Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Tatar Ramazan Değiliz ama Bizde Çok Oyunlar Bozduk

@orenda

Özgürlüğümüzün böyle kısıtlanıyor olması çok acı!!!

 

Neyse hadi pamuk eller klavyeye, örselenmiş hassas kalbimi onarabilirsiniz bence.

 

Keyifli okumalar😘😘😘😘

 

 

 

Yola çıktıkları andan beri Nazlının çaktırmadığını sandığı anlarda yüzüğünü sevişini Halil keyifle izliyordu. ilk gözleri üzerinde dolaşıyor, ona bakıp bakmadığını kontrol ediyor ve hemen yüzüğünü okşuyor yanağına sürüyordu.

 

Bir yüzüğün Nazlıyı böyle büyük bir sevince boğacağını bilse Halil her gün ona bir tane alabilirdi.

 

Sözlerinde asla abartı yoktu çünkü. Halil için güneş Nazlıydı. O var diye yatılan uykular, o gülüyor diye yenilen yemekler, o nefes alıyor diye geçirilen bir ömrün sahibiydi Halil.

 

Kısa süre sonra konağa yaklaşmaya başlamışlardı. Nazlının koşarak halasına ve arkadaşlarına yüzüğünü göstermek istemesini de şefkatle izliyordu. Bir insan iki yaşında da yirmi iki yaşında da aynı olur muydu oluyordu işte.

 

İki yaşında, yeni alınan çiçekli elbisesini göstermek için deli gibi okuldan gelişlerini bekleyen Nazlıdan, yirmi iki yaşında yüzüğünü göstermek için yerinde kıpırdanan Nazlıya kadar hiç bir şey değişmemişti.

 

"Gülüyorsun bana. Pislik!"

 

Halil kısık gülüşünü tutamadı.

 

"Aşkolsun sevgilim, neden güleyim?"

 

"Pisliksin çünkü, görmüyorum sanki cama dönüp dönüp güldüğünü."

 

Şimdi kahkahası arabanın içinde çınladı Halilin.

 

"Boncuğum yüzüğü öpüyorsun ama."

 

Nazlı kaşlarını çatıp, boncuk gözlerini iri iri açtı.

 

"Siz ne anlarsınız be? Erkek değil misiniz hepiniz aynı ağaç soyundansınız! Bu sadecetyüzük mü? Hayır! Bu 'öpme beni Nazlı, şörük bütün ağzın' diye artistlik taslayan Halil beyin peşimden koşuşunun nişanesi. 'Senin kahrını kimse çekmez şımarık boncuk' diyen Halil beyin geri vitesi. Bu bir memleket meselesi Halil bey. Kadının gücünün simgesini taşıyorum ben parmağımda."

 

Halil ağzı açılmış fanatik bir şekilde yüzüğün anlam ve önemini anlatan sevgilisine baktı.

 

"Nazlım..."

 

"Hmm..."

 

"Acaba... Yani bir ihtimal Meyra seni kötü etkiliyor olabilir mi?"

 

Nazlı umursamazlıkla omuzlarını silkip geri yüzüğünün güzelliğine baktı.

 

"Hiç alakası yok. Siz erkekler anlamıyorsunuz ama bu olay bizim için çok önemli bi kere. Ben yıllarca emek emek büyüttüğüm aşkımın meyvesini toplamaya başladım. Daha dur ama sen! Önce bir evlenelim, bana yıllarca yolunu gözletmenin acısını çıkaracağım. Şimdilik uslu duruyorum bitanem, kaçma değil mi?"

 

Kirpiklerini kırpıştıra kırpıştıra konuşunca anlık ensesine bir el dolanıp saniyeler içerisinde dudaklarına ıslak bir öpücük konmuştu. Nazlı hiç bir şey olmamış gibi geri yola bakıp araba süren Halile öylece baka kaldı.

 

"Yap sen planlarını güzelim. Benim de bir takım planlarım var, hayata geçirmek için oldukça sabırsızım."

 

Hâlâ öpücüğün etkisinden çıkamadığı için Nazlı "ne ki onlar" diye alık alık sordu.

 

Halil yoldan çektiği bakışlarını önce dudaklarında sonra boynunda ve daha sonra göğüslerinde ağır ağır dolaştırdı.

 

"Sürprizi kaçmasın boncuğum, zamanı gelince zaten yaşayarak anlatacağım ben sana."

 

Ağzına dolan tükürüğü bir gayret göstererek yuttu Nazlı. Bu eylemi boğulmadan gerçekleştirdiği için de oldukça şanslıydı. Yüzüne yüzüne vuran bir sıcaklık vardı da sebebini hiç karıştırmaya gerek duymadı.

 

Hiç bir ima yememiş, laf altında kalmamış kadın klasında yola baktı ve trafik kurallarından 'şöförü lafa tutmayın' ikazına uydu. Trafikte fingireşecek şuursuzluğa ne gerek vardı şimdi?

 

Sonunda araba konağın önüne park edilince kendini dışarı attı. Hafif bir esinti vardı havada. Yüzüne çarpan soğuk rüzgar yanaklarını ferahlatmıştı.

 

Asafın arabası da burda olduğuna göre onlardan önce gelmişti Meyralar.

 

İçeri dans eder adımlarla girdiler. Birgül halası ve Açelyanın da burda olduğunu yeni fark etmişti.

 

Birgül halası onu görür görmez ayaklandı.

 

"Nazlım... Gelmişsin halam, haberimiz olmadı. Annenle konuşurken öğrendim. Nasılsın güzelim."

 

Nazlı gülümseyip ona yaklaşan halasına sarıldı.

 

"Çok olmadı geleli halacığım. Sizde hoşgeldiniz."

 

Gözü Açelyaya takıldı.

 

"Sende hoşgeldin Açelya. Sınav arası sende kaçtın demek."

 

"Öyle oldu Nazlı. Babam özledim, dayanamıyorum deyince bende bir anda kendimi otobüste buldum."

 

Nazlı kendine itiraf etmek istemese de Defneyi Açelyadan daha çok seviyordu. Açelya iyi ve hoş kızdı ama tuhaf bir kıskançlık ve öne geçme dürtüleriyle hareket eden yapıya sahipti.

 

"Defneyle, Toprak yok mu halacım? "

 

"Defne sınavla kafayı bozdu kuzum, çıkmıyor odasından. Toprak da kreşte."

 

Birgül arkalarında ayakta dikilin adama baktı bir süre.

 

"Halil?"

 

"Selam Birgül abla, nasılsın?"

 

Birgül gülümseyen yüzüyle Halile doğru adımladı. Kısa boyunun el verdiğince sarılmıştı.

 

"Sen nerden çıktın ya? Uzun zamandır yoksun ortada. Züleyhaya felaket bir sürpriz olmuş gerçekten."

 

Koltukta oturan Züleyha da ayaklandı.

 

"Hemde ne sürpriz! Kız aklımı alıyolardı ya. Aha dedim ayak üstü rüyaya dalacak kadar manyadım, daha da toplanmaz bu kafa. Çok şükür gerçekmiş de Asile beni bi doktora götür demekten son anda caydım."

 

Birgül, Züleyhaya güzel bir tebessümle bakıp geri döndü Halile.

 

"Yolunu çok gözlettin bu kadına valla. Ama maşallah koca adam olmuşsun da. Hem aynı hem farklısın."

 

Halil Birgülün beğeni dolu bakışlarıyla ilk Nazlıya sonra halasına baktı. Herkesin üzerinde olan gözlerinden sebep utanmış hissediyordu.

 

"Valla ben yolda görsem tanıyamıya bilirdim seni Halil. Felaket bir şey olmuşsun."

 

Nazlının gülen yüzü anında asıldı. Açelyanın bu kadar rahat samimi konuşması tüm tüylerini diken diken etmişti.

