnedi.
"Ben Buğra'yı arayayım da biletleri kargolasın bari" deyip salondan çıktı. Ardından bakan Nazlının sinsi ve tehlikeli gülüşünden habersizdi. Meyranın tiz kahkahası salonu doldurunca diğerleri de ona katıldı.
Nazlı geriye yaslanıp, doldurduğu gözlerini işaret parmaklarıyla kuruladı.
"Ama ben size o biletleri bir şekilde alırım demiştim. Saf çocuk! Diline hakim olamadığı için iki bilet fazladan borçlandı bir de."
Nazenin gülümsese de kınar gibi ses çıkarmadan da edemedi.
"Yazık ama Nazlı kuşum çocuğa. Ne kadar üzüldü, kalbini kırdı diye."
"Suratıma baka baka Halile Rus kadını bulamadın mı dedi Nazenin! O bir süre daha peşimde dolaşacak."
Lafı biter bitmez ensesine yapışan bir el, geriye doğru yatırdı onu. Sırtı sıcak bir göğüse yaslandı.
"Küçük baş belası... Yiğitle ben zamanında yetmemişiz demekki sana. Şimdi de Gururumu geçiriyorsun elden?"
Nazlı dişlerini göstere göstere gülümseyip Halile döndü yüzünü. Elleri de kısa, kumral sakallarını okşamaya başladı.
"Sevgilim, Gurur Rus kadınlarından bahsedince onu susturup benim sadece Nazlım var, başka kadın ne demek diye bağırıp çağırman, ortalığı yıkman gerekiyordu. Ama sen yapmadın! Sahi sen niye öyle bir şey yapmadın Halil. İçten içe yoksa kardeşime katılıyor musun? Böyle mi düşünmeliyim yoksa ben?"
Halil dibinde ona sataşan kızın burnunu kıstırıp sağa sola salladı.
"Serseri seni. İstediğin olmayınca ne güzel oltanı atıp, ganimeti topluyorsun."
Hep beraber bir süre kaplan kesilen sonra da kedi gibi miyavlayarak çıkıp giden Gururun arkasından dalga geçtiler.
Nazenin ailesiyle görüntülü konuşmak için boş odalardan birine geçti. Annesi tandır ekmeği yapmak için hazırlık yapıyordu, babası yılın ilk kuzularını kontrol ettirmek için veteriner çağırmıştı. Mushab yine ve yine okulda kavga çıkarmıştı ve tabiki haklıyken öğretmeni onu suçlamıştı. Said ilk sınavların açıklananlarını ablasına söyleyip, gururunu paylaşmıştı. Telefon kapanınca da Said söz verdiği gibi yeni iki kuzunun videosunu atmıştı. Nazenin videoda Mushabın kuzuları kucaklamaya çalışmasını, kaldıramayıp düşmesini, kuzunun dibine girip meeelemelerini kahkaha atarak izledi. O sırada Asaf da uzun süredir ortalık da görünmeyen kızın peşine düşmüştü bile. Odaya girdiğinde Nazeninin telefona bakıp gülmesiyle ileri adımlayamadı. Hâlâ konuşup konuşmadığına emin olamamıştı.
Nazenin ise görmeden hissettiği hareketlilikle başını kaldırıp ona bakan adama çevirdi yüzünü.
"Asaf..."
"Merak ettim seni, görüşmen devam ediyorsa çıkabilirim Nazenin."
"Yok hayır! Bitti yani görüşmem. Gel bak kardeşim kuzularımızın videosunu atmış. Asaf o kadar tatlılar ki. Yılın ilk yavruları bunlar, şimdi sıra sıra bir sürü kuzularımız doğacak."
Bir telefona bir kendine bakarak konuşan kızın yanına yaklaşıp oturdu. Ona heyecanla uzatılan telefonu eline aldı. Aslında çok da ilgisini çeken bir durum değildi ama Nazeninin gülen yüzü için ilgili davranabilirdi.
Birbirinin aynı gibi görünen iki yavru kuzu vardı videoda. Biri çocukluktan çıkmak üzere diğeri hala küçük iki oğlan çocuğu etraflarında dönüp oyun oynuyorlardı. Kuzuların her yerinin beyaz ama kulaklarının siyah oluşu daha tatlı görünmelerine neden olmuştu. Nazenin iyice yaklaşıp hiç izlememiş gibi videoya bakmaya geri döndü.
