@orenda
|
Adam lafı biter bitmez döndü gitti. Kanı içine akasıca, geriye de burnundan alev çıkaran herifle beni bi başıma kodu...
E bu döndü kıçını gitti de geride kalanla ben nolacaktım şimdi? Hem o ne arsız laftı öyle?
Tamam yüzük olayından Asil efendiye ben zaten bi kuruluyodum da sen kimsin de benim kocama o lafı ediyon puşt? Yüzükle kendine karı bağlayacağını sanan dürzü! Müge Anlı izlemiyon ella sen. Karının at nalı gibi yüzüğü varken gidip komşudan çocuk peydahlıyo da adama senden diye yutturuyo. Irzı kırık olduktan sonra yüzüğü bırak zincir dolasan boynuna tutaman.
Ben içimden adama söverken Asil de eksik kalamam ben deyip dışından giydirmeye başladı.
"Evveliyatını siktimin gevşeği, bebek durdurmazmış! Sizde bu pis nefis olduktan sonra kıyamet kopsa durmazsınız siz."
Adamın peşinden gidecek gibi olunca “Asil Allah aşkına Nazlı korkar” diye bağırdım. Kaşları yine çatılmışıdı. Anam bu böyle durdukça başına ağrı girmiyo muydu? Bi bana bi Nazlıya bakıp giden mikroba tekrar gözüyle küfür sayarak baktı. Sandalyeyi çekip oturuşu bile dövüşür gibiydi.
Kız Züleyha bu patlayacak. Al kızı kaç yavrum, bu herif patlayacak olan ikinize olacak. Yüzü ilk gözüme sonra boş parmaklarıma dolandı.
"Senin niye yüzüğün yok Züleyha?"
Hah... Al bu kaya, nerene dayarsan daya Asil Efendi. Lafa hırsımdan başladın, kendi ipini kendin çektin!
"Bilmem Asil efendi! Sahi niye yok benim yüzüğüm? Haaa... E senin de yokmuş o yüzükten Asil Efendi!"
Söylediğimle ağzını açacak oldu bu sefer de kendi parmağına bakıp kala kaldı. Sonra mahcup bakışları yüzüme döndü geri.
"Hemen Asil efendi olduk mu Züleyha?"
"Olursun tabi de."
"Niye resminizi çekiyor o adam? Hayır kim o? Kim o da benim karımın, kızımın resmini çekiyor?"
"Ben nereden bileyim Asil. Güzel gördüyse demek ki. Ne etsin garip?"
"Hadi beni delirt Züleyha! Konuş sen böyle, delirt beni!"
"E herif sen deliymişsin zaten."
"Kahvaltını yap çabuk, gidelim alalım şu yüzüğü. Asabımı sikti şerefsiz sabah sabah. Ulan sen kimsin, amına koduğum? Bebek durdurmazmış! Seni durduracak olanı bilirim de ben, yeri değil."
Sanki sebep çatal bıçakmış gibi bi tur onlardan aldı hırsını ama kesmemiş olacak ki gözü tekrar bana döndü.
"Hem sen niye böyle güzelsin Züleyha? Kızım güneş yanığı falan olur insanın yüzü. Ellere bak. Nasırlanmamış bile. Gözün desen ayrı bir başa bela. O halamın da alacağı olsun. Neye ayar oluyorsam almış maşallah. Bacağını kurtarsak gerdanından bir açıklık veriyor bu elbiseler. Hayır ben anlamıyorum. Köyde dünya iş yapan kızın nasıl bembeyaz teni olur?"
Kendi kendine söylenmesine güleceğidim de tuttum kendimi. Söylenirken de nasıl ruhumu okşuyo kitapsız, ağzını öpesim geldi.
Şu anda tipini bozma Züleyha. O yüzüğü takacak mustur! Hıh deyip burnumu diktim havaya, yüzümü de döndüm sanki bi tarafıma konuş der gibi. Kızımı aldım karşıma, sana o yüzük meselesini yedirmem mi ben Asil Efendi?
"Kızım, boncuğum acıktın mı annem? Oy anası yesin, kel kafasındaki tokasını sevsin."
"Züleyha..."
"..."
