Yeni Üyelik
42.
Bölüm

41.BÖLÜM~İLK SANCI~

@orenda

Odama dönüp kızımı koynuma aldım. İçim çok üzgündü. Çok yorgun gibi hissettim, omuzlarım çöktü sanki. Nazlı kızım, annesinin şifası bal kızım. Eli yüzümde öyle yaş akıtan gözlerime baktı. Sahi nasıl kıyardı insanlar böyle güzel canlara?

 

Hissetmiş gibi üzüntümü iyice sırnaşıyo, dudağını suratımda dolaştırıyodu.

 

"Bal kızım... Boncuk çikolatam benim. Ananı mı seviyon yavrum sen? Allah'ım sana şükürler olsun. Yolumu yoluna düşüren rabbime şükürler olsun nazlı yavrum."

 

"Mamamamamma..."

 

"Acıktın mı civcivim? Hadi mama yapalım sana."

 

Acıkmış yavrumu alıp, ayaklandım. Nazlı yine bi parmağı ağzında hecelemeye başladı. Bi de yaramazlık yapıyom hadi bana kız der gibi gülüyodu zilli.

 

" Bak Nazlı durup durup bi ababababa diyon, yüreğime indiriyon kızım. Anne diyecen dimi boncuğum? Beni sana bulaştırma. Bak bütün gün kimin eline kalıyon, benim! Kim götündeki boku temizliyo, ben! Kim çenesini sana ağızlık ediyo, ben! Ana gibi yar, baba gibi hıyar olmaz bu zamanda boncuk çikolatam. Sen doğru ata oyna, kuponun yanmasın. Şimdi tehdit gibi olmasın, ana-kızız sonuçta. Ama baba tüm gün yok biliyon dimi? Hava da sıcak. Kolların, butların hep meydanda. Benimde çok şükür, senin kurban bıçaklarına denk olmasa da ekmek bıçağı gibi dişlerim var. Anlayacan oki anne de yavrum. Asil efendiye fırsatımızı verme. Beni götünü başını ısırmak zorunda koyma."

 

Konuşa konuşa mutfağa indim. Sultan abla halimi bilir gibi gözünün altından baktı hemen çekti bakışını. Ama gözlerinin kızarıklığı buradan bile belliydi.

 

"Dilber hanımıma papatya çayı yaptıydım gelin hanım. Sen de içen mi?"

 

"Yok abla sağ ol. Biz Nazlı'yla uyuruz biraz."

 

Başını salladı öylece. Bizde kızımla odamıza geçtik. Nazlı biberonunu bitiremeden uykuya daldı bile. Bende kokusunu içime depolayıp öyle yumdum gözümü. Uykuda ki küçük bedeni kıyın kıyın yanaşıp, göğsüme yaslanınca bi oh çektim.

 

Bak bunun için her şeye yine razı gelirsin sen Züleyha. Nazlı'yla kesişsin yolun diye ne yaşadıysan bi kere daha gönüllü olur, sesin çıkmaz.

 

Nazlı olmasa Dilber halamı düşünmekten ölürdüm yoksa. Nazlı beni sarıp sarmalamasa babamı aklıma getirir, mahvolurdum...

 

Uykuyla uyanıklık arasında alnıma değen dudaklarla kendime gelir gibi oldum. Asil de yatağa uzanmış, Nazlı'nın üzerinden dudağını alnıma yaslamıştı.

 

"Hasta mısın güzelim? Uyumazdın gündüz sen."

 

Nazlı hâlâ uyuyo diye sesimi kıstım iyice.

 

"Yok... İyiyim, Nazlı'yla uyuyasım geldi öyle."

 

"Senin civciv yine girmiş koynuna."

 

"He... Şu sıcakta nasıl bunalmıyo anlamadım?"

 

"Babası gibi o da. Annesinin kokusuna çok alıştıysa demek ki."

 

Asil böyle edince benim yüreğime bişey oluyodu. Niyeyse hızlı hızlı atıp, ağzımdan fırlayacakmış gibi daraltıyodu beni.

 

"Sıkıldın mı evde?"

 

Parmağınının ucu kaşımda dolaştı.