"Bak bu Said, çok akıllıdır benim balım. Bu da Mushab, suratına bakan herkes nasıl bir felaket olduğunu anlar. Ay ablası sevsin, pantolonunun askısını. Boyu uzamış ama. Burası bizim koyunların ağılının arka tarafı. Kocaman bir tarlaydı aslında ama babam koyunlar için ayırdı. Sınırları hep meyve ağaçları, görünce bayılacaksın Asaf. Endiriz ağacı bile var biliyor musun, oğlanlarla yüzümüzü boyaya boyaya yeriz hep. Tadı tuhaf ama bence sen seversin onu. "
Asaf keyifle konuşan kıza bakmak için başını hafif kaldırınca ne kadar yakın olduklarını fark edebildi.
"Said sana benziyor. Uzun boylu, ince ve esmer. Gözlerini göremedim ama. Gözleri de seninki gibi güzel mi Nazenin?"
Nazenin yine hızla yüksekten düşermiş gibi bir hisle kala kaldı. Asafın nefesini yüzünde hissedebiliyordu. İstemsiz bir panik de sardı içini. Deli gibi hatırlamaktan kaçtığı bir an sanki parçasına asılıyor, o an hissettiği mide bulantısını tekrar tekrar yaşaması için kışkırtıyordu sanki.
"Asaf..."
Asaf iki parmağıyla Nazeninin yüzüne düşmüş saç tutamına uzandı. Önemli bir şeyi inceler gibi o saçlara dikti gözlerini.
"Sen bana büyüyü bu saçlarla mı yaptın Nazenin? Sen bana ne yaptın? Aşağıda sen yoksun diye ben o insanların yanında oturamadım bile, sen bana nasıl bir şey yaptın Nazenin?"
Sözleri kız için olsa da muhatabı o saç tutamıymış gibiydi. Her kelimesini, parmakları arasındaki saçlara söylüyordu sanki.
"Asaf... Ben..."
Asafın yüzünde, Nazeninin titrek sesinden mütevellit ufacık bir tebessüm oluştu.
"Sen insana hayal kurduruyorsun Nazenin. Gece başını yastığa koyduğunda bir sürü rüya gördürüyorsun."
Şimdi gözleri ona hem parlak hemde utangaç bakan iki siyah iristeydi.
"Ben bu yaşıma kadar hayal kurmadım gelecekle ilgili, sen bana nasıl bir cenneti düşletiyorsun?"
Nazenin bir şeyler söylemek istiyordu aslında. Bir kaç cümle, en olmadı işe yarar bir iki kelime... Ama ağzını açsa ordan fırlayıp çıkmaya çalışan bir kalbi vardı. Onunla baş etmesi, düşüp bayılmaması ve en önemlisi Asafın ona bakan koyu mavi gözlerine daha derin bakması gerekiyordu. Bu kadar işi aynı anda yapacak kadar hamarat da değildi üstelik Nazenin.
"Beni nelere inandırıyorsun? Sahi... Elimden tutup beni endiriz ağacına götürecek misin Nazenin? Sen söyledin severim diye. Sen söylediysen hiç görmediğim o meyveyi ben çok severmişim gibi geliyor bana."
Nazenin, Asafın yüzünde dolaşan eline yanağını hafifçe yasladı. Gözleri de azıcık kısılıp kapandı. Diğer eli yerini bilir gibi Asafa uzandı. İşaret parmağı sol kaşını boydan boya dokunarak okşadı, ordan yanağına aşağı, çene çizgisine kadar sürtünerek kaydı. İşaret parmağının yaşadığı bu muazzam hisse diğer parmakları ve avuç içi de talip oldular. Sakallarının verdiği batma hissinden çok hoşlandılar. Şimdi usul usul biraz aşağı, azıcık yukarı yanağında gezinerek o batma hissini iyice kaydettiler hafızalarına.
"Hiç olmadık bir anda bende hayal kurarken buluyorum kendimi. Biraz önce Gururun, Halili kıskandığı gibi Mushabı seni kıskanırken düşledim. Said'in sana hayran olacağından eminim. Polis olduğunu duyunca, milyonlarca soru soracak. Sonra annem uzun boyuna bakıp, sessizce nazar duası okuyacak. Babam... Babam az ketumdur ama evlatlarını severken çok çömerttir. Seni ona götürdüm diye az içerlenir. Tek kızım diye mi bilmem biraz daha düşkün sanki bana. Ben babama senin elini tutmak istediğimi söyleyeceğim. Diyeceğim ki 'baba benim gönlümdeki suskun kuş, onun dalında şarkılar söylüyor'. "
Nazenin kapalı gözlerini araladı. Ona sürekli söylediği gibi bir büyüye bakar gibi bakan mavilere daldı.
"Hayalini kuralım mı biz bunun Asaf? Endiriz ağacının önünde seninle fotoğrafımız olur belki."
