Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42.BÖLÜM~ÇIKARCI~

@orenda

Yanımızdan gidenlerden sonra bi süre kendimi toparlayıp, yüzümü düzeltemedim.Bi yemek yedim, o mu beni yedi ben mi onu anlamadım gitti.

 

Çiğdem hanım çok şükür altına giymiş bişeyler. Zeynep’in şortlarına yan bakan gözüm çıkmaya benim. Kadının kalçasını kapatmayan şortu vardı altında. Sırtını dönüp gidince gördüm.

 

Ettiği lafla ağzıma geleni sayacak gibi olduydum da Asil yine efendi efendi önümü kesti. Ben olsam sana mı düştü yelloz derdim. Herif "yirmi birinci yüzyıldayız Çiğdem Hanım, kaldı mı bu çağda öyle şeyler?" demekle yetindi. Oncacık benim dişimin kovuğuna gitmez Asil Efendi!

 

Önce bi hoşt desen, sana mı düştü desen, Neslişah iki mi olacan başımıza desen, Birgül ağzına mı tükürdü de ondan huy kaptın desen ne olurdu herif? Benim gülen yüzüme sebep oldun Çiğdem. Basur ol da oturama kıçının üstüne! Yediğim yemeği kursağıma koydun, südüklüğüne taş çakılası karı!

 

O gözlerin çekilmeye emi. Adamı ayak üstü gözünle yedin. Karısı, kızı mı var demedin. Herifim yanındakilerle konuşurken ağzını izlediğini görmedim mi ben? Dişçi misin sen Çiğdem, at pazarından katır mı bakıyon da ağzını gözlüyon? Vallaha başıma ağrılar girdi. Ben bu adamı giyindirip kuşandırıp götünde don durmaz karının yanına nasıl gönderecektim şimdi?

 

Düşen yüzümün sebebini, Asil efendi kadının dediği sanıyo da sesini kesiyodu. Keşke olmadık bi laf etse... Bende tüm hırsımı alsam ne olurdu ki sanki? Ah Züleyha ah gülmez senin yüzün bacım. Bebeyken tuzlamamışlar seni. İlla bi yerden kokun çıkacak.

 

"Züleyha hiçbir şey yemedin, bitir lütfen tabağını."

 

"Yedim Asil, sağ ol."

 

Ben gırtlağıma kadar doydum daha ne yiyim adam? Emme sana da yazıklar olsun, senin neyine dünya mutfağı? Neyine tatlısı? Edebinle yapsana kebabını. Ne böyle işlere bulaşıp benim de huzurumu kaçırıyon?

 

Biri bana kurşun döksün anam. Sirkeli sularda yıkasın. Kırk pınardan, kırk tas suyla kırklasın. Düz taban da değilim, neydi bu başımdaki melanet. Vallahi yıldım...

 

Ben kendi kendime söylene söylene çok şükür kalktık soykası batasıca yerden. Bu herif burayı bana vermemiş miydi? E benimse burayı bi kuran kursuna mı çevirsek ne etseydik biz? Sevaba girerdik en azından. Yoksa ben böyle giderse Çiğdem de günah bırakmayıp alacaktım üstüme.

 

"Züleyha... Canın mı sıkkın, hiç konuşmadın da?"

 

Erkek milleti saf olur diyom da boşuna mı diyom? Al işte, en akıllısı bu kadar anam. Elimizdeki malzeme bu yani.

 

"Yok Asil, iyiyim. Ne sıkıntım olacak?"

 

Kocamı, pavyonda dansöz izler gibi izleyen bi karı varmış da her gün yanına uğurluyormuşum sadece.

 

"Çiğdem Hanım patavatsızdır, alınma sen ona. Ben usulünce haddini aşmaması gerektiğini duyururum. Şimdi o kadar adamın içinde rencide etmek pek hoş olmaz diye kapattım konuyu."

 

Çok da saf değilmişin Asil Efendi, buna da şükür. Şimdi ben sana ağzıma geleni saysam, buluttan ne kapıyo olur adım. Durduk yere hır çıkaran ben olurum. Ne edecektim ben bu illetle? Öyle böyle derken geldik çok şükür eve. Boncuğum daha yolda daldı uykuya. Sessizce alıp yatağına yatırınca bana döndü yönünü.

 

"Nazlı uyudu..."

 

"Eeee..."