 

"Biraz..."

 

"O zaman akşam yemeğine gidelim mi? Hem o kadar restoran verdik bir kere merak etmedin zümrüt göz."

 

Dediğiyle gözlerim daha bi açıldı.

 

"Essah mı?"

 

"Essah..."

 

Beni taklit edip gülünce ilk yüzü bi hoşuma gidecek gibiydi emme sonra Birgül'ün dediği geldi aklıma. Dudağımı kemire kemire gözümün altından baktım.

 

"Asil..."

 

"Hmmm..."

 

"Hani ben köyde büyüdüm ya..."

 

"Eeee..."

 

"Sana denk değilim biliyom. Ne tahsilim, ne görmüş geçirmişliğim, bide konuşmam... Utandırır mıyım seni oralarda?"

 

Kaşlarını çattı. Gözleri aynı Nazlı gibi çikolata kahvesine benziyodu ama kızınca kapkara oluyodu sanki.

 

"Böyle bir şey mümkün değil Züleyha. Yanına yakışması gereken benim asıl. Ne yaşına, ne güzelliğine yetişemiyorum bile."

 

Başımı iki yana salladım.

 

"Şey mi yapsak Asil? En azından dilimi adam edecek ders ney mi görsem?"

 

Kaşları daha bi çatıldı. Bana kızdı sandım öyle kötü bakınca.

 

"Ölsem izin vermem! Kim ne dedi sana? Kim kırdı kalbini? Belli biri hadsiz bir laf etmiş. Ama ben, benim Züleyha'ma dokunmaya çalışana hiç iyi şeyler yapmam!"

 

Üstüme doğru tekrar uzanıp saçlarımın üstüne bi kaç tane öpücük bıraktı. Kokumu soludu.

 

"Sen sakın değişme zümrüt göz. Görüp görebileceğim en gerçek kişi sensin. Benden bunu alma olur mu? Kimin ne dediğini de duyma. Onlar seni gördükçe, senin gibi olamadıkça üzmek isterler sakın izin verme."

 

Utanmıyodu benden. Değişme sakın, böyle güzelsin diyodu hem de. Ben öyle dedim ama olur dese gönlüm gücenirdi kesin. Şimdi görmemişliğimi hiç dert etmediğini onun ağzından duydum ya bi ferahladım ki.

 

"Elin günün içine karışınca ya yanlış bi laf edersem?"

 

"Ne güzel işte. Yüzümü güldürürsün benim. Emin ol birçoğu senin gibisini görmediği için hayran kalır. İyi saklamak lazım seni."

 

"Utanmam diyon yani..."

 

"Cık... Bakın benim karıma, gördünüz mü böylesini der gurur duyarım birde. Ama yine de çok görmesinler seni, iş çıkarma başıma."

 

Bi hoşuma gitti ki dediği. Bok ye Birgül. Ağabeyin utanmazmış hiç benden.

 

Biz konuşurken boklu boncuk da uyandı. Gelen kokuya bakarsak, niye uyandı çok düşünmeye gerek de kalmamıştı.

 

"Babacım... Mis kızımdın sen e pis kızım olmuşsun. Kalk bakalım ben seni temizlerken anne de üstünü giysin."

 

"Nereye gidiyonuz ki?"

 

"Aşağıda ki odasında önce banyo yaptırayım. Altı batmış sonra giydiririm."

 

"E ben yaparım, işten geldin yorgunsun."

 

"Sen kızıma unutturacaksın babasını Züleyha hanım. Gidip kendimi hatırlatmam sonra da baba dedirtmeye çalışmam lazım."

 

Göz kırpıp, nasıl olduğunu anlamadığım hızla dudağıma bi öpücük kondurdu da kalktı yataktan.

 

Aynı babam gibi seviyodu. Valla... Aynı babamdı Asilin gönlünün güzelliği. O odadan çıkınca ne giyeceğimi bilemedim. Kıyın kıyın Dilber halamın odasına gidip kapıyı tıkladım.

 

"Hala... Asil yemeğe götürüyüm dedi de. Ben ne giyilir bilmiyom, yardım etsen bana."