Nazeninin ağzından dökülen her kelimeyle o hayali içinde yaşamaya başlamıştı bile Asaf. Bir ailenin karşısında, eli tutulmak istenen bir adam olarak durmak istiyordu.
"Beni yakıştırmazlarsa sana..."
Nazenin bir an Mushabın masumluğunu gördü sanki yüzünde.
"Annem hemencecik sarar sarmalar seni, eminim ben. Az Mushab biraz da babam geri durur ilk. Ama biz başarırız senle. Tavla oynamayı biliyor musun? Bilmiyorsan hemen öğretmem gerek sana. Ordan sonra daha kolay işimiz. Amcalarım ve dedem biraz istemeyebilirler ama babam seni sevince gerisinin bir önemi kalmayacak. Ben eminim babam seni çok sevecek Asaf."
Asaf alt dudağını azıcık ısırdı. Bir şeyler söyleyeceğini biliyordu hatta babam istemezse olmaz demesi de bunlardan biriydi ama bir şekilde kabul görmesi için seçenekler üretmesi gülmek için kıvranan dudaklarına hiç yardımcı olmuyordu. Hayata başladığı andan itibaren ilk vazgeçilen olduğu için 'babam seni istemezse olmaz' demesi de muhtemeldi. Şimdi daha çok hayal kuracaktı işte. Nazenin ona daha fazla rüya için bir sürü şey vermişti.
"Amcaların ve deden neden istemez Nazenin?"
Nazeninin hafif kaşları çatıldı. Açıkcası çok sevemiyordu onları. Babası, annesinin sevdiği için evlenmişti. Bu dedesi ve amcaları için büyük bir günah, yapılmaması gereken bir suçmuş gibi davranılmıştı. Aile içinde annesi 'elin kızı' olarak anılmıştı hep. Yengeleri kendi köylerinden olduğu için ailenin kızı olmayı başarmışlardı. Annesi o statüye layık görülememişti ama. Babası da zerre kadar önemsememiş ve kendi çalışkanlığı ile onlara çok güzel bir hayat kurmuştu.
Ama en çok Nazenin büyük amcasından hoşlanmıyordu. Üniversiteye gidecek olmasına en çok o karşı çıkmıştı. Babasını doldurup, kışkırtmak için çok çirkin imalarda bulunmuştu. Çok şükür ki babası hep evlatlarının iyiliği üzerine karar veren bir adamdı. En son gittiğin de ise amcası okul bitince, para kaynağı olacak bir kasa gibi etiketlemişti Nazenini. O kadar emeği başkasına yedirmek olmaz deyip yengesinin yeğeni ile bir evlilik imasında bulunmuştu. Bazı akrabalık ilişkilerini keşke kesebilselerdi, maalesef mümkün olamıyordu öyle bir şey. Gerçi Allah var annesi lafı ağzına tıkamıştı amcasının. 'Bunlar için erken abi ama gerekirse anası, babası olarak biz en iyisini düşünürüz' dediğinde odadaki sessizlik çok fenaydı. Yüzü gülecek gibi oldu. Amcasının şişman yanakları sinirle kızarmıştı ama hiç bir şey söyleyememişti.
"Asaf seninle beraber Amasyaya gidersek üzgünüm ama ailemin o kısmıyla da tanışman gerekecek. Çok memnun olmaya bilirsin açıkcası."
"Yani gerçekten beni istmeyecekler."
"Şahsi çıkarlar için sanırım evet. Ama bu bizim umurumuzda olmayacaktır. Benim için anne ve babamın fikri önemli. Onlar içinse benim mutlu oluşum. Ben inanıyorum seni çok severler. Biz de bunun için elimizden geleni yaparız değil mi Asaf?"
Çok güzel bir umut vardı gözlerinde. Asafı da her şeye inandıracak olan bu umuttu işte.
"Onlara götürecek bir ailem yok..."
Nazenin omuzlarını silkti.
"Sen varsın. Bize yetecek sen varsın Asaf."
Asaf için terk edilmek o kadar kolaydı ki tuhaf hissettiriyordu bu durum ona. Doğdu diye terk edilmişti. Yetiştirme yurdunda cam kırılmıştı ve Asaf nelere sebep olacağını bilmeden kıranları söylemişti. O zamanda terk edilmişti. İlk birlikteliğinde de yeterince ilgi göstermediği için terk edilmişti mesela. İkinci ilişkisinde ise üç ay süren bir görevde 'bekleyemem bu kadar ' diye terk edilmişti. O bu zamana kadar sadece Halil tarafından terk edilmemişti. Karın boşluğundan silahla yaralanmıştı. Uzun süre kanama nedeniyle bilincini de kaybetmişti ama Halil kırık bir kolla nasıl yaptıysa onu saklandıkları yerden alıp çıkmıştı. Kendine geldiğinde Umut da tedavi görüyordu. Halile ekip kurma ve yönetme imkanını getiren, Asafa ise liderden sorumlu olma kapısını açan bir görevdi.
