Yeni Üyelik
40.
Bölüm

39.BÖLÜM~GAM~

@orenda

Asilin yüzünde öyle bi bakış oldu ki tüylerim acı verir gibi sızladı. Gözünde yanan ışığı gördüm sanki. Hiç bişey demedi sadece baktı. İçimi ürperten bi bakıştı…

 

Salına salına indik aşağıya. Tam sofranın üstüne gelince, "kaynanam da nasıl sever" diye fısıldadım. Asil yan yan sırıtıp durdu.

 

Kız bu salak Birgül essahtan bizim kavga için odaya gittiğimizi sanmış ya. Yüzüme oh olsun der gibi bakarken, Asil'in kucağıma boncuğumu uzatırken alnıma kondurduğu buseye bi bakışı vardı. Millet var demiyecektim kahkahayı basacaktım nerdeyse.

 

Ama ne deyim, az biraz haklı. Bende odaya, bunların içinde azarlamamak için çağırdığını sandıydım. Ama Birgül, duyduklarına olan inancıyla herhâlde sopa da beklemiş gibiydi. Yüzümü, gözümü arayışına başka sebep bulamadım. İyice kızsa keyfin yerine gelecek miydi Birgül?

 

Kızdı Bürgül, valla kızdı. Ateş aldı adam. Söndürene kadar canım çıktı. Ama nasıl güzel çıktı, bi sor hele. Sofraya geçince kimseden ses gelmedi bi süre.

 

"Ne yemiyon Neslişah? Etli pilav çok güzel olmuş. Sultan... Bak hele. Bi tabak daha koy pilavdan."

 

Canım kaynanam gösteriye başlamış bile. Üzüntüden yiyemiyon mu kız? Bütün gün bi kilo kadayıf burması yedin anam ondandır o. Üzüntüden olsa duraman yerinde.

 

"Yok Hızır'ım. İştah mı kaldı bende? Gitti emeklerim, derneğin kadın kolu başkanı olacaktım ben."

 

"Sen de olur olmaz yerde açma ağzını. Kız ne bilsin genç, cahil. Merakına yenilip sormuş, nerden bilsin Çerçicileri? Hem ben sana o işi dillendirme, adamla iş yapıyoz demedim mi? Sen ne milletin derdini laf diye konuşuyon? "

 

Hay ağzın bal yesin kaynatam. Kızı etmiş bi cahillik, sen neyine güvenip ortalığa saçıyon. Üç evladın var, hiç mi başıma gelir diye Allah'tan korkmuyon?

 

Kaynatam öyle dedi ya ana kız anlaşmış gibi bi baktılar bana, kör olasıcalar nazardan çatlatacaklardı beni. Neyse odaya gidince kocama bi güzel okuturum kendimi. Kocanın, karısına duası şifadır derdi Hatice abam.

 

Hey gidi Neslişah. Koruma kalkanımı da çekerim sırtıma daha da gün yüzü görmen inşallah. Hele şu çiçekliği bi güzel kurak da arka bahçeye. Nergis annem bi rahatlasın yerinde. Oradan sonrası daha güzel olacak yolum.

 

Onu da gidip görmek lazım. Onca zaman oldu, elini öpmeye uğramadık. Çok ayıp ettim çok. Neyse Züleyha, tatlı dilinle alırsın gönlünü. Güzel güzel sularsın mezarını, okursun duanı, çiçekler ekersin affeder. Hem hep gitmek lazım, Nazlı büyürken göstermek lazım. Kızın bilsin babaannesini. Sultan abla pek seviyomuş. Keşke canı sağ olaydı, ana olurdu bize ele Züleyha?

 

"abababababababa"

 

Nazlının çıkardığı seslerle dudağım büküldü. Bu kız gözüme batıyodu.

 

"Kızım....Babacım... Sen dilleniyor musun yavrum?"

 

Nazlım bu ara bol bol heceliyodu ama en çok baba der gibi çıkıyodu laflar ağzından. Ama zannımca gelişine söylüyodu. Yoksa yüzü bana bakıyodu bu kızın.

 

"Hiç heveslenme Asil efendi. Öyle Allah vergisi, dili çözülüyo da baba dermiş gibi çıkıyo sesi. Bak hiç bakıyomu yüzüne? Bana bakıyo kızım. Demi anasının bal kızı. Sen anne diyecen ele boncuğum?"

