Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22.BÖLÜM~HAR~

@orenda

Bütün akşam Adana'dan, yanan pamuk tarlasından, küçük restoranın yenilenecek mutfağından konuştular. Ağızları bi durmadı. Ama ben kendimi verip de tam kim ne diyo anlayamadım.

 

Aklım neredeydi ola?

 

Anam nerde olacaktı anayı uyutacak babadaydı. Ne diye öyle dediyse, al işte tüm rahatımı elime koydu oturuyo nemrut. Ben ne güzel karı etmeyecek diye hiç üstüme yük etmemiştim bu mevzuyu. Şimdi tutuştun mu Züleyha? Ben nasıl olsa karı koca olmayacağız diye herifin yattığı odayı bile görmedim.

 

Of anam of... Ama Allah'ın bildiğini kuldan saklamak olmaz. Ben rahmetli eski hanımın odasında kalmayı istemiyodum. Ölmüş gitmiş ama kocasıyla onun yattığı yatak da ne edeceğidim ben?

 

Ya Züleyha üç günde nedir, kimdir bilmediğin adama gelin gelirsen yatacak yerin nere bilmezsin. Durdukça karabasanlar bastı her yanıma.

 

Lalezar çok acıyo dediydi. Gerçi yerden bitme Lalezar küçük ondan acımıştır. Ya da o gevur ben korkayım diye demiştir. Yok anam köyden Feride de evlendi, oturamadım üstüne üç gün dediydi. Acıyodu kesin acıyodu. Kendin geri de kaldın şerrin benle Lalezar!

 

Dudağımı kemire kemire yara ettim dertten.

 

Eli ayağı büyük adamın şeyi de büyük olur dediydi. Soykası batasıca karı, yerimde durdum duramadım. Oturduğum yerden diken çıktı. Gözüme sahip çıkacam diye işim bitti de yine de dayanamadım.

 

İlerdeki koltuk takımında babası, kardeşi bi de hocayla konuşan herifin ilk eline baktım. Sonra bi çala etrafımı süzüp bakan var mı diye gözümü gezdirdim. Sonra da ayağını gözledim. Giydiği terliğin ardından az taşmışdı. Büyüktü işte. Eli de ayağı da kocamandı. Zati abimden bi karış uzundu. Abimin ayak numarası kaçtı ki? Kırk ikiydi sanki. Vay başıma gelen. Öleceğidim ölecek. İkiye ayıracaktı bu kapılardan sığmayan nursuz.

 

Kapıyı aralayan Miniş "abla Nazlı uyandı" dedi de çölde su bulmuş bedevi gibi seğirttim. Boncuk çikolatam kurtarmıştı anasını. Nikahtan sonra bi ara odaya çıkıp emaneti tertemizken üstümden soyunmuştum. Dilber halanın düzgün de aldığı bi elbise vardı. Yeşili pek bi güzeldi valla, içim bayıla bayıla giydim hemen. Hem düğmesi de vardı.

 

 

 

 

Kıkır kıkır güldüm. Asil bey sorarsa ahacık burada derdim. Evin kızları pek süslü gezdiklerinden göze batmazdı bağrımın açıklığı. Bu evde tülbentsiz dışarı çıkma diyende, orası burası açık diye sopalayan da yoktu ya hevesimi alıyodum. Gerçi Asil bey dün söylendi emme hemen baş eğersek o baş bi daha kalkmaz diye korktum.

 

O yatak süsü başına ne çoraplar örecekti daha görürdü o.

 

Saçım başım, üstüm neyim derken geldim geleli pek bi güzelleşmiştim ya ben. Çileden çıkınca yüzüme nur inmişti sanki. Şöyle az daha ayna karşısında salınıp aşağı inmiştim. Artık beyin karısı Züleyha'ydım, pejmürde gezip de evdeki çıngıraklılara laf veremezdim. Odaya girince yüzünün aldığı hâl aklıma düştü.

