Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.BÖLÜM~GEÇMİŞ~

@orenda

Dedikleriyle bir an duruldum. Şimdi tam olarak bu adam ne demek istedi ki? Bakıcısı olmama mı he dedi de yatak matak kalsın dedi. O da olurdu valla, çok mu meraklıydım sanki koca gönlü görmeye? Bakıcısı olup yanında kalacaktım besbelli Nazlı'nın. Yüzüm güldü, tutamadım ayrılmak isteyen dudaklarımı.

 

"Bakıcısı olacam yani, göndermeyecen beni ?"

 

Yüzüme bön bön bakmayıp cevap verseydi keşke. Ben burada kalbim ağzıma gelmiş onaylamasını, gitmeyecen deyip yüreğimi ferahlatmasını bekliyodum öylece.

 

"Nazlı'nın bakıcısı olmayacaksın Züleyha."

 

E biraz önce ne diyodu şimdi ne oldu ki buna? Eğleşiyo muydu bu mustur benimle?

 

"Nazlı'nın annesi olacaksın Züleyha. Benim karım olacaksın."

 

Ardını dönüp daha da bişey demeden gitti Asil Bey. Ben de dut yemiş bülbül gibi kala kaldım. E güvenip bırakmam falan diyodu. Ne oldu da bizim iş yine nikaha döndü şimdi? Ben ne güzel bakardım kızına, kafamı da sokacak dam buldum diye şükür eder dururdum.

 

Heyheyliydi belli ki. Zaten gidip kendime ağzı var dili yok, köşesinde oturanı bulamazdım. İlla marazalının birini kendime çekecektim. Oflayıp gerisin geri oturdum yerime.

 

"Bari bebeyi bırakaydınız yanımda. Mıstığın uçkurundan canımı kurtarayım derken sıkıntıdan öldüreceğiniz beni be!"

 

****

 

Asil odadan çıkıp kapıyı kapatınca ciğerlerini dolduran bir nefes çekti. Ne bekliyordu tam olarak bilemedi ama kesinlikle beklediği bu değildi. İnsanları tanırdı Asil. Nankörünü, yalancısını, hırsızını, kalbi karasını ama Züleyha'da bir tökezlemişti. Kim kendi doğurmadığı için öyle konuşurdu ki? Aklı rolüne iyi çalışmış, çoğu gibi hanımcılık oynamayı kafaya takmış diye düşünse de içinden bir yerlerden bir ses değil demişti. O konak hanımı olmaya gelen, aklı bir karış havadakilerden değil diye fısıldamıştı. Asil yapmazdı öyle kalp dinleme işini falan ama niyeyse dili bakıcı olsun demeye gitmemişti.

 

Kızına boncuk çikolata demişti. Boncuk, kahve gözleri içindi belli ki. Odaya gireceği zaman da sesi çok başka geldi kulaklarına. Hayal meyal annesinin onu severken kullandığı bir tınıyı hatırlattı. Çok yüzünü hatırlayamıyordu Asil annesinin ama merhametini hatırlıyordu. Züleyha da onu gördü sanki. Dediğinin arkasındaydı. Otuz ikisine gelmiş bir adam olarak kadın düşü görmüşlüğü yoktu, kızına iyi bir anne olsa yeterdi.

 

Kendi yaşadığı hiç bir şeyi yaşatmazdı ama Nazlısına. İlk yanlışında, Nazlıya yükselen ilk sesinde giderdi nereye isterse. Ama kimse Asilin kızını, kendi evinde yabancı hale düşüremezdi.

 

Ne kadar güzel olursa olsun!

 

Adımları banyoya vardığında kızının çığlıkları dışarı taşıyordu. Yüzündeki sertlik kırıldı duyduğu sesle. Halası kızının vücudunda sabunlu ellerini dolaştırırken Miniş gülsün diye şaklabanlık yapıyordu nerdeyse.

 

"Halama yardım ederim ben Miniş, sen çık."

 

Bir zoru yoktu kimseyle ama mizacı gereği hep sert çıkardı sesi. Gerçi ev ahalisi bu haline alıştığından mıdır ne yadırgamazdı. Miniş yüzündeki gülüşü bozmadan çıktı kapıdan. Dilber de yaptığı işe devam ederken gözünün altından bakıyordu. Halinden tavrından ne durumda çözmeye çalışıyordu.

 

"Eee Asil Bey, dinleyecek misin halanın sözünü yoksa sen kimsin de senin kapıma getirdiğini karım yapayım mı diyeceksin?"

 

Asil, halasının en çok bu huyundan korkardı. Kelimeleri öyle kullanırdı ki dediğini yapmazsan sanki çok kötü bir şeye sebep oluyormuş gibi hissettirirdi insanı. Şimdi yok bakıcı olsun deseydi sanki halasını ezmiş, yok saymış, emeklerini inkâr etmiş bir nankör pozisyonunda bulacaktı kendini.

 

"Her bir şeyi düşünmüşsün Dilber Hanım. Nikah işini de sessiz sedasız sen hallet. Tantana çıkarma sakın başıma, bozuşuruz! Ha unutmadan o Neslişah ile babamı üstüme salarsan çok kötü şeyler olur ona göre."

 

Babasının saçma sapan laflarına da Neslişah'ın çatal diline de tahammül edemezdi. Üstelik yapmak istedikleri iş için bu kadar gönülsüzken.

 

Eve girdiğinden beri suratı dümdüz olan Dilber duyduklarıyla rahatladı da gülümsemeye başladı. Asil o zaman içten içe iyi hissetti kendini. O kızın burada olması halasına ne hissettiriyor sormamıştı. Halası bir tek hala değildi ki Asil'e. Sırdaş, yoldaştı da aynı zamanda. Halasının acısı yıllar geçse bile dinmezken bir de Asilin öksüzlüğü daha bir zorlamıştı Dilber'i. Şimdi eve gelen kızla mutlu olacaksa sesini çıkarmayacaktı Asil.

 

Ve Dilber biliyordu. Yeşil gözlü birinde kalan gülüşü, başka bir yeşil göz sayesinde tekrar yeşerecekti.

 

"İçin sızlamıyor mu hala, ona baktıkça..."

 

Ilık suyun içinde oynayan bebekte dolaşan elleri anlık durdu. Bu soruyu içinden birkaç kere daha tekrar etti.

 

"Hatice bunca zaman sonra arayıp da sana emanet var deyince anlamadım aslında. Ama sonra bana o köyden bir tek kişi emanet bırakır deyip gecenin bir yarısı nasıl gittim Kütahya'ya bilemezsin Asil. Züleyha koymuş adını. Kendi düşümüzü beraber gerçekleştiremesek de kızına hayalimi koymuş. Yusuf Salih öldü gitti de içimdeki aşkı azıcık bile eksilmedi. Gözleri aynı onun gibi. Kaç insan gördüm, öylesi güzel yeşili ikinci kere görüyorum. Hatice anlattı onu bana kaç saat. Tıpkı babası gibiymiş merhameti, insanlığı. Ben babama yenildim sevdiğimden geçmek zorunda kaldım da onun yerine başka bir ele bir kere uzanmadım. Onun gücü yetmedi anasına. Sitem etmiyorum Allah biliyor, nasıl insanlardı gördüğümde aklım kabul etmemişti. Salih'in aynı kandan oluşuna inanamamıştım. Sordun ya için sızlamıyor mu diye. İçim huzur doldu Asil. Emanetimi evime getirdim ya içim huzur doldu."

 

"Kaç yıl geçti hala adını anarken sesin titriyor."

 

Asilin kısık sesinin aksine Dilber her kelimeyi net duyacağı kadar güçlü seslendiriyordu.

 

"Ben Salih’i çok sevdim Asil. Öyle böyle değil çok sevdim, sevmeye de devam edeceğim."

 

"Hiç anlayamayacağım seni galiba. Birine bu kadar aşkla bağlı kalmak mümkün değil gibi geliyor bana."

 

Nazlının ağzına sokmaya çalıştıpı ördeği tutup, daha büyük bir şey tutuşturdu eline. Yüzünde de keyiften uzak bir gülümseme canlandı.

 

"Züleyha doğunca çok ağlamış biliyor musun? Düşüm gerçekleşti, bu düşün sahibi nerede diye çok ağlamış."

 

"Hala kız çok güzel çok genç, yazık olmaz mı benim yanımda?"

 

Dilber kaşını kaldırıp, ters bir bakış attı.

 

"Sen ona hak ettiği gibi davranırsan gözünde en güzel sen olursun. İnsanı güzel yapan huyudur Asil. Ayrıca ben ikinizi yan yana gördüm çok yakıştırdım bile."

 

Bir şey diyemedi Asil. Buna yorum yapacak kadar kelimesi yoktu. Sonra halasının acıyla söylediklerini düşündü. Yıllardır hikâye gibi halasıyla Salih'i konuşurdu. Bazen küçük demeden dizlerine kapanır, hıçkıra hıçkıra ağlardı halası. Bazen de yıkılmaz kaya olur sapa sağlam korurdu çocuk Asil'i.

 

Çocukken kanatlarının altına almış ne babasının umarsız tavırlarına ne de Neslişah'ın eline bırakmamıştı Asil'i. Çocuk sahibi olabilecekken bile o hakkından vazgeçip hayatını adamıştı kendine.

 

Şimdi onu çiğneyip geçmek, arzusuna yok demek gelmiyordu içinden. Üstelik halası onu zamanında uyarmıştı, o evlilikten hayır gelmeyeceğini sadece bir kere olsa da söylemişti. Belki de ailesi olması için duyduğu özleme kıyamayıp sesini çıkarmamıştı ama Esma'yı bir kere görmesi ne olduğunu anlamasına yetmişti.

 

Asil anlamıyordu işte bu işlerden. Anlasa evine, nikahına, yatağına aldığı kadının içinde nasıl bir şeytan yatıyor görürdü. Küçücük kızıyla el aleme rezil rüsva olmazdı. Koskoca Adana da adı zalime çıkmazdı. Yapılan pislik görünmemişti de göze Asil'in yaptıkları büyük günah olmuştu. Ama bu da iyi bir ders olmuştu işte. Kim nedir necidir iyi öğrenmişti Asil. Şimdi yeni bir yol açıyordu halası ona. Zümrüt gibi gözleri olan bir yol açıyordu...

 

Ama yol nasıl güzel nasıl çiçek...

 

Loading...
0%