 

Herife bulaşayım az dedim emme gevrek gevrek güldü.

 

"Annen kıskanmış kızım. Sen yalnızken baba dersin. Alışana kadar en azından."

 

Takışıyoz emme nasıl hoşuma gidiyo. Hiç düşünmediydim onunla böyle şakalaşacağım bi evlilik olur mu diye.

 

"Hala sen söyle. Öyle hecelemiyo mu benim boncuğum? Babasına dese yüzüne bakmaz mı?"

 

"Asil kusura bakma oğlum ama Züleyha haklı. Pek bilinçli baba demiyor sanki."

 

"abababab..."

 

"Al bak işte. Bana gülerek diyo. Kız yoksa sen bana mı sesleniyon?"

 

Ben, Dilber halamla Asil'i demediğine inandırmaya uğraşırken gözüm bi anlık kalktı. Hani biri size bakar da gözünüz o yöne kayar ya öyle oldu işte.

 

Allah senin belanı vere Kenan! Senin boyun posun devrilsin emi. Ben bilmiyom mu o bakışın manasını? Kaç kız pınarın başında yavuklusuna öyle baktı diye dalga geçtim ben. Bu domuz, oturmuş hayran hayran izliyo beni. Boyu devrilesi lanet.

 

Abimin karısı demeden, gözünün altından bi bakış var. Çıksın o gözün Kenan! Bi hale yola koymak lazım bu haysiyetsiz iti. Kaynanama evlendirmeyi aklına sokmak lazım. Uf be... Keşke daha sonra uğraşaydım kadınla. Şimdi nasıl yanaşıp, aklına girecem ki ben?

 

Neyse Züleyha, sen üstüne uyu bu aklın, sabaha gelir kafana bişeyler.

 

Odamıza çıkıp boncuğumuzla biraz daha oyalanınca uyku bastırdı kuzuma.

 

"Kız boklu boncuk. Bak sen buraya bak. Aşağıda sen niye işveleniyon millete? Ben sana odada bi saat ne tembih ediyom balım? Gülüp, cilveleneceksen anan var burada. Hadi hiç olmadı babanla idare et. Başka kimseye güldüğünü görmeyim. Ben öyle kimseyle paylaşamam bebemi. Zati baban yetiyo. Ona da napalım işte, aramızda idare etmek lazım. Evimizin direği sonuçta, gönlünü görecez ana kız."

 

Üstünü değişirken çok hareketli oluyodu fındık kurdu. Böyle konuşunca, lafı dinleyecem diye öbür işi unutuyodu. Ben onla çekiş çekilirken banyo kapısının sesi geldi.

 

"Allah razı olsun Züleyha. Kızım arada benle de ilgilenebilir yani? İzin veriyor musun annesi? Bu pamuk kızı seveyim mi az? Çok güzel kokuyorsun bebeğim."

 

Bana söylenip de mis gibi hazırladığım kızı ilk alıp öptü ya hah orda bi gözüm seğirdi sanki. Neyse Züleyha. Ne dedik, babası mecbur göz yumacağız.

 

"O sakalların bi kızartsın yüzünü de ben sana belletmiyom mu gör!"

 

"Dur bir bakayım..."

 

Elini çeneme atıp, sağıma soluma baktı.

 

"Sana bir şey yapmamış sakallarım Züleyha. Üstelik seninle, Nazlıyla olandan daha sertti hareketlerimiz."

 

Densiz lafıyla kalakaldım öylece. Hiç hayâ etmeden ne dedi o bana?

 

"Hiii... Gözün çıkmasın emi Asil! Kızın yanında ettiğin lafa bak. O sakallarına sürdüğün kremin içine tüy dökücüyü koyayım da yoluk tavuk gibi gez sen."

 

Ben kalayı basıyom ama adam beni bi tarafına takmıyo ki. Pis pis sırıtıp, iyice dibime girince hah dedim. Kesin arsız bi laf daha edecek.

 

"Bacaklarının arasındayken bir dilim değil, sakallarım da çığlık attırıyor sana Züleyha. Zararı dokunur sana, sen başka intikam düşün."