 

Anam anam anam…

 

Bi yüzüme bi döşüme, bi yüzüme bi bacağıma baktı da ağzını açtı açtı kapadı. Burun kanatları genişleyerek soluk alınca, aha dedim ejderha olup salacak ateşi üstümüze. Bir de gözüme gözüme bakıp bişey diyecek gibi oldu da ağzını açamadı ya gülüşümü yine tutamadım. Aslında sen hayırdır diye kaş göz yapardım da daha yeni gelin geldiğim düştü aklıma, kestim sesimi.

 

Züleyha hanım hanım otur, akrep kaynıyo ev daha ilk günden kocanla kötü olup fırsatını verme bacım.

 

"Kızzz, boncuk çikolatam. Bi göreydin babanın sıfatını."

 

Benim kıkırdayışımla, çığlığı basa basa kuzum da güldü. Dayanamadım şap diye öptüm.

 

"Bak buraya bak, boklu prenses. Babana öpüyo diye demedik laf bırakmadım, sakın ha beni deme ona."

 

Yatağın üzerinde oturup elindeki tavşanın kulağını kemirmekten de ne anlıyosa sanki? Elbisem kırışmasın diye usulca yanına uzandım. Aynı Dilber hala gibi zarif hareket ettim. Yok valla bi nikah huyumu suyumu değiştirmişti ya benim. Nasıl da nazende bişey olmuştum öyle.

 

Bu sefer de parmağımı ağzına sokmaya çalışan kızıma bakıp, masada ettiği lafı düşündüm yine.

 

"Gözümün nuru, bu baban sana uyu falan dedi emme kazın ayağı öyle değil tamam mı? Şimdi Züleyha'na arka çıkacan. Gece dirhem uyku uyumak yok. Eli ayağı bek büyük Nazlı! Kurtarsan kurtarsan sen kurtarın beni. Kız gülme bişey anlatıyom şurda sana. Derdimi yanıyom, gülünür mü hiç?"

 

Sırtını sıvazlarken üstündeki incecik penye hafif nemlenmişti. Halil'imle Yiğit'im az ter akıtsa gecesine hasta olurlardı. Yüreğim hopladı. Hemen koşturup bi takım üst getirip değiştim her bişeyini.

 

"Zilli, bi hasta olup görümümle kaynanamın diline düşür beni bak ne ediyom ben sana? O suratını ekşite ekşite yediğin mamayı sabah akşam nasıl dayıyom acımadan."

 

Kaç zaman geçti fark etmeden boncuk çikolatamla oynayıp, gülüştük. Pek güleçti ay parçam. Okumadan odadan çıkarmamak icap ederdi. Kapı tıklayınca yattığım yerden hemen doğruldum. İçeri Dilber hala girdi. Tatlı tatlı Nazlı'ma gülümsedi ama üstünde bugün çok durgun bi hal vardı. Yürek yangınına giyemediğini üstümde görmek canını mı yakmıştı acaba?

 

İyi de kendi istediydi giymemi. Hata mı etmiştim ben şimdi?

 

"Hala, neyin var? Hasta mısın yoksa, Allah korusun?"

 

"Bir şeyim yok kızım. Hiç böylesi mutlu olmamıştım. Çok şükür Asil'im ile Nazlı'mı emin ellere bıraktım ya. Bundan sonra çok iyiyim."

 

"İyi o zaman, gül emi. Hala ben senin emanetlerine canımı bile veririm emme senin elin sırtımda olmazsa altından kalkamam."

 

Kaşını çatarak baktı ama kozgın değildi yüzü hiç.

 

"Ne demekmiş o? Kalkarsın tabi ki her şeyin altından."

 

"Hala bununda dili pek büyükmüş deme ama kaynanalığımla, büyük görümümü biliyon ele. Hah işte, görür görmez bende bildim."

 

Odaya girdiğinde yüzü durgun kadın kahkahalarla güldü de içime serin sular serpildi.

 

"İlahi Züleyha, sen bu küflenmiş evi çiçek bahçesine çevireceksin."

 

"Estağfurullah" falan diye mırıldandım ama nasıl da hoşuma gitti. Bu Asil beyin ağzı inşallah halasına çekmiştir de iki tatlı söz eder.