Şimdi ise vazgeçilme durumunun listede olmadığı bir hayat sunuluyordu ona. Bir şekilde ama mutlaka kabul göreceği bir aile vaad ediliyordu.
"Tavla oynamayı bilmiyorum ama mutlaka öğreneceğim Nazenin."
Nazenin kocaman, çiçek açtıran bir gülümsemeyle baktı karşısındaki adama.
Asafı da başka hayalleri düşlemeye o gülümseme itti. Parmakları uzanıp alt dudağının kenar çizgisini okşadı.
"Nazenin..."
Gözleri ona ürkek bakan siyah incilere baktı ve daha sonra parmağının okşadığı dudak çizgisine geri döndü.
"Ben bir şeyi çok istiyorum. Hem sen istemezsin diye ödüm kopuyor hem de merak her yanımı deli gibi sarıyor."
"Ne-neyi merak ediyorsun Asaf?"
Neyi olduğunu anlamıştı Nazenin. Ama tenini ısıran bir korku, midesini karıştıran bir bulantı titremesine neden oluyordu.
Asaf tekrar gözlerini ona bakan kıza çevirdi. Gözlerindeki korkuyu gördüğünde duraksadı. İçi çekildi.
"Ben... Ben korkuttum mu seni Nazenin? Bilmeden ürküttüm mü?"
Nazenin yüzündeki ele uzanıp parmaklarıyla kavradı ve kucağına çekti. Gözlerini sıkıca yumup, yüzünü kırıştırdı ve geri açtı. Ona ne yapacağını bilemez gibi bakan adama bu haksızlığı yapmak da istemiyordu.
"Sen beni korkutmuyorsun Asaf. Beni bir buçuk yıl önce verdiğim yanlış bir karar korkutuyor."
Asaf kaşlarını çatıp, biraz uzaklaştı Nazeninden.
Nazenin ise yaşadığı ilk ve berbat ilişkiyi anlatıp anlatmama arasında kaldı. Eğer beraber bir yola gireceklerse Asaf bilmeliydi.
"İkinci sınıfta bir ilişkim oldu Asaf. O zamanlar aşık olduğumu sanıp hiç olmayacak birine güvendim. Çok büyük bir hataydı."
Asafın içini bir endişe kapladı. Biraz önce ona yaklaşınca gözlerini perdeleyen korkuyu düşündü. O endişe boğazına pençe olarak saplandı. Çok korkunç bir ihtimal geldi yapıştı yakasına.
"Sana zarar mı verdi? Sana... Senin istemediğin bir şey mi yaptı Nazenin?"
Nazenini bir utanç kapladı ilk ama sonra Nazlı ve Meyranın sesi yankılandı kulağında. O yanlış birine güvendi diye suçlu değildi. O taciz edilmişti ama buna neden Nazenin değildi. Utanması gereken Nazenin değildi.
Eli destek arar gibi Asafın eline uzandı. Yarı yolda Asaf kavradı avuçlarını.
"Taciz edildim... Bununla beraber aşağılandım. Ama daha fazlası değil. Bir şekilde kurtuldum elinden. Kötünün iyisi diyeceğimiz kısımla kurtuldum. Özür dilerim, korkum sen değilsin Asaf. Senin bana baktığın gibi kimse bakmadı, ben seni görüyorum. Sadece o zamanlar benim için çok zor geçti. İnsan pamuklara sarılarak büyüyünce bazı şeyleri oldukça zor atlatıyor galiba."
"Canını... Çok mu yaktı?"
Bu sorunun cevabı Asafa bir adam bulduracaktı. O adam Asafla tanıştığına hiç memnun olmayacaktı.
"Ben aslında şanslıydım biliyor musun? Bunu yaşayan ama kurtulamayan öyle çok kadın var ki. Sarhoştu, zorla öpmeye ve dokunmaya çalıştı. Sarhoşluğu beni kurtardı. Sonra Meyra ve Nazlı beni hiç bırakmadı, iyileştirdiler. Yani ben bir bakıma şanslı olduğumu böyle şeylere maruz kalan kadınların hikayelerini duyunca anladım."
"Onu mahvedeceğim!"
Nazenin adamın hırslı fısıltısına minicik tebessümle karşılık verdi. Alnını alnına yasladı.