"Züleyha... Konuşuyoruz şurada, niye dönüyorsun yüzünü?"
Ne oldu hırlak Asil? Daha demin utanmadan böğürüyodun kısılmış sesin?
"Zümrüt göz..."
Az daha miyavla kocam. Gönlümü gör az daha.
"Bir bak bakalım bana. Hişt... Kızım baksana yüzüme."
Az yüz asacağıdım da dilim şişti artık
"Niye bakacakmışım, sen herkesin içinde azarla? Kendi ayıbını bana yükle. Hiç bile bakamam sana."
"Kızım ne ara benim ayıbım oldu?"
Masanın üstüne doğru eğilip yüzüne, yüzümü yanaştırdım ama kaşlarımı çatmayı bırakmadım.
"Nikah kıyıp Ankara'ya giderken parmağına o yüzüğü geçirmedin ya hah işte orası çok ayıp oldu valla! Eve gelen kadınlar parmağıma bakar korkusuyla gittim de halamın aldığını taktım. Diyemedim millete adam yerine koymadı kocam. Tel gibisinden de olsa bi yüzük geçiremedi. Utancımdan kafamı kaldıramadım Asil efendi."
Sanki utanmış gibi gözüme dalıp gitmiş gözlerini kaçırdı hemen.
"Ben... Aklımdan çıkmış. Biraz acele olunca..."
"Elin adamına ne diyem ben? Kocam var emme parmağıma yüzüğünü takamadı mı deyim? Benim utancım bana yetmezmiş gibi."
Karşımda gülmemek için dudağını ısırıp, başını sağa sola salladı.
"Sen var ya sen... Çok fena bir şeysin sen. Nasıl da ayağına gelen topu doksana çakıyorsun."
"Ayağıma o topu böyle kolay verirsen olmadık yerlerine de çakarım, Asil efendi! Gönlümü kır kır sonra da gül!"
Yine öne doğru eğilip baygın baygın baktı gözleri. Yüzünde büyüyen hinlikle bildim ama bi şeytanlık edecek.
"Yatakta da böyle efendi desene bir Züleyha."
Daha demin böğüren o değilmiş gibi güldü pis. Millet dönüp baktı bir de. Omzumu silkip yine boncuğuma baktım. Küseyim de görsün gününü!
"Ben akıl edemedim onu zümrüt göz. Kahvaltımızı yapalım da alalım yüzüklerimizi."
"Gereği yok. Dilber halam sağ olsun her bişeyimi düşündüğü gibi onu da düşündü. Takarım ben onu."
Masanın üstüne doğru eğildi. İki parmağını da gel gel der gibi işaret etti bana. Bişey diyecek demek ki deyip yanaştım.
"Bana naz yapan o ağzını bir ısırırım, millete ne derim diye dolaşırsın ortada. Üstelik halamın aldığı o zaman içindi şimdi benim aldığımı takacaksın. Ben de senin seçtiğini takarım, olur mu? "
Bak böyle yola gelirsin Asil efendi. Hem o nasıl lafa başlamakmış öyle? Arsız mustur! He bende ısırtırdım ya ağzımı sana.
"Sen böyle devam et Asil efendi daha çok küserim ben sana."
"Züleyha..."
"Hı..."
Geriye çekilip yüzümde dolaştı yine gözleri. Saçımı başımı bi ayrı süzdü.
"Kızım çok güzelsin be. Yakından bakınca yeşillerinin içinde kahverengi parçalar varmış şimdi daha net fark ettim."
Dediğini hiç beklemediğimden ağzım aralanıp geri kapandı. Bu musturla biz kavga ediyoduk deminden beri. Ne olduk ki şimdi? E şimdi bu böyle konuşunca da şarlayasım gelmedi benim. Aksi gibi bi de gülesim geliyodu iyi mi? Bişey diyeyim diye tekrar yanaştı dibime. Geri çıktım bende. Emme dudaklarım ille de büküleceğim diyo başka bişey demiyodu.
"Züleyha..."
"Adımı mı ezberliyon adam, iki de bi Züleyha."
"Adın çok güzel, canım istiyor."
Çocuk gibiydi sanki. Hanım hanım oturacam diye canım çıktı karşısında.