 

Halil Açelyeyla da kısa bir sarılma gerçekleştirdi.

 

"Sende çok büyümüşsün abiciğim, bende tanımazdım. Küçücük kızdın en son gördüğümde."

 

Nazlının düşen yüzünü Halil düzeltti. Dudağının kenarını ısıra ısıra sevgilisine baktı Nazlı. Şu an memesini ellemek isterse hiç hayır demezdi, öyle tatlı görünüyordu gözüne.

 

Halil de Açelyanın konuşmasıyla Nazlının bakışlarını fark etmişti. Nazlı küçücükken bile kendilerini çok kıskanan biriydi. Yiğit, Gurur ve Halile yaklaşan herkese olağan bir kıskançlık hissiyle dolardı. Bu kadar güzel bir günü mahvetmeye gerek yoktu.

 

Üstelik Açelya da Nazlımın sinirini zıplatmak için saçma sapan bakışlar atmaya devam etmese çok iyi olurdu.

 

"Anam!"

 

Bir anda ortalığı halasının sesi doldurdu. Halil de Nazlıyı gözlemeyi öylece bıraktı.

 

"Ay anne ne bağırıyorsun?"

 

"Kız!!! Kız o ne?"

 

Sonra Nazlı parmağına dikilmiş gözlerle gerçek meseleye dönmüş oldu. Vücudundaki tüm rahatsız hisler kayboldu. Yerine saf bir mutluluk doldu.

 

"Halil... Evlenme teklif etti."

 

"Ne???"

 

"Ayyyy!!!!"

 

"Yakışırrrr!"

 

"Hadi beeğğğ!!"

 

"Yuh anasının nikahı, niye lan???"

 

Züleyha, Nazenin, Yiğit, Meyra ve Gururun herkesten daha gür çıkan sesiyle bir anda ortalık karışmıştı.

 

Meyra ve Nazenin sanki hiç bunun hayalini kurup sayısız gece devirmemişler gibi bir sevinçle Nazlıya sarıldılar. Asaf dudağında çekici bir gülümsemeyle tokalaşmak için elini uzattı. Yiğit omzuna yumruk atmak, ensesini tutup çekelemek ve bunun gibi bir çok saçmalamayla ağabeyini tebrik etmişti.

 

Halasının şaşkınlık dolu gülümsemesi, Açelyanın diliyle dişi arasındaki tebriği derken sonunda oturabildiler.

 

Nazlı sevinçle etrafa bakarken Gururun hiç yerinden kalkmadan öylece durduğunu sonunda fark etti. Geçip yanına oturdu. Suratının sirke satıyor oluşu da derdinin ne olduğunu anlatıyordu.

 

"Kardeşim..."

 

Koltuk kenarına dirseğini koymuş, yumruk yaptığı eline de başını yaslamış halde Gurur yerdeki halının desenlerini ezberliyordu.

 

"Gurur, can içim."

 

"Hı!"

 

"Yüzüğüme bakmayacak mısın?"

 

Gururda zerre değişim olmadan "güzelmiş" diye bir fısıltı çıktı. Herkes de iki kardeşi izlediğinden ortam olabildiğine sessizdi.

 

Nazlı kendine kıskanç diyen ama evdeki herkesi kıskançlığıyla geride bırakan kardeşine gülümseyip başını omzuna koydu.

 

"Bakmadın bile ki."

 

Gurur çatık kaşının altından bakıp halısına geri döndü.

 

"Fakir biriyle evleniyorsun. Taşı küçük, üstelik de ne o, değerli değil gibi."

 

Nazlı elinin tersiyle karnına vurdu.

 

"Demet Akalın mıyım ben uzaydan görünsün taşı? Üstelik kuvars en sevdiğim taş bi kere. Hem güneşe benziyor, Halil dedi. Ben onun Güneşiymişim."

 

"İyi sıkmış..."

 

Nazlı gülecek gibi olup yine de sırnaşmasına devam etti.

 

"Evlenme teklifi etti diyorum, detay falan sorsana az şapşal."

 

"Niye? Sormasak da milyon kere anlatacaksın zaten."

 

"Off Gurur ama! Tamam baktın halıya, doy artık. Hadi beni tebrik falan et, gül, bir şeyler yap."

 

Gurur yayılmış bedenini düzeltip çatık kaşlarıyla anlık Halile baktı. Artık eskisi kadar karizmatik de görünmüyordu gözüne Halil ağabeyi.

 

"Ya kızım tamam tebrik edelim de niye yangından mal kaçırıyoruz? Hem sen ne çabuk unuttun bu adamın seni kaç yıl beklettiğini? Süründürsene süper zeka boncuk. Peşinde falan koştur bi on yıl falan. Niye hemen kabul ediyorsun?"

 

Nazlı kocaman bir gülüşle boynuna sarılıp, yanağına sesli bir öpücük bıraktı.

 

"Ama seviyorum."

 

"Salak bu kız yeminle! Lan erkeklere o kadar fırsat verilir mi? Yanında şöyle söyleyip durma! Ayrıca Halil Bey, maşallah hızınız bin beş yüz!"

 

Halil, Gururu sinir edecek ne kadar mimik varsa yüzünde taşıyordu şu an.

 

"Eyvallah koçum. Sağdıcım olmanı dört gözle bekliyorum."

 

Gurur ters ters baktı.

 

"Nazlı bak ne diyor ama ya? "

 

"Ama hayatım çocuk gibisin şu an."

 

Nazlıdan medet bulamayınca annesine çevirdi gözlerini Gurur. Tamam severdi Halil ağabeyini ama o kadar da çok sevemezdi artık. Nazlı onun ablasıydı. Saçma sapan zamanlarda arayıp Halil diye darladığında bile Gurur çekmişti kahrını. Şimdi papatya tarlası kıvamındaki kıza gelip konmuştu resmen. En azından az sürüneydi be!

 

"Anne! Nerde bu evin reisi? Niye her şeyi en son benim babam duyuyor? Niye bu adamdan kimse icazet almıyor ya?"

 

Züleyha oyuncağını paylaşamayan oğluşuna baktı.

 

"Aldık annem, hiç babana demeden olur mu? Biz en çok senden çekiniyoz ya en sona sen kaldın esasında. Evimin haşin erkeği, bile isteye herkes varken dedik sana. Oy anası kurban olsun, şu surata bak. Tamam annem ben sana başka Nazlılar alırım. Daha güzellerini alırız oğluşuma."

 

Gurur teessüf ederek halısının örgü saçaklarını saymaya geri döndü. Kimseden hayır yoktu. Gurur sevmesinler birbirlerini demiyordu ki. Gizli saklı, az öte de sevebilirlerdi. Gözüne sokmaya gerek var mıydı? Daha ilişkileri olduğunu kabullenememişken evlilik diye karşılarına dikilmenin alemi neydi?

 

"Gurur yaaaaa... Tamam geçti bitti. Alıştın sende, hem bu sayede hiç uzağa gitmeyeceğim demektir bu. "

 

"Saf boncuk, benim derdim ne sanıyorsun? Ben seni İzlandada bir adamla evlendirip sonsuza kadar kurtulabilirdim. Aptal! Her şey çok farklı olabilirdi."

 

Nazlının gülen suratı anlık düştü. Elini neresine gelirse çaprmaya başladı.

 

"Gerizekalı! Ben yapacağım onu ben! Göndereceğim seni bu evden, tozun kalmayacak. Aptal! bende beni kıskanıyor, paylaşamıyor diye dert ediyorum kendime. "

 

Gurur kolunu uzatıp ablasının başını kıstırmış ve elinden kurtulmasına izin vermeden haşin bir sarılmayla kapatmıştı konuyu.

 

"Yani açıkcası Gurur haklı gibi yenge. Ne kadar acele verilmiş bir karar bu? Daha ne zaman geldi, ne zaman sevdiniz ki birbirinizi Nazlı?"

