Yeni Üyelik
48.
Bölüm

47.BÖLÜM~SÜRGÜN~

@orenda

 

 

 

 

Kahvaltıdan sonra erkekleri uğurlayınca halam hazırlanmamı söyledi.

 

"Hadi Züleyha... Çıkalım bizde."

 

Ben hızlı hızlı başımı salladım ki biran evvel derdimi diyeyim. İçime sakladıkça omuzlarıma yük çöktü. Kara mambağa tıslaması karıştı gerçi hemen ben tamam diyemeden.

 

"Hayırdır Dilber! Nereye çıkıyorsunuz gelin hanımla?"

 

Halam zerre yüzündeki asaleti bozmadan kendine dik dik bakan kadını süzdü.

 

"Kızımla alışveriş yapacağız Neslişah. İşten ilgilenip, gezdiremedim."

 

"Ne ara kızın oldu? Gelin hanım da var bir şey. Büyümü yapıyorsun gelin hanım? Nazlı bir yandan Asil bir yandan. Şimdi Dilber'i de katmışın önüne."

 

Bi insan böyle irite edici güler mi be? Sanki şaka yapıyomuş gibi göstermek için nasıl yapmacık sırıtıyo. Kadının yüzündeki boyadan gerçek etinin rengi kaybolmuş, sahtelikten kusacak hâlâ benle uğraşıyo. Ben zaten kancık oğlun yüzünden uyku uyuyamamışım valla bulaşma bana lanet karı. Burnumdan soluyom türlü çorap örerim başına.

 

"Züleyha'nın kızım olması için adını duymam yetti bana Neslişah. Nazlı'yı ayrı Asil'i apayrı mutlu gördükçe başıma taç diye gezdiririm. Hadi kızım, hazırlan sen."

 

Böylesi de pek güzelmiş anam. Senin yerine laf sokanın varken sana gözünün altından bakmak düşüyomuş. Keyiflendim de bi kahve içesim bile geldi. Neyse kalk Züleyha. Kızı hazırla, üstüne bişey geçir. Haysiyetsiz Kenan'a bi yol bul!

 

Öyle böyle derken, peşimize takılmaya çalışan Birgül'ü silkeleyip çıktık evden. Çarşıda sakin bi yere geçip oturunca soluklandık. Sultan abla işi yüzünden çıkamadı emme bi iyice tembihledi. Ne varsa anlatıp, Dilber halamdan akıl almamı istedi.

 

"Şimdi ne oluyor söyle bakalım Züleyha. Sultan nadiren öyle konuşur benle. Sıkıntısı büyük olmadıkça ciddi olmaz. Üstelik sıkıntı ikinizinmiş! Gözüne bu korkuyu kim koydu senin Züleyha?"

 

Yüzümde ne gördüyse kaşları çatıldı. Masaya doğru eğilip, iyice yanaştı yakınıma.

 

"Hala ben neyi nasıl anlatacam bilmiyom ki. Başımda büyük bi dert var. Kurban olayım tut elimi."

 

"Ağabeyin mi Züleyha? Buldular mı yerini?"

 

Sesi bir anda nasıl panikledi, nasıl korku doldu. Hemen eline yapıştım. Oda sanki beni alıp, götüreceklermiş gibi kavradı iki eliyle avuçlarımı.

 

"Yok hala. Bu dert o kadar uzakta değil, burnumuzun dibinde."

 

"Anlat kızım, buluruz çaresini."

 

"Kenan... Kayınım olacak haysiyetsiz hala. Günahını almayım, yanlış işe bulaşmayım dedim emme gözü göz değil. Yakacak benim başımı. Mahvedecek kocamı!"

 

"Züleyha ne demek bu?"

 

Ne kadar sıksamda kendimi gözümün dolmasını engelleyemedim. Asil yeğeniyse Kenan da yeğeniydi bir yerde. Ağzımdan çıkan onun da gönlünü kıracaktı.

 

"Hala bana bakarken yengesine bakar gibi bakmıyo. Bir iki Asil'i de olmadık şekilde üzdü. Adama üstü kapalı, genç karına yetemezsin sen demeye getirdi lafı. Onurunu kırmaya çalışıyo hala."

 

"Züleyha..."

 

"Hala benim günahım bana yeter. Kimseninkini sırtlanacak tiyniyette değilim. Murat eniştelerin geldiği akşam olmadık laf edip çok üzdü Asil'i. Bende gittim üstü kapalı, aileme bulaşırsan başını ezerim demeye getirdim. Ben duyduğu yeter sanıp ardımı dönünce ağzının suyu aka aka bakmış. Sultan ablam bile fark edip düştü peşime."

 

Biraz evvel korkuyla büyüyen gözleri kısılıp, öyle bi hâl aldı ki o yumuşak yüzlü, suratından huzur akan kadın nerede diyecek oldum.

 

"Asil'i neyle incitiyor Züleyha?"

 

Başım iki yana sallandı hemen hızla.