"Meyra bu işi senin için yaptı. Nazlıdan da şüpheleniyorum ama emin olamıyorum."
"Meyra ne yaptı?"
"Onu öyle bir rezil etti ki o günden beri hiç görmedik. Okulda mı yoksa gitti mi bilmiyoruz bile. O kadar yok yani."
Asaf istemsiz gülümsedi.
"Bir borç daha ha! O sarı pigmeyi bu kadar seveceğimi biri söylese asla inanmazdım. "
"Hiii!!! Ona pigme dediğini duyarsa seni mahveder."
Biraz önce üzgün ve korku dolu olan hiç Nazenin değilmiş gibi bir kahkahayla söylemişti bunu.
Asaf uzanıp Nazenini kendine çekti alnına iki derin öpücük bıraktı.
"Sen incinme sakın Nazenin. Benim güzel, kara saçlı büyüm."
Nazenin geriye çekildiğinde Asafın elleri hâlâ omuzlarındaydı. Şimdi yapacağı şeye inanamıyordu. Nazlı ve Meyra duysa onlarda inanmazlardı.
"Asaf..."
"Efendim Nazenin."
"Beni öper misin? Benden tüm korkularımı ve kötüye dair tüm anılarımı yok edecek gibi öper misin beni?"
Asafın kaşları hafif çatılıp geriye çekildi.
"Nazenin ben sana kötü gelecek hiç bir şey yapmak istemiyorum. Allah şahit çok istiyorum, tadını hissetmek için ölecek kadar bir arzu var içimde ama bana korkarak bakarsan ben bunu kaldıramam."
Nazenin kendinden uzaklaşan adama bedenini biraz daha yaklaştırdı. Nefesleri birbirlerinin yüzüne değecek kadar bir yakınlıktı bu.
"Sen o değilsin... Sen benim Asafımsın. İncinmeme izin vermezsin. Biliyorum ve ben sana inanıyorum. Ben hayalini kurduğum her şeyi seninle yaşayacağım Asaf. Artık bunu biliyorum."
Asafa 'beni öper misin' demişti ama onu beklemeden dudaklarını Asafın dudağının kenarına bastırdı. Az geri çekilip sonra bir kere daha bastırdı. Asafın deli gibi atan kalbini hissetmek ister gibi eli boynuna, tam şah damarının çırpınışının üzerine kondu.
Hala kıpırdamadan öylece duran adamla bir iki santim geri çekildi.
"Bana yardım etmelisin Asaf. Üzgünüm ama ben daha fazla nasıl yapılır bilmiyorum."
Asafın gözleri kapandı. Bu hayatının en güzel ânı olabilirdi. Hayır en güzel an eline mavi bir fularla atılan ilk düğümdü. Yada boynuna çiçek kokulu bir atkıyla atılan ikinci düğüm. Emin olamadı, endiriz ağacının altında çekilecek bir fotoğrafın düşlendiği an da olabilirdi. Asaf için "en güzel" in tanımı Nazenin kadardı.
Dudakları pembe dudaklara dokundu. Nazenin kadar ürkekti ilk dokunuş. Sonra alt dudağını iki dudağı arasına aldı. Tadının merakıyla deliren dili daha fazla tahammül edemedi. Azıcık dokundu sonra durgun havada kimsenin fark etmediği sadece Nazenin ve Asafı çarpan bir yıldırım düştü Sulhan konağına.
Azıcık geri çekildi.
"Asaf benim kalbim duracak gibi."
Nazenin dudaklarına çarpan kelimeleriyle uzanıp biraz önceki naiflikten biraz daha şiddetli bir kavrayışla yakaladı, ıslattığı dudakları. Dudaklarının dokunuşları daha istekli bir hâl aldı. Üst dudağını emerken alt dudağında hissettiği baskıyla mutluluk hissi her hücresini sardı. Elleri, dokundukça mest olduğu yanakları kavrayıp usul usul okşayarak alt dudağını dişleriyle azıcık kıstırdı. Sonra ısırığının özürü olarak diliyle okşadı. Asafa kalsa asla uzaklaşmazdı tadına aşık olduğu dudaklardan. Nazeninin nefes ihtiyacına merhamet etti istekli yanı. Alınları birbirine yaslı soluklandılar.
"Nazenin... Benim kara saçlı büyüm. Benim kara ömrümün ışığı. Beni sana getiren yollara ne kadar teşekkür etsem az. Gönlünden uçup dalıma konan kuşu koruyup kollamak için ne gerekirse yapacağım..."
Bölüm sonu kritiği hadi bakalım yavrular
|
0% |