 

Açelya konuşana kadar oturdukları yerden boğuşan iki kardeşteydi herkesin gözü.

 

"Halam bunu aldırmak için geç kalmış mıdır boncuk?"

 

Gururun fısıltısını sadece Nazlı duydu.

 

"Tıp... İlerlemiyor! Resmen ilerlemiyor."

 

Züleyha da yan yan anasının yan sanayisi kızına baktı. Gerçi hakkını yemek olmazdı artık. Görümcesi ağır, oturaklı bir kadın olmuş, pek hatırlarını görüyordu artık. Ama cinsine tükürdüğümüz o kan çekiyordu bir yerde de.

 

"Yok yengem, bize uygun oldu her şey. Büyükler olarak biz münasip gördük, yorma sen güzel aklını. Eeee Birgül, Semiha teyzem nasıl? Dizlerinin ağrısından çıkmıyoda evden hiç."

 

"Ay bak iyi hatırlattın Züleyha, kalkalım artık biz. İlaçları bitmişti annemin, aldım. Daha çok beklemesin kadın. Çok şükür yaşlılık dışında derdi yok. Amine yengemlerde bir iki haftaya gelecekler ya keyfi yerine gelir onun."

 

"Selamımı söyle, uğrarız biz yanına. Gençler elini öpmek ister."

 

"Yaaa... Çok sevinir valla. Halile ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun, görünce çok mutlu olacak."

 

Kısa bir vedalaşma faslından sonra ev ahalisi baş başa kalmıştı.

 

Nazlı bir köşede kızlarla yüzüğüne bakarak konuşuyordu. Yiğit, Asaf, Halil de Yiğitin hararetle anlattığı bir şeyi dikkatle dinliyordu. Gurur elinde telefon düşen yüzüyle koltuğundaydı. Gidip yanına oturdu. Eliyle de başını omzuna yaslayıp oğluşunu teselli etmeye başladı.

 

"Anasının fındığı, pek mi kıskandın sen ablanı?"

 

Gurur ilk ses vermedi. Annesi telefonunu, elinin üstüne vurarak alınca anca derin bir nefes bıraktı.

 

"Yani kıskançlık demeyelim de, ne gerek vardı ki şimdi?"

 

Züleyha sağa sola baktı. Onlarla ilgilenen yoktu.

 

"Sus lan! Benim emeklerimi boşa çıkarma Gurur efendi. İlmek ilmek evin düzenini işliyom şurda."

 

"Ne yapıyorsun kız Zülüş? Bilmediğim durumlar mı var ajan?"

 

"Zibidi! Halili eve bağlıyom, Nazlıyı da iki gün sonra gelip kapıya koyulmayacak bi izdivaçla baş göz ediyom. Dümenimi bozmaya çalışma, kırarım bel kemiğini."

 

Gurur başını kaldırıp annesine baktı.

 

"Sen şeytan! sen çakal!"

 

"He annem ondan. Bu oğlanın düzene girip ev bark kuracağı yok. Yaşı geldi otuza. E Nazlının da nazını bi o garibim çekiyodu. Elin oğlu iki gün demeden havlu atar. Şimdi bana arka çık da bunları Adanada yaşatmaya yer yapak. "

 

"Bu Nazlıdan asla kurtulamayacağız demek annem!"

 

Züleyha yine elinin tersini omzuna çarptı oğlunun

 

"Ölüsü olan bi gün, delisi olan her gün ağlarmış .Lan fındık Gurur, ablan lan senin o! Daha dur, sana da gönlüme göre olanı bulacam daha ben. Yiğiti de hallettim çok şükür."

 

Gurur yeni dedikodu duymanın heyecanıyla annesinin dibine iyice girdi. gözleri de çakmak çakmak yanıyordu.

 

"Kızzz.... valla de! Kimmiş? tanıyor muyum ben?"

 

"Tanıyon tabi de annem, Meyrayı alacam oğluşuma."

 

Gurur ilerdeki koltuklarda oturan kızlara sonra da arka tarafta hararetle konuşan erkeklere baktı.

 

"Bizim Meyrayı? Olmaz o iş! Sakat bırakır Yiğit ağabeyi üç günde."

 

"Olmaz bişey. Tam dişime göre gelin. Zati gelin dediğin kaynana toprağından olurmuş."

 

"Birbirlerini boğarlarsa?"

 

"Annem safmısın sen? Bu çocuklar okumuş etmiş insalar. İlk yardım neyim biliyolardır heral. Hallederler o kadarcığını da."

 

Gurur onaylar gibi başını salladı.

 

"Haklısın annem. Ne var iki kalp masajı bir iki suni tenefüste. Hallederler bu küçük pürüzü."

 

"Edepsize bak hele, sana şurdan suni bi nefes aldırırım daha da ciğerine hacet kalmaz."

 

Gurur iyice sırnaşarak annesinin yanağından makas alıp parmağını öptü.

 

"Yeme beni zülüş, ilk yardım derken iyi niyet perilerin konuşmuyordu. Ama taktir ettim senin aile planlamanı. Bana da yaparsın artık hem güzel, hem akıllı, hem kızıl, hem yeşil gözlü bir afet."

 

"Siparişini oluşturuyom oğlum. Bir ila üç gün içinde teslim ederiz adresine. Seni nasıl adam edecez biz bilmiyom ki!"

 

Kendi aralarında fısır fısır konuşmayı Minişin elinden tutup pıtı pıtı adımlarla içeri giren küçük kız bozdu. Minişin sonradan olma tek kızıydı. Üç yaşında bir tatlılık abidesiydi.

 

Yiğit kızı görünce konuştuğu lafı unutup ayaklanmıştı bile.

 

"Aman da aman kimleri görüyorum. Zekiye Çiçeğim mi gelmiş? Yiğitinin geldiğini duymuşta koşturmuş mu?"

 

"Yiğit bey aşkolsun. Hani demeyecektiniz bir daha?"

 

"Onu küçücük çocuğa kaynananın adını verirken düşünecektin Miniş abla. "

 

"Ay Yiğit bey bilmiyorsunuz sanki. Üç oğlandan sonra kız olunca kadın gönül koydu. İlle de adımı koymazsanız üzüntümden ölürüm dedi. Hem Çiçek de diğer adı, siz onu seslesenize."

 

Yiğit küçük kızı alıp yukarı doğru kaldırarak güldürmeye başlamıştı.

 

"Sende krizi fırsata çevirme sıfır miniş abla. Belki kadın sözünün eri çıkıp mevlasına kavuşacaktı ama engel oldun. Kadın doksanını geçti, rahat bıraksaydın da hakka yürüseydi."

 

Miniş kıkır kıkır gülüp "ilahi Yiğit bey" demeden de edememişti.

 

"Gel bakalım çiçek kız. Ne yaptın ben yokken? Özledin mi beni?"

 

Çiçek de gördüğü ilgiden pek mutlu, sırnaştıkça sırnaştı adama.

 

"Öşnedim linit abi."

 

"Ağzını yediğime bak sen. Kız ilerletmişsin konuşmayı."

 

"Heee, ben bibek addım biliyon mu?"

 

"Bebek sensin sen. Isırırım seni çirkin şey seni."

 

Yiğit Minişe baktı gülen gözleriyle.

 

"Bu fena bir şey olmuş abla."

 

"Hiç sorma valla. Abilerini delirtiyo el kadar boyuyla."

 

Yiğit geri kucağındaki kıza döndü.

 

"Kız fırlama mı olacaksın sen bizim başımıza? Hem bu çirkinlik ne böyle, sokağa nasıl salıyor seni o baban?"

 

Meyra ters ters bakıp geçip yanlarına oturdu. Küçük kızın tombul elini tutup küçük bir öpücük bıraktı.