 

Al oldum, mor oldum, durdum durdum duramadım. Bu herifin belden aşağı soktuğu lafları ne edeceğidim ben? Tutulup kalıyodum anam.

 

"Ahlaksız... Daha da bulun sen oraları. Ver kızımı da uyuyacak benim kuzum."

 

Tipime bakınca keyifle güldü. Kahkahasına zavallı boncuğum bile sıçradı.

 

"Gel kız buraya. Hele ağzından bi bile isteye baba lafı çıksın! Emme bi çıksın! O etlerini nasıl buruyom senin. O götüne dişimle saat nasıl yapıyom gör sen Züleyha'yı."

 

Ben hırslandıkça Asil’in keyfi arttı valla.

 

"Züleyha... Kız uyuyunca gelsene. Birde kızgınken bakayım tadına."

 

"Oldu paşam! Daha neyi bakıyon acep sen? Hiç sırnaşma. Ekmek çıkmaz bu gece bu kapıdan sana."

 

Hiç terslememişim gibi yine güldü pis. Ertesi gün Asil sözünü tutmuştu. Bir sürü adam kış bahçesi yapacaz diye geldiler. Neslişah anlamadı, yüzüme baktı.

 

"Ben pek severim toprakla uğraşmayı da sağ olsun Asil'im, o zaman sana güzel bi çiçek serası yapalım dedi. Ben de nasıl sevindim nasıl. Yazın sıcağı yakmasın diye herhâlde, açıkta bırakmayak diye düşündüyse..."

 

Zeynep bile korka korka baktı kaynanama. Gözünden ok çıksa, öldürecekti karı beni. Gözünün rengi katrana döndü durdukça.

 

"Bak gelin hanım! Anladık köylüsün, cahilsin, yol yordam bilmezsin en azından haddini bil! Sen kimsin de benim evime ne yapılacak karar veriyorsun. Az gelinliğini bil! Kaç gün oldu da hanımlık derdine düşüyorsun?"

 

Sonunda beklediğimi verdi Neslişah elime. Bende bıktıydım artık kaçak göçek işlerden.

 

Yeter bu kadar alttan oyun ha Züleyha. Sen kimsin bi bellet bakalım şu sonradan görmeye. O köylü, cahil kız yeri ayaklarının altından nasıl çekip alıyo, izlet!

 

Üstüne doğru iki adım attım. Pısıp kalacağımı sandı belli ki şaşkınlık geçti gözünden.

 

"Ben çok şükür yol yordam iyi bilirim kaynanam. Kime nerde, nasıl davranılır çok iyi bilirim! Ben kendi başıma değil evin asıl sahibinden izin istedim. Allah razı olsun o da pek memnun kaldı. Asil, neyi nasıl istersem yapabileceğimi söyledikten sonra kimseye laf düşmez! Yani kimse gibi başkasının yaptığının üstüne, toprağı soğumadan gelip kurulmadım. Malın asıl sahibini evden uzaklaştırıp yerimi sağlama almadım! Başkasının kazandığı parayla koluma bilezik alıp, şangırdatmıyom da. Yüzüme iyi bak Neslişah Hanım. Daha dün küçücük sabisine anasız dediğin adamın evindeyiz hepimiz. Oturdun akşam onun kazanıp, önüne koyduğu yemeği yedin!Ne şükürsüzlük ederim, ne de ardından konuştururum!"

 

Neslişahın seğiren gözü izin vermedi ki ağzını açsın. Gerçi yancısı dik dik bakıyodu suratıma.

 

"Anne bırak Allah aşkına şunu. Ağabeyim şimdilik ses çıkarmıyor diye kendini bir şey sandı zavallı! Göreceğim ben onu da Esma gibi olunca."

 

Ben bi bizim evdekileri gaddar bilirdim. Hadi ben elim, ağzına geleni saysan niye demem. Ama insan aynı babadan ağabeyini hiç mi tanımaz da böyle konuşur? Ben bilmem Asil'i, belki kötü huyu çoktur ama bi kadına vurduğunu da gözümle görsem inanmam. Ha bu lafları eden Birgülün de inanmadığı gözleyip durduğu anasına bakışından belliydi. Sırf Neslişaha yaranmak için söyledikleri içimi kaldırdı.

 

"Şu ettiğin lafa önce dön bi bak. Ekmeğini yediğin, aynı babadan olan ağabeyine yakıştırdığın sıfata bi bak! Yazık benim kocama ki sizi hâlâ tutuyo yanında. Şunca yıl geçirmişsin de benim ağabeyim öyle şey yapmaz diyecek kadar bile sevememişsin. Ne deyim ben size. Katrana dönmüş kalbiniz. Küçük çocuğu öksüzlüğünden, ekmek veren eli suskunluğundan vuracak kadar kötü içiniz."

 

Neslişah zerre eğmedi yüzünü de Birgül utanacak gibi olup kaçırdı gözlerini. Ağızlarını bile açamadan kapıyı çarparak çıktım. Zerre tahammülüm kalmadı daha da.

 

Arsız, utanmazlar. Sen kadının emeğinin üstüne kon sonra da gözü gibi baktığı çiçeğini, canının parçasını soldur! Gel karşıma kimsin de. Öbür haysiyetsize diyecek lafım kalmadı. Her yanına yanaştığında "abi, şunu alsana" dedin de bi kere niye demedi o adam. Gerçi bişey istemek dışında da yanaşmışlığın yok ya!

 

Ben önden, Miniş ardımdan koşturarak bahçeye çıktı. Kızım oyun ediyoz sanıp gülüyodu. Haysiyetsiz karı, şuncacık çocuktan utan. Ben geldim geleli yüzüne baktığını görmedim!

 

"Miniş, bunların Nazlı'nın üstünde hiç hakkı var mı ablam?"

 

"Abla nerden olsun Allah'ını seversen? Bi Dilber Hanım, bi Zeynep baktı kuzuma. Zeynep de pek iş bilmez görüyon, iki sefer kolunu neyi bilmeden acıtınca korktu yanaşamadı bi daha."

 

"Oh çok şükür ablam. Benim kızımın üstünde zerre emekleri olsa dayanamazdım."

 

"Abla neyin emeği. Yan odasında çatlayana kadar ağlamıştı da Birgül Hanım, dönüp ölüyon mu diye bakmamıştı. Asil beyim nasıl üzülmüş o gün. Ben çarşı görmeye gittiydim."

 

"Ölüsü baksın! Kimseye muhtaç bırakmam kızımı ben."

 

Ustaların malzeme indirdiğini görünce, bahçıvan diye gelen adama yanaştım.

 

"Abla Resul ağabey, Sultan ablanın beyi. Bahçelerdeki ameleleri kontrol ediyodu emme Asil beyim buraya göndermiş demek ki."

 

Sultan abla fingirdeğine de pek kocaman kalmış ağabey ya neyse.

 

"Resul abi, bugüne yetişir mi?"

 

"Bir güne mümkün değil gelin hanım. Asil Bey kış bahçesi olacak dedi. Sizin de istediğiniz ayrıntıları bana söyleyiverin, gönlünüze göre olmasını tembihledi. Ben çiçek fideleri için şimdi gideceğim. Sipariş etmek lazım. Siz hangilerini istiyorsunuz?"

 

"Ağabey, nergisle gardenyadan çok çok olsun da geri kalan hepsine sen karar ver. Hangisi yerini sever, çiçeğini bizden esirgemez sen en iyisini bilin."

 

"Tamam gelin hanım, ben hallederim geri kalanı."

 

"Ağabey, bak bu benim için çok önemli. Bakanı hayran bırakacaz senle, emi?"

 

Adam bıyık altından güldü. Kız Sultan abla ne ediyosak kocana yetiştiriyon ele hoppa karı.

 

"Sen tasalanma gelin hanım. Adana da eşi benzeri olmayacak."

 

"Hah, ağzın bal yesin."

 

İçim rahatladı bi nebze. Gerçi hâlâ sinirden elim ayağım titriyodu ya. Bu sera meselesi artık çok daha mühimdi benim için.

 

"Züleyha..."

 

Ardımı dönünce Dilber halamı gördüm. Pek bi bitkindi sanki. Hastamı olacaktı Allah korusun.

 

"Gel kızım, konuşalım senle...."

 

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi okumak için sabırsızlanıyorum😍🫠

 

Loading...
0%