 

Hııı Züleyha, nah tatlı söz eder! Herif ilk günden yatağında süs istemediğini hönkürdü. Bak nasıl bilendim aklıma düşenle? Şimdi hırsımdan gidip o el bezi kadar geceliklerden giyip götümü dönüp "ben yatağıma süs istemiyom" demek vardı da sıkıyodu işte biraz. Ayağı büyüktü diyom ayağı! Öyle kızıştırıp üstümüze salmaya hacet yoktu.

 

" Hadi al kızını Züleyha, odanı göstermedik sana. Ay bak nasıl ihmalkâr davrandık. Ama kızım sende hiç sormadın. "

 

Hah geldik mi mumun dikildiği meseleye. Oda tabi. Karı kocaların bir kaldığı oda.

 

"Hııı, oda diyon yani. E kalırdım ben burada hala."

 

Dudaklarını toplamaya çalışsa ne yazar ben görmedim sanki sinsi sinsi gülüşünü.

 

"Şimdi güzel kızım, ayrı oda olmaz. Onda bir anlaşalım, tabi alışma süreci için zaman gerekecek birbirinize. Zaten Asil öyle adam değildir. Seni zorlamaz hiçbir şeye."

 

Aman be... Ben bu halaya mı akıllı diyodum? Vah benim garibime. Öyle adam değil dediği yeğeni mememe burnunu sokmaya çalıştı desem hık der ölür giderdi. Hep böyle oluyodu zati. Usul atın tekmesini yiyince feleğin şaşıyodu.

 

"Öyle tabi, Asil bey pek efendi insan."

 

Ah dilim, seni dilim dilim dileyim. Yalanı yuva ettin ağzına Züleyha. Karının gönlü kalmasın diye kuduruk yeğenini efendi saydın. Toprak yüzüme tükürecek toprak!

 

Kucağımda bebemle peşine takıldık halanın. Biz bu kattan bi odaya gideceğiz sanırken orta merdivenlere doğru yürüyüp, yukarı çıkmaya başladı. Geldim geleli hiç yukarı adım atmamıştım.

 

"Asil biraz yalnızlık sever. O yüzden üst katı kendi için düzenletti. Zaten katın yarısı tavan arası olarak kullanılıyor. Diğer yarısını da kendi arzusuna göre yaptırmıştı."

 

Üstüme bi tuhaflık çöktü. Besbelli ilk karısıyla yalnız kalacağı yer yapmıştı. Ne kadar kendimi zorlasam da yüzümü düzeltemedim.

 

"Ne oldu canım?"

 

"Hala kız, bu pek uygun olmaz gibi sanki ha? Aşağıda ki oda güzeldi, orada kalaydık ya."

 

Kaşlarını çatıp biraz yüzüme baktı.

 

"Daha görmedin bile Züleyha, neden beğenmedin ki?"

 

"Yok tövbe, ondan değil. Ama hala uygun olmaz ki. Günah! Rahmetlinin ardından, hiç saygısını saymıyomuşuz gibi…"

 

Yüzüme dik dik bakınca aha da haşlayacak beni dedim. Sonra sinirli, böyle sert nefes bıraktı burnundan. Aha aynı yeğeni gibi işte.

 

"Esma o kata hiç çıkmadı Züleyha, için ferah olsun. Orası Asil'in sığınağı gibidir. Şimdi sen istemiyorum dersen alınabilir."

 

Dedikleriyle kaşlarım çatıldı. Anam bu nasıl işti? Herifin odası yukardaydı, rahmetli aşağıda mı kalmıştı? Ben bunların işinden hiç bişey anlamamıştım. Geldim geleli adını bile ilk kez duyuyodum. Kız ölüp gitsem benide mi hemen unutacaktı bunlar şimdi?

 

Merdivenler bitince küçük bir hol vardı. Evi ikiye ayırmış gibi sanki. Sol tarafta kalan kapıyı açıp eliyle geçmemi işaret edince sağa sola bakınarak girdim içeri. Hadi ben yeni geliyodum da meraklı meraklı ortalığa bakıyodum, bu zilliye ne oluyodu ya? Elini yutmaya çalışır gibi ağzına sokmuş, boncuk çikolataya benzeyen gözleri fıldır fıldır dolanıyodu.