 

"Davarsın Yiğit! Şu tatlılığa nasıl çirkin der bir insan? Ay yerim seni, maşallah oyuncak bebek olmuşsun çiçeğim."

 

Uzanıp bir şey demeden küçük kızı kucağına aldı Meyra. Bir iki de tombul yanağına öpücük bıraktı.

 

Yiğit, Çiçeğin iki yandan bağlanmış saçlarındaki kiraz tokalarına parmaklarını sürtüp yanındaki kıza baktı. Dudağı tatlı bir ifadeyle kıvrılmıştı. Meyra da ona bakınca gözleri yüzünün her yanını ince ince arşınladı.

 

"Bizde bebekler çirkin diye sevilir sarı şeker. Nazar değmesin, kem gözü üzerine çekmesin diye böyle koruduğumuza inanırız."

 

Meyra mavi gözlerini, gözlük camının ardında kalmış çekik gözlerine öylece dikip kaldı. Neden olduğunu anlayamadığı bir boğuluyormuşluk hissiyle de yutkundu.

 

"Değil mi kız çirkin? Güzelliğini dillendirelim de nazar mı değdirelim sana? Başkalarının dikkatini mi çektirelim? Güzel gözlerini, ipek saçlarını dilimize dolayalım da herkesi sana hayran mı bırakalım?"

 

Meyraya bir şey oluyordu. Kimse onunla muhatap olmuyordu aslında. Yanındaki adam da kucağındaki kızı seviyordu ama ne oluyorsa Meyraya çok fena bir şeyler oluyordu. Kucağındaki kızı Yiğitin kucağına geri bıraktı. Ateşe basmış gibi ayaklandı koltuktan. Kimseye bir şey demeden hızla odadan çıkıp kendini en yakın banyoya attı. Eline, yüzüne buz gibi suları çarpsa da fayda etmiyordu. Kalp krizi geçiriyor olsa sol kolu uyuşurdu. Ama uyuşan kısmı sanki direk kalbiydi. Nefes alıp bıraktıkça bir sıkışma, acı verici bir kasılma oluyordu vücudunda.

 

Panik atak!

 

Panik atak mı geçiriyordu acaba? Öyle de olsa nefes darlığı olmaz mıydı? Ne oluyordu bilmiyordu ama bir şeyin olduğundan emindi.

 

Kapıdan çıkar çıkmaz karşısında merakla ona bakan Nazlı ve Nazenini gördü.

 

"Ne oldu Meyra? Bir anda fırladın, bir şey mi dedi o salak sana? Üzecek, incitecek bir laf mı etti?"

 

Meyra eli bağrında telaşla konuşan arkadaşına baktı.

 

"Meyra kuşum yüzünde bembeyaz. Ne oldu bitanem sana?"

 

"Yok! iyiyim, bir şeyim yok. Daraldım gibi, tansiyonum düştü. Ondan."

 

"İyisin yani, bir şey demedi o davar?"

 

"Demedi. Ama uzak tutun onu benden! Uzak dursun, saçma sapan konuşup benim devrelerimi yakmasın. Uzak tutun..."

 

Meyra söylene söylene Nazeninle kaldığı odaya girdi. İki kız da ardından öylece bakakaldı.

 

"Annesinin durumu kötü yapıyor onu. Ondan mı böyle dersin Nazlı?"

 

Nazlı giden kızın ardından baktı. Gözleri anlamak ister gibi kısılmış, kaşları çatılmıştı.

 

"Yok... Bu dert daha başka gibi. Dökülür yakında, daraltıp içine kapanmasına neden olmayalım. Susunca konuşturamıyorduz bir daha."

 

Geri salona döndüklerinde kapıda Asaf duruyordu. Nazlı sırıta sırıta yanlarından geçip içeri girdi.

 

"Nazenin."

 

Asafın kapıda onu beklediğini biliyodu Nazenin. Gülümsemesini tutmaya çalışarak karşısına geçti.

 

"Sıkıldın mı içeride?"

 

"Kalabalık..."

 

"Bahçeye çıkalım mı? Aaa sen arka taraftaki ahırları de görmedin değil mi?"

 

Asaf omzundan yük alınmış gibi hissetmişti. Daha dile getirmeden Nazeninin onu anlıyor oluşuna deli oluyordu.

 

"Çok iyi olur."

 

Nazenin mutfak kısmından arkaya açılan kapıya gitmek için yürümeye başladı. Asafta yanında adımlıyordu. Eli bir iki kere eline çarpınca soluğunu tutup Nazeninin elini kavradı. Parmakları aynı anda birbirine geçmişti bile.

 

Mutfağa girdiklerinde ocak başındaki Sultan teyzesine selam verip utangaç bir gülümseme yolladı. Sonra da arka kapıdan çıktılar.

 

Çakıl taşlı yoldan bir süre ilerlerken hiç konuşmamışlardı.

 

"Asil ağabeyin bir atı varmış, o ölünce çok üzülmüş biliyor musun? Züleyha abla da kıyamamış onun üzüntüsüne. Gidip köyün birinden bir at daha almış ama çocuklar istedi demek için iki tane de midilli aldırmış. "

 

"Niye öyle demiş ki?"

 

"Asil ağabey Kırgızın yerine hiç birini istememiş ilk. Ama Züleyha abla boş ahıra bakıp çok üzüldüğünü görünce bir bahaneyle doldurmuş orayı."

 

Nazenin konuşa konuşa ağılın içine çekiştirmişti adamı. Karşılıklı iki kısıma ayrılmıştı ağıl. Midillilerin ve atın bölümlerini böylece birbirinden ayırmışlardı.

 

"Bayılıyorum onların birbirine olan sevgisine. Asaf bak ölen atın neredeyse bir benzerini bulmak için kaç köy dolaşmış Züleyha abla. Simsiyah, çok güzel. 'Bi alnında yıldızı olanı bulamadım, kulağındakiyle yetinecek Asil efendi' deyişi vardı ki. Çok güldürüyor bizi."

 

Nazenin ata bakarak konuşurken yüzünü sonunda adama çevirdi. Asaf dikkatle onu izliyordu. Gözlerinin mavisi sanki yüzünde ne kadar kısım varsa detaylandırmak ister gibi bakıyordu.

 

"Şey... Bir şey mi oldu Asaf?"

 

Asaf iki adım daha atıp iyice yaklaştı. Elinin içindeki eli yüzüne doğru kaltırıp, üstüne derin iki öpücük bıraktı.

 

"Çok güzelsin... İnsanın hep seni izleyesi geliyor Nazenin."

 

Böylede söyleyince hemen utanç yanaklarını yakıyordu Nazeninin. Hem güzel olduğunu söylesin, ona yakın davransın istiyordu hem de içinde yüzünü saklamak isteyen yanını kaybedemiyordu.

Başı öne eğilip, dudağını ısırarak gülmesini saklamaya çalıştı.

 

"Ya Asaf..."

 

Asaf uzanıp atkuyruğu yapılmış siyah saçları sağ omzunun üzerine saldı. Eli boydan boya uzun saçların üzerinde hareket etmişti.

 

"İnsanın sana bakıp hep güzel oluşunu söyleyesi geliyor. Sen nasıl bir şeysin Nazenin? Ben hiç görmedim senin gibi bir büyü. O kadar insanın içinde sen konuşunca tüm duyularım orda toplanıyor sanki."

 

Nazenin çarpan kalbinin, yanan yüzünün ve titreyen ellerinin etkisinde hiç olmadığı bir mutluluğun içinde baktı Asafa.

 

"Nazenin..."

 

"Hmmm..."

 

"Züleyha ablaya dediğin de ciddi miydin?"

 

"Ne dedim ki?"

 

Asaf nefesini yüzünde hissedebileceği bir yakınlığa erişti sonunda.

 

"Asaf benim dedin. Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

 

Nazenin uzun boyunun etkisiyle başını geriye yaslamak zorunda kalmıştı.

