Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28.BÖLÜM~GİZ~

@orenda

Nikahın üzerinden bi haftayı geçirdik öyle böyle derken. Çok elleşmediler bana, hep boncuk çikolatamın yanındaydım. Zaten diş çıkaracam diye bebem mahvolmuştu.

 

Dilber halayla Asili de hiç göremez oldum bu hafta. Adana'nın bi başka ilçesi Yüreğir de bi restoran daha açıyolarmış da evrak işleri yüzünden koşturmaları gerekiyormuş. Aksilik çıkmış izinlerde. Ankaraya gitmek lazım deyip, bıraktılar beni boncuğumla bi başımıza.

 

Hiç hoşuma gitmedi onlarsız bu ev. Allah'tan Birgül'ün kaynanası mobilya düzecez diye alıp İstanbula götürdüler de çıngıraklılar teke düştü.

 

O sabahtan sonra öyle bi duvar çektim ki önüne, sokmak için açılan ağzını doldurmadan bırakmadım. Okumakla adam olaydı o zaman memlekette bu kadar cahilin işi neydi yelloz? Seni ananın eteğinin altından alıp bi salalım bakalım dünyaya, üç gün sağ kalabiliyon mu?

 

Beni küçümsüyo daha azıcık bile kimim, nerden geldim bilmeden. On dördümde ev geçindirmeye başladım ben! Süt sağdım, peynir yaptım, tarla çapaladım. Millete işçi gittim, tandır ekmeği yapanın gündelikçisi oldum. Beni nereye atarsan at o taşı öğütür, un ederim. Sen ne yapabilmişin şu yaşına kadar astarsız surat?

 

On beşimde yeğenime analık ettim de tüm köyün imrenerek baktığı b oğlan çocuğu oldu efendiliğiyle. Hadi bi çiçek dik de görelim, büyütebiliyon mu? İlçenin pazarında sattığım sarımsak bağlarından üç kuruş para ettim de Çalıkuşu Feride’yi okudum ben. Onunla dedim dik durmazsan sırtını ezenin çok olur diye. Feride durdu sende duracan dedim de bak hiç bilmediğim memlekete gelin geldim.

 

Üç yıl öncesinin demedim bulduğum gazete kağıdının reklamlarına kadar ezber ettim. Allah fırsat vermiş, mektep yüzü görmüşsün de bi Müslümana faydan mı var? Oturmuş evde ağabeyinin kazandığı parayı ayakkabıya, çantaya veriyon şıllık!

 

Bak hırslandıkça hırslanıyom. Köyde büyüdük, dağda değil! Senin gibi lafları kibar kullanamıyom diye mi insan yerine koyamadın beni? Köy nedir görmemişin ki hiç. Sen biliyon mu o köylerde ne acılar yaşanıyo? Kaç karı bebesini sırtına asıp, tarlaya soğan sökmeye gidiyo. Bizim eğlencemiz telefonumuz, tabletimiz değil ki. Tarlada yan yana iş görürken kim ne yaşadıysa anlatır da kulağına küpe edersin.

 

Düştükleri çukurları belledirler büyükler ki genç kızlar üstünden atlasın. Gerçi kime ne anlatıyon Züleyha? Kadın dediğin kuru dalı çiçek etmeli, Birgül gibiler hazır önüme konsun diye yaşamıyo mu bu dünyayı? İki gün sonra everecek anası, Allah verirse kendi yavrusu olacak. Bu akılla giderse ne olur o bebenin hali?

 

Sen kendi bebene bak Züleyha!

 

Onlar ağzında gümüş kaşıkla doğmuşlar emme kaşık ağızdan alınırsa eşekten düşmüşe dönerler. Sen elindekine bak. Çok bulmuşlar da ondan şükürsüzlükleri, birde giyseler senin gömleğini yandım diye feryat ederler.

 

Aman... Birgül'ü düşünüp derdime dert eklemiycem. Kocası düşünsün! Düşünsün de ekmeğe mi basmış, ah mı almış, Allaha şirk mi koşmuş ki Birgül nasibine yazılmış.

 

Bu arada ben de iyice mutfaktakilerle kaynaştım. Anam pek sevdim, pek içim ısındı. Zeyno da peşim sıra yenge yenge diye gezince onu da kattım mutfakta oturup kahve keyfi yaptığımız zamanlara. Bunlara köyde başıma gelen komiklikleri anlattıkça mutfakta kahkaha sesleri eksilmiyodu.