 

Hemen nazar ettim çocuğa. Uslu uslu dururken hareketlenip elini, kolunu çırpmaya başladı. Gülerken attığı çığlıklar bi hoşuma gidiyodu ki nasıl değmiyecekti benim gözüm bu kıza? Emme şörüklü elini şap diye suratıma çalınca bi uzaklaştık o anda.

 

"Kız ne ettin? Gözüme bile girdi ya şörüğün. Anam biz senle anlaştıydık hani, ağır oturaklı olacağıdın. Niye fingir fingirsin ki?"

 

Ben bokluya laf anlatırken Dilber hala kıkırdadı.

 

"Ah güzel Züleyham, sen çok yaşa kızım. Nazlı'ya senden daha iyi anne bulamazmışız biz."

 

Nasıl hoşuma gitti nasıl. Nazlı kızıma en çok ben yaraşırdım tabi. Dert ortağım, can yoldaşım olcaktı boncuğum.

 

Ulan çükü kopasıca Mıstık, bilmeden bana nasıl hayrın dokundu ya senin? Lalezar'ı arayıp Adana'ya gelin oldum, konakta hanımım diye hasetinden çatlatmak farz olmuştu da üstüme sıçrarlar diye yapamadım.

 

Başımı çevirip odayı daha bi alıcı gözle süzdüm. Pek ferah, pek genişti. Nazlı'ya olduğu belli bi salıncak sarkıyodu tavandan emme beşik yoktu odada. Hiç hoşuma gitmedi bu. Nazlının odası aşağıda ben burada. Mümkünü yok olmazdı. Beşiği buraya taşımak lazımdı hemen. Ardımda da iki kapı vardı. Biri banyoydu kesin. Diğeri ne diyecek oldum, anam zenginlerin işiydi işte. Üst başa bile oda yapıyolardı. Altı kapak, gardırop nelerine yetmiyosa? İyice bi inceleyim derken kapı bir iki tıkladı. Dönüp baktığımda Sultan abla bide Miniş ellerinde iki valizle girdiler.

 

 

"Alınanları getirdik hanımım."

 

Gözünü süze süze bana bakıp gerdan kırdı. Aha kesin bişey yumurtlayacak bu.

 

"Büyük valizi yarına yerleştiririk gelin hanım. Küçük valizde de geceye lazımlılar var."

 

Hah bildiydim ben, vallaha bildiydim. Pis pis sırıtışa bak. Rahmetli Adile Naşit gibiydi aynı. Boyu posu da huyu suyu da birdi. O da ortalık karıştırıp, gülmeyi pek severmiş. Yeşilçam’dan öğrendik.

 

"Sağol Sultan abla, sen olmasan nolurmuş benim halim?"

 

"Aman kızım ne olacaksa sanki, üryan girerdin yatağa."

 

Minişte ona uydu kıkır kıkır güldüler. Görmüyom sanıyodu emme Dilber hala da elini ağzına kapatınca saklayamıyodu kendini. Hadi bunlar erkek tarafıydı, şanlarına sayarlardı da benim boklu boncuğa ne oluyodu?

 

Nazlı hanım baban ananı ikiye ayırırsa en çok sen kalın ortada sen! Çok şükür uzatmadılar, çıktılar da soluklandım. Gece kaç olmuştu anam. Ayaklarım sızlıyodu valla.

 

Yine salıncağa bakıp dudak büzdüm. Mümkünü yok kızımı burda yatırmazdım ben. Düşse, bi yeri incinse ne olurdu halimiz?

 

"Bu gecelik koynumda idare et boncuk, yarın yatağın gelir."

 

Ardımdan usulca açılan kapıyla kalbim tekledi bi an. Gözümü çevirip baktığımda kapı ağzında ikimizi de süze süze izleyen adamı gördüm.

 

"O kadar geniş mi o koyun? Hem kızını hem babasını uyutacak kadar."

 

 

Loading...
0%