 

"Benim değil misin Asaf?"

 

Bir soru insana türlü hisleri aynı anda yaşatabilirmiş. Sevinci, umudu, aşkı, heyecanı aynı anda bedeninde saklar ve yüzünde çiçek açtıran bir gülüşe sebep olabilirmiş.

 

"Öyleyim... O zaman sen de benimsin Nazenin."

 

Nazenin alnını göğsüne yaslayıp kollarını beline sardı. Umutla beklenilen aşka kavuşmuş olmanın keyfini sürüyordu. Adamdan yayılan kokunun tadını çıkardı.

 

"Öyleyim Asaf..."

 

Dinlenmek gibi bir sarılmaydı bu aslında. Soluklanmak... Asaf için düşünülmemiş bir ödüldü Nazenin. Arada bir aile kurma isteği dolardı içine ama bir şekilde o istek sorumluluklar denilip kapanırdı. Halili şimdi çok daha iyi anlıyordu.

 

"Nazenin..."

 

"Efendim canım."

 

Duyduğu tatlı kelimeyle azıcık geriye çekilip dişlerini göstere göstere güldü Asaf.

 

"Biz ne zaman gideriz ailenin yanına? Züleyha abla dedi ya, ayıp olacak durumun içerisine girmeyelim istiyorum ben. "

 

Nazenin düşünür gibi gözlerini çıkış kapısına dikti.

 

"İlk ben anneme senden bahsedeyim. O da bana yardım etsin biraz olur mu? Bir süre okul yüzünden gidemeyebiliriz ama. Benim ders programım yoğun olacak, alttan dersimin kalmaması lazım. Finallerden sonra da duruma göre gideriz, ne dersin?"

 

Asaf planlama yapışındaki ciddiyeti öperek dağıtsa mı tam olarak onu düşünüyordu şu an. Nazenin ses gelmeyince kapıdaki bakışlarını çekip Asafa baktı.

 

"Öpeyim mi seni?"

 

"Hı!"

 

"Çok güzelsin, öpeyim mi?"

 

Nazeninin bedenini o çok hoşuna giden sızlayış ve karnını darma dağın eden kanat çırpışlar sardı. Saklanır gibi yine başını göğsüne gömdü Asafın.

 

"Ya Asaf ya... Öyle denir mi?"

 

"Denilmez mi?"

 

"Denilmez..."

 

"O zaman nasıl öpeceğim seni?"

 

Bir süre sesi çıkmadı. Sarılmasını da bırakmadığı için Asaf kızdı mı yoksa utandığı için mi böyle göğsünde saklandığını anlayamadı.

 

"Nazenin?"

 

"Öyle sorulmaz hep. Yani isteyince olur. Canın çekince. Şey canın çekince derken öyle değil. İçinden gelirse yani. Sevgili olduk biz artık. İzin istenmez her seferinde, hem utanırım ben sen sorunca."

 

Nazenin şu ana kadar Asaftan hiç duymadığı yükseklikte bir kahkahayla doldurdu kulaklarını. Asaf iyice kollarını kıza dolayıp içine sokarcasına sarıldı.

 

"Benim yüzü de gönlü de çok güzel büyüm. Öyle yaparım o zaman ben. Canım çekimce yani şey içimden gelince öperim hep seni. "

 

Nazenini taklit ederek kurduğu cümlelerle Nazenin elini hafif bir şiddetle göğsüne vursa da gülümsemesine engel olmadı. Asafın omuzlarından tutup kendinden azıcık uzaklaştırmasıyla da göz göze geldiler.

 

"İyi de Nazenin... Benim hep içimden gelir artık. Bir kere aldım ben büyünün lezzetini, nasıl bağımlın olmadan durayım?"

 

Nazenin artık Nazlıyı çok daha iyi anlıyordu. O cilveli gülüşlerin, tatlı kıkırtıların sebebini içinde hissediyordu. Omzunu silkip nazlı nazlı kıkırdadı.

 

"E öpersin o zaman sende. Madem içinden geldi."

 

Asaf uzanıp cümlesi bitmeden o öpücüğü dudağının gülümsediği için kıvrılmış sağ kısmına bıraktı. Bir iki küçük öpücük daha kondurdu dudaklarının kenarına.

 

"Sende öp ama. Bende istiyorum."

 

Fısıltısı dudaklarına çarpınca o tatlı ürpertiyle elleri omuzlarına kondu. Parmaklarının üzerine yükselip Asafın yaptığı gibi iki öpücük bıraktı dudaklarına. Tam işin boyutu genişleyip daha ıslak bir hâl alacakken olmaması gereken bir şey oldu.

 

"Höh ama ya! Bu ne lan? Bu nasıl ev? Niye baktığım her yerde fngirdeyen insanlar var?"

 

Nazenin, Gururun sesiyle hızla geriye çekildi. Yüzü kıpkırmızıydı. Başını kaldırıp baktığında herkesin orda olduğunu gördü.

 

"Allahım..." Diye kısık bir feryat çıktı dudaklarından. Asaf utanmış nazendesini koluyla sarmalayıp iyice dibine çekti.

 

"Biz de tüm iyi niyetimizle misafirimizi yalnız bıraktık, ayıp ettik derken o misafirin yalnız kalmak için ortadan kaybolduğunu şu an idrak ediyoruz."

 

Yiğit sırıta sırıta kapıdan içeri girip arpasını yiyen ata baktı.

 

"Lan... Psikolojini bozmuyor bu kumrumsu şahıslar değil mi? Oğlum hatun diye heveslenme yerin dar. Ha yarım bacakları yollar, kendime yeni ev kurarım dersen o başka."

 

Ata laf atıp karşı taraftaki midillilerin kısımına yürüdü.

 

"Sizi de harcadık ama yazıktır garibe. Yıllardır gözünün önünde fingirdeşiyorsunuz, iyi bile sesi çıkmadı."

 

Meyra Nazenine kaşlarını oynatarak baktı. Suratında şeytani bir gülünseme vardı.

 

"Kırk yıl düşünsem şu şahısla aynı fikirde olacağım aklıma gelmezdi. Yazık değil mi hayvancıkların yanında mıç mıç bi hallere girilmiş. Ay bunlar çok şeker ya. Tiplere bak."

 

Meyra midillilere bakarken Yiğit de gözünün kenarıyla kıza baktı. Sonra geçmişten bir şey hatırlamış gibi yüzünü kocaman bir gülümseme sardı.

 

"Bu atları çocuklar için yapmışlar ele abi?"

 

Başını geriye uzatıp Nazlının omzuna kolunu dolamış, onları izleyen abisine baktı.

Halil de Yiğitin hatırladığı anıyla gülümsedi.

 

"Tabi oğlum, çocuk atı onlar. Çocuklar kolay binsin diye yapmışlar."

 

İkisi de yüksek sesle güldüğünde kimse ne olduğunu anlamamıştı.

 

Beraber bir süre midillileri ve Asilin atını sevdiler.

 

"Kız sarı şeker. Bak şurdaki beyaz var ya aynı sen gibi."

 

Meyra ne diyor bu der gibi yalandan bakıp midilliye döndü yine.

 

"Ne diyorsun yine boş teneke?"

 

"Kızım kuyruğuyla yeleleri hep sarı bak. Boy dersen bir çağrışım yapıyordur heralde, ben söylemeyim şimdi. Tıpkı sen lan bu!"

 

Yiğit büyük bir kahkaha patlatıp kızın saçlarını karıştırdı. Bundan ne kadaf nefret ettiğini biliyordu.

 

"Ya Allahın belası sen niye bana bulaşıp dıruyorsun ya? Ne yaptım ben? Bilmeden tarlana mı ortak oldum, önünden ekmeğini mi çaldım ne yaptım? Bi sal beni ya kömüş!"

