Yeni Üyelik
41.
Bölüm

40.BÖLÜM~YAKARIŞ

@orenda

 

 

Kızımın yüzüne bi öpücük kondurup peşine takıldım halamın. Acaba ettiğime mi kızacaktı ki? Dilber hala akıllı kadındı, Neslişah'a oyun ettiğimi elbet anlamıştır.

 

Ondan sebep mi kızacaktı bana? İçimi bi korku aldı. Kızmasındı... Ben onu çok seviyodum, o kızarsa içim çok üşürdü benim. Odaya girince yatağına oturup yanını eliyle işaret etti. Korka korka oturdum bende. Bi zaman hiç konuşmadı. Bende daha fazla dayanamadım.

 

"Hala, çok mu kızdın bana?"

 

Yerdeki yüzü bana doğru dönüp, gözümün içine baktı.

 

"Niye kızayım sana Züleyha?"

 

"Neslişah'a ettiğimden için. Bir de Nergis annenin serasını yıktırmış ya, geri yaptırıyom diye."

 

Yüzüme baktı içli içli. Ağlamam geldi o bana öyle bakınca. Hanımlık sevdasına düştüm sanarsa, geldiğim yeri unutup görgüsüzlük peşinde koşuyom bilirse ya...

 

"Vallahi kendi hırsımdan değil hala. Nazlımın yanında üveysin, rol yapma dediler. Asili de zaten oyun edip göndermişler evinden. Seranın yıkıldığını görünce ahırların orda çok ağlamış Asil. Sultan abla dedi."

 

Eteğimi sıkıştırıp duran elimin üstüne gelip soğuk elleri kondu. Şu sıcak havada nasıl da buz gibiydi. Diğer elim daha ne ediyom düşünmeden elinin üstüne kapandı da ısınsın diye sıvazlamaya başladı. Sonunda durgun yüzünde azıcık güneş açtı da gülecek gibi baktı

 

"Sende Asil'le Nazlı'nın intikamını alayım mı dedin?"

 

"Anası olmayanın babası olmuyo işte hala. Ben Nazlı'yı şimdi iyice bi korursam dilleri uzanmaz bir daha diye ettim. Büyüyünce kulağına olmadık şeyler fısıldarlarsa, zehir akıtırlarsa ya kızıma. Bi de... Asil küçükmüş o zaman. Sen canının derdinde cebelleşirken içini yakmışlar. Hırslandım..."

 

Çok durgundu. İçimi korkuyla boğacak kadar durgundu. Sesim kısık "kızmasan bana" diye mırıldandım.

 

"Sana kızmadım Züleyha... Keşke senin gibi olabilseydim. Keşke dün yaptığını çok çok önce yapacak kadar gözü kara bir kadın olabilseydim Züleyha. Sana kızmadım yavrum, imrendim..."

 

"Hala benim neyime imreniyon? Anasının yok saydığını, oğlu bi sapığa veriyodu da aldın ya ellerinden. İmrenecek hâl mi var bende?"

 

"Ben Asil'le İstanbul’a gidene kadar öyle sönüktüm ki Züleyha... Şu halim o halimi döve döve öldürse içi sızlamaz. Hayatta tek cesaretim, yengem ölünce hemen evlenen ağabeyime attığım tokat oldu. Senin şu kadar zamanda koruyup kolladığının yarısı kadar Asil'i koruyabilseydim o yurda hiç gitmezdi çocuğum."

 

"Sen nerden bileceğidin hala? Öğrendim ben, hastaymışın. Bitmemiş ki canının acısı dönüp alakadar olasın Asille."

 

"Yanlış yaptım Züleyha. Kendi içimdeki ateşe öyle daldım ki çoğu zaman çatal dillerinin Asil de açtığı hasarı ters bakarak kapattım sandım. Şimdi sen böyle sahiplenip koruyorsun ya o zamanların Dilberi utançtan kafasını kaldıramıyor."

 

"Öyle deme! İçimi yakma benim. Ben şuraya geldim de insan olduğumu gördüm sizin sayenizde. Anamın uzatsın diye beklediği eli sen verdin bana."

 

Yüzüme bakarken dolan gözlerinin sebebi ne bilmesem de öyle çok gönlüme sızı veriyodu ki bu hali.

 

"İçim yanıyor Züleyha. Sana baktıkça, en güzel ihtimalimi elimden aldıklarını gördükçe içim yanıyor..."

 

Hâli hâl değildi halamın. Başka bi derdi vardı. Yakıp kül eden, ömrünü çürüten bi dert. Ne etsem bana içini dökerdi bu kadın? Gözünden taşan yaş Allah biliyo içimi, kor gibi damlıyodu göğsüme.

