Yeni Üyelik
47.
Bölüm

46.BÖLÜM~NAZ~

@orenda

 

 

 

 

Hayatının hiçbir evresinde böyle hissetmemişti Asil. Tuhaftı ama mutluydu. Gerçekten mutluydu. Nazlı sağlıklıydı. Züleyha gibi bir gerçek hayatlarının ortasında çiçek açmıştı. Sürekli koşturduğu, düşünmeye fırsat bırakmadığı yaşantısı yaz güneşiyle ısınmıştı sanki.

 

Kenan'ın yaptığı imayla canı çok yanmıştı. Ama buna sebep hasta oluşu değildi asla. İnsanın başına her türlü kötülüğün, hastalığın gelebileceğini biliyordu Asil.

 

Kabullenmişti.

 

Ama kardeşinin onu böyle onursuzca incitmeye çalışması zoruna gidiyordu. Aptal bir adam değildi. Kendisi olmasa sürüneceklerinin pekâlâ farkındaydı ama elindeki gücü kullanıp onlara hak ettiklerini verirse onlardan bir farkı kalmayacaktı.

 

İşte onları yok saymasının en büyük sebebi buydu. Neslişah elinde güç varken onu ezmiş, incitmişti. Şimdi bir zamanlar ezdiği çocuğun evinde sığıntıydı. İstese atabileceği, onu tek bir lafıyla sürgün edecek güç artık Asil'in elindeydi. O yüzdendi ya bir zamanlar mutfakta yedirilen, masalarına bile layık görmediği çocuğun şimdi ağzına bakışı.

 

Asil, kanını annesinden aldığını söyleyerek kendini avuturdu. Babasına asla benzemiyor olması en büyük tesellisiydi onun. Canını sıkmadıkları sürece bu şekilde yaşamaya devam ederlerdi. Sınırlarını aşmaya Neslişah'ın cesareti artık yoktu. Babası tembel bir adamdı. Kenan ise çalışamayacak kadar vasıfsızdı. Özel üniversiteyi bile zor bitirmiş, bitirse de işin ucundan tutamayacak beceriksizlikteydi.

 

Eskiden çok olmasa da arada sohbetleri olurdu. Ama nedense Kenan birkaç haftadır ona oldukça ters bakışlar atıyordu. Onları görmezden gelmek hiç zor olmadığı için bunu da umursamadı. Ama hep beraber güzel bir akşamına göz dikişini içinde dirilmeye çalışan kötü yanını harlıyordu. Züleyha, neden sustuğunu sorduğunda incinmişlik hissi çok üstteydi. Sessizce yatağına yatıp, kardeşinin yaptığının sebebini içinde sorguluyordu. Ta ki sırtından bir kol karnına sarılıp, ondaki tüm kırıklıkları saniyesinde iyileştirene kadar.

 

İşte Asile gerçeği gösteren buydu. O eski Asil değildi. Halası ve kızından başka kimsem yok diyen o adam çok gerilerde kalmıştı. Öyle ki yaşına başına bakmadan onlara kol kanat gerecek biriyle ödüllenmişti kızı ve kendisi.

 

O nedenle bu hissettikleri gereksizdi aslında. Kenan'a kırılmasına ya da diğerlerinin onu yok sayışına üzülmesi yersizdi. Bir ailesi vardı zaten. Kimseye ihtiyacı yoktu. Kızı, karısı ve halasının olduğu, değer gördüğü çok güzel bir ailesi vardı.

 

Ertesi gün, Züleyha onu yolcu ettiğinde. Seyhan’da ki restorana geçti. Soğutucularda hasar vardı. Kontrol edip yenisini alıp almamaya karar vermesi gerekiyordu.

 

Bütçeyi kontrol ederken odanın kapısı açıldı ve pastacı şefleri Çiğdem hanım elinde bir tabakla içeri daldı.

 

"Asil Bey, şahane bir tatlı denedim. İlk siz bakmalısınız tadına. Kemal beye bile tattırmadım."

 

Kadının odasına böyle pervasızca dalışı hoşuna gitmedi. Geçen gün yaptığı gereksiz hareketler de canını sıkmıştı. Genel olarak patavatsız bir kadın oluşunu tüm çalışanlar kabullenmişti. İşinde çok iyiydi ve olabildiğince mesafeli davranarak gereksiz cümlelerine maruz kalmaktan kaçınıyordu.