 

"Ben bunu sana diyemem hala. Geçmiş gitmiş, iyi çok şükür emme ruhuna verdiği hasar kalmış ki üzülüyo hâlâ."

 

"Züleyha ne derdiyle dedim!"

 

Sesi pek sert çıktı. Bilmediğinden mi yoksa beni mi sınıyo anlamadım ki?

 

"Asil'in özeli hala. Nasıl diyem ben kocamın kendine sakladığını?"

 

Geriye doğru yaslanıp, düşünceli düşünceli baktı bi zaman. O ses çıkarmayınca ben de bişry diyemedim.

 

"Asil'in tedavi gördüğünü biliyorum ben Züleyha."

 

Alt dudağımı koparacak kadar ısırdım. Biliyodu emme dememişti demek ki. Mahcup olmasın diye mi bilmezden geldi ola? Ne onayladım, ne yoksaydım.

 

"Kenan nerden biliyormuş bunu?"

 

"Asil tesadüfen öğrenmiş dediydi. Şimdiye kadar bişey dememiş Allah var ama iki seferdir ima ediyo. Adamda saf değil ya ne demek istediğini anlıyo."

 

"Züleyha... Bunu sormak pek yakışık alacak bir şey değil ama o benim oğlum. Asil iyi mi?"

 

Yüzüme ateş bastı valla. Hala ne deyim sana. Herife fırsat versem üstümden inmeyecek. Ben bi kötülüğünü görmedim valla. Çok şükür kalkan yerlerinin iniş sebebi ben oldum hep, kendine hacet kalmadı. Gerçi dün geceyi bilemem, ben yoktum yanında.

 

"Ben bi rahatsızlığı olduğunu o diyene kadar bilmedim hala."

 

Kadın buradan anla daha da sorma. Valla ben ayarsızım, şimdi çıkar iyi ki nasıl iyi, tadından yenmiyo derim senin de benim de yüzüm yer olur. Boğazını temizleyip dikleşti.

 

"Seni izlemesinden başka bir şeyini gördün mü Züleyha? Olmadık bir laf, bir davranış... Seni taciz edecek herhangi bir şey?"

 

"Allah var görmedim emme bakışı bile midemi bulandırmaya yetti. Abla o herif Asil'i kıskanıyo. Asil farkında mı değil mi bilmem emme bakışından gördüm ben. Asil'in keyfi ne zaman yerinde olsa bişey yapıyo. Suratı asıkken hiç bulaşdığını görmedim. Az sesli gülecek olsa nasıl baktığına defalarca şahit oldum. Senin yeğenin. Seni üzecek bişey demek istemem ama Asil de benim kocam hala! Benim kocamın kazandığı parayla Asilin karısını izletmem ben ona! Gönül koyma, yanlış belleme beni. Bi hatam olmadan sana geldim ben ama tek bi gün daha üstten alta beni süzerse ben elime geçen ilk bıçağı saplarım o gözüne!"

 

Gitgide hırslanan sesimle biraz evvel çekilen el yine elimi kavradı. Sinirden dişlerim bile titriyodu

 

"Annesi gibi demek ki oda. Huzursuz, mutsuz olduğunda uğraşmaya gerek görmüyor. Ne zaman iyi olsa o zaman gözüne battı ağabeyi. Şu zamana kadar Asil'in böyle güldüğünü ben görmedim ki o görsün. Sen sakin olacaksın ama Züleyha!"

 

"Hala benim çok zoruma gidiyo. Nazlı’ma ayrı kocama ayrı üzülüyom. Bu tiyniyetsiz, kocamın ekmeğini yiyip, karısını mı izleyecek? Bak ben kendime güvenmiyom da ondan akılı senden alıyım dedim. Gözümü kızıl kan boyarsa, benim o evi yakmam uzun sürmez. Sultan abla, anası senin adını lekeler dedi diye susuyom. Dünden beri yoksa yerimde duracak halde değilim."

 

"Sultan haklı kızım. Onlar ayıplarıyla susmak yerine pisliği sana sıçratıp, yükü üstüne bırakırlar. Sakin olmak zorundayız. Öfkenin olduğu yerde zararsız kurtulunmaz."

 

"Ne edecez peki hala? Evlendirsek mi bi şekilde?"

 

Halam düşündü durdu. Beş dakika geçti, on dakika geçti. Elindeki peçeteyi parça pinçik etti.

 

"O iş olmaz kızım. Kimsenin masumunun kanına girilmez. Üstelik ceza bunun neresinde?"

 

Dediğiyle duruldum. Essah kendi derdimden ben bunu düşünemedim ya. Halam haklıydı. Kenan'dan kurtulacaz diye başka bi ananın kuzusunu ateşe atmak olurdu bu. Bile bile onursuz bi herifle nasıl evlendirecektik elin sabisini?

 

"Haklısın hala. Ben onu hiç düşünemedim derdimden. Hem ben öyle bişey edek ki bin beter olsun istiyom. Zoruma çok gidiyo Asil kazanıp onlar yerken. Üstelik onun evinde onun yuvasına nifak sokarlarken inan sinirden ölüyom."

 

Dilber halam dediğime hal vermiş olacak ki ağır ağır salladı başını.

 

"Bak burada haklısın. Öyle bir iş getirmek lazım ki başına, rahat günü olmaması lazım. O da benim yeğenim ama ağabeyinin namusuna göz dikiyorsa zerre acımam!"

 

O düşündü ben sırtımdan ter akıttım sanki. Sonra eli telefona gitti. Birini aradı önce. Sonra başka bi numara çevirdi. Uzun uzun konuştu. O konuştu ben ağzım açık dinledim. İnsan kötü olmaya kalksın şeytan önünde saf durur. İşte tüm meziyette burada ya. Halam böyle olabiliyoken iyi olmuş işte. Bi kat daha arttı hayranlığım. Bana dediklerini dinledikçe mertebelerce gözümde yüceldi.

 

Dilber halayı iyi izlemek lazım Züleyha. Aklının kırıntılarından toplayıp, saklamak lazım.

 

Sonra da keyfi yerine gelmiş olacak ki aldı bizi kızımla alışverişe çıkardı. Fırsat bu fırsat diye Çiğdem şırfıntısını da duyurdum hemen. Canım halam bi güzel elbiseler aldı ilk bana. Sonra da iyice tembihledi. Meydanı boş bırakmamak lazımmış. Yarın Asil'i yerinde ziyaret edip, kendimi göstermem daha münasip olurmuş. Ama kendimi gösterirken bi Çiğdem'e değil Asil'e de iyi göstermek şartmış. En son aldığı elbiseyi bunu diyerek aldı ya zaten. Valla herif buna bakıp, hırsını benden çıkarmasa Allah verede.

 

Onun çıkardığı her hırsın sonunda pamuk şekere dönüyon Züleyha. Çıkarırsa da biz razıyız bacım.

 

Elimiz kolumuz dolu eve vardık. Üstümü çıkardığımda boncuk kızım "anninni" diye kaldırdı kafasını. Yolculuğu pek yoktu Nazlı'nın. Arabaya biner binmez uyuyodu. Şimdide uyanmış, keyifli keyifli beni arıyodu gözü.

 

"Annisi yesin bunu. Kalktın mı kız? Oh mis gibi ter mi kokmuş bu boncuk? Sırtını değişelim annem. Nazlı kız, ortada çok dolandırdık seni. Bi güzel okuyup üfleyelim. Pek güzelsin zilli, sen büyüdükçe beni derdi alacak bunun belli oldu. "

 

Ben konuştum o anninini diye boncuk dağıttı bana. Sevgi arsızı gibi ne çok seviyosam biraz daha der gibi bakıyodu güzel kuzum.

 

"Boklu boncuk, az biraz da baba de emi annem. Yazık herifime, ayırmayak onu da bizden. Hemi kızım? Baba de bi. Kız baksana, kime diyom? Isırırım bana ardını dönen götünü "

 

Hiç kim konuşuyo, ana mı konuşuyo? Döndü götünü yine bulduğu bişeyi ağzına atmanın derdinde hanım.

 

"Babasını ayırmak olmaz tabi zümrüt göz. Kızına pek ilgilisin, babasını da nasiplendir."

 

Duyduğum sesle elim göğsüme gitti. Allah, ettiğini çekme Asil! Yüreğime iniyodu ya. Baş parmağımla damağımı kaldırdım da ardımı döndüm. Omzunu kapıya yaslamış, kollarını da birbirine dolamış bizi seyrediyodu.

 

"Korkuttun Asil, ne zaman geldin ki?"

 

"Kızına baba dedirtmeye çalışmanı izliyordum. Eeee... Başarabildin mi bari?"

 

Omzumu silktim nazlı nazlı.

 

"Yok anam nerede... Bu kız beni mabadına takmıyo Asil. Anası mı konuşuyo, baş çavuşun eşeği mi anırıyo hiç. Uyuyunca sırnaşır emme o, ben belledirim bana kıçını dönmek neymiş."

 

Ben hırslı hırslı Nazlı hanıma bakıp söylenirken gür sesiyle attığı kahkaha Nazlı'yı bile sıçrattı.

 

"Benim güzel karımı üzüyor musun sen Nazlı Hanım? Kıçını mı dönüyorsun? Etlerini burmadı mı anne, belletmedi mi sana ayıbını?"

 

Baba, kız mis gibi eğleşiyolardı valla benle. Biri kıçına diğeri lafına takmıyodu essahtan beni bunlar. Kızı onu da bi tarafına takmayınca bana yanaştı mustur.

 

"Gel bir koklayım seni. Günümün yorgunluğunu atayım."

 

"Kızın bakmadı mı yüzüne?"

 

Bak Asil Bey bizde tirip mirip bişeyler biliyoz. Yüzümü de yan çevirip, burnumu havaya dikiyom ki sinyal doğru gitsin.

 

"Bakmadı yüzüme Züleyha’m. Ne varsa karımda var. Mis kokusunda, güzel boynunda, tatlı dudaