Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43.BÖLÜM~AKIL~

@orenda

Bi şekilde bu evde yaşamaya, uyum sağlamaya alıştım. Seyhan'a gideli on gün olmuştu. Asil bu on günde üç kere oraya gitti. Her gittiğinde de içim içimi yedi. Nasıl diyecektim ben o karının gözünün, göz olmadığını? İstemiyodum işte orda çalışmasını pis kadının!

 

Asile diyecek oldum, sen kaç günlük evlisin de bu işlere karışır oldun derse ne ederim deyip sustum mecbur. Güler yüzle uğurlasam da kapıdan adımını atar atmaz suratım sirke satıyodu. Dilber halam da şu yeni açılacak restoranın peşinde koşmaktan hiç eve gelmiyodu ki akıl danışayım. Ona sorulur muydu ki hem bu? Nasıl denirdi içimdeki kurdun derdi?

 

Bi karı var, gözünü dikmiş yeğenine. Senin yeğen bana boynuzu takar mı acaba diye sorulur muydu hiç? Of offf.... Dert bi tane değil ki anam.

 

Ben Çiğdem şıllığı götüne bu gün don giydimi acaba diye kendi kendimi yerken kayınım olacak iblis de gözüyle beni yiyodu. Ağabeyi varken gözü bana doğru kaymayan adam, herif odadan çıkınca fotokopimi çekiyodu. Arada Birgül'le olan, üstü kapalı takışmalarımızda bildiğin hayran hayran izliyodu. Bu iş pislik getirecekti de benim başımı yakmayaydı Allah verede. Ben kara kara yeni yapılmış çiçek bahçemde düşünürken kucağında boncukla Sultan abla çıkıp geldi.

 

 

"Kız... Ne güzel olmuş bura böyle. Herifimin eline sağlık, herbişeyciğin altından nasıl da kalkıyo evimin direği?"

 

Sağ olsun Resul abi, benim istediğimden de iyi bir şey çıkarmıştı ortaya. Ben küçük bi sera derken kış bahçesi konudurmuştu evin ardındaki bahçeye. Baktığımda tüm konağın pencerelerini oturup izleyesi bi manzara vermişti elime. Saksıdaki gardenyalar, nergisler, türlü türlü çiçekler kaç adamın elinden geçip yer etmişti hemen.

 

"Öyle valla. Adam senle baş etmeyi öğrenince, diğer her şey pek bi kolayına gidiyo herhâlde. On günde bitirdi valla dünya işi."

 

"Ne sandın gelin hanım? Bakma boyumun küçüklüğüne, bi bu kadar da yerin altında var. Onu kaldıracak adam olsun diye gidip en irisini seçtim."

 

Güldüm haline. Çok fenaydı valla. Beni bile cebinden çıkarır, bozuk para diye harcardı.

 

"Al şu kızını da. Hiçbirimizi beğenmez oldu. Uyanmış, kıçını yırta yırta bağırıyo. Eskiden bebeler ağlardı, bu çirkef çığlığına topluyo bizi başına. Git gide huyunuz bir olmaya başladı."

 

"Deme öyle kızıma, pamuk o pamuk. Demi anasının boncuğu? Kıskanmış mı bu haset karı seni? Düşkünlüğümüze mi göz dikmiş? Hem neyi varmış benim huyumun? Ağzım var dilim yok diye de ezip durma günahtır."

 

Son dediğimi sırıta sırıta söyleyince kıkır kıkır edip göbeğini hoplattı.

 

"Kız Allah iyiliğini versin. Dilin ağzına sığmıyo hâlâ yok diyon. Neyse sonra fingirdersin kızınla şimdi az işi kolaylamışken de bakalım gelin hanım. Ney senin bi haftadır yiyip de çıkaramadığın?"

 

Gözünü kısıp, yüzümü süze süze konuşunca derdim yine dirildi. Aklıma düşürdü nemrut karı, içim sıkıştı.

 

"Yok bişey, iyiyim ben."

 

"Onu kaynana dersin, Sultan ablana söyleyeceğin başka senin. Var bi derdin de bakayım. Asille mi kötüsünüz?"

 

Tek başıma ne edeceğimi bilemiyodum. Dilber halaya da soramıyodum. Desem derdimi derman olur muydu ki?

 

"Yok öylesi değil... Diyecem emme eğleşmek yok!"

 

Yüzü onu tanıdım tanıyalı hiç böyle ciddi durmadıydı.

 

"Sen küçük şeye kendini kemirmen. De sen o derdi, peşinden düşmem artık."

 

Nazlı yakamdaki iplerle oynarken masanın ğstüne oturdum, yüzümü astım. Küçük değildi ki derdim. Büyüktü işte.

 

"Yemeğe gittik ya restorana."