 

Kızın darma dağınık saçlarını elinden kurtarmasıyla Yiğit tebessümünü yüzünden silmedi. Uzanıp o saçları kendi dağıtmamış gibi usul usul parmaklarıyla tarayarak düzeltti.

 

"Suçun büyük, çekeceksin cezanı yer biti Meyra. Benden çaldığına sahip çıkmadığın sürece çekeceksin..."

 

Fısıltıyla söylediklerini kız gözlerini kırpıştıra kırpıştıra dinledi. Aklını oynattıracaktı bu gerizekalı. Yine kalbi çok hızlı çarpmaya başladı. Anksiyeti olacaktı bu gidişle.

 

"Salak! Salaksın işte!"

 

Söylene söylene akıllı uslu girdiği ahırdan hışımla çıktı.

 

"Çok zorluyorsun şansını."

 

Halilin cümlesiyle omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Bu kız nasıl kazandı o bölümü? Hayır böyle bir saflıkla nasıl kazandı? Delirtecek beni!"

 

Aynı hırs Yiğite de geçmiş gibi Meyranın çıktığı yerden o da çıktı.

 

Akşam olup masa kurulduğunda herkes kendi halindeydi. Asil kızının parmağındaki yüzüğü görse de yorum yapmadı. Nazlı ise sürekli babasını gözleyerek bir şey diyecek mi diye bütün akşam adamı izledi. Nazenin ve Asafın yüzü ne kadar gülüyorsa Meyra ve Yiğit o kadar asık suratlıydı. Gurur bir iki babasını kışkırtmaya yönelik cümleler kursa da Asilin sert bakışıyla susmak zorunda kalmıştı. İyice yabancı ailelere dönüşmüştü bu ev. En azından babası kendine attığı ters bakışları Halile atsa içi bir nebze rahatlayabilirdi.

 

Herkes odasına çekildiğinde Züleyha pijamalarını giymiş, saçlarını tarıyordu. Asil yatakta, sırtı başlığa yaslı karısını izleyip, düşüncelere dalmıştı.

 

"Kocam..."

 

"Efendim güzelim."

 

"Suratın niye öyle senin?"

 

Asil eliyle çenesindeki sakalları kaşıdı.

 

"Yüzük takmış kızın."

 

Züleyha gülecek gibi olup vazgeçmişti. Nazlı onun "kızı" olduğuna göre kocasına az cilve yapması lazımdı.

 

Saçlarını omzundan aşağı sarkıtıp ayaklandı. Asile de tatlı tatlı gülümseyerek geçip kucağına oturdu. Elleri sanki masaj yapar gibi ilk omuzlarını sıkmaya başlamıştı.

 

"E oğlan evlenme teklif etmiş ya babası. Yüzük de nasıl güzel, valla çok beğendim."

 

"Hııı güzel!"

 

"Gençlik işte kanları deli akıyo. Ah ahhh sen kapıdan girecen diye yolunu gözlediğim zamanlar geldi aklıma."

 

Asil hafif hafif omuzlarını okşayıp kollarına doğru inen sonra geri çıkan ellere baktı. Ne yaptığını anlamıyordu sanki.

Dudağı azıcık kıvrıldı.

 

"Hangi zamanlarmış onlar?"

 

"Hani yeni nikah kıydık da işiniz var diye Ankaraya gittiydiniz ya... Hah o zaman her kapı çalışına geldimi ki acaba diye ben fırlıyodum."

Hmmm onu diyorsun. Gerçi ilk sen çok beğenmediydin beni, hiç doğru düzgün süzerek bakmamıştın."

 

Züleyha melül melül bakan gözlerini kocasının omzundan ayırıp üzerine dikti. O sakinlik yerini yanan ormana bırakmıştı saniyeler içinde.

 

"Beğenecek hâl mi bıraktıydın? Dilin gönlümü kırınca bakacak tüm hevesim kaçtıydı. Yoksa ben hemen beğenirdim seni. Boyunu, posunu gözlerdim dakkasında."

 

Yine dönüp dolaşıp önüne gelen lafıyla kısık bir kahkaha attı.

 

"Hııı öyle saçmalamasam sen baya baya beğendiydin yani beni!"

 

Züleyha anlık yüklenen sinirden yine aynı hızla çıkıp ellerini geri omuzlarını sıkması için yerine bıraktı.

 

"Beğendim tabi. Hemen de zati üstüme atladıydın."

 

Kıkırdadı bir süre. O günleri düşündükçe yüzünde güller açtı.

 

"Asil ben hastayım, şöyleyim böyleyim dedin ama hiç hastalığını göremediydik çok şükür kocam. "

 

Asil uzanıp hem gülen hem konuşan ağzına sıkı bir öpücük bıraktı.

 

"Bir süre kendime gelemedim zümrüt göz. Ne oluyoruz, ne bu şiddet bu celal dedim. Meğer seninle tanışana kadarmış onun da derdi, tasası."

 

Züleyha şimdi kahkaha atıyordu.

 

"Ay Asil hani Ankaradan döndüğünüzde az biraz konuştuk da sen bi anda üstüme atladın ya aha dedim bunun elinden kurtulamam daha da."

 

Asilin yüzündeki gülümseme hafif kırılır gibi oldu.

 

"Bütün yol boyunca gideceğin üzerine düşünmüştüm. Gitsen Nazlı çok üzülür mü diye kendimi yemiştim. O zaman insan kendine çok cesur olamıyor, varlığına hemen alışan Asil, yokluğun üzerine düşününce nasıl kötü olduğunu kızı için sanıyordu."

 

"Saf herif! Aslan gibi kocamı, boncuk gibi kızımı bırakacaktım hemi. Yok daha neler! Ben avladığım ceylanı kimselere yedirmem Asil efendi."

 

Asilin düşen sesini yine karısı yükseltti. Şimdi daha içten bir kahkaha çıktı dudaklarından.

 

"Bilmez miyim? Hazır o günleri yad etmişken bi konu tekrarı mı yapsak zümrüt göz?"

 

Züleyha elini göğüs kafesinde dolaştıra dolaştıra kıpırdandı kucağında.

 

"Yaparız kocam, tüm konuları baştan alırız senle de önce bişey dicem ben sana."

 

"Hmmm bu işvenin cilvenin sebebi geliyor demek."

 

Züleyha elini yalandan vurdu kocasının göğsüne.

 

"Nankör! Gözüne dizine durur. Daha yeni senin hoşuna gider diye kırmızı kırmızı gecelikler almadım mı ben?"

 

Asil aklına düşürülen gecelikle karısının göğüs kısmına bakıp geri gözlerine döndü.

 

"Alev alev bir şey olan mıydı? Unutmuşum bak, hatırlat sen."

 

"Hatırlatırım evimin direği. Emme önce bana yardım etmen lazım."

 

"Neymiş derdin bi söyle bakıyım."

 

Züleyha kalçasını, yerleşiyor gibi bir sağa bir sola kıpırdatıp iyice yaklaştı Asile.

 

"Kocam ben diyom ki bu oğlanla kız gitmeden biz sözlerini kesek. Bu gün Birgülle, Açelya vardı. Allah affetsin yeğenin pek fena Asil. Şimdi arkadaşlarına söylüyo diye tüm Adana illa duyar. Kendi aramızda yüzüğümüzü taksak, hoca nikahımızı kıysak ele güne karşı kocam. Hı olmaz mı?"

 

Tüm söyledikleri oldukça mantıklı ilerlerken dini nikahı duymasıyla kaşları çatıldı Asilin.

 

"Söz keselim tamam da nikah niye Züleyha? Okulu bitince resmi nikahla beraber kıyılır!"

 

Züleyha, Asile yüklenen elektriği göğsünde dolaşan elleriyle topraklama yapmaya devam etti.

 

"İyi diyon hoş diyon kocam. Bende aynı sen gibi düşünüyodum da işte Sultan abla içime kurt düşürdü."

 

"Ne düşürdü yine senin çok bilmiş Sultan ablan?"

 

"Şimdi kocam genç bunlar. Hiç haramı, günahı bilmeden bi baktım el ele de tutuşuyolar. Öyle bakışıp bakışıp gülüşüyolar da. Şimdi günahlarını almıyak ben bişeylerini görmedim de kanları da deli akıyo. Heveslenir sarılırlar falan bunlar hep zina kocam. Yuvalarına evlenmeden şeytanı sokmayak diyom ben. Nasıl olsa bunlar kafaya koymuş evliliği, yaza düğün kuracağız o belli. Şimdiden şeytanı aralarından çekek ele kocam? Gözü çıkası kafir, pek diş bilermiş yeni yuva kuracak sabilere."

 

Asil seri bir şekilde konuşan karısını gözleri kısık kısık izledi.

 

"Yine de olmaz! Evlenince kıyılır nikahları."

 

Züleyha biraz evvelkinin daha da şiddetlisi vurdu elini kocasına.

 

"Tabi cumadan cumaya müslüman Asil bey anlamaz dediğimi. Haram diyom haram! Bakışıyolar, gülüşüyolar, o eller hep tutuşmanın derdinde! Kızımıza günah mı yazdırak bile isteye? Yoookkk ben gül gibi baktım büyüttüm yavrumu, bi bile yazdıramam. Sen ne anlan bu işlerden? Geldim icazet alıyom dinden imandan bi haber adamdan! Gül gibi kızımın üstüne Halil efendinin nazarlarını diktiremem. Nikahları olacak arada! Yan yana duruyolar diye hiç içime, yavruma günah oluyo mu acep diye şer düşüremem ben!"

 

Biraz evvel tüm cilvesi işvesi ile kocasını yoldan çıkaran kadın ayağa kalktı. Adam sanki ağzını açıp kötü bir şey demiş gibi sinirle baktı.

 

"Eskiler boşuna dememişler ana gibi yar baba gibi hıyar olmazmış diye. Ben kızımın yanına gidiyom. Bakıyım o oğlan adam gibi evlenme teklif etmiş mi? İnşallah eniştesine çekmemiştir de güzel laf bekleyen yavrumu ortada komamıştır boynu bükük."

 

Bir hışımla çıkan karısının ardından öylece baktı Asil. Yine kendi yazıp, kendi oynamıştı. Kollarını başının üstünde bağlayıp geriye doğru yattı. Nasıl olsa istediğini yaptıracaktı Züleyha hanım, en azından Asilin gönlünü görecek teklifler sunsaydı. Neyse dedi içinden, gelince bi müzakere masası daha kurulurdu sonuçta.

 

Yukarda anne ve babası kendi için birbirine giren Nazlı ise yatağına oturmuş karşısında gözlerini ona dikmiş iki kıza bakıyordu.

 

"Lan boncuk, kaptın evlenme teklifini ha?"

 

"Ay çok güzeldi Meyra."

 

Meyra yatağa bağdaş kurup yerleşti. Nazlıya sırıta sırıta bakıp Nazenine çevirdi gözlerini.

 

"Sana geleceğiz boklu boncuk ama önce şu kızın kurt kaynayışını çözelim. Var bunda bir şeyler."

 

Nazlı da güldü.

 

"Mutfakta annem yanında çalışan kadından için Asafa yapalım diyecek oldu 'asaf benim' diye bir çıkışı vardı kaçırdın."

 

Meyra ters ters baktı Nazlıya.

 

"Ağzına sıçtımın Yiğiti yüzünden hep! Of Züleyha ablanın yanında da iyi sövdüm hırsımdan, bir şey dedi mi benden sonra kadın? Ayyyhh aklıma geldikçe o Yiğit pisliğini kırk sekiz yerinden bıçaklayıp, ormana atasım geliyor."

 

"Yok demedi. Yiğite kızdı, rahat bıraksın diye. Nazenin kuşu, anlat bakalım Asaf beyciğinle neler oldu. Zaten mutfağa girince de bir tuhaftın. Asaf beyciğinde maşallah bütün gün pamuk şeker gibiydi."

 

Nazeninin yanaklar kızara kızara öne eğildi. Sanki biri duyacak gibi odayı gözleriyle dolaştı.

 

"Biz öpüştük."

 

"Oha oha ohaaaa!"

 

"Ay ay ayyyy vallahi mi?"

 

Nazenin utangaç tebessümüyle başını hızlı hızlı salladı.

 

"Bende ahırda bunları basınca tüh ilk öpücüğe sebep olduk diye dert ediyordum kendime."

 

"Yok, kış bahçesinde oldu. Ayyy bayılacağım sandım. İnsanlar buna nasıl dayanıyor ve ölmüyorlar?"

 

Nazlı elini omzuna atıp sıvazladı.

 

"Alışırsın balım, alışırsın güzelim, alışırsın."

 

"Kız, kuduruk Nazenin! Miden falan bulandı mı? Sen filmde bile görmeye tahammül edemiyordun."

 

Meyra sakin sakin başlayan cümleye gözlerini açarak devam etti.

 

"Kız bak sen öpüştük diyorsun da böyle yanaktan dersen gülmekten yıkar atarım konağı. Bizi kandırmıyorsun değil mi çiçeğim?"

 

"Ya Meyra saf mısın?"

 

Nazenin parmaklarını önde toplayıp uc uca vurdurdu.

 

"Böyle işte, dudaktan. Ayrıca hiç midem falan bulanmadı, ay çok tatlıydı."

 

"Oha! Adamı yedinde tadını mı dillendiriyosun fingirdek Nazenin? Ünzileme söyleyeyim de senin o çırpı bacaklarını kırsın."

 

Nazenin iki dizinin üzerine toplanıp iyice yaklaştı arkadaşına.

 

"Meyra ya bağırma, bi duyan olacak. Ayrıca anneme biriyle öpüştüğümü söyle de bir daha beni hiç göreme. Nazlı bu beni anlamıyor, sen dinle çiçeğim. Kalbim hep böyle mi çarpacak benim? Ben ölürüm Nazlı? Valla ağzımdan çıkacak sandım."

 

Nazlı hâline, tatlılığına, çocuksu heyecanına dayanamayıp uzandı ve yanağını öptü.

 

Tam ağzını açacakken kapı aralandı. Annesi arkası dönük, elinde de geniş bir tepsiyle odaya girmeye çalılıyordu.

 

"Kız!!! Zilli boncuk başka boklar yemiyon ele annem, giriyom bak! Gözüm açık bak!"

 

Nazlı derince, sıkıntılı bir nefesi bıraktı. Düşmüştü bir kere diline, artık hayatta kurtulamazdı.

 

"Ya anne Allah aşkına unut artık ya! Ne olur unut şunu?"

 

Züleyha elindeki büyük tepsiyi getirip odanın ortasındaki halının üzerine bıraktı.

 

"Niye unutuyomuşum, benden gizli oğlanı odana almadan düşünecektin onları. Hem kurban olduğum nasıl seviyomuş ki beni hemen yakaladım ya. Gelin orda durman."

 

"Onlar ne zülüşüm?"

 

Meyranın yataktan fırlayıp tepsinin başına kurulması bir olmuştu.

 

"Ben sanki bilmiyom bütün gece parmaktaki yüzüğün kırk şekilde anlatılışını dinleyeceğinizi. Bende dinleyecem işte. Bakıyım ne demiş, ne yapmış o oğlan?"

 

Meyra kuruyemiş kasesindeki fındıklardan ağzına atıp kahkahayı bastı.

 

"Oğlan dediği de yeğenin be zülüş."

 

"Kız anasıyım şimdi ben. Halilin yanına gidince de oğlan anası olacam. Zaten pek severim oğlan analığı yapmayı."