 

"Halam, benim güzel halam demen mi Züleyha'na seni böyle yakan ateşin sebebini?"

 

Sesimi duydukça hıçkırığı arttı. Ben zati biri ağlayınca dayanamazdım, ağlayanı pişman edesiye göz yaşı dökerdim. O karşımda hıçkırdı, ben darma duman oldum. Koca kadını sanki sızısına derman olabilirmişim gibi yasladım bağrıma, sımsıkı sarıldım. Neydi acısının sebebi, neydi?

 

"Dilber halam, kurban olsun Züleyha sana. Hadi de ne olur? İçine saklaya saklaya ne hale gelmişsin? Dök zehrini bi hâl çare buluruz. Bulamazsak yükünü sırtlanırım, olmaz mı?"

 

"Züleyha..."

 

"Hah, konuş Züleyha'nın canı."

 

"Çok sevdim Züleyha. Otuz üç yıl geçti, o dünyadan geldi geçti, bendeki ömür bitti bu acı niye bitmiyor Züleyha? Uykularım hâlâ niye haram bana? "

 

Bildiydim ben! Bi kadını böyle acıdan kıvrandıranın gönül yangını olduğunu bildiydim. Koskoca ömür devirmiş de hiç eksilmemiş sancısı.

 

"Çok mu sevdiydin halam? Bunca yıl unutmayacak kadar çok..."

 

"Çok... Adını dilime değdiremiyorum. Yakıyor... Ondan kalana bakamıyorum, benim olsaydı dedikçe kavruluyor yüreğim."

 

"Sen böyle severken niye olmadınız halam? Karşılık bulamadı mı kalbinin atışı karşıdan?"

 

Biraz daha kendini toparlar gibi oldu. Hemen komodinin üstündeki bardağa su doldurup, iki yudum içirttim. Şimdi başı omzumda yan yana susuyoduk. Ben canı ne zaman çekerse konuşsun diye susuyodum. O da gücünü diline toplamak için konuşmuyodu.

 

"Anneannem sizin oradan biliyor musun Züleyha? Her yaz gelirim. Beş güzel ebe derlerdi adına, duydun mu?"

 

Duyduydum! Kendi göçüp gitse de sanı devam ediyodu rahmetlinin. Genç kızlara örnek diye 'beş güzel ebenin bir parmağı olasın' diye öğüt veriliyodu.

 

"Beş güzele bedel güzellikte, marifette bir kadınmış. Allah vergisi bir kabiliyetle ebelik yaparmış. Bir sizin köye değil civar köylere bile gidermiş. İlçeden doktor getirmek yerine anneannemi getirirlermiş. Onun girdiği doğum saatini geçirmeden bitermiş. Öylesi bir kadındı yani. Çok hayrandım her şeyine. O yüzden okul yaz tatiline girdiği anda soluğu köyünüzde alırdım. Ağaçları, hayvanları, insanları beni kendine hayran bırakan köyünüzde. Her yıl..."

 

Böyle hayran hayran konuşunca aklıma beni köyden aldığı gün geldi. O gün biran evvel gitmeye, kokusunun bile eskisi gibi pis oluşuna söylendiydi. Halbuki şimdi nasıl güzel bahsediyodu bizim oralardan.

 

" Sonra az serpildim, genç kız güzelliği çöktü üstüme. Aklım olmadık yerlere kaydı. Olmayacak birine kaydı da tutamadım. O zamanın Dilberi aklı havada, uçarı bir kızdı. On dört yaşındaydım Züleyha gönlüme kazındığında adı, on dörttüm. Sonra bir mucize oldu onun gönlü de beni düşlermiş öğrendim. Hatice var ya işte o benim sırdaşım, can yoldaşım oldu. Yirmi yaşıma kadar kışları onun mektuplarını hiç bıkmadan kendinin adıyla yolladı. Kalp birini çok severse araya dünya girsin, yıllar girsin bir onun adı diye bağırır başkasını seslemez. Sonra rüyamı kabusa çevirdiler. Babam, ağabeyim hepitopu on dönüm arazisi olan adamla sevdamı öğrendiler de beni kör kuyulara attılar. "

 

"Hiii!!! İzin vermediler mi halam? Ah kör olmayasıcalar, kıydılar mı size?"

 

Vermediler Züleyha. Kaçacaktık, yakaladılar. Kırılmadık kemiği kalmadı ama korkarım diye acıdan inlemedi bile.”

 

Nefeslenmek için duraksadığında her bi lafı boğazıma düğüm attı sanki. Ne eziyetler çekmiş benim halam? Tıpkı ben gibi abisi olacak doymazın elinde o da telef olmuş.

 

“Ya Züleyha... Benim sevdamı gözümün önünde çürümüş ete döndürdüler. Sonra babam geldi 'ya adını sileceksin dilinden ya da yaşatmayacağım onu’ dedi. Nasıl kıyayım ben ona? Ben nasıl kıyayım canımın canına? Ağabeyim de gitmiş hastaneye, gözü açılır açılmaz 'ya çekip gideceksin, Dilber demeyeceksin ya da bacım demem hırsıma veririm Dilberi ellisinde bir adamın nikahına’ demiş. Paran yoksa gücün yok ki. Nasıl kızayım ben ona? Yemin ettirmiş "Dilber istemeden kimsenin nikahına koymayacaksın onu" diye Kuran hakkına, tüm peygamberin adıyla yemin ettirmiş. Sonra zaten sonrası yok."

 

"Sende öylece sevdanla yıllar geçirdin..."

 

" Ben istemedim kimseyi, kimse de evleneceksin diye tutturamadı. Zaten hastalanınca diyecek yüzleri kalmadı. Hayatımdan çıktı ama beni korumaya almadan çıkmadı. Allah'tan tek olan duam kabul olmadı gitti."

 

Vay ki zalimin zulmünü ateşle yıkayacak Rabbim. Sen bunu edenleri Ebu Cehil narıyla kavur. Yüreğiniz nasıl sızlamamış da iki mazluma bunu etmişsiniz? Gözümden kayan yaş yüzümü yaka yaka indi boynuma aşağı.

 

"Hiç mi görmedin bir daha hala?"

 

Lafım bitti, durulmuş hıçkırığı bir daha coştu.

 

"Gördüm Züleyha. Keşke görmeyeydim ama gördüm. Yedi yıl önce millet sırtından indirip kabire koyarken gördü kör olası gözlerim."

 

Ettiği lafla ellerim ellerinden ateşe değmiş gibi kaçtı. Soluğum ciğerime düğüm oldu sanki.

 

Boğazıma bir yumru saplandı. Göğsüm... Allah'ım göğsüm yanıyo yardım et kuluna. Yedi yıl önce kimi koydular o mezara? Bizim köyden yedi yıl önce kim girdi karanlığa?

 

Düşündüm düşündüm o yıl mezarda toprak tek bi kişiye açıldı. Aklıma geleni gördü de ağırca yüzünü indirdi aşağı.

 

Bi çukura iki kişi gömüldük sanıyodum ben üç müymüşüz? Benim bahtımın karardığı, dünyamın durduğu yıl biri daha mı kangren olmuş?

 

"Hala...Hala ne dedin sen bana? Hala..."

 

Göğsüme vura vura canımı yakmak, canımı yakıp içimdeki acıyı geldiği yere geri yollamak istedim. Gözümden aktı geçti babamın değişken halleri. Sebebini buldum da o sebep beni ne etti böyle?

 

"Bunca yıl sonra bir kez rüyama girdi Züleyha. Otuz küsür yılda bir kere yüzünü gösterdi bana. Sabaha karşı uykumdan senin adını fısıldayan babanın sesiyle uyandım. Babanı çok sevdim Züleyha. O öldü gitti de beni nefes alan bir cenazeye çevirdi. Kızma, gönül koyma ne olur? Sana baktıkça onun gözlerini görüyorum ben, yönünü çevirme benden Züleyha."

 

Ellerinin titreyişi, yüzüme bakamayışı bir kere daha yaktı beni. Babama reva görenler, halama bunu edenler kaç kazanda yansa içim soğumayacaktı. Titreyen avuçlarını kavradım yine iki elimle . Ama ikimizin de yüzü kalkmadı yerden.

 