 

Boncuk kızım da anam nasıl laf meraklısıymış ya. Boyuna posuna, boklu götüne bakmadan kim konuşsa yüzünü ona dönüyo, çığlık atarak gülüp duvarları inletiyodu.

 

Emme bu zaman da canımı sıkan başka şey peydah oldu. Bu kayınım pek bi gözüme batıyodu. Geldiğimde yüzüme bakmayan, ağzını açmayan adama ne olduysa ağabeyi evden az uzaklaşınca beni didiklemeye durdu.

 

Geldiğim yeri, anamı, babamı, eşimi dostumu sorup durdu. Mutfakta kadınlarla beraber karışık dolma doldurduyduk bi gün. Sanki ağzına daha önce koymamış gibi yedi kömüş. Sürekli de kendi yapacakmış gibi nasıl ettin, nasıl pişirdin derdine düştü.

 

Günahı üzerinden kalkmasın bi kaç kere de it bakışlarını yakaladım oturup kalktıkça. Asil'in evde olmadığı zamanların birinde bile ne bacağımı ne döşümü gösterecek üst baş giydim. Herifimin aklına girecem diye ettiğim halleri o yokken yapacak değildim ya.

 

Bir iki kere ev telefonundan arayıp halimi hatırımı sormuştu Asil de. Ama sesi bırakıp gittiği gibi değildi. Canını sıkmışlardı belli ki. İşten heralde diye pek düşünmedim. Bi geleydi ben yerine getirirdim neşesini. Zaten alelacele giderken de pek keyifsizdi. Ayakları geri geri gidiyodu, bakışından bile belliydi.

 

Bugünde kaynanamın lafıyla mutfakta hazırlık yapıyoduk. Asil'in evlendiği duyulmuş da gelin görmeye geleceğimiş eş dost. Tatlılar, tuzlular derken sayısını şaşırdığımca ikramlık hazırladık. Milletin gelmesine yakın odaya çıktım da banyo yapayım dedim. Asil yokken neyim var neyim yok yerleşmiştim. Nazlı balım için de daha küçük bi beşik dediydim Dilber halaya. Sağ olsun internet mi ne zıkkımsa ondan getirtti.

 

Anam küçük bi ev gibiydi ya odamız. Yatak odamızın yanındaki odayı sanki oturma odası gibi etmişler. Gri köşe bi koltuk, televizyon ney koymuşlar. Ama ben en çok oturma odasından açılan balkon kısmını sevdim. Tepeden bi güzel görünüyodu ki arka bahçe. Üstüne de çatı çeker gibi örtme yapmışlardı. Ama pek boştu. Burayı adam etmek gerekecekti. Saksı saksı çiçek, oturmak isteyince rahat edilecek bişeyler lazımdı.

 

Güzelce yıkanıp, kurulandım da rengini pek bi sevdiğim elbiseyi geçirdim sırtıma.

 

 

Saçımı güzelce kurulayıp taradım. Yeni yıkanınca bide makineyle kurutunca pek bi hoşuma gidiyodu. Böyle dolgun dolgun uçuşuyodu sanki. Zeynep bir iki yüzüme boya çaldıydı geçen gün. Şimdi gelin kısmını süzen çok olurdu. Dudağıma az belli bi boya çalıp, gözümde kirpiklerimi arşa çıkaran maskarayı sürdüm. Çok bilmişliğim yoktu yoksa Zeynep’in yaptığı gibi gözüme ince bi şeritte çeker daha bi belli ederdim.

 

Dilber halanın aldığı Adana burmalarını takıp, boynuma da beşi bir yerdemi astım. Yeterdi bu kadar. Neslişah'ı kınayıp onun gibi olmaya hacet yoktu. Gözüm alyans kutusuna takılınca içim üzüldü biraz.

 

Asil takmamıştı yüzüğünü, o takmayınca benim de inat damarım tutmuş bende takmamıştım. Ama şimdi öyle olmazdı. Asil'e inat edecem deyip ele güne güldüremezdim kendimi.

 

Aşağı indiğimde Neslişah çıngıraklısı şöyle bi süzmüş, burnunu da kıvırıp yönünü dönmüştü. Ulan götten bacaklı karı, madem kıskanıyon bari belli etme. İnsan hasetlense bile karşısındakine böyle açığını verir mi? Kıskandın madem hiç karşına hissettirme ki adamın eline ince damarın geçmesin.

 

Bak işte verdin bana bu fırsatı, hiç durur muyum ben?

 

"Kaynanam, sen öyle mi çıkacaksın misafirin karşısına?"