"İyi de bari. Hevesini al madem böyle pek beğendiysen."
"Ben senden hevesimi biraz zor alırım. Neyse, elin ahlaksız pezevengi için günümü bozmayacağım. Keyfim yerinde, sik kafalı bir ite heba edemem. Bak aldım ilacı. İç hadi."
Ağzı çok bozukmuş Züleyha. Sağlı sollu şaaptı ayak üstü adamı. Kızın yanında böyle konuşmaya devam ederse yapacak bişey kalmıyo Züleyha, çarp ağzının ortasına!
Poşeti uzatınca yüzümü bi ateş bastı. İlacın sebebi aklıma düşünce bacaklarımın arası kasıldı sanki. Elime alıp bakınca iki kutu gördüm.
"Asil iki tane var."
"Ha o mu, şey o?"
"Ney o?"
Yine yaklaştı yüzüme doğru.
"Züleyha sen korunsan olur mu? Sordum detaylı ben, vücuduna bir zararı yokmuş. Ben dün geceden sonra kullanamam prezervatif falan. Adana’ya gidince de bir kadın doğum uzmanına sorar emin oluruz. Eczacı önerdi ama kullanımı hakkında fikrim yok, doktora sorarız öyle başlarsın. Diğeri ertesi gün hapı."
Anam bu domuz ne diyo? Milletin içinde, biri duyar mı demeden bu ağzı nasıl laflar ediyo? Etrafa baktım hemen duyan, eden var mı diye? Çok şükür kimseye gitmemiş sesimiz. O dediğini de hiç bi adam sevmiyo herhâlde. Lalezar köyün sağlık ocağından alıyodu. Ebe her ay veriyomuş bedavadan. Utanmadan bir iki kere lafını yaptığını duyduydum.
"Züleyha..."
"İyi tamam, sus artık kurban olayım. Senin ağzının niye ayarı yok efendi? İnsan içinde konuşulacak konu mu?"
"Ne insan içi kızım ya. Hem karımla sevişirken prezervatif kullanmak istemediğimi söylüyorum sadece."
Vallahi bile ede yapıyodu. Utanıyom diye mahsus ağzını hiç frenlemiyodu. Yüzündeki pis pis sırıtıştan bile belliydi niyeti.
"Hey kurban olduğum yarattığına bak. Ar edep kalmamış hiç!"
Yine sesli sesli güldü de gözüm etrafa üşüştü. Kocama bakan eden varsa gözümü üstüne dikip bakışımla keseceğidim olmadık yerlerini.
Kahvaltıyı bitirdiğimizde adamın üstündeki gerginlik gitmişri. Bi ara telefon edeceğim deyip beş adım ötemizde biriyle konuştu. Sonra da az gezelim, gitmeden birkaç yer göstereyim sana dedi tuttu elimi. Nazlı'yı kanguru dediklerine koyduk. Böyle de pek hoşuma gitti. Ayaklarını sallayıp, gülücük saçıyodu zilli millete. Asil yoruldun ver bana dese de vermedim. Hiç kızımla şöyle salına salına gezme fırsatını kaçırır mıymışım ben? İnsan kaynayan yerlerden daha sakin bi yere getirdi bizi. Ben etrafın eskiliğine dalmış hayran hayran bakarken, elimden tutup çekiştirdi.
"Sarraflar, antikacılar, sahaflar var burada. Çok sakindir, huzurlu da bir havası vardır hep böyle. Görmeni çok istedim. Hem bir emanetimiz var alıp çıkalım."
"Ne emaneti Asil? "
"Gel bakalım, sabırsız Züleyha."
Eski kitapların sası kokusunun buram buram yayıldığı bi dükkanın önünden geçtik. Sonra da karanlık, eski, derme çatma bi yere girdik. Duvarları hattatların işlediği güzel tablolarla donanmış, eskinin ibriklerinin sıra sıra dizildiği çok güzel bi yerdi bura. Nereye baksam mest oldum.
"Kimsin sen?"
"Mithat aradı mı seni usta?"
"Asil misin?"
"Asil'im."
"Bekle az, getiriyorum emanetini."
