@orenda
|
Başımı tabağımdan kaldırmadım ordan sonra. Ağzıma zor şer iki üç lokma attım. Gerçi ekmek mi beni yedi ben mi onu belli değildi.
"Kaç yaşındasın Züleyha abla?"
Küçük görümümün kedi mırıltısı gibi sesiyle tabağa gömdüğüm başımı kaldırdım. Gözlerini iri iri açmış bana bakıyodu öyle. Elindeki çataldan damlayan bal güzelim örtüyü kirletiyomuş hiç de derdi değildi.
"Yirmi bir yaşındayım."
"Yaa... Yakınmış yaşımız, bende on dokuz olacağım bir aya. E şimdi ben sana abla mı deyim Züleyha mı deyim?"
Ben ağzımı tam açacaktım bet bi ses yükseldi sağımdan sağımdan.
"Daha ne olacak belli değilken bir şey demesen de olur Zeynep. Önündekini ye, yediğini dökme görgüsüzler gibi!"
Güzelim kızın güneşli yüzünü kararttı boyalı boysuz. Çatalı ağzına götürmeden tabağına geri bıraktı da içime dert saldı. Ben bu Neslişah'la çok hırlaşacaktım belli ki. Lafını duymazlığa verdim. Kocamış karıları çok da duymak iyi değildi zaten.
"Sen ne istersen öyle seslen Zeynep. Hangisi rahatına giderse."
Hah işte tekrar yüzünü güldürdüm de sevap defterime bi çentik atıldı. Kız Züleyha, sen böyle böyle cennete de gidersin deyip gaza geleceğidim ki tövbe haşa şirk koşmuş gibi olup cehennemin kaynar kazanında yerimi ayırtmayım diye susturdum dilimi. Kör olası şeytan, vesvese salıp, haset kabartıp el kadar sevabıma göz dikmişdi hemen. Yaptığımı anlayan Dilber hala da kimse görmeden göz kırpıp tavus kuşuna baka baka konuştu.
"Derdin bu olsun halasının güzeli. Yenge dersin adı, ablası demeden. Ağabeyinin hanımı olacak nasılsa, yenge dersin."
Al Neslişah hanım öyle morarın işte. Hem de nasıl morarın da yüzündeki katman katman boya bile 'daha ben ne edeyim, kapatamıyom' diye dile gelir.
Kaynatam yine homur homur ederek sofradan kalktı, yalandan bi afiyet olsun deyip dışarı gideceğini duyurdu. Tam ardını dönecekken de "Dilber!!!" diye böğürdü ki hah dedim Asil bey almış bi huyunu babasından. Hala da peşi sıra çıktı. Yanımda diyemeyecek lafı vardı demek ki.
"Pekte sıskasın, Asil ağabeyimin yanında çiroz kalacak gibisin."
Büyük görümümün de hakkını yemeyeyim şimdi iyi dayanmıştı şu saate. Anasının kopyası, sussa şanı yürümezdi.
Tut dilini Züleyha! Göze batma Züleyha! Ucunda Nazlı var Züleyha! Geri postalarlarsa öbür uçta, uçkuru kopasıca Mıstık var Züleyha! Sen bi nikahını sağlama al o dillerini dürersin Züleyha...
İçime içime konuşup kendimi tuttum. Dilim sal beni, sokacam şu iki yosmayı dediyse de uymadım ona. Yüce rabbim her yanımı sabıra bulamış, sonra da sabrettirecek adam salıp üstüme beni sınamaya kalkmış sanki.
"Ah Dilber ah. Şoştarlığın yüzünden kapı gibi oğluma kimi kadın diye tutup getirmiş?"
Sanki sessiz konuşuyo çatallı dil. Kulağım duysun diye nasıl bastırarak söylüyo lafları. Nazlı Züleyha Nazlı! Boncuk çikolatanın hatrına bak. Hem sen gidersen bunların eline kalır, etme. Tut kız kendini...
Dilber hala masaya gelip oturdu da oh diye odayı uyutacağıdım neredeyse. Gerim gerim gerilmekten davul derisine döndüm anam.
"Züleyha'cığım bu gün bir alışveriş yapalım kızım sana. Asilin gelinine yaraşır şeylerle donatalım her yanını. Zaten ay parçası gibisin, birde mücevher diye iki zümrüt koymuş Allah gözlerine. Aldıklarımız güzelliğine yakışacak cinsten olsun da mahcup olmayalım sana."
Şöyle hafiften bi sağa bi sola salınır gibi edip halaların şahına döndüm. Şöyle bi saniye boyalı boysuza birde muadili kızına bakış atıp yüzüme koca bi gülüş koydum.
"Estafurullah hala, ne gerek var? Zahmete girme hiç, hava pek sıcak. Bu sıcakta eziyet olmasın sana."
Bak bak bak nasıl da yol yordam biliyom bak.
"Ne zahmeti canım benim. Asil'ime gönlüme göre bir gelin bulmuşum herkesler konuşacak Dilber'in Züleyha'sını. Herkesler diyecek Yusuf Peygamberin Züleyha'sı gibi Züleyha, Sulhan konağına gelin gelmiş diye."