 

Hem üstüme gelip hem o gömleği soyuyon ama elin boşa çıkar ben söyleyim Asil efendi! Dükkân kapalı, cumaya gittim bi hafta yokum.

 

"Saat erken..."

 

"Eeee..."

 

"Züleyha çıldırtma beni. Bal gibi anladın işte."

 

"Neyi?"

 

"Peki, madem öyle sen kaşındın."

 

Daha ardımı dönemeden yakaladı mustur beni. Yüzüm duvara yapışmış iki elimi de ellerinin arasında duvara bastırmıştı. Kalçamın üstünde sertliğini hissedince soluğum kesilir gibi oldu.

 

"Seninle böyle sevişsek, istemez misin?"

 

Valla şu an ne desen evet derim de günah anam olmaz yani.

 

"Asil..."

 

"Hmmm..."

 

Geçmiş bu kırmızı ekrana Züleyha. Adamı dinden imandan çıkarmadan durumu de bacım.

 

"Asil olmaz..."

 

"Olur Züleyha, çok güzel olur."

 

"Valla olmaz."

 

Kendini kalçama bir daha bastırınca inlememi tutamadım.

 

"Neden..."

 

"Ben şey oldum."

 

Ben burada derdimi anlatıyom herif çek şu ejderhanı! Kale kapısına yüklenen Osmanlı askeri gibi delip geçecek şimdi.

 

"Züleyha..."

 

"Valla olmaz yani, ay başıyım."

 

Duraksayıp, ensemi öpen dudağı kalakaldı. Oh olsun gerçi sana. Bana ettiğini çek mikrop herif!

 

"Hassiktir... Şaka de... Züleyha ben ne olacağım böyle?"

 

Başımı çevirip yüzüne bakmaya çalıştım. Nazlının şekerini elinden alsam şöyle bakmazdı.

 

"Ben derdimi diyemeden dayandın ardıma ne yapayım? Hem o kadar hastayım, müşkülüm var dedin emme daha bi sakin halini göremedim Asil. Tanıştık tanışalı hep bi gözü yükseklerde."

 

Enseme boynunu sokup kıkır kıkır güldü nemrut. Derdimi anlatacam diye o kadar da açık sözlü olmasan mıydım ki? Ne geliyosa başıma dilimden geliyo benim de.

 

"Seninle tanıştı tanışalı bende şaşkınım Züleyha. Asil desen niyeti bozacak hâle geliyorum."

 

"O da senin şeyliğinden."

 

"Neyliğimden?"

 

"Ya sussana bi ne utanmaz çıktın başıma."

 

"Azmışlığımdan mı diyecektin? Eserinle gurur duy su perisi Züleyha. Beni ergen oğlanlara çeviren utansın."

 

Hoşuma gitti dediği. Gülünce ensemi bi kere daha öptü.

 

"Züleyha..."

 

"Hmm..."

 

"Ne olacağım ben böyle?"

 

Anam ben ne bileyim? Bu zamana kadar ne ediyosan ondan et.

 

"Ben... Ben napayım?"

 

"Züleyha, beni böyle bırakacak mısın?"

 

Allah belanı vermeye. Bu lafın dibi nereye gidiyo Züleyha? Bu herif hala sana sürtünüyoken çok iyi yerlere gitmiyo sanki.

 

"Ama hastayım..."

 

"Beraber banyo yapsak... O narin ellerin gezse vücudum da. Sızımı dindirse..."

 

Tükürüğüm boğazımda kaldı. Öksürmekten ölecektim.

 

"Fazla mı gelir sana? Bana dokunmak hâlâ geriyor mu seni?"

 

Bu saate kadar ne ettiyse adam etti. Ben şimdi dediğini nasıl yapayım? E yapmasam da köydeki koca karıların lafı kulağımda çınlıyo.

 

Sen bilin de Züleyha, Çiğdeme dese ikiletmez sanki. Aklına girmek gibi olmasın ama dalyan gibi herif. Yangınını harlayıp yarın gönderecen bak yine. Bizde avladığımız ceylanı başkasına bırakacak göz var mı Züleyha?

 

Yok anam... Ben de kimseye bişey verecek zerre göz yok!

 

"Çok özlüyorum ben seni işteyken. Akşam eve gelsem... Güzel bebeğimi öpüp, koklasam diye saat sayıyorum."

