@orenda
|
Dilber kapıdan girmiş kız kardeşi Zeynep'le konuşan Asil'e baktı. Şimdi olabildiğine güçlü olmalı, Asil'le gireceği savaşı kazanmalıydı.
Yeğeni şu bir yılda sanki yaş üstüne yaş almıştı. Oldum olası güleç değildi ama ölüp giden yılan zehrini bırakıp gitmişti. Pek yakışıklı deyip övünmeye gerek yoktu. Uzundu boyu, kalıplıydı, yüzü de çok şükür bakılır cinstendi. Öyle dönüp dönüp baktıracak, bakanı hayran bıraktıracak değildi ama çirkin diyenin de dili düğüm olurdu.
"Hoş geldin Asil."
"Hoş buldum hala, kapıda mı karşılıyorsun artık beni?"
"Konuşmamız lazım, çalışma odasına gelir misin?"
Zaten her daim çatık olan kaşlar bu sözlerle biraz daha yanaştı birbirine. Onaylamaya gerek duymadan halasının önden giden bedenini takip etti.
Odaya girdiklerinde Dilber bir kaç derin nefes aldı ve kendine güç topladı. Şimdi hiç bu zamana kadar yapmadığını yapacak yeğeni istemese de mecbur bırakacaktı.
"Hala ne oluyor? Nazlı'ya bakacaktım."
"Otur Asil! Konuşacaklarımız var."
Halası onunla bu ses tonuyla konuşmazdı. Bu ses tonunu Neslişah'a ve iş yerindeki çalışanlara kullanırdı. O da halasının yanında takındığı o tavırdan çıkıp duruşunu dikleştirdi ve üzerindeki ceketi çıkarıp geçip karşısına oturdu.
"Konu ne?"
"Konu sen ve Nazlı."
Kızının adını duyunca daha bir keskinleşti bakışları.
"Ne olmuş Nazlı'ya?"
"Asil şimdi beni hiç kesmeden dinleyeceksin, sonra ben seni dinleyeceğim."
"Hala neyse mesele konuş artık ben darlanmaya başladım."
"Asil ben Kütahya'ya gittim gece. Bir emanetim varmış, onu aldım geldim."
"Senin ne işin var orada hala?"
Dilber derin bir nefes alıp kızgın bakışlarla kendini izleyen yeğenine baktı. En büyük yaraları aldığı şehire ayak basmayacağına dair ettiği yemini neden bozduğunu sorgulayacaktı.
"Salih'in kızı Züleyha'yı getirdim."
Adamın adını andığında o dik duran kadın gitmiş, hüzünlü bir rüzgar esmişti.
"Hala..."
"Adını Züleyha koymuş Asil. Benle hayalini kurduğu kız çocuğunu biz birlikte gerçekleştiremedik ama o adını Züleyha koymuş. Hatice aradı, gel kurtar dedi. Zulüm edeceker, zorla kötü birine verecekler kızı dedi. Duramadım. Nasıl durayım Asil?"
"Hala niye yapıyorsun bunu kendine?"
"Bizi birbirimize yar etmediler Asil, nasip değilmiş ne diyeyim. Öldü gitti acısı kaldı. Hatice dedi ki kızı olunca hıçkıra hıçkıra ağlamış. Züleyha geldi, Dilber yok diye bütün gece çocuk gibi göz yaşı dökmüş. O iyi olsun, başına iş gelmesin diye giden Dilber'i yıllarca beklemiş Salih. Bana dokunmasın kimse diye nelere boyun eğmiş? Ben dinlerken gözümün yaşı dinmedi. Ölüp gitti de beni de götürdü bak. Şimdi yıllar sonra adım atmam dediğim yere yine onun adıyla gittim."
"Kaç yıl oldu hiç mi geçmedi acısı?"
Dilber umutsuzlukla başını iki yana sallamıştı. Cevabını Asil de çok iyi biliyordu bu sorunun.
"Geçmedi Asil, geçmez de. Ne zaman ölürüm, ona kavuşurum öyle diner acım. Şimdi meselemiz benim acım değil Asil. Züleyha!"
"Ne demek bu?"
"Züleyha'ya musallat olan pislik zayıf bir köylü değil. O yüzden öylece ortada koyamam emanetimi. Onu buraya sizin için getirdim."
Asil daha yeni iması yapılmış ama sert bir karşılıkla halasını susturmuşken bunu yapmadığına inanmak istedi.
"Hala yapmadım de!"
"Asil biz senle beraber büyürken neyi öğrendik oğlum?"
Asil bir süre sessiz kaldı. Halasıyla kendilerini teselli etmek için sığındıkları cümleyi düşündü.