 

"Çalışıyorum Çiğdem Hanım!"

 

"Hadi ama... Oldukça iyi bir şey çıkardım diyorum. Menüde yer alınca herkes bayılacak. Bakmalısın tadına."

 

Bu tavır da hoşuna gitmedi. Çalışanlarına asla kaba davranmaz, onları yermezdi Asil ama asla böyle bir çizgide de ilişkileri olmazdı.

 

"Çiğdem Hanım... Sizinle beş dakika konuşalım biz."

 

Gereksiz bir şekilde öyle büyük tebessüm etti ki kadın, aşırılıkları Asil de irite bir his oluşturdu.

 

Kadın karşısındaki koltuğa, usturupsuz bir şekilde oturunca boğazını temizledi. Eğitim için gittiği yurt dışı seyahatleri Adanalı bir ailenin kızı olduğunu unutturmuştu galiba. Ailesini tanımasa ve aslında onların yanında nasıl davrandığını bilmese çok görmezdi bu durumu.

 

"Çiğdem Hanım! Biz burada belli bir çizgide hareket ederiz. On aydır beraberiz, uyum sağlamanız için size zaman tanımak istedik ama lütfen biraz daha kontrollü hareketlerde bulunun."

 

"Anlamadım patron, neden böyle bir uyarı alıyorum ben? Biri şikâyet mi ediyor beni?"

 

"Kimsenin şikâyet ettiği yok. Gözlemlerim sonucunda böyle bir konuşmanın doğru olacağına karar verdim. Mesela benim odama girmeden kapıyı çalın lütfen müsait olmayabilirim. Tarifleri ilk Kemal ağabeye onaylatın, sonra bana gelsin."

 

Kadının bir kaç kez hoş saymayacağı davranışlarını görmüştü ama bu davranışları dğer şeflere de sergilediğine şahit olunca karakterinin böyle olduğunu düşünmüştü. Şimdi de dudağını bükerek, başını yana yatırarak ne yapmaya çalıştığını anlayamadı.

 

"Ben mesafe seven bir insan olmadığım için samimi bir yapım var Asil bey. Sanırım yanlış anlaşılıyorum."

 

Aslında ne demek istediğini bal gibi anladığını ama bilerek anlamamazlığa verdiğini görebiliyordu Asil.

 

"Çiğdem Hanım, eşim geldiğinde de aynı problemi yaşadık sizinle. Bazen davranışlarınızın aşırılığı yersiz sonuçlar doğurabilir. Anlıyorum, herkesle mesafe olmadan diyalog kurmak istiyorsunuz ama söylediğiniz gereksiz kelimeler eşimi kırabilirdi. Ne demek bebek için? Böyle saçma bir fikre nereden kapıldınız bilmiyorum ama hoş değildi. Eşim oldukça akıllı ve sağduyulu bir kadın olduğu için üzerinde durmadı bile ama ben hiç hoşlanmadım."

 

"Ben yani... Birden evlenince siz... Hiç haberimiz falan da olmayınca, öyle bir fikre kapıldım."

 

Asilin kaşları yavaş yavaş çatılmaya başladı.

 

"Çalışanlarımla özel hayatımı paylaşmıyorum ben Çiğdem hanım. Böyle bir fikre kapılmanız sizin probleminiz. Ama sesli dile getirmek yakışık alacak bir tavır değil. Dediğim gibi eşim sağ duyulu bir kadın. Başka biri olsa size hiç de hoş karşılık vermez ve tüm şeflerimizin yanında rencide edebilirdi. Kendisi hanımefendiliğini koruduğu için siz yanlış bir fikre kapılmayın."

 

"Anlıyorum Asil Bey... Züleyha Hanım, şeflerimizin yanında demek istediklerini söyleyememiş ama sonra sizle uzun bir konuşma yapmış sanırım. Bir daha dikkatli seçerim kelimelerimi Züleyha hanımın yanında. Başka bir şey var mı?"

 

"Son olarak, biz tüm çalışanlarımızın üstü olsak da rica kelimeleriyle bir şey isteriz. Lütfen servis elemanlarına emir kipi kullanmayın. Hoş durmuyor."

