@orenda
|
Nazlı'ya baktıkça göğsüm dolup taşıyodu sanki. Anasız kalmış olması ise burnumun direğini sızlatıyodu. Ama yine de şanslıydı Nazlı. Dilber hala gibi biri vardı yanında. Hem babası da kesin seviyodu böylesi meleği. Kim sevmezdi ki, iki dakikada benim bile aklımı almıştı ya boncuk çikolata.
Kapının sesiyle Nazlı'nın dikkatini çekmek için girdiğim şaklabanlığa bi son verip ardımı döndüm. Dilber hala ve yanında uzun, babayiğit biri bize bakıyodu. Adamın kaşları çatıktı ama kızar gibi değil de inceler gibi bi bakış koymuştu yüzüne. Utandım niyeyse, pek er kişilerle aynı odada bulunmayışımdandı belki de. Gerçi iş peşinde koşmaktan, evi çekip çevirmekten fırsatım mı kalıyodu da insan içine gireyim?
"Züleyha, pek bir kaynaşmışsın kızım bizim Nazlımızla."
Dilber halanın laf atmasıyla yanındaki adamı hemencecik unuttum. Nazlıya bi daha iç çekerek baktım.
"Çok güzel hala, bi gülüyo ki sorma."
Nazlıdan bahsedince yanındaki adam başını yana yatırıp inceler gibi daha bi dikkatli baktı. Hemen gözüne değen gözümü çektim. Yüzüm yanmaya başlamıştı hemen.
"Pek civelek Nazlı'mız, hemen alır insanın gönlünü. Asil, kapıda beklemesene oğlum cereyan yapacak."
Duyduğum adla tükürüğümde boğulacağım sandım ya. Niye bilmem hiç aklıma Nazlı'nın babası olacağı gelmemişti. Gözümün altından azıcık bakıp hemen boncuğa döndüm. Hatice aba doğru demişti, otuzlarının başında ancaydı. Ama pek bi nursuzdu yüzü. Bu içime bi öküz oturmasına neden oldu, beni pek beğenmedi demek ki. Ondan suratı sirke satıyodu kesin. Evlenmemek içimi üzmezdi de şuncacık zamanda içime işleyen boncuk çikolatasından uzağa gitme ihtimalim üşüttü niyeyse. Sorsam bakıcı olarak almaz mıydı ya Dilber hala beni? Tutup getirmişti buraya kadar, alırdı belki.
"Miniş, kızım biz senle Nazlı'yı yıkayalım hadi."
Ben daha ne ediyonuz demeden Miniş bebeği alıp çıktı. Dilber Hala da ardından bi dolaba yönelip içinden pembeli bi havlu, minicik saç fırçası, bir iki krem kutusu gibi bir şeyler alıp çıkmıştı. Gözlerimi koca koca açmış 'durun hele, beni yalnız koyman' diyememiştim bile. Rabbim güç versin ayaklarım titriyodu ya. Elin herifiyle aynı odaya niye bırakmıştı şimdi bunlar beni?
"Adın ne?"
Sanki biraz evvel Dilber hala demedi. Duydun işte, ne soruyon adam?
"Züleyha..."
"Geç otur Züleyha, dikilme öyle."
Sesi de kalın kalındı, az da kaba mıydı neydi ki? Allah benzetmesin ağabeyime mi benziyodu bu? Sessizce odadaki tekli koltuğa oturdum. Bana dikilme diyen herif de geçti sırtını beşiğe verip tepemde dikildi. Amma da büyüktü ha, oturunca pek bi ufaldım önünde.
"Nereden getirdi halam seni Züleyha?"
"Kütahya'dan..."
Of böylede kedi gibi miyavlıyo gibi hissettim kendimi. Az birileri olsa yanımda bu kadar ürkek durur muydum ben? Hamza ağabeyimin sopasında bile lafımı esirgemeden çatır çatır hayvanlığını yüzüne vururdum.
"Halamı nereden tanıyorsun?"
"Tanımıyorum..."
"Tanımadan peşine düştün geldin ha? Ya kötü biri olsaydı, ya alıp sana bir fenalık yapsaydı?"
Odaya girdiğinden beri ellerimden ayrılmayan gözlerim ilk o an kalktı da karşımdaki girdap gibi kapkara gözlere değdi. Ya hikayemi bilmiyodu ya da beni sınıyodu.
"Hiç cehennemde kaldın mı beyim? İnsanız işte can korkusu ağır basınca cehenneme uzanan her dala tutunursun. Kim uzatmış, dal kırıkmıymış bakacak kadar bile aklın çalışmaz."
Yüzüme şöyle bakıp durmasa ben ona daha afili laflar ederdim de pek bi dikkatli bakıyodu, insanın utanası geliyodu.
"Canına çok mu düşkünsün Züleyha."
Adım bi tuhaf çıkıyodu ağzından. Şu yaşa kadar kimse bana böyle seslenmemişti adımı. Bişey yoktu yaptığında ama utancım daha da katlanıyodu sanki.