 

İçten içe yanağımı kemirerek dediklerini düşündüm. Restorandaki sürütmenin derdini tam anlayana kadar Asille çekişmeye lüzum yoktu. Baktım azıtacak gibi bi hâle girerse tek sözüm için gözüme bakan kocamla az bi hasbihal ederdim artık.

 

"Sen... Geç banyo ya, kıza bakıp geleyim."

 

Süngüm düşmüş kızın beşiğe doğru yürüdüm. Ne edeydim? Herifi harlayıp ortalığa salmak olur mu? Şu hayatta her şeyi yedik boynuzu eksik kalsın.

 

He Züleyha, hep mecburiyetten. Yoksa senin için gitmiyo sanki adama. İstemem yan cebimeci Züleyha, git de adamın kızışmış yerlerine soğuk su dök.

 

Asil banyoya girince böyle olmaz diye gidip dolaptan siyah kısa bi gecelik geçirdim üstüme. Sutyen kalsın mı kalmasın mı pek şey edemediğimden çıkarmayım dedim. Tam banyo kapısına gelince elim ardımdaki klipse gitti de iki taş bi baş çıkardım hemen. Madem aklına girmek lazım koca milletinin, iyice yer etmek gerek. Elimize aldığımız işi hakkıyla görmek lazım. Düşündüğüme kendi kendime gülecek gibi oldum.

 

Elimin gücünü ne edecek diye derde düştüydüm. Essah herif elime verecekti ya. Ağzımı avucumla kapatıp gülmem bitene kadar oyalandım da banyo ya girdim.

 

Duş kabininin içinde ıslanıyodu. Sırtı bana dönüktü, su sesinden duymadı geldiğimi. Puslu camdan üryan bedenini gördükçe bende bi fena oldum. Oldum olası kanaması fazla olan biri olmadıydım. Hele ilk gün leke leke olur, beş güne de temizlenir biterdim. Feride ne etsem çarşafa çıkıyo derdi de bende mi sıkıntı var diye korkardım hep. Ebe sağ olsun, bazısı öyle olur deyip yüreğime su serpmişti. İçim biraz da ondan rahat girdim Asilin yanına. Kanadığımı görür de tiksinir diye ödüm kopardı yoksa.

 

Cam kapıyı aralayıp girince yüzünü bana döndü. Önce üstümdeki geceliğe, çıplak kalan bacaklarıma sonra da açıktaki gerdanıma dikti gözünü. Ben ne edeceğimi bilemediğimden o desin diye bekledim kapı ağzında. Gözüme baka baka eli olmadık yere gitti dondum kaldım. Evli olmak pek zormuş anam. Hiç mahremin kalmıyo. Sanki Asil biraz da bilerek mi yapıyo ne? Benim ona olan çekincemi yenmek için sanki daha bi yakın duruyo.

 

"Gel buraya..."

 

Başımı sallayıp yanaştım. Su bana da gelmeye başlayınca ılıklığıyla gözlerim kapandı. Hem utanmışlığın hem havanın sıcağı yakıyodu sanki derimi.

 

"Çok güzelsin Züleyha..."

 

Eli kolumu tutup iyice yaklaştırdı kendine.

 

"Ağrın var mı?"

 

Başımı iki yana salladım. Konuşacak mecal bulamıyodum sanki.

 

“Ondan mı uyudun? Karnın mı ağrıdı, ya da belin?"

 

"Ağrım olmaz ki benim."

 

"Zeynep'le Birgül çok kıvranırlar. Seni rahatsız etmez mi?"

 

"Yok... Ben pek anlamam şey olduğumu. Öyle çok olmaz yani."

 

Derdimi nasıl anlatacaktım bu adama? Ayıp ayıp şeyler konuşulur muydu hiç erkek kısmıyla?

 

"Regli olduğunda kanaman çok yoğun olmuyor anladığım kadarıyla?"

 

Başımı salladım yine, iyice mıymıntı etti bu adam beni.

 

"Züleyha, biz evliyiz. Çekinmemen gerekiyor artık benden. Kanaman olduğunda şey oldum deme bana. Sevişmek istemezsen bunu açık açık söyle. Mecburiyet olarak görme. Ben seninle öyle bir evlilik istemiyorum. Çok yeniyiz biliyorum ama aklındakini bana açıkça söyleyebilsen çok iyi hissederim."