 

Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuş kadına şöyle bir bakıp önündeki işine geri döndü Asil. Çıkması gerektiğini anlamış olurdu böylece.

 

Bir ara babası ve Kenan'ı yemek yerken gördü ama soğutuculara bakacak ustaların yanında durmak için gitmedi restoran bölümüne. Çok yorgun hissediyordu. Eve gidip kızını koklamak, Züleyha'ya sarılmaktan başka bir isteği yoktu. Daha kapıyı çalmadan açılınca kaşları havalandı. Yollarının gözleniyor oluşu hoşuna gitmişti. Züleyha'ya biraz takılıp odada üzerini değiştirdi. Sonra yemek odasına geçti. Kızıyla ilgilenirken Neslişah'ın bir iki sorusunu cevapladı ama çok da önemsemedi.

 

Babası ve Kenan da geldiğinde yemeğe geçebildiler. Kenan da bir haller vardı ama sebebini anlayamadı. Saf kızgınlıkla bakıyordu kendine. Annesi kim bilir yine ne üflemişti kulağına?

 

Yemek sırasında bir mucize oldu. Kızının ağzı anne demek için açıldı. Hayatında duyduğu en güzel ses olabilirdi. Kızıyla her baş başa kaldığında anne demesi için pratik yapıyorlardı. Züleyha'nın Nazlı'ya olan düşkünlüğünü görebiliyordu. Nazlıdan böyle bir hediye gelse karısı çok mutlu olurdu. Bundan sebep her baş başa kalışları "anne" kelimesini tekrarlamakla geçiyordu. Şimdi tomurcuğu çiçek açmış, yüreğine baharı müjdeler gibi sesler yayıyordu.

 

Gözleri nasıl güzel parlıyordu kızının sürprizini kendine gösterme çabasıyla. Yüzünün her yerinden mutluluğu akıyordu.

 

"Bak o kadar uğraştın baba desin diye ama gör boncuğumu. Annesi gönlünü nasıl almış?"

 

Asil gözlerini bile kırpamadan kendine sataşan, sataşırken kalbini yerinden oynatan kadından ayıramadı bakışlarını.

 

Yüzündeki gülümsemenin sahiciliği miydi onu böyle güzelleştiren? Gözlerinin yeşili mi, kaşlarının düzeni, dudaklarının albenisi mi? Yoksa dudağının köşesindeki minik çöküntü mü? Züleyha'yı gözüne böyle güzel gösteren neydi? Gözlerini kapatsa yüzü şekilleniyordu zihninde. Kokusu her an yanındaymış gibi yer etmişti ciğerlerine. Neydi Züleyha'yı böyle eşsiz kılan?

 

Belki de otuz iki yıllık ömründe görmediği kadar güzel kalbiydi. Kızına sınırsız sunduğu merhameti, kendini geride bırakmayan sahiplenişi. Züleyha saç tellerinden, parmak uçlarına kadar efsunlu bir periydi. Varlığını bile bilmediği, kurumuş kalbine güneşi doğurtan bir büyü...

 

Hiçbir kul başka bir kulun yüreğini sadece bakarak, azıcık gülerek böyle çarptırır mıydı? Bir kula böylesi bir güç verilir miydi gerçekten? Yusuf peygamber Züleyha’sına kavuşana kadar türlü sınavlardan geçmişti. Peki ya kendisi? Asil olarak, o da Züleyha'sına kavuşmak için mi yanmıştı önce? Öyleyse çok güzel bir yanmaydı bu. Şimdi ateş geçmişti, tek bir yer kalmıştı.

 

Kalbi...

 

Züleyha'nın aşkıyla harlı bir yangındı artık. Ama nasıl güzel bir yangın...

 

*****************************

 

 

Yemekte kulağıma dediği yaktı ki nasıl yaktı beni? Yüreğim kabını beğenmemiş gibi "bırakın, duramam ben burada, çıkacam" diye bağırırken aklım uslu dur dedi. Uslu dur Züleyha! Lalezar'ın dönüştüğü karıyı unutma. Seviyosan edebinle sev! Ama zıvanadan çıkarcasına aşk meşk yok! Huyun suyun bozulur, gözüne mil çekilmiş gibi olursun. İnsanlığından çıkma! Başında bin türlü dert varken hiç o sulara dalma!