 

"Hee gittiniz..."

 

"Abla orda bi karı var. Ama gözü göz değil. Asile bakıyo abla. Karısının yanında bile içine düşer gibi bakan yokken ne eder? Zaten giymiş külot gibi şortu, mutfak önlüğünün ardında ne var görecem diye şaşı olacaktım. Ne giyerse giysin banane de ben kocamın yanında giysin istemiyom."

 

Kaşının birini kaldırıp dik dik baktı suratıma.

 

"Sen doğru anladığından emin misin Züleyha, günahına girmeyek?"

 

"Abla sen herifler konuşurken ağzını mı izlersin? Adamı alttan üste, üsten alta röntgenler misin? Hem evliliğimizi duyunca yüzünü bi görecektin. Bi de kahpe, bebek için mi evlendiniz diye soruyo o kadar insanın içinde."

 

"Sen ne dedin, o öyle deyince?"

 

Hatrıma gelen sinirim hiç sönmemiş gibi yine harladı hırsımı.

 

"Asil efendi konuşmama müsaade mi etti sanki! Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz Çiğdem Hanım deyip sustu. Oncacık laf neye yetecekse?"

 

Gülüp başındaki tülbentti çıkardı. Tekrar katlayıp yine geçirdi saçlarının üstüne.

 

"Adam alttan alta. Cahil misin, bu zaman da bebek için evlilik mi kaldı demeye getirmiş, daha ne desin?"

 

Al bi laf bilmezde buydu işte!

 

"Sana mı düştü kevaşe, hesap mı verecez, çık git gözüm görmesin diyebilirdi bence?"

 

"Sen pek akıllısında aklın kocana gelince duruyo öyle mi?"

 

"Sende derdimi dinliyo görünüp alttan alta salaksın diyon fark etmedim sanma."

 

Yüzümü asıp Nazlı'ma döndüm. Masanın üstüne süs diye koydukları ağaç biblosunu yemeyeceğini ben bu kıza anlatsam da anlamıyodu ki anam. Almış eline kemiriyodu.

 

"Hişt... Kız yüzünü dönme bana. Gel bakıyım sen şöyle."

 

"Demiyom sana daha da bişey . Kocamı izliyo a karı diyom , sen eğleşiyon halimle!"

 

"Dur kız şu meseleyi çözek. Sonra küsersin. Eğleşmiyom valla bak."

 

Asık yüzüm yine mecbur döndü Sultan ablaya. Kadının kocasını kıskanması haram mıydı sanki? Benim kocamdı Asil. Nikahımız yok muydu vardı işte! Kimsenin göz süzmesini istemiyosam suç muydu?

 

"Nasıl çözecez ki? Abla ben çok gücendim ona. Benim içime kurt düşürdü Asil. O kadın beni utandırdı da iki laf edemedi. Abla o kadının dediği gibi gerçekten beni Nazlı'ya bakıcı mı görüyo bu adam?"

 

"Ah benim saf kızım. Asil, anası gibi. Merhameti başına ne işler açarda, iş işten geçince anlar. Kadını kâle almamış ama sana ayıp ettiğini de görememiş. Sen ince ince işle önce. Sonra alırsın bunun acısını. Ben bilmem mi onu, sana o gözle bakmıyo Asil. Sana daha önce hiç görmediği değerli bi elmasa bakar gibi bakıyo. Boş teneke değilsin evvel Allah Züleyha. Yola getirirsin. "

 

"Nasıl getirecem ki?"

 

"Erkeklerin akılları nerde durur gelin hanım?"

 

Yüzündeki hinlikten altından iyi bişey çıkmayacağı belliydi.

 

"Aman çoğunun yok bile, nerde duracak."

 

"Yatakta durur gelin hanım yatakta. Akıldaki kan aşağı gidince e beyin boş kalıyo. Napsın garip, o yokluğun için de bi de düşünsün mü?"

 

Ayarsız karı, ağzı ölçüsüz bunun. Elimi ayağımı titretti dediğiyle. Nazlı anlayacakmış gibi hemen kızımın kulaklarını kapattım.

 

"Şuncağız çocuğumun yanında dediğin lafa bak! Abla iyisin hoşsun da hiç ağzının ayarı yok."

 

"Hiç bakma öyle. Asil bey utanmasa milletin için de çökecek başına. Bu gözler kaç insan gördü biliyon mu bu yaşa kadar? Elime doğdu o oğlan. Her hareketini bilirim onun. Belli, yatağında pek mutlu. Sen şöyle giyin süslen, sür, sürüştür, bide çık otur üstüne ..."

 

"Çüş... Yani daha neler abla. O nasıl laf?"

 

"Kız sen essah hiç yatak adabı bilmiyon ya."