"Kader de olana razı gelip, Rabbinin sana layık gördüğüne şükür edeceksin. Yoksa neye değer yaşamak..."
"Öyle oğlum. Daha sabahında sana evlenmen gerektiğini söylediğimin akşamında Hatice aradı beni. Tesadüf yoktur hayatta Asil. Her bir adım bir sonraki için çok önemlidir. Üstelik herhangi biri için değil gönül yangınım için yıllar sonra ayak bastım ben o şehre. Ne ev ocak oldum, ne ana. Salih diye açılan gözüm, Salih diye kapanacak. Bak ben bugün Salih'in de adımı sayıklıyarak ömür geçirdiğini öğrendim. Bir gün içinde o kız bu çatının altındaysa sebebi vardır. Rahman'ın bizim için bir bildiği vardır."
"Hala bir kere girdim o suya, ikinci kere yıkanılır mı? Bak geriye ne kaldı bizden? Öksüz bir bebek, adı zalime çıkmış bir adam!"
"Bu öyle değil Asil. Bu öylesi değil. Kitaplara mazhar olan Yusuf'un Züleyha'sı gibi güzel ama güzelliği yüzünden değil kalbinden geliyor. Sen kuru dal ver yemyeşil bahçe eder o kız bize. Nazlı'ya öyle bir ana olur ki kimse doğuranın o olmadığını anlamaz."
Asil yine başını iki yana salladı. Halası anlamıyor muydu halini? Neler yaşamışlardı beraber, görmüyor muydu onu?
"Hala yapamam, bir daha olmaz!"
Dilber hiç istemese de duruşunu dikleştirdi. Dili yandı söyleyecekleri için ama geri adım atmadı.
"Sen annesiz kaldığında ben yirmi beş yaşımdaydım Asil. Beraber büyüdük seninle. Sen yedin ben doydum, sen ağladın ben yandım. Neslişah'ın kalkan elini kırdım diye baban tüm kemiklerimi kırdı da sesim çıkmadı. Şimdi bunca yılımın karşılığını istiyorum senden Asil. Ya Züleyha'ya nikah kıyarsın ya da ne hakkım varsa haram olsun sana!"
Halası şu zamana kadar bir kere kakmamıştı başına yaptığı fedakarlıkları. Gönlü kırıldı. Şu hayatta kimse kimseye karşılıksız bir şey yapmaz mıydı? Yapmazdı, halası bile olsa yapmazdı! Ağzını açmadı, isyan edip, kızmadı sadece gözünün içine baktı. Görsün büyüttüğü Asil nasıl kırgın, anlasın istedi.
Dilber de gördü zaten. Hiçbir şeyi ilerde işime yarar diye yapmamıştı ama Asil'i tekrar o masaya oturtacak bir güç varsa minnet borcu olurdu. Başka da hiçbir kulun gücü yetmezdi. Varsın kırılsın dedi, o iyi olsun da gönül koysun bana.
"Tamam hala, emeğinin karşılığı olarak madem bunu istiyorsun peki."
İçi ezildi Dilber'in ama yine de söylediklerinden geri dönmedi. O görmüştü Züleyhayı. Asilin de görmesi için sabırla bekleyecekti.
"Şimdi kalk gel yanıma Asil. Ses etme de niye Züleyha diye tutturdum kendi gözünle gör."
Sessizce ayaklandılar. Dilber önde Asil arkada ağır adımlarla Nazlı'nın odasına yaklaştılar. Asil kapıdan girecek gibi olunca Dilber kolunu tutup, işaret parmağıyla sus der gibi işareti yaptı. İçerden gelen sesi o an fark etti Asil.
"Allah'ım bu nasıl güzellik? Kız sen oyuncak bebek misin, nasıl böyle güzelsin? Oy kurban olurum seni verene ben. Kokusuna bak Miniş. Cennet diye boşuna demiyolar ya bebeklere. Bu kız daha bir güzel. Miniş nazarım değmez değil mi kız? Valla Felak, Nas da okudum ayetel kürsi de, değmez değmez. Aman yerim ağzını, burnunu gülüp durma Nazlı kızım. Kalbimi aldın, aklım kalsın bana. "
İçerde hiç durmadan konuşan, çocuk heyacanı sesinden taşan kıza ilk merakı orda başladı Asil'in. Nazlı'yı doğurandan bile bir kere duymadığı sözleri söyleyen kız ilk fark etmese de orda attı tohumu içine...
Asilllllll sana yaptığım bu kıyağı ömrünce çalışsan ödeyemezsin bana😂
|
0% |