 

Asil bütün akşam Nazlı'ya anne dedirtip hayran hayran izledi. Sanki baba diyecek diye yolunu gözleyen o değilmiş gibiydi. İstesem de gözümü çekemedim üstünden. Yanları kısa, önleri uzun saçlarına baktım. Uzun sayılmasa da ele dokunan sakallarına... Kavgaya karıştığı belli olan hafif kemerli burnuna... Kalın kaşlarına... Çok kalın olmasa da biçimi güzel dudaklarına...

 

Abim çok yakışıklı adamdı. Asil'in öyle yüzü kalemle çizilmiş gibi değildi. Göz kenarlarında gülünce çıkan kırışıklıkları vardı. Saçlarında birkaç tane ak da gördüydüm. Abimin yeşil gözleri bile Lalezar'a büyü yapmıştı. Ama Asil sanki daha güzeldi. Yakışıklılıktan ziyade, çok güzeldi.

 

Benim gibiydi oda. Aynı yerlerden yara aldığımızdan mı bilmem güvenmeyi zorumsamamıştım hiç. Çocuk olamamış, zorla büyümek durumunda kalmıştık ikimizde. Belki de bundan yazıldık birbirimize. İki yarımdan tam edelim diye. Küçücük bi yarımımızı aramızda pay edip, eksikliğini hissettirmeyelim diye...

 

Elimde çayımı içerken yine kafamı kaldırıp onlara baktım. Asil gözüyle yukarıyı gösterince, anladım da onaylamak için başımı salladım.

 

"Nazlı'nın uykusu geldi. Bende yorgunum hadi Züleyha."

 

Lafı bitince ayaklandım. Asil odadan çıkmadan önce Dilber halaya yanaşıp başını öptü.

 

"Dinlen biraz... Yorgun görünüyorsun. Yarın senle geleceğim, tüm iş sana kaldı."

 

"İyiyim ben, aklın kalmasın. Yarın evdeyim hem."

 

Gözü bana takılıp anlamak ister gibi baktı. Bütün akşam düşünceliydi o da.

 

"Züleyha ile alışverişe çıkacağız."

 

Sultan abla iki taş bi baş duyurmuş demek ki dışarıyı.

 

"Halama elleme Asil, beni dışarı çıkaracak. Beraber az gezecez, özledim kaç gündür."

 

Yüzü utanmış gibi eğilince yanlış bişey mi dedim diye dilimin ucunu ısırdım.

 

"Aslında benim yapmam gerekti. Kusuruma bakma zümrüt göz. İşten fırsat bulup, gezdiremedim seni."

 

Sesi mahcup oğlanlar gibi çıktı da yine içime dert oldu. Nazlı gibi ona da hiç kıyamıyodu yüreğim.

 

"Yok kocam, ne kusuru? Hem halamla Nazlı'ma güzel güzel kıyafetler alacaz. Erkek milleti ne anlar alışverişten?"

 

"Züleyha Hanım iyi bir şey derken yine aradan geçirmeye başladınız lafları. Yürü hadi. O erkek sana gösterecek gününü."

 

Allah'tan kulağıma dedi son dediğini de rezil olmadan çıktık odadan. Arsız, utanmaz halam var demiyo da bana göstereceğinin reklam filmini çekiyo. Hem hiç görmediğimiz bişey sanki. Geldim geleli "bak burada ne var" deyip hemen ortaya seriyon zaten.

 

Anam essah pek değerli bunların şeyleri. İyi ki altından olmamış daha nasıl indirirdik mabatlarını arştan?

 

"Gel annesinin boncuğu..."

 

Kızımın üstünü değişip, odanın ışığını kıstım. Tekli rahat bi koltuk vardı, geçip ona oturdum da Nazlı'yı göğsüme yatırdım. Emziğini verip, sırtını kaşırsak beş dakikada rüya ya bile dalıyodu uslu kızım. İki oğlandan sonra Nazlı'ya bakınca anladım ki ben bebe büyütmemişim. Canavarmış onlar.

 

Halil'le Yiğit aklıma düşünce burnumun direği sızladı. Nasıl kavuruyodu hasretleri içimi. İnsanız işte, derdin ağırlığı gece çöküyo üzerimize. Hatice abamı arayıp soracaktım hallerini. Arama diye tembihledi emme dayanamıyodum daha da. Bi kere iyiler dese üstümdeki dağ kalkardı.