 

Bi kendini süzdü, dikeldi, koluna başına baktı. Yalandan örtüğü şalı yokladı, gözünün altından geri bana döndü yönünü.

 

"Neyi varmış üstümün? Adana'nın en iyi yerinden bu üstümdeki içli dışlı takım."

 

"Yok estağfurullah, neyi olacak da sen biraz kısasın, etine de maşallah pek bi dolgunsun ya oturdukça göbeğin üçe katlanıyo. El kısmı kıskanır çekemez güzelliğini şimdi seni fazla etinden vurup canını sıkmasınlar diye dediydim."

 

Masaya ikramları taşıyan Sultan ablayla göz göze gelince sen yok musun der gibi salladı başını. Dudağımı azıcık kıvırıp güldüm de kırıta kırıta döndü yönünü.

 

"Valla gelinin doğru diyo Neslişah hanımım. Çerçicilerin Şennur da gelecek, bek asil kadın. Yanında sen sanki biraz… Aman bilemedim şimdi illa olmadık bi laf eder o da canını sıkar."

 

Gülmemi tutacam diye yanağımın içini ısıra ısıra yara ettim. He anam he çek içine o göbeği çek sen, girecek yer varmış gibi. Yüzü kızardı emme aklına da kurduğumuz oyun pek bi yattı herhâlde eliyle eteğini neyi düzeltti.

 

"Öyle mi diyorsunuz şimdi siz?"

 

Sen daha karışıp işkillendirme çıngıraklıyı Züleyha. Sultan abla aldı alımını, o halleder.

 

"He valla. Koskoca Sulhan hanımısın, şanına yaraşır bişey giy. Bak aklıma geldi. Hani İstanbul'a gittiydiniz de böyle bordo bi elbise aldıydınız. Onu giysene."

 

Neslişah ters ters küçümser gibi baktı hemen.

 

"Aman Sultan hiçbir şey bilmiyorsun sende. Birgül aldı, gönlü kırılmasın diye ses etmedim. Hiç benim yaşıma, hanımlığıma yakışır mı? "

 

"Ne varımış yaşında, genç genç giyecen ki gencelip güzelleşecen. Neyse ben işime bakayım anlamam ben pek moda neyimden."

 

Sultan abla çıktı ama samanı tutuşturup gitmiş oldu. Bi sağa döndü, bi sola döndü. Girdi aklına kurt, kemirdi durdu.

 

"Of bu sıcakta da ikili takım hiç çekilmiyor gerçekten, sırtım su oldu hep. Şunu değişip geleyim ben. Cereyan olsa her yanım tutulup kalacak."

 

Gülecek gibi oldum ama tuttum kendimi. Başımı nazende bir gelin gibi sallayıp, kaynanam ne isterse o der gibi baktım.

 

Az yoklamak iyi oldu bunu. Suyuna gidiyomuş gibi ederek parmağımda çeviririm aklını. Pek süslü de kafayı çok kullanamıyo belli ki.

 

Kızlar koşturmaya başlayınca misafirlerin de geldiğini anlamış oldum. Kalkıp süzül Züleyha. Kuğu gibi süzül de Adana gelin görsün. Kapıda gelenleri hoşgeldinlerken Sultan abla yanıma ilişti.

 

"Gelin Hanım ben seni mazlum bilirdim, sen şeytanın sol parmağı çıktın ya."

 

"Estağfurullah ablam, sen dururken bana kalır mı o mertebe? Ayrıca maşallah hiç mazlumluğu layık görmedin bana. Geldiğimden beri demediğin kalmadı ya ondan diyom."

 

"Kız zilli, fıldır fıldır gözünden anladım ben seni. Dur bakam giyip gelecek mi?"

 

"O elbiseyi niye duyurdun ki sen ona?"

 

"Dur anam giyerse kendin gör."

 

Lafı ağzından döküldü dökülemedi kaynanam üstüne geçirdiği bordo kadife kumaştan elbiseyle girdi yanımıza. Anam anam anam...

 

Göğüslerinin altında bi kuşak sarmış, alta doğru çan etek iniyodu. Anam kadife elbiseyi giyecek karı mısın sen? Bu sıcakta, o götle, o göbekle ne ettin anam sen?

 

"Abla! Kız ayı günü gelmiş, sancısını bekliyenler gibi olmuş e bu. Abla pişik olacak, başımıza iş açmayak durup dururken."

 

Sultan abla benden daha tecrübeli olduğundan hiç yüzünü bozmamış öylece bakıyodu gözünün altından.