"Can çıkıp gidecekse çok da kötü değil, bekleyenim var zaten öte tarafta ama o canı çıkarmayacaklar, belki de beni buna zorlayıp ebedi ateşe atacaklardı."
Niye bilmem anlasın beni istedim. İçten içe beni yanına kabul etsin diyeydi belki de bu hal ve tavrım. Ben Nazlı'yla kalmak istiyodum. Karısı yapmasa da olurdu ama ben o boncuk çikolatasının yanında durmak istiyodum.
"Beni biliyor musun sen Züleyha?"
Cevap vermedim ama başımı iki yana salladım yok der gibi.
"Adana da beni ne diye bilirler hiç tanımıyor musun?"
Yine olumsuzca başımı salladım, dilim tutuldu sanki.
"Asil Sulhân demezler bana, zalim eklerler adımın yanına."
Boş bulundum bi an " niye" diye fısıldadım.
"Sen gerçekten geldiğin kapı hakkında hiç bir şey bilmiyorsun Züleyha. Halam buraya seni gelin getirmiş. Beni bilmeden nasıl bana gelin olacaksın?"
"Çok mu zulmedeceksin sen de bana?"
İçime öküz oturmuş gibi kaldım öyle. Biraz önce dik dik gözüne bakarken sesim fısıltı gibi çıktı da gözlerim yine ellerime takıldı. Yüzü gülmeyenin nere giderse gitsin gülmüyodu işte. Yiyecek ekmeğinden çok zulmü olana her kapı eza ile açılıyodu.
"Ben mazluma zulmetmem Züleyha da sen mazlum musun nereden bileyim?"
Acı bi gülüş kondu dudaklarıma. Bu adam beni görmüyo muydu hiç ? Benim cürmüm neydi ki zulmüm olacaktı.
"Beyim baksana bi bana, ben kötülük edecek kadar mecal taşıyom mu şu canımda? Kötü olabilmek için bile güç lazım, bilek lazım. Ben üflesen ölecek bi kulum ya sadece."
"Ben bana kötülüğün olur demedim ki. Olurda nikahımız kıyılınca gücünün yeteceği biri olacak bu evde. Gözüm görmezken ya canımın canını yakarsan?"
Dediği lafla başımdan aşağı kaynar su döküldü sandım. Nazlı'yı diyodu ya bu bana! El kadar bebeğe üveylik edersen diyodu. Öfkem nasıl içimi yaktı, o ağzım nasıl açıldı, oturduğum yerden nasıl kalkıp da şuncacık canımla karşısına dikildim hiç hatırlamıyom.
"Bana iyi bak Asil Bey. Benim adım Züleyha! El kadar kızken babasız kalıp ortalığa düşen, anasının, ağabeyinin zulmüne onca yıl ses etmeyen Züleyha'yım ben. Kendi yeğenlerimi analarının babalarının şerrinden korumak için kaç çipil kırıldı benim sırtımda sen biliyon mu? Allah'ın yarattığı en masuma zulmedecek elim kırılır benim! Babasın, korkuyon besbelli. Hakkın da var ya onca yıl yaşamışın dünya da hiç mi insan ayrıştıramıyon sen? Minicik sabinin günahına giremez bu kız diyemiyon mu? Meraklı değilim ben senin nikahına!"
Sonra bir anda duruldum. Anam ben ne ettim ya? Birden çok hızlı gitmeyeydim iyiydi. Şu nikah mevzusunu demeyeydim en azından. Adamın beni alacağı varsa da hepten almazdı artık. Valla karılığına hevesim yoktu da şimdi daha gönlüme konmuş kuştan vazgeçmek pek bi zoruma giderdi. İçim az eğ o başını Züleyha dedi. Az eğ de boncuğun dadısı olalım bari...
"Tamam ben anladım seni. Beysin, yanına yakışanı istersin. Hakkında var ama en azından boncuk çikolatanın bakıcısı olsam olmaz mı? Az denersin baktın yine işine yaramadım giderim ha."
Çatılmış kaşları hiç ağrımamış gibi çatmaya devam etti ama sanki gözünden bi yıldız da kayıp geçti gibi oldu.
"Ha yani nikah olmasa da olur bebek bakıcısı olsam yeter diyorsun sen bana?"
"Olurum tabi. Allah öyle bi kulunun yanına beni layık görmüş de yaklaştırmış istemem mi?"
Aramızda belki beş altı adım vardı neredeyse. Beşiğe yaslı bedenini dikleştirip dibime kadar yürüdü. Yeterince süngüyü düşürdük daha aciz görünmeyeyim diye adımlarımı gerilemedim. Ama kokusu burnuma sızacak kadar yanaşınca da bi ürkmedim desem yalan olur. Yüzüme yüzüme iyice yanaştı.
"Sen geldin kondun dalıma serçe. Sen seçtin bu hayatı. Kızıma ana olsan yeter, yatağıma süs olmasan da olur..."
|
0% |