 

Nazlı uyuyunca gözüm yatağa döndü. Asil elinde tablet bişeylere bakıyodu. Bende yavaş yavaş dolaba gidip gözüme kestirdiğim geceliği aldım. Hadi bakalım Züleyha, işve cilve zamanı. Kenan'ı dert edip Çiğdem'i unutma. Asil efendiyi de eli şeyinde koy da o gün ettiğine bin pişman olsun. Elimi yüzümü yıkayıp, kulağımın ardına yağımı sürdüm. Dişlerimi de fırçalayınca elimdeki şortlu takımı giymek için neyim varsa soyundum. İnşallah buncacık şey gerçekten şorttur Züleyha?

 

 

 

 

 

 

Ya Allah Bismillah... Hadi Züleyha kadının er meydanı yatağıymış. Sultan abla dediyse doğrudur bacım. Kadın kitap gibi, her şeyi biliyo.

 

Şimdi kabul edek, aklın dışarıya zehir de yatakta pek safsın anam. Bize cenk etmeye burada ki siper de lazım. Sana laf eden karıyı susturmayan kocana, ejderhasının ateşi ağzında kalınca ne oluyomuş belletmek lazım. Benim içim yandıydı, onun da ejderhası yansın!

 

Lavabonun önündeki yağı da kapıp çıktım odadan. Kapı sesine kafası kalkıp geri elindekine dönen kocama sinyal daha yeni gitti demek ki geri kalktı o kafa. Hah... Anında geçtik kırmızı noktalı bakışlara.

 

Bak bak... Gözünü doyur bari en azından, şeyinden fayda yok sana.

 

"Züleyha..."

 

"Masaj yaparsan ağrım geçer dedin ya. Bak bu gardenya özü. Çok iyi gelir. Az masaj yapayım da yorgunluğun geçsin."

 

Zilli Züleyha, sen nerden biliyon öyle sesini işveli çıkarmayı? Vay oynak Züleyha vay! Eline fırsat verdik diye Banu Alkan gibi kırışarak mı konuşuyon sen? Herife laf ettik emme senin de notunu yatağa sokunca vermek lazımmış.

 

"Çok güzel olur..."

 

Üstündeki ince tişörtü hemen çıkarıp attı mustur. O topluyodu sanki.

 

"Sen dön sırtını uzan hadi. Ben sırtını ovayım ilk..."

 

Bak Asil Efendi aklına ne sokuyom? İlk sırtını sonra başka yerini ovarım demeye getiriyom. Çok şükür savaşa girdiğim hiç bi siperi düşmana bırakmam Alim Allah. Oda zaten dünden razı hemen uzandı yatağa. Uyuyan kızıma doğru baktım, kıçında pireler uçuyodu. Komodine yağı koyunca hadi dedim. Hadi Züleyha, ablan dedi sen yapacaksın. Biliyo o bu işi. Çıktım Asilin beline oturdum. Çüş müş dedik ama iyiymiş bura Züleyha. Sen bi de yüzü sana dönükken dene bakalım.

 

Belinde ağırlığımı hissedince inledi Asil.

 

"Ağır mı geldim Asil? İneyim mi hemen?"

 

"Sakın kıpırdama. Züleyha senin altındaki tamamen dantel mi?"

 

Pislik herif, niye öyle diyon şimdi? Ben o kadar giyip çıkarmak da aklımı yemişim.

 

"Şey..."

 

"Dantel... Tenini hissettiriyor..."

 

Dediğiyle iyice bi utandım, yapamayacak gibi oldum da süngüyü düşürmeye gururum izin vermiyodu anam benim. Uzanıp yağı aldım, elime de az bişey damlattım. Omuz başlarında parmaklarımı aheste aheste gezdirdim. Kürek kemiklerinde baş parmağımı dolandırdım. Ellerim gezdikçe mest oldu. Çıkan sesi öyle diyodu valla.

 

"Züleyha, ellerin şifalı mı senin? Off... Çok iyi geliyor."

 

Bacaklarımı az sıkıştırıp iyice belini mengeneye aldım da üzerine doğru uzandım. Ensesine öpücük kondurup, omurgasını eze eze indi ellerim beline doğru.