 

"Bişey olmaz. Biz giy dedikte aynayı da elinden almadık ya. Giymeyeymiş canım. Aklında bulunsun gelin hanım, kaynananın yumuşak yeri gençleşmeye meyilli nefsidir. Bişey ettirecesen, pek gençleşmişidin de daha da gerisini düşünme. Bak böyle düdük gibi dolandırırsın parmağında."

 

Şaştım kaldım ettiği laflara. Bu karı essah beni bile sollardı. Fırsatı olsa ağzındaki dişi alırdı bu. Buna odaya çıkınca güleriz şimdi süzülüyoz Züleyha!

 

Süzüldüm, incelendim, sorguya çekildim, etlerim ezildi nazarlarından. Ardımı her dönmemde fısıldaştılar ama azıcık yüzümü ekşitip de bu muymuş gelin dedirtmedim. Masa da hem yiyip hem şekerlerinden, tansiyonlarından dert yandıkça ağzımdaki suyu ortaya boşaltacaktım ya. Bi ara kulağıma "güzel gelini görünce Neslişah yarışa girmeye çalışmış ella" dediklerini duydum daha bi keyiflendim.

 

Nazlı'yı bilerek uyuyo diye hiç aşağı indirmedim. Miniş’i sıkı sıkıya tembihledim ki yavruma göz değmesin. Güzelliği, civelekliği tüm nefisleri kabartacak cinstendi boncuk çikolatam. Yine de millet gidince sirkeli suyla yıkamak lazım diye geçirdim aklımdan.

 

Bi ara Neslişah çıngıraklısı, saçı sarı yüzü kara kadının biriyle ortadan kayboldu. Fırsat bu fırsat deyip Nazlımın yanına kaçayım dedim bende. Yukarı çıkıp odaya girince nasıl özlemiş kuzum anasını. Üstüme atlayıp ağzını çeneme dayayışı bi oldu. Kokusunu soludum sık sık idare etsin aşağıda beni diye. Tüy gibi saçlarını öptüm de kendime geldim.

 

"Az daha idare et Miniş, giderler artık. Geç oldu."

 

"Aklın kalmasın abla, burada oynuyoz senin boncuğunla biz."

 

Geldiğim gibi aşağı ineceğim zaman bi fısıldaşma duydum. Asil'in adı geçmese dönüp gideceğidim emme şeytan dürttü.

 

"Gelin biliyo mu Asili Neslişah?"

 

"Aman o safoz nerden bilecek. Gözü açılmamış zavallıyı getirmiş Dilber ki sesi çıkmasın diye. Köylünün teki, fakirlikten ağzı kokuyordu. Önüne ne atsalar razı geleceğini bildiklerinden burda. Dilber de yeğeninin arkasını böyle topluyor işte. Kaç yaş küçük kız, bile isteye gidip almadıysa bende Neslişah değilim. Söylenenleri böyle kapatacak aklınca."

 

"İyi de bacım Asil'in ettiğini duyunca, korkmayacak mı bu kız? Yazık, gözü açık bişey de değil diyorsun."

 

"Korksun Nazife! Eğer bilmediği eve destursuz gelin geliyorsa başına geleceklere biraz da korksun. Hem pek edepsiz, iyi olur ona."

 

"Ben hâlâ anlamadım. Asil'in edeceği iş değildi o söylenenler. Altında bir şey var Neslişah. Hiç inanasım gelmiyor."

 

"Valla Hızır’ım ağzımızı bağladı tek kelam ettirmiyor o meseleden. Asil de yaparmış demek ki. Herkese böyle kolay kefil olma. Asıl sessiz olandan korkacaksın. Ortalığa baksak seni, beni kötü bilirler ama asıl şer böylelerinden gelir."

 

"Haklısın Neslişah. Az çenemiz var diye hemen biz yeriz kötü kötü lafları. Kimseye güven olmuyor bu devirde.

 

Bunlar ne diyodu be? Ne etmiş ki Asil korkacaktım ben? Lanet karı bide müstahak demeye getiriyo. Kız ben senden zati nefret ediyom daha niye körüklüyon beni?

 

"Aman bana ne? Hala yeğen düşünsünler bundan sonrasını. Ben ona analık yaptım yeterince, kıymetimi bileydi."

 

"Valla bilmem artık Neslişah. Gelin, Asil'in önceki karısını dövüp, sövüp sonra da öldürüp, ört pas ettiğini duyarsa bi dakika durmaz burada. Yine malamat olacağınız tüm Adana'ya..."

 

Yıldıza dokunduk mu🥹

 

Loading...
0%