 

"Alışmışım böyle olmaya Asil. Erkeğe nasıl söylenir böyle şeyler bilmiyom ki?"

 

"Ben senin kocanım Züleyha. Hiçbir kadına bile söyleyemeyeceğini söyle bana. Hatta ilk ben başlayım. Seninle sevişirken gerçek bir erkek gibi hissediyorum. Kadınını mutlu eden, ona zevk veren güçlü bir erkek..."

 

Yüzüm yanıyo diyodum ya hah unutun onu olmadık yerlerim de yanıyo anam benim.

 

"Şimdi senden duymak istiyorum. Benimle sevişirken hissettiklerini bilmeliyim. Görev mi bu senin için? Evlendik, olmak zorunda gibi mi hissediyorsun?"

 

Başımızdan akan su onu görmeme az engel gibiydi. Yüzü puslu puslu oluyodu böyle.

 

"Öyle değil."

 

"Nasıl?"

 

"Yani görev gibi değil... Güzel... Yani şey olurken güzel..."

 

"Hoşuna gidiyor yani."

 

O böyle sırıtınca elim ayağım şaşıyodu. Oturaklı, efendi hâli gidiyo, sokak serserisi gibi bi tip oluyodu yüzünde.

 

"Hıhımm..."

 

"Sana zevk veriyor olmak alıyor olmaktan çok daha hoşuma gitmeye başladı."

 

Elleri boynumda, boğazımda dolandı. Islanıp, yapışmış saçlarımı toplayıp sol omzumun üstüne bıraktı.

 

"Saçların çok güzel, uzatır mısın biraz daha?"

 

"Köyde bakamıyom diye böyleler. Yoksa hızlı uzar, kesmem artık."

 

"Şimdide uzun, güzel ama daha çok uzasa sana yakışır. Hem ben bakarım saçlarına. Kuruturum, tararım. Örmeyi biliyorum, halam seviyor diye öğrenmiştim. İstersen örerim."

 

Bu adam bilmeden benim kabuk tutan yaralarıma parmaklarını sürüyodu kimi zaman. Babam da severdi saçlarımı örmeyi. Babam, Dilber hala seviyo diye mi öğrenmişti ki?

 

"Asil..."

 

Kollarımı beline sımsıkı doladım. Başım göğsünde, soluklandım sanki. Kaybettiğim çocukluğumdan bi parçama kavuştum onunla.

 

"Güzeller güzeli zümrüt gözüm."

 

O da belime sardığı kollarının arasında tuttu beni. Başı boynuma girmek için epey eğildi.

 

"Şu koku tenine işlemiş senin. Tüm gözeneklerine girmiş sanki. Kırk kere yıkasak çıkmaz gibi. Gardenya teninde filizlenmiş."

 

Dudağı sürtüne sürtüne konuşunca huylandım da güldüm. Yüzüm hâlâ dediklerine gülerken kafasını kaldırıp gözümün ta içine baktı. Sonrada şap diye dudağımın kenarından öptü.

 

"Çok hoşuma gidiyor buradaki çöküntü. Minicik, sadece ben görüp, ben öpeyim diye var sanki."

 

Dudağımın üstüne konuştukça yutkunmam geldi. İstemeden dudağına sürttüm dudağımı. Ben kendi ettiğimi inkâr edecek değildim ya. Öpsün istiyodum beni. Öyle, dudaklarımı içer gibi öpsün. Ama benim yapacak gücüm yoktu sanki. Sağ olsun davete icabet de Asil efendi pek hatırşinasmış.

 

Alt dudağımı dudaklarının arasına kıstırdı hemencecik. Elleri de yüzümü kavrayınca, parmaklarımın üstüne kalkıp boyuna biraz daha yetiştim.

 

"Tadın, bağımlı eder insanı. Yoksunluğu, delirtir."

 

Dudağımın üstünde gezen dili duraksadı.

 

"Beni öpmeni istiyorum."

 

Hah işte, bu da böyleydi. Yüz verince ne bulursa topluyodu.

 

"Asil..."

 

"Benim yaptığım gibi, beni sen öp Züleyha."