 

Hepsi yuvarlak tepsinin başına oturunca hazırlanmış kuruyemişler, bisküviler, çikolatalar ve türlü türlü atıştırmalıklarla kendilerince bir ortam kurmuş oldular.

 

"Yılan kalede etti diyon?"

 

"Evet... hani beni bir kere çok üzmüştü ya o günler için özür diledi önce. Sonra da yüzüğün şeklini neden öyle seçtiğini söyledi."

 

"Oğlanın o zaman burnundan getirmemişin gibi şimdi de özürünü mü dilettin arsız boncuk? Aylarca it gibi dolandı sabim peşinde, affet diye hem yüzüğün şeklini derken, niyeymiş kız?"

 

"Hak etmişti bir kere. Çok kırılmıştım ben ona. Neyse çok güzel bir evlenme teklifiydi de affettim. Her insanın hayatında güneş kabul ettikleri bir şeyleri olurmuş. Halil için de karanlıktan sonraki umut olan güneş benmişim."

 

Kızların oooo sesleri Züleyhanın kahkahasıyla cümle iyice irdelendi bir süre.

 

"Aynı halası. Nasıl da ağzı laf yapmayı biliyo. Maşallah evladıma, zekasını benden almış."

 

"Ona ne şüphe zülüşcüğüm, aklının zekatını ver de nasiplenelim."

 

Meyranın öven sözleriyle kırışa kırışa güldü Züleyha. Sonra gözleri tatlı tatlı bakan Nazenine takıldı.

 

"Kız! Bunların yüzük derken araya kaynadın sanma. Misafir oğlanla ne senin durumun? Gönül eğlemiyo ele o çocuk senle?"

 

Nazenin ağzındakini hızlı hızlı çiğneyip yuttu. Bu sırada da başını şiddetle sağa sola sallıyordu.

 

"Yok olur mu öyle şey Züleyha abla? Ailemle tanışmak istiyor hemen. Ben final sınavları sonrası gideriz dedim. Gerçi buruk da canımın içi. Tek başına gitmek üzüyor onu."

 

Züleyha anlamamış olmaktan sebep kaşlarını çatıp elindeki kuruyemişleri geri bıraktı kasesine.

 

"O niye, ne yalnız gidyomuş?"

 

Nazenin yüzünü saran hüzünle baktı Züleyhaya.

 

"Ailesi yokmuş Asafın. Yetiştirme yurdunda büyümüş. Bir kere onlara götürecek ailem yok dedi ki kalbim çok acıdı. Tek başına bu günlere gelmiş Züleyha abla, düşündükçe bile her tarafım acıyla sızlıyor. Bebekken nasıl orda büyümüş, nasıl hayata tutunmuş? Şimdi aileme mahcup olacakmış gibi hissediyor."

 

Züleyhanın içli yanı hemen merhamet hormonlarını devreye sokmuştu.

 

"Anam... Oy kurban olurum verene. Bebek miymiş anasız babasız kalınca? Maşallah nasıl da güzel oğlan. Helal olsun emme, bak kendi başına ne güzel yetiştirmiş kendini, nasıl efendi?"

 

"Öyle valla. O kadar saygılı o kadar beyefendi biri ki. Ben ona sorun olmayacağını söyledim ama dedemle amcalarım canını yakacak bir laf ederler mi diye çok korkuyorum."

 

Züleyha üzüntüyle düşen yüzünü sinirle kaldırdı.

 

"O amcalarının boynu altında kalsın. Ünzile dedi, yabancıya gitmesin diye kendi taraflarından bi vasıfsıza yapmaya çalışıyolarmış seni!"

 

"Hiç sorma Züşleyha abla. Çok büyük saçmalıyorlar, bakalım ne olacak halimiz? Gece gündüz dua ediyorum, bir aksilik çıkmasın diye."

 

Züleyha tüm iştahı kaçmış halde elini silkeledi.

 

"O iş öyle kolay değil bi kere! Halil kardeşim diye getirdi mi oğlanı eve? Getirdi! Bu ne demek? Oğlan benimde oğlum demek! Ailesi de oluruz anası atasıda. Yalnız başına da senin sırtlan kılıklı amcalarının yanına yollamayız evel Allah! Siz tarihi önceden kararlaştırın haber verin bize, hazırda bekleyek. Yok öyle gül gibi çocuğu, efendiliğinden vurupta üzdürmek. Adamın alnını karışlarım. "

 

Bir holigan edasıyla konuşan kadını üç kız da iri iri açtıkları gözleriyle izlediler.

 

"Owwww annemin annelik damarları aktif. Korkma Nazenin kuşu, Asafın oldukça kalabalık bir ailesi oldu. Sen komşulardan sandalye falan istemeyi unutma. Ayakta kalamayalım eve gelince."

 

Nazenin dolu dolu olmuş gözleri ve ay gibi parlak bir gülüşle bakıyordu Züleyhaya.

 

"Gerçekten mi Züleyha abla? Yani böyle hep beraber mi geleceksiniz Asafın ailesi olarak?"

 

"Tabi de öyle edecez. Biz de oğlan kıymetlidir demiyom mu? Gül gibi çocuğumun boynu bükük bırakır mıyım? Aha da söz amcalarına inat düğününü nasıl kuruyom gör sen beni."

 

"Kız zülüş coin gibi kadınsın. Yatırım yapanı hep ihya ediyorsun. Bana ne zaman el atacaksın acaba?"

 

Züleyha gelen keyfiyle geri yiyeceklerine döndü. Ağzına attığı kuş lokumunun tadını çıkara çıkara yedi.

 

"Senin iş tamam balım, seni kendime gelin alıyom."

 

Meyra kahkaha atıp, uzandı ve yanağını öptü Züleyhanın.

 

"Demek sonunda kabul ediyorsun yani?"

 

"Etmem mi annem? Sen gibi gelini ele yedirir miyim ben? Tam dişime göre gelinsin çok şükür."

 

"Ay sonunda Gururla olan desti-izdivacımıza onay çıktı yani? Üç yaş küçük diye laf söylemek yok ama?"

 

"Üç yaş küçüğü olur üç yaş büyüğü olur annem, illa olur yani. Sen tasalanma, alacam seni kendime gelin."

 

Meyra pek anlamadı lafı. Yüzüne, kirpiklerini kırpıştıra kırpıştıra baktı.

 

"Anamadım ki ben Zülüş."

 

Züleyha uzanıp kızın sarı saçlarını sevdi.

 

"Ah kuzum sende herkese anştayn kendine sebastıyansın be yavrum. Olur olur, zamanla o da düzelir, hallederiz inşallah."

 

Meyra hala anlamamıştı ama ne olduğunun gayet farkında olan iki kız kahkahalarla odayı inletmişti.

 

Züleyha mutluluğu her hücresinden yayılan kızan sevgiyle baktı.

 

"Boncuk hanım, yarın gidek de bi alışveriş yapak. Sözünüzü takın da öyle gidin okulunuza. Daha imam nikahınız kıyılacak."

 

Nazlı ağzı açılmış öylece baktı annesine.

 

"Söz mü, nikah mı?"

 

"He annem. Adını doğru düzgün koyak diyoz babanla. E nikah niye konuşturma beni! Sebebini çok iyi bilin sen. Emme bi nikahımız kıyıldı diye gevşerse o gönül yayların dolarım o yaya seni. Haram bulaşmasın evliliğinize diye kıyılıyo o nikah, heberin olsun!"

 

Nazlı alt dudağını kıstırıp gülüşünü kontrol etmeye çalıştı. Sözleniyordu!Dahası adını ağzından düşürmediği sevdasıyla nikahlanıyordu. Sonunda ettiği dualar gerçekten kabul oluyordu....

 

Bölüm sonu istişaresi için buraya toplanın bakem😘

 

Loading...
0%