 

"Neresi en çok ağrıyo Asil?"

 

"Şu an nereye dokunsan öbür tarafın hatırı kalacak gibi Züleyha."

 

"Hm..."

 

"Yarın halamın programı iptal etsene Züleyha. Benimle restorana gelsen. Fırsat buldukça yanınıza gelirim."

 

Asil senin sana ettiğini düşman etmez kocam. Elime böyle saz verirsen ben çalarım o sazı. Hadi bakalım Züleyha acımak yok, burnunu sürtecez bu musturun.

 

"Ben oraya daha gelmem Asil."

 

Sesimdeki güceniklik beni bile tuhaf etti. Duraksadı bi an. Başını bana çevirip, kaşlarını çatmıştı. Niye öyle konuştum anlamaya çalışıyodu besbelli.

 

"O niye? Neden gelmiyorsun?"

 

Sol omzumu silkip gözüne bakamıyomuş gibi edip parmağımın ucunu derisine sürtmeye devam ettim.

 

"Nasıl geleyim Asil? Herkes beni bebek bakıcısı olsun diye alınan kadın biliyo. Utanırım, gelmem artık oraya. Bakamam kimsenin yüzüne."

 

Altımda birden dönüp yüzünü bana çevirdi. Belimi de iki eliyle tutup, sırtını dikleştirdi. Şimdi o sırtını başlığa yaslamış bense kucağında oturur vaziyette kalmıştım.

 

"Ne demek bu? Bebek bakıcısı nerden çıktı?"

 

"O kadın öyle dedi ya, sende bişey demedin."

 

Gözümü gözüne değdirip hemen geri çektim. Utanmış, gücenmiş yüzüm belimdeki elini daha bi kasmasına neden olmuştu.

 

" Essah Nazlı'ya bakayım diye mi bana böyle iyi davranıyon Asil? Ondan mı güzel laflar ediyon hep?"

 

Kusura kalma kocam vicdanlı adamsın, seni buradan vurmak doğru değil emme erkek milletinin vicdanına oynayacakmış kadın kısmı. Sultan abla dedi, ben onun yalancısıyım.

 

"Olur mu öyle şey zümrüt göz? Nazlı, halam bir de sen... Başka kimim var benim? Kim seni bakıcı olarak görüyor? Nasıl böyle düşünürsün?"

 

"Hani gittiğimizde pasta şefi kadın dedi ya. Bebek için diye sende bişey demedin. O bana böyle küçümseyip, gülerek bakınca ben çok utandım Asil. Adamlar da vardı, dönüp bakamadım kimseye daha da. Acımışlardı ele bana onlarda?"

 

Kaşları son dediğimle iyice çatıldı. Sanki essah biri öyle dese kavga edecekmiş gibi kabardı omuzları.

 

"Çiğdem Hanım patavatsızın teki. İşinde iyi diye kimse karışmıyor. Zaten herkes ne olduğunu ilk üç ayda anladı, dediğini duymuyorlar bile. Emin ol ne Kemal ağabey ne de diğerleri seni öyle görmez. Eminim ben. Biz birçok konuşmasını dinlemiyoruz bile artık. Gereksiz aşırılıkları var ama sana öyle baktığını yemin ederim görmedim Züleyha."

 

"Öyle diyosan ne deyim ben?"

 

Eli yüzümü kavradı da yanaklarımı okşadı. Bile, isteye yüzüne bakmıyodum ki iyice aklına dank etsin.

 

"Bak bir bana. Niye o gün söylemedin, bu kadar gündür buna nasıl üzersin kendini? Ben onu daha bugün konuşmalarına dikkat etmesi gerektiğine dair uyardım ama seni bu kadar kırdığını bilsem o kadar kibar davranmazdım. Zümrüt gözlü karım, bakmayacak mısın bana?"

 

Az az gözlerimi de doldurdum mu tamamdır. Bokunu çıkarma Züleyha! Karı bana öyle dedi diye ağlayıp, ezik ezik hallere girersen kırarım çırpı bacaklarını!

 

"Güzel karım benim. "

 

"Ne bileyim Asil. Geldiğim de sen yatağıma süs olma dediydin, Nazlı'ya bak dediydin ya. Kadında öyle deyip sen susunca içim rahat koymadı beni."