 

Ellerimi omuzlarına bastırıp, yükseldim. Dudağına sürttüm dudaklarımı. Küçük küçük öptüm ilk. O yiyecek gibi yapıyodu, ben öyle edemezdim ki. Üst dudağını kıstırdım onun gibi. Dilimin ucunu değdirdim. Güzel bi histi. Sonra biraz daha, biraz daha derken gırtlağından ağzıma iniltisi geldi. Durup beni bekleyen hali anca buraya kadar sabredebilmişti. Öpüşlerine onun gibi karşılık verdiğimde daha çok hoşlandım bundan. Oyun gibiydi. Kim daha çok öpecek der gibi bi hırs girdi içime. Nefessiz kalmaktan sızlayan ciğerlerime acımış olacak ki azıcık çekildi, nefesinin dudaklarımda hissediyodum. Hızlı hızlı nefes aldıkça göğüslerimiz değiyodu birbirimize.

 

Boğuk, hırıltılı sesi karnımı kastıkça kastı. Dudaklarım sızlayana kadar öptü, sonra ağzı çeneme oradan boynuma kaydı. Belinde asılı duran elimi alıp önüne doğru sürükleyince hah dedim, gidiyoz kalpten Züleyha. Ölüp gidecen arkanda da iyi malzeme bırakacan. Herifin şeyi elinde ölmüş diye on yıl karı günlerinin malzemesi olacan. Kara bahtına kör talihine yan dur sen. Alnını alnıma yaslayıp gözünü de yüzüme dikti.

 

"Benden tiksiniyor musun?"

 

"Ha..hayır..."

 

"Güzel... Aç avcunu şimdi... Parmaklarını dola... Evet... Sen çok akıllısın, çok çabuk öğreniyorsun Züleyha..."

 

Ne dese gözü gözümden milim ayrılmadan yaptım.

 

"Diğer elini de getir. Böyle daha rahat hissedersin beni. Bak avucunda nasıl da can çekişiyorum. Sen dokun, hisset diye nabız gibi atıyor sanki."

 

"Asil..."

 

Ellerimin üstüne büyük ellerini koyup aşağı yukarı hareket ettirdi.

 

"Böyle... Biraz daha sıkabilirsin. Parmaklarının sıcağını çok sevdi Züleyha..."

 

Alt dudağımı dişimin arasına kıstırıp dediğini yaptım. Gözleri yine kararmış, siyahı akını yutacak hale gelmişti.

 

"Ellerin bile hiç hissetmediğim bir hissi yaşatıyor bana. Daha hızlı yap Züleyha. Dudaklarında kıpkırmızı ruju gördüğüm andan beri bu haldeyim. Bir gün o ruj varken... Ah..."

 

Söylediği sözler kavurdu sanki beni. Ona bunu yapıyo olmak güçlü hissettirdi. Sadece dokunuyodum ama ne desem yapacak haldeydi sanki. Ağzımdan çıkanı emir sayacak kadar bana tutsaktı.

 

"Biraz daha..."

 

Ellerim, erkekliğini boydan boya okşayıp dediği gibi aşağı yukarı hareket etti.

 

"Züleyha boşalacağım, çekil... Ah... Ben hallederim, çekil..."

 

Dediğini anlamayacak saflıkta değildim ki. Elime tohumlarını saçmamak için diyodu. Bi şey demedim emme elimi de çekmedim. Bende tiksinmiyodum ondan. Söyleyemezdim belki ama gösterirdim böyle. Biraz daha okşadığımda avuç içlerime sıcak bi sıvı akmaya başlasa da durmadım. Daha çok sıkıp, daha hızlı okşadım.

 

"Aklımı... Aklımı alacaksın sen..."

 

Bi eli ardımdaki fayansa yaslanmış, başı boynuma saklanmış hızlı hızlı soluyodu nefesini. Beş dakika öyle kaldık.

 

"Züleyha ne zaman bitiyor reglin?"

 

"Beş güne..."

 

Geriye çekilip irice açtığı gözleriyle sanki evini barkını yakmışım gibi suratıma baktı.

 

 

"Ne dedin sen?"

 

"Beş gün sürüyo Asil."

 

"Yok ebesinin amı... Duramam lan ben o kadar gün, ölürüm Züleyha..."

 

 

Gündüz vakti hiç yayınlanacak bölüm mü şu yaa😒😒😒 neyse benim kitlem kuduruk da çok sorgulamazlar diyerek kendimi haklı çıkarayım bari.

 

 

Loading...
0%