 

Uzandığı yerden doğrulup, elindeki kitabı yatağın üstüne bıraktı. Gözünün kızarıklığı geçmemişti hiç. Onu mahzun gördükçe içim üşüyodu sanki.

 

Hâli kötü mü diye gözümü yüzünde dolaşınca gülümsedi. O gülünce insanın içi huzur doluyodu sanki.

 

"İyiyim kızım, bakma öyle. Seninle konuştuktan sonra çok daha iyiyim hemde. Ayrıca iyi düşünmüş Asil. Hadi güzel bir elbise seçelim sana da Asil'in gözleri bayram etsin.."

 

Gülmemi tutayım diye dudağımı dişledim emme pek hoşuma gitti sözleri, tutamadım güldüm. Odaya geçince Dilber hala hemen dolaba yöneldi. Elleri askıların arasında gezdi hemen.

 

"Nereye gideceksiniz kızım?"

 

"Mehir için dediği yermiş hala."

 

"Hmmm. Seyhan demek."

 

"Hala... Çok yakası açık olmasın emi? Asil kızıyo biraz. Canımız sıkılmasın şimdi."

 

"Yaaa... Asil takılmazdı böyle şeylere. Üstelik çok da açık değil elbiselerin "

 

Gülerek konuşunca benle eğleştiğini anladım da içim ferahladı. Üzgün olsun istemiyodum hiç.

 

"Bak bu güzel. Şimdi ilk gidiyorsun. Asil, eşi olarak şeflerle tanıştırır seni mutlaka. Hafif bir resmilik şık durabilir. Üstelik yeşil, gözlerine çok yakışıyor."

 

 

 

"Hala şey mi? Bacağı sanki açık mı biraz? Asil kızmasın..."

 

Başını iki yana salladı, üzerime doğru tuttu elbiseyi.

 

"Bakalım kızacak mı Züleyha? Arada denemek lazım böyle şeyleri. Karısının ne kadar güzel olduğunu unutmasın değil mi?"

 

Eğleşerek dedikleriyle kıkırtım büyüdü. O da benle beraber güldü hemen.

 

Uzattığı elbisenin kumaşı çok güzeldi. Zaten Dilber hala her şeyiyle en iyisini bilen biriydi. Verdiği her şeyi giyince pek beğendim kendimi. Saçlarımı da maşa dediğiyle uçlarını kıvırdı daha bi güzel oldum. Ama dudağıma sürdüğü çok ağırdı sanki.

 

"Hala bu çok kırmızı oldu."

 

"Yüzün bebek gibi. Sadece elbisene yakışacak renkte bir ruj oldukça yeterli. Her zaman derim. Renkli gözlü insanların makyajı gözleridir diye. Başka hiçbir şeye gerek kalmadı güzel kızım."

 

Az utandım o beni böyle övünce. Kimse beni övmeyince bu zamana kadar kendi kendimi övüp dik tuttuydum sırtımı. Şimdi başkasından duyunca insanın utanası geliyodu.

 

Merdivenlerden dikkat edip aşağı indim. Gezme öncesi bi sakatlık çıkarırsam valla hırsımdan acımı unutur bi güzel yolardım kendimi.

 

Asil de boncuğumu giydirmiş, dişlerimi kamaştırmıştı. Ayağımdakilerin sesini duyunca başını bana çevirdi. Baştan aşağı da bi güzel süzdü gözü kör olmayası. Ben bilmiyodum sanki o bakışı. He desem ayak üstü ırzıma geçecekti mustur.

 

"Çok güzel olmuşsun Züleyha..."

 

Her yerimi süzüp, söylediği güzel laflarla dişlerimi göstere göstere güldüm .

 

"Tabi yırtmacı bu kadar dikkat çekmese çok daha iyi olurmuş."

 

Al işte anam . Maşallah dediğim sabaha soluk almıyo. Güzel bişey deyip, dibine lafını sokmadan bırakmıyo nursuz herif. Kaşımı çatıp, yüzümü döndüm hemen. Kızımı kucağıma alınca yaka süsüm de tamamdı.