 

"Onunda mı adabı olur?"

 

"Olmaz mı? Akıllı kadın elinde ne malzeme varsa silah eder. Öyle yatakta yapacaksa yapmasın deme hiç. Lafını nerde dinletirsen ora senin divan meclisin. Sözünü dinletmeye sen bi alıştır gözünle bile işaret edince lafa gider hale gelir bi zaman sonra. Hem ne o öyle? Adam çağırmasa hiç yanaşmıyon mu yoksa sen?"

 

"E ayıp..."

 

"Hah böyle devam et sen bu kafayla. Bak dalyan gibi adam, izleyeni de varmış. Bilmiyom artık başına iş getirin mi?"

 

Dediğiyle bi canım sıkıldı ki. Tamam herif bi yatağındayım diye sadık kalacaksa hiç kalmasın emme ben gönlünü hoş edemezsem de ya yüzlerse beni. Hiç bişeyi beceremiyon derse ya bana? Gerçi demez Asil... Tiyniyeti bozuk değil benim kocamın.

 

Hayırdır Züleyha, erkek milletine bu güven hangi tecrübenden geliyo bacım? Neyin özgüveni bu?

 

"Asil yapmaz öyle şey..."

 

Gerine gerine yaslandı sandalyeye. Evladıyla övünen analar gibi süzdü beni.

 

"Yapmaz... Çok şükür Nergis hanımım doğurdu onu. Sütüyle adını üstüne işledi maşallah. Emme niye sen herifi kendine müptezel etmiyon ki gelin hanım? Aklı fikri sen olsan, bi senin lafına gitse ne olur sanki?"

 

Bak bunu da doğru diyodu Sultan abla. Derme çatma da olsa bi aile kurmuştuk, sahip çıkıp güçlendirmek lazımdı.

 

"Adamı iyice kendine bağla gelin hanım. Sonra giyin, süslen al kızını ziyaretine git ara ara. Kadını boş yakaladığında illa sen bi yolunu bulur üstüne çekersin onu. Karı kısmı eldekine değil daldaki kuşa heves eder. O şıllık da kaçırdığı kuşa daha bi iştah bağlar illa sizi gördükçe. Hem daha bi emin olun gidip geldikçe niyeti essah kötü mü diye. Bişey yoksa günahına girmemiş olun böylece. Ama yok tiyniyeti bozuksa azcık üstüne sıçrat sonrasını Asil halleder zati. Benim bildiğim Asil, karısına edilen terbiyesizliği yutmaz."

 

Dudağımı dişimle kıstırıp öylece baktım bana verdiği akıllara.

 

"Anam... Abla sen essah şeytan gibiymişin ya. Çok şükür Neslişah'ın takımında oynamıyon. Kırarmışın belimi."

 

"Hakkını yiyemem sende az tilki değilsin emme er kişiyle olmamış hiç lafın sözün. Safça kalmışın o taraftan."

 

"Hee... Olsaydı da kırılan kemiğimi yine kendim toplasaydım. Neyse onu boşver de sen soruştur şu kadını bi. Ne öğreniyoz hakkında bilmeden diş geçirmeye çalışmayım."

 

"Boşver olmadığı daha iyi. Ne görürse gözün kocandan görür. Daha kolay aşık olup, seven kız. Öbür dediğini de olmuş bil. Soyuna sopuna kadar öğreniriz."

 

Dediğiyle kaşlarımı çattım. Aşık ne olmazdım ben kimseye. Aklımı daha peynir ekmekle yememiştim o kadar. Lalezar gibi bi mala dönüşeceğime keser atardım yüreğimi. Koca diye kafayı yiyip, çoluğunu çocuğunu gözü görmeyen aptala döneceğime ölürdüm daha iyi.

 

Böyle iyiydik. Ben saygısını sayıyodum, o insan gibi davranıyodu. Aşk denilen illeti başıma musallat edemezsim ben. Hele kendi gözümün önünde anasına, babasına sırt döndürecek kadar zıvanadan çıkarışını izlemişken imkânı yoktu o işin.

 

"Ne o? Niye düşmana bakar gibi bakıyon kız?"

 

"Yok bişey abla. Nazlı acıkmıştır, çorba varsa içireyim ben ona."

 

Kızı kaptığım gibi koşar adımla mutfağa geçtim. Zeynep’le Birgül oturmuş akşam için yapılan tatlıyı tırtıklıyodu. Beni görünce Zeynep hemen güldü de Birgül yine burun kıvırdı.

 

"Gel yenge, çok güzel olmuş bu revani valla."

 

"Afiyet olsun yengem, ben Nazlı'yı doyurayım bi."

 

Elimi çorba tenceresine atınca ılık olduğunu gördüm de altını yakmadım. Kâseye az koyup, masaya doğru yürüdüm.