 

" O lafı diyen dilimi sikeyim ben. Durup durup olmayacak laf etmezdim de çok güzel görünce aklım durmuş demek ki. Nerden bileyim halamın bana eş diye afet-i zümrüt getireceğini."

 

Dediğine kıkırdadım, hoşuma gitmişti. Hemen de gönlümü alıyodu mustur. Tatlı diline dikkat etmek lazım Züleyha. Avlayacağız derken av olmayalım.

 

"Sen bir bak bakayım kocana. Güzel bebeğim benim. Gözümün nuru. Çok yakışmış üstündeki."

 

Eli askıya gidip oynamaya başladı. Hâlâ kucağındaydım zaten. Bi şekilde herif hep yolunu buluyodu. Yanaşıp önce yanağımı sonra dudağımın kenarını öptü.

 

"Seni üzdürür müyüm ben hiç? Olmadık bir laf ederse gerektiği kadarını duyar. Hoşuna gitmiyorsa da yol orda. Sadece işinde iyi bir o değil ki. Karımın gönlünü kırdır mıyım hiç?"

 

Hem konuşup hem sağımı solumu niye öpüyon çakal Asil? Önce yumuşatıp sonra mı yoğuracan sen beni? Dudağını dudaklarıma sürtüp öpmeye başlayınca gözlerim kapandı. Beni böyle öpünce çok hoşuma gidiyodu.

 

"Karşılık ver zümrüt göz..."

 

Hâlâ üzerimde az çekingenlik vardı. O böyle yanaşmadıkça gidip şap diye öpemiyodum. Şimdi dili ağzımdan içeri süzülünce gırtlağımdan istemeden inlemem kaçtı. İstediğini verip dilini emmeye başladığımda da aynı inilti ondan geldi. Eli iki yandan belimi kavrayıp erkekliğinin üstüne yerleştirince, sürtmeye başladı kendini. Karnıma aşağı sıcak sıcak hisler akmaya başlamıştı bile. Ben bir erkekle böyle olunabileceğini düşünmezdim hiç.

 

"Asil..."

 

"Güzel karım, ay parçam. Ah... çok güzelsin Züleyha. Ölüyorum kokuna..."

 

Eli üstümdekinin içine girip yavaş yavaş göğüslerime doğru çıkınca fark etmeden sürtünen ben oldum. Göğsümü avuçlayıp sıktığında gelen acıyla karışık zevkli his başımı geriye atmama neden oldu. Asil üstümdekini çıkaracakken bi ses duydum. Girdiğim sis bulutundan nasıl çıktım

 

Nazlı..."

 

Nazlı ilk bir iki mırın kırın edip avudu basınca sıçradım yerimden.

 

"Hayır babacım... Sakın!"

 

"Asil bırak kız ağlıyo."

 

" Hayır, bunu bana yapmış olamaz!"

 

"Adam bırak, kız ağlıyo diyom."

 

Üstünden atlayıp koştur koştur odanın diğer yanındaki beşiğe gittim. Boncuk uyanmış, eli de bezinin oradaki zıbını çekiştiriyodu. Kucağıma alırken hissettiğim kokuyla derdini anladım. Zıbının sırtından bile çıkarmıştı boklu boncuk. Yanındaki penye battaniyeyi sırtına atıp, kucakladım iyice.

 

"Altını batırmış Asil. Sırtı falan da batmış. Sen uyu kocam, yıkamak lazım. Böyle silmeyle olacak gibi değil."

 

"Şaka mı bu? Züleyha ne uykusu? Hayır, şaka değil mi?"

 

Yüzündeki şu ifade var ya gece gece demeden adamı saatlerce güldürürdü. Küçük Emrah gibi kaşları kalkmıştı ya.

 

"Valla şakayı kızın yapmış, onu muhatap al. Bana ne diyon?"

 

Gerisin geri yatağa yatıp sesli of çekince gülmeden duramadım.

 

"Hadi Allah rahatlık versin kocam. Biz kızımla temizlenelim, uykusu açılır şimdi. Mama falan yaparım, bekleme uyu sen."

 

"Of Züleyha offf... Bu iki oldu. Üçüncüde elimden kimse alamayacak seni..."

 

 

 

Loading...
0%