@orenda
|
Tüylerim ayağa kalktı bir anda. Kucağımdaki boncuğu biraz daha sarmaladım, sanki güç verecekmiş gibi.
Gözü göz değildi bunun, anladım ben onu. Kalleş Miniş de nursuzu görür görmez kaçmıştı iyi mi? Herif üstüme üstüme yürürken mertlik, yiğitlik demeden topuklarım götüme vura vura kaçacaktım.
Yanaştı yanaştı üstümden ağrı Nazlı'nın boynuna soktu koca kafasını. O kızına sokuldu tamamdı da burnuma kadar giren saçlarıyla, biraz tütün bolca baharatımsı bi kokuyla dut yemiş bülbüle döndüm. Boş bulunup bolca içime dolmuştu kokusu. Utandım niyeyse, nefes aldıydım sadece, bile isteye koklamadım ama çok güzeldi kokusu. Ağabeyim tütün bi de ayak kokardı, hiç erkek kısmında böyle güzel kokanı görmemiştim.
Yüzüme doğru çevrilen yüzüyle kendime geldim de rezil olmadan bi adım gerileyip yüzümü düzelttim. Haram bilmez gözleri gerdanımı yoklayıp durdukça yüzüm pancara döndü.
"Bekar oğlan var bu evde."
He biliyodum, kaynım oluyodu kendisi. Başımı ağır ağır salladım.
"He sabah tanıştık onla da."
Gözleri yine dolandı bağrımda. Yangın var diye bağıracaktım vallaha şimdi.
"Kim aldı bu elbiseyi sana?"
Bi türlü üstümden soyunmaya elimin gitmediği elbiseme şöyle yine bi baktım. Çok yakışmıştı çok. Yüzümdeki gülüşü tutamadım.
"Sağolsun Dilber hala aldı. Bende zahmet etmiş, beğenmemiş gibi olmasın diye hemen giydim."
Üstüme giyecek böylesi yok deyip ayıbımızı vermek olmazdı daha ilk baştan. Huyu batasıca ağabeyim, Lalezar ne açığını verse kavga ettiklerinde çatır çatır yüzüne saçardı her bişeyi.
"Yakana niye düğme dikmemişler?"
Dediğiyle bi şaşıracak oldum. Kızdı mı bu bana ki? Ama halası aldı. Kızacak olsa almazdı ki. Yine yokladım sağımı solumu. Çok da açıkta değildim aslında. Sonra sorusu düştü yine aklıma. Gözüne gözüne soktum çatık kaşımı.
Al işte bi kütük de buydu herhalde. Gömlek mi ki bu yakasına düğme dikilsin. Er kısmı modadan ne anlardı zaten.
"Modeli öyle onun, bu çeşit elbiselere hiç düğme olur mu? Bi yerde deme, cahil diye kınarlar adamı."
Az öte gitmiyo mendebur. Kızın elini tutuyom diye dibimde dibimde duruyodu. Haberi yok göğsümün içindeki hengameden, nefesini yüzüme vurduruyodu.
Hiç adam kısmıyla iki satır laf mı etmişliğim var, korktu yüreğim. Yoksa neye ağzımdan fırlayacakmış gibi çırpınıp dursun ki göğsümde?
"Hem az öte gitsene, biri görecek başka bişey var sanacak!"
Nursuz yüzüne az ışık saçıldı da minnacık gülecek gibi oldu. Kaşlarını da havaya kaldırıp yüzümde dolaştırdı bakışlarını. İnsanın gözüne gözüne böyle bakılır mıydı anam?
"Ne sanacak o gören? "
Bak bak nasıl sıkıştırıyo beni? Utanayım, pısıp kalayım da karşısında konuşamayım diye nasıl eğleşiyo? Diyemedim tabi bişey. Onlada eğleşirdi hemen.
Kaşını tekrar çatar gibi edip saçıma doğru eğilince taş kesildim. Ne... Ne ediyodu bu arsız gevur?
"Ne kokuyorsun sen?"
Yüzüme tokat yemişim gibi kalakaldım öylece. Nasıl ne kokuyodum? Ter mi kokuyom ki, yıkandım iki lif çaldım nasıl kokuyom yahu?
"Bil..Bilmem ki, ne kokmuşum ki?"
Gevur herif, kokuyosam da öyle denir mi? Hiç genç kız böyle utandırılır mı? Vallahi gözüm dolacaktı, yanağımın içini ısırmaktan kanım ağzıma yayıldı. Sanki kokuyon deyip yüzümü yer etmemiş gibi iyice boynuma yanaştı.
"Parfüm mü bu?"
Yine şaşıp kaldım dediği lafla. Anam bu adamı ben anlamıyodum ki. Bu şimdi bana kötü bişey mi diyodu iyi bişey mi diyodu ki? Pis kokumu yüzleyecek desem sesi yumuşaktı. Cilveleşecek, yanıma sokulacak desem kaşı çatıktı.
"Benim parfümüm yok ki?"
Ahlaksız köpek burnunu gerdanıma değecek kadar yanaştırdı. Bende kilitlenip kaldım, kafasına sumsuğu çakamadım.
"Gardenya bu... Çok yaklaşmayınca anlaşılmıyor."