 

"Hah dikildi yine o burun havaya. Tribini yerim senin, çok güzelsin çok. İçim gidiyor ne yapayım? Hadi çıkalım."

 

"Gel kızım, iki insan görsün gözümüz."

 

"İnşallah o taş bana değildir Züleyha hanım."

 

"Yok, niye sana olsun. Evde bunca iki ayaklı sürüngen varken. Değil mi kızım?"

 

Kahkaha attı dolu dolu.

 

"Allah'tan Neslişah var. Yoksa bana sararmışsın gibi geliyor."

 

"Yaa... Sorma, Allah'tan var. Uzak günü yakın olasıca karı."

 

Kaşla göz arasında şap diye öptü, feleğim şaşıyodu ya.

 

"Isırırım o dilini."

 

Yapmadığın şey değil de aklına sokup bizim gezme işini yalan etmeyim diye susuyom kocam.

 

Yol biraz uzun sürse de heves ettiğimden mi nedir hiç sıkılmadım. Arkada kızımı oyaladım gidene kadar. Asil aynadan bize bakıp bakıp gözlerini kırıştıracak kadar tebessüm etti. Araba durunca dışarı doğru baktım şöyle. Asil kapısını açmadan biri açmıştı zaten.

 

"Hoş geldiniz Asil Bey."

 

"Hoş bulduk Serkan. Kalabalık mı içerisi?"

 

"Her zamanki gibi efendim."

 

"Bize, barajı rahat görebileceğimiz bir masa ayarla. Ha ışıklandırmayı üst düzeye al. Suya yansımaları da aç olur mu?"

 

"Tabi efendim, siz nasıl isterseniz."

 

Ben daha kızımla arabadan çıkmamıştım. Konuşulanları dinleyince bi hoşuma gitti sanki. Asil'i böyle görünce etkilendim mi ne ettim. Bizimle konuşan yumuşak sesli adam değildi. Valla patrondu ya benim kocam. Adam gözüme bi hoş göründü ya.

 

Kudurma Züleyha. Yemek yiyecen, adamı değil...

 

"Hadi gelin bakalım. Serin bugün nispeten. Daha rahat oluruz."

 

Aşağı inince Nazlı'yı kucağına alıp elimi de tuttu. Yanımızda dikilen herif, gözünün kenarıyla bi elimize bir de yüzüne bakıp hemen çekti gözünü.

 

Aklında konuşulanlar var Züleyha. Sana da ediyo mu öyle şeyler diye düşünüyo kesin!

 

İçimdeki vesveseyi susturup şimdiye baktım. Güzel akşamı, ardımızdan ne konuşuyolar diye zehir etmeyecektim kendime. Bi masaya yanaşıp sandalye çekince aval aval baktım. Buranın adetleri pek tuhaftı canım. Karılarını epey şımartmışlar. Kendi oturamayacak hale gelmiş de kocası "aha buraya oturacan, rezil etme bizi" der gibi sandalye tutar olmuş. Oturup, etrafa bakınca içim çekildi valla. Ne güzel yerdi böyle. Su dibimizdeydi sanki. Bir sürü renkli ışık suya vurdukça çok güzel görünüyodu. Kızımı kucağıma alınca o da anası gibi ışıkların büyüsüne kapılmıştı.

 

"Güzel dimi annem?"

 

"Çok güzel hem de..."

 

Kafamı kaldırıp Asil'e bakınca, ışıklara değil de bize bakıyodu. Yüzümü yaktı bakışı. Boynuma aşağı sıcak sıcak bi his aktı.

 

"Yemeklerimizi sipariş edelim, mutfak ekibiyle tanıştırayım seni. Kemal abi çok merak ediyordu seni."

 

Valla halam her şeyi biliyodu. Kadın bu yaşa gelirken heybesini iyi doldurmuşudu ya. Asil çok beğeneceksin dediği yemekleri sipariş verince garsona iki üç isim söyledi. İki dakika doldu dolmadı masaya dört kişi geldi.

 

"Hoş geldiniz Asil Bey."

 

"Hoş buldum Kemal ağabey. Sizi eşimle tanıştırmak için çağırdım."