"Babam göçüp gidince evin geçimi üstüme kaldı hala. Ondan kalan inekleri de azıcık tarlayı da çekip çevirmezsem bakanı yoktu. Babamı benden alan dağ tarlaya adımımı atmadım ama özün kenarındaki üç dönümü her yıl sarımsak dikerek boş koymadım. Elime bakan iki tane bebe var, nasıl durayım? Dalga geçmişler ağabeyimle kahvede. Bacın süt satıyo, tarla ekiyo da burada oturuyon demişler. Diktiği sarımsağı bile tarladan söküp de evine çekemiyon diye eğleşmişler. Zorumsamış! Ama en çok da bana bilenmiş. Hepimizi topladı akşama kadar söküp bitirecez burayı dedi. Başladık çalışmaya, içim de nasıl mutlu. Tek başıma on beş günde bitiremeyecem, gün yakmadan kurtaramayacam diye içim içimi yiyodu Allah var. Ama öyle hırslı bakıyodu ki gözüme, ölsem ölümü kaldırmaz. Yavrum Halil'im de bebe daha, sıcak mı geçti ne ağlayıp dururdu. Niye kesmiyon bebenin sesini diye elindeki çapayı bi fırlattı kafamın sol tarafını yardı. Aha dedim öldüm. Acıdan kör oldum sanki. Yüzüme aşağı sıcak sıcak kan boşaldı, elimi koysam da durmadı. O zaman gözümdeki kanı kolumla silip ilk anama baktım. Baktım da dünyam karardı. Gözünün yanıyla şöyle bi baktı sonra sırtını dönüp sarımsak sökmeye devam etti. Kan durmayınca Lalezar korkmuş, koştura koştura yan tarladan Yunus emmiyi çağırıp beni köyün sağlık ocağına götürmüşler. Kafama dikiş neyim atmışlar. Ben hatırlamıyom, benim gözüm anamın bana dönen sırtında kaldıydı. Acımı da akan kanımı da unuttum o vakit. Lalezar da 'ölecen diye ödüm koptu, kocamı mapusa tıkarlarsa ne ederdim ben' dedi. İşte o günden sonra anladım ben öksüz, yetim oluşumu.”

 

Lafımı bitiremeden bi hıçkırık kaçtı dudaklarımın arasından. O güne dönmüş gibi aynı acıyla sızladı saçlarımın arasında görünmeyen yara.

 

Halam atılıp kolunu sardı boynuma. Yasladı başımı da göğsüne. Sanki bilşrmiş gibi saçlarımın örttüğü yaraya yasladı dudaklarını.

 

"Ah kızım. Ah benim güzel yavrum bilsem o gün alır getirmez miydim seni? Ah bilsem bırakır mıydın onların eline? Züleyham... Neler yapmışlar sana?"

 

Ana kokusu aldım bu yaştan sonra. Göğsünün sıcağında, içimi yakanı ilk kez birine sesli anlattım. Ama yüreğimi yakan ateş benden alınanın ihtimaliyle kavurdu zerrelerimi.

 

“ Babam beni koydu gerisinde gitti de elsiz ayaksız kaldım. Size kötülük etmeyelerdi belki anam sen olurdun. Anam sen olaydın benim kanım gözüme dolmazdı hala. Ömür bu, vade dolunca gidiyon. Babam giderdi belki ama sen kalırdın. Sen kalaydın ben yaşardım. Bi sapığın önüne atılmazdım. Yani demem o ki hala Allah iki cihanda da babandan da ağabeyinden de hakkımı sorsun. Benden anamı almışlar, cehennem ateşlerinde yansınlar! Babamın yüzü bi bana gülerdi, geriye kalana hep somurtuktu. Babamın gülüşüne, senin boşa geçen ömrüne sebep olanlar merhamet diye sürünsün mahşerde. Babam bana 'yarım kalmış duam' derdi. Duasına göz dikenlere hakkım haram olsun. Beni anasız, seni evlatsız, babamı duasız bırakanların kabir azapları arşı inletsin! "

 

Yürekten edilen dua geri çevrilmezmiş. Şu yaşıma kadar bir Nazlı'ya hakkıyla ana oluyum diye yürekten dua ettim birde Halilimle Yiğidim layık oldukları hayatta nefes alsınlar istedim.

 

Şimdi de öyle bi ah ettim ki semayı yırttı geçti karası. Şimdi değilse bile el kadar kız olan Züleyha'nın hakkına girenler cennet yüzü göremeyecekti.

 

"Benim de hakkım haram olsun Züleyha. Benim kızımı aldılar benden. Yusuf Salih'le âmin dediğim duamı aldılar."

 

Sıkı sıkı sardı kollarını boynuma. İçimiz çıkana kadar döktük gözümüzdeki yaşları.

 

Dilber halam gibi anam olsa böyle olur muydum hiç? Böyle geçimsiz, şirret olur muydum ben? Canımı koruyacam diye kırbaca çevirdiğim dilim, Asil'e iki güzel söz etmez miydi? Ettiğim her şey de bişey der mi diye yüzünü gözlüyodum öyle. Nikahında olduğum adama bile dikenlerim batıyodu benim ilk. Asil gözümün içine bakarken ben ne edeceğimi bilemiyom da elim ayağım şaşıyodu.

 

Az kötü söz söylense ne yaparım çok iyi bilirken öpüp, okşayınca ne edilir hiç öğretmediler ki bana. Yüzüme kalkan el canımı yakıp inerdi. Şimdi okşayan ele ne edilir nasıl öğrenecektim ben? Bi anam olaydı sevilirken ne yapılır öğretirdi. Babam öldü, ben öksüz kaldım...

 

 

Dokunmayın çok fenayım ....

 

Loading...
0%