Asil beyi bırakıp nikahı ben halaya kıyacaktım az kala. Demek ki biraz önce denilen lafları duymuş, gönlüm kırılmasın diye şanımı yüceltiyodu. Anam şu yaşa geldim birini bile duymamıştım ettiği kelamların.
Dilber hala herif olsa, önüne serilmeyecek karı koymazmış bu dille dünyada. Mevla’m geri kalan heriflerin rızkı kesilmesin, karısız kalmasın diye hatun kişi yapmış demek ki.
Dilber hala az işi olduğunu söyleyince bende hemencecik boncuğun yanına kaçmıştım. Adana da güneşe silah sıkmışlar falan diye duyduydum emme pek inanmamıştım. Göğüs oluğumdan akan terle adama bi hak verecek gibi oldum. Minişle beraber Nazlı'nın üstünü başını ayarlayıp suya soktuk. İsilik olur, her yanı kabarır diye günlük yıkamak icap ederdi. Sonra az oynarız belki dediydim emme bezini kıçına takar takmaz uyudu zilli. Bende el mecbur terden yapışmış derimi yıkayayım dedim. Elbisem temizdi daha, içimi değişsem yeter dedim. Pek güzeldi, çıkarasım gelmiyodu.
Sonra sağ olsun Dilber hala yanına olmaz olasıca ikiliyi birde küçük görümümü takıp çarşıya götürdü bizi. Kadın ne beğenirsen dedi ama elim etiketteki numaraları görünce hiç birine uzanamadı. Hala anladı heralde bir daha bana sormadı hiç. Şu yakışır, bu yakışır diye çarşıda millete üst baş koymadı.
Hiç böylesini görmemiş küçük Züleyha içime içime nasıl gülüyodu ki. Üstüme her denediğime çatal dilli ana kız bi kulp takmasa daha bi keyfim yerinde olurdu.
"Bu kızın bi memesi diğerinden büyük mü ney Dilber? Baksana, elbisenin orası bir tuhaf oldu."
Şöyle bi baktım önüme. Kendilerini belli ettiler edeli en çıplak hallerini bilirdim. Kimsenin kimseden fazlası yoktu valla.
"Neslişah, göz doktoruna inat etme de git artık. Gayet güzel oldu Züleyha. Sarraflara gideceğiz daha kızım hadi."
Öyle dedi ama son anda bizi hiç olmayacak bir yere soktu. Zeynebin kıkır kıkır güldüğü, Birgül'ün "onun daha güzelini yeni aldıydım çeyizime" dediği, Neslişah yılanının da diliyle dişi arasında tısladığı zamanlarda hala sutyeni, kilodu, gecelik demeye dilimin gitmediği bezleri doldurdu.
Kime giyeceksem sanki, koca mı vardı ortada sabahtan beri?
Sarraflara gittik bi dünya para da oraya döktü hala. Adana burması, zinciri, beşi biyerdesi sanırsın kuyumcu açacam. Sesimi çıkarmadım, gelin kısmı çok konuşmaz zaten.
Hoşafımız çıkasıya bi yerde soluklandık. Bici bici mi ne ondan ikram ettiler. Pek bi sevdim valla, sıcakta nasıl iyi geldi. Eve gelince ayaklarımı avuçlaya avuçlaya işim bitti. Gelin kısmı konuşmaz diye de bu kadar eziyet edilmezdi ki canım.
Nazlı'yı da özleyince aldım kucağıma, bi güzel mıncırdım kimse yokken. Alıştırmışlar sabiyi arsızlığa, o kadar yoğurdum kikirdemekten başka bişey etmedi.
Aynı Yiğitim gibiydi. Halili yakalayıp zorla öpmezsem hayatta öptürmezdi kendini. Ama Yiğitim gözüme gözüme bakardı sarıp sarmalayım, öpüp, okşayım diye.
Genzim yine dolup, taşacak olunca hasretiyle yandıklarıma sarılır gibi Nazlıya sığındım. Bebem iyi ederdi beni.
Miniş akşam yemeğini haber vermek için geldiğinde kucağımda boncuk, önümde Miniş düştük yola. Tam avludan geçip yemek yedikleri odaya gideceğidim ki mutfaktaki kızlardan biri tak tak çalan kapıyı araladı. Bütün gün ortada olmayan nursuz iş bitince damlamıştı kürkçü dükkanına.
Başını şöyle bi çevirirken gözü bize takıldı. Önce kucağımda ki Nazlı'ya baktı derin derin sonra gözüme değdi gözü. Baştan aşağı, aşağıdan yukarı iki tur süzdü her yanımı. Eteğin ağzından görünen çıplak bacağıma bi de döşüme sanki biraz fazla baktı. İçime nerden düştü bilmem, sıçratacak bi ateş düştü sanki. Yanaklarım al al oldu. Bu kör olmayasıza, nemrut suratlı herif şey gibi bakıyodu ya bana. Anam nasıl diyeyim ben bunu şey gibiydi sanki.
Ağabeyimin Lalezar'ı yatağa çekmeden önceki süzüşü gibi şey işte...
Şey gibi bakar o canım alış sen şey gibi bakılmalara. Az güler yüz göster daha nasıl bakar Asilciğim.
|
0% |