 

Asil ayaklanınca mama sandalyesine oturttuğumuz kızıma bi daha bakıp bende kalktım.

 

"Eşim Züleyha... Züleyha, Kemal abi memlekete özgü ne varsa her şeyi en iyi şekilde sunar. Emre bey, deniz mahsullerinde görüp görebileceğin en iyi şeftir. Sinan ise yeni katıldı aramıza. Dünya mutfağından bir menü hazırlayacak bize. Çiğdem hanım, pastacı şefimiz. Tatlılar konusunda çok başarılı."

 

Hepinizle memnun olurdum. Valla olurdum ama bu karı bi mutfak önlüğü giymeyeydi. Anam bunun arkası boş muydu? Bu karının önünde bi önlük, başında da boneden başka bişey yok. Kurban olduğum Allah'ım, çile sırtlana sırtlana pehlivana döndüm diye mi yeni bi yük? "Sen neleri kaldırmadın, bu ne ki" dedin de mi gözümün önünde kocamı süzen bu karıyı saldın başıma?

 

Alıp başımı kaçacaktım valla. Evde Neslişah, Birgül yetmiyodu burada da Çiğdem çıktı ya başıma. Kadın yan dön gözünü seveyim. Götünde don var mı göremiyom böyle. Üstünde iki ince ip görünüyo oda sutyen mi, penye mi belli değil. Allah'ın varsa az yan dön. Şu götün meydan da mı bi bakam ne olur?

 

"Biz evlendiğinizi bilmiyorduk Asil Bey."

 

Kadın suratımı öyle bi süzüyodu ki böcek görse böyle tiksinmezdi herhalde.

 

"Kendi aramızda kıydık nikahımızı Çiğdem hanım."

 

"Yaaa...."

 

Vallaha yüzü düştü bunun. Günahını almayak diyecem de Züleyha. Karı ayak üstü gözleriyle namusunu iki paralık etti kocanın. Evli adama nasıl böyle bakıyonuz anam siz? Yüzünüz demi kızarmıyor hiç?

 

"Memnun oldum..."

 

Yalan ağzına, dert kıçına yuva yaptı Züleyha. Astarın kalın diye gün yüzü yok sana bacım. Şimdi kocanı her gün bu karının olduğu yere nasıl yollayacan sen? Yan da dönmedi ki götü açıkta mı bi görek. Züleyha bu karı böyle seyir sunuyosa sen tezeği yedin bacım. İçine dolan bu haset seni yer bitirir. Oy zavallı başım, daha kaç kazanda yakacam ben seni?

 

"Hayırlı uğurlu olsun gelin hanım. Bizim oğlanın gülen yüzünün sebebi belli oldu."

 

Kemal abi dediği adam yaşını başını almış, pek babacandı. Gözümün kenarı Çiğdem zillisindeydi ama. Asılan yüzü bi kat daha attı. Günah ne almıyoz Züleyha. Besbelli kadın kocanı kesiyo!

 

"Sağ olun Kemal bey."

 

"Bey yok hanım kız, ahirden belli bu oğlan yanımda. Sende gelinimsin. Kocana uyup ağabey de kafi."

 

Sevdim seni Kemal abi, Çiğdemin boyu devrilsin ama.

 

"Peki Kemal abi, ben de böyle daha memnun oldum."

 

"Hanım kız pek güzel Asil, aman dikkat deyim ben."

 

Öv beni Kemal abi. Şu an çok lazım bak. Şu Asil'in gözünü bana iyice bi döndür. Kıçı açık mı kapalı mı belli olmayanlara kaymasın.

 

"Evleneceğinizi hiç bilmiyorduk Asil bey. Bebek için sanırım..."

 

Hepsi durup bu densiz lafa baktı.Kadında dediği pek matah bişeymiş gibi ardımızda oturan N azlıyı süzüp geri acır gibi suratımı gözledi.

 

Bu şimdi...

 

Bu karı şimdi bana ne demeye getirdi ki?

 

Hah Züleyha... Alımını al kızım. İki koluna iki daha ekle, elinden geçirecek yelloz sayısı üçe çıktı...

 

Loading...
0%