Mırıltı gibi çıktı sesi. Sanki bana değil kendine der gibiydi. Ciğerlerim alamadığım soluğun sancısından kıvranır hale geldi. Bu herif ateşti, az yaklaşsam küle çevirirdi beni. Kendini geri tut Züleyha, tedbirli olalım biz bacım.
Hiç dediklerini duymamışım gibi geriye çekildim azıcık. Yüzümü de toparlayacam, burnumu dikecem diye sırtımdan su aktı.
"Yemeğe bekliyolar, hem dışardan geldin elini yüzünü yıkamadan kızı somurdun Asil bey! Bu çocuk bi mikrop kapsın, belledirim ama ben sana! Hasta olacak el kadar sabi. Canı ne sanki, gül gibi solduracan boncuğu!"
Kızarmış yüzümü gizleye gizleye yanından kayıp, yemek odasına doğru koşturdum. Huh, valla sırtımdan aşağı ter aktı gitti. İşim vardı bununla benim.
"Senin de alacağın olsun boncuk. Ne dediydim ben? Pis pis öpene elleyene niye basmadın yaygarayı? Odada görüşecez senle, şimdi hanım hanım içerde oturak. Züleyha ile boncuğu pek görgüsüz demesinler."
Ağzının şörüğü aka aka bana gülen kızın boynuna hızlı, şap diye bi öpücük kondurdum. Babası öperken laf etmediğine saysın hanım kız.
Odaya girdiğimde çok şükür ki masanın başına toplanmamışlardı. Yan tarafta kalan oturma grubunda laf ebeliği yapıyodu ömrü kısalasıca kaynanam. Girdiğimi gördü de görmezmiş gibi yine kaynatama döndü.
"Ne olduysa iki gün de evin ocağın düzeni kaçtı Hızırım. Şu saat olmuş masaya geçemedik. Gadasını aldığım acıktın mı yoksa?"
"Asil gelir şimdi. Geçeriz Neslişah."
Aradan beş dakika geçti geçmedi boncuğun babası da içeri girdi. Üstünü başını değişmişidi, birde eli yüzü ıslak gibiydi. Ne kadar dudağımı ısırıp engel olmaya çalıştımsa da gülüşümü sakınamadım. Öğrenecekti bu adam üç beş bişey. Girdi gireli gözünü dikip baktığından gördü tabi hemen. Dudağı onun da azıcık kıvrıldı sanki de laf ederler diye doğru düzgün bakamadım ki.
Bu sözlülük de ne zor şeymiş canım. İnsanın utanası geliyodu her bişeye.
"Nerde kaldın Asil, acımızdan öldük."
Gözü tekrar kucağımdaki bebeye değip, geri bana kaydı. Başını iki yana sallayıp ona seslenen babasına baktı.
"Kusura bakmayın, Seyhanda ki restoranı kontrole gittim e başka işlerim de vardı."
Şimdi başka iş derken niye bu manalı manalı baktı ki? Anam bu sıcakta öldürecekti beni. Gerçi her bi odada klimamı ne ondan vardı da gevur şeyi gibi yanıyodu bu memleket. Yüzüm domates gibi kızarmadıysa bende Züleyha değildim.
"Hadi hadi, soğudu öğün."
Kaynatam yüreğimi hoplatmaya başladı korkudan. Bu adamın başına bi iş gelecekti, hem de boğazının açtığı bi iş.
Nasıl oldu tam bilemedim kucağımda Nazlı, sağımda Dilber hala solumda Asil beyle sofrada buldum kendimi. Şimdi ne var bunda diyecek olduysak, masanın altından bacağımın yanına değen bacak var der, çilemi anlatırdım. Elinin tekini sandalyemin sırtına atıp boncuğa yanaşıyodu arada. Edep yoktu edep! Büyüğün yanında o kadar sözlüsüne yakın durulur muymuş?
Kurban olduğum şu yemek bi biteydi, gerilmekten yırtılıp ayrılacaktım.
"Eee Asil, hiç konuşmuyorsun, ne ettin Seyhan da? Başka işin neydi?"
Üstüme eğilmiş bedenini dikleştirip anasına baktı. İnsan anasına öyle bakarmıymış dicem de bu karıya haktı.
"Gelir gider tablosunu kontrol ettim, faturaları kestim, çalışanları denetledim, dışardan getirilecek malzeme listesini düzenledim. Eee, Neslişah Hanım, ben ne yaptığımı anlattım sen anladın mı?"
Ağzıma aldığım ekmeğin kırıntısı genzime kaçtı, öksüre öksüre içim çıkacakdı neredeyse. Bu anasına Neslişah mı diyodu şimdi? Tamam öz değildi de altı yaşından beri başındaydı nihayetinde. Bi de karıyı affolsun itin götüne soktu ya lafıyla.
Eline aldığı su bardağını ağzıma dayayıp, ağır ağır sırtıma avcunun içini çarptı. Avucunun içinden etimi ürperten bişey geçti sanki. Ben daha anlayamadan araladığım dudaklarımdan aktı su. Gözü gözüme mıhlanmıştı sanki. Bi hoş oldu içim. Acep tansiyon mansiyon düştü de bayılacak mıydım ki? Elindeki bardağı masaya bırakıp, alı moru karışmış karıya bi bakış daha attı. Sonra babasına dönüp derin bi soluk aldı.
"Sonra belediyeye geçtim sağolsun Necip Başkan uğraştırmadı beni, yarın ikindiye nikah tarihini ayarladı..."
|
0% |