Bi yüzümüze bakmayan, elinde eski bi bezle işlenmiş bakır bir fincanı parlatan adam geldiği gibi gitti.
"Kim ki bu adam Asil?"
"Hikayesi olan ne varsa elinde tutan biri. Bakalım bize neyi layık görecek?"
Bi on dakika bekledik. Nazlı da yürümüyoz öylece duruyoz diye huysuzlandı. Çıkardım kangurusundan kucağımda pışpışladım. Sevdim, okşadım derken boynuma sokulan yüzü daha kalkmadı. Uyuyacak gibi olunca usulca konuşup uykusunu çoğalttım boncuk çikolatamın.
"Bal kızım, boncuk kızım. İki gözümün çiçeği, uyusun. Uyusun da büyüsün. Annesini gülen yüzü, yoruldun mu sen? Uykun mu gelmiş boncuk çikolatam. Mis kokuna ölürüm senin."
Yorgun düştü ya kulağına fısıldadıklarımla rahatlayıp iyice daldı rüyasına. Dönüp Asil'e daha ne kadar duracağımızı soracaktım ki elinde üç beş kutuyla beni izleyen adamla kala kaldım. Gözünde kalın camlı bi gözlüğü vardı. Ama sağ gözünü boyayan ak, ışığının kesildiğini anlamamı sağladı.
"Geçin oturun. Bebe uyanmadan gidersiniz."
Aksi herif. Gideriz tabi de. Ne suratsızdı bu böyle canım!
"İlk şu üçü içinden kararsız kalmıştım ama dengi değil kızın bunlar. Al bakalım, bu olur sadece ona."
Asil tahtadan üzeri işlenmiş kutuyu aldı emme açmadı.
"Hikayesi ne?"
"Otur, dikilme tepemde."
Asil sessizce karşımdaki ahşap tabureye oturdu. Ben Nazlı'dan dolayı yorgun olduğumdan oturmuştum bile.
"Züleyha mı adın? Kocan seslenirken kulağıma geldi."
"Züleyha adım..."
Başka bişey demeden yönünü yine Asil'e döndü.
"Kutuda ki bir düş için yapılmış. Düşün sahibi evleneli üç gün olunca savaş patlak vermiş de Anadolu’da ne kadar eli silah tutan varsa çağrılmış. Gitmeden dönemem belki diye bir hatıra bırakmak istemiş. Onun için tüm gece eliyle yapmış yadigarını. Baba mesleğiymiş zaten zanaat ustalığı. Savaş bitip sol kolu eksik döndüğünde düşün sahibini bulamamış ama iki küçük oğlan bulmuş. Mahallelerine saldıran Yunan askerlerini peşine takıp kendiyle beraber ateşe veren zümrüt gözlü bir ahunun parmağından geriye bir bu kalmış. Adam savaşa giderken karısının karnında, haberi olmadığı bebeklerini bırakmış. O zümrüt gözlü ahu da hem iki evladını hem etraftaki yavruları korumak için onları allem edip kallem etmiş medreseye birlemiş. Sonrada o medreseyi içinde kendi de varken ateşe vermiş. Parmağına takacağın yüzüğe iyi bak kızım. O yüzükte bir ananın neler yapabileceği saklı..."
Başı bu sefer Asile çevrildi. Bi kaç saniye gözü üstünden ayrılmadı. Sonra yine bende takılı kaldı.
"Bebe karnında büyümemiş ama belli ki kalbinde yetişecek. Mitat demese bilmezdim analık olduğunu."
Adamın anlattığını, hikaye dinler gibi dinledim. Son ettiği lafla koynumdaki Nazlıyı daha bi sıkı göğsüme yasladım. Sonra sol elime uzanan elle irisinin rengi bile bırakıp giden adamdan gözümü çektim.
Asil parmağıma bi yüzük geçirdi. Altın halkanın üstüne kondurulmuş zümrütten kibar bi taş vardı. Taşın etrafını sarmaşık gibi sarmış beyaz taşlar ışıl ışıldı. O yüzüğün yükü boynuma urgan oldu dol andı. Koynumda uyuyan kızımı içime sokar gibi sakladım bağrıma.
Ben yüzüğe, Asil bağrımdaki bebeme baktı...
|
0% |