 

"Züleyha biz gibi değil Zeynepcim. Kilo almaya müsait bir vücudu var. Dikkat etmeli kalorisi yüksek şeylere. Geldiğinden beri en az beş kilo aldı sanırım."

 

Sağıma soluma bakındım. Tamam az bişey aldım gibi de zaten çıkıp gelince de pek zayıftım. Şimdi iyi olmuştum aslında.

Of Birgül. Valla arsızsın anam sen. İlla günlük takışmamızı yaşayacaz mı?

 

Bende onun beni süzdüğü gibi pis pis süzdüm Birgülü.

 

"Birgül haklı Zeynep. Benim göğüslerim, kalçalarım pek dolgun. Böyle iyi, korumak lazım. Gerçi Allah korusun Birgül gibi gizli gizli mememe şu silikon mu ney onlardan yaptırmak için yer aramak zorunda kalırdım."

 

Essahtan merak eder gibi meraklı meraklı Birgüle dönüp göz kırptım.

 

" Kız hakikat ne oldu o iş? Murat enişte anlamadan yaptırmam, düğüne yetişmem lazım diyodun. Birgül, bacım bak çaresine. Adamın yanına giderken pamuk tepmeye benzemez evlilik. Elini attığında boşa çıkarda ne olduğunu şaşırır damat."

 

Lafım bitince anam bi pis güldüm. Kendi kendime irite olacağıdım. Zeynep de eliyle kapatsa da sesi geliyodu valla. Birgülün hırslanan yüzüne sırıtarak bakmaya devam ettim.

 

"Sen sürekli beni niye dinliyorsun Züleyha? Hayır, kuyruk gibi peşimdesin galiba."

 

"Anam ben niye dinleyim seni? Boru gibi sesin var. Kızı odasında uyuturken telefonda kime söylüyosan orda duyduk."

 

Yüzü bi durakladı. Ağzı açıldı kapandı.

 

"Duyduk derken..."

 

Hah istediğim kısıma geldik işte Birgül. Geriye doğru yaslanıp tatlı tatlı güldüm canım yılan görümceme.

 

"E ağabeyin de vardı yanımda. Adam tövbe çekmekten, günah bırakmadı sayende. Kuşa döndü herifim üstündeki yükler gidince."

 

Gözleri iri iri açıldı. Habire düzleştirip durduğu saçları bile kabardı ya bunun.

 

"Hayır... Yalan söylüyorsun..."

 

"Kız iki gözüm önüme aksın. Arkadaşına diyodun odanda. Onun doktorunun adını sorup durdun ya. Ağabeyin erken gelmişti o gün. Fındık kadar memeyle gerdeğe mi girecem dedin. Dolgulu sutyene bile pamuk tıkıyom, evlenince nerde onlar demeyecek mi dedin ya. Randevu al benim için, çıksın bir an önce aradan diye darladın da darladın kızı."

 

Yüzü domates gibi kızarmış, her an ağlayacakmış gibi ela gözleri dolmuştu.

 

"Kahretsin... Kahretsin ya..."

 

Elindeki çatal, tatlı da saplı kaldı. Ayağa kalkıp söylene söylene gitti Birgül Hanım. Ardından baktım, derdini bildiğimden başımı salladım. Sonra benim için öylece duran çatala tatlı saplayıp ağzıma attım.

 

"Düğün stresi yengem. Hep ondan oluyo, gergin baya. Kız bunun kaynanasıgil gelecekti ne oldu o iş?"

 

Zeynep karşımda gülmekten kıpkırmızı olmuştu. Oturduğu sandalyeden kayıp yerde debelene debelene gülmeye devam etti. O sıra içeri Sultan ablayla, Zarife abla girdi.

 

"Kız noldu bu kıza? Anam içi katılacak, niye höykürüyor böyle?"

 

Yerde debelenen Zeynebe bakıp gözümü iri iri açtık. E bunun essah içi katılacaktı ya. Nefesini de doğru almıyodu.

 

“Aman, ne bileyim abla? Ayarsız bunlar böyle. Hiç akıllı uslu halleri yok. Birgül ağlayarak gitti, aha bu da böyle debeleniyo yerde. Anaları gebeyken ne yedi bunlarda. Bilekte lazım olursa yanaşmayak hiç."

 

Zeynep’in güldükçe gülesi geliyodu herhâlde. Ayağını bacağını vuruyo, elini yere çarpa çarpa höykürüyordu. İçime bi korku düştü. Kesin bişey olacak, beni laf edeceklerdi yine.

 

"Kız abla doktoru ara. Buna da bişey olacak, yine benden bilecekler. Allah için çağır, valla ben bişey yapmadım ya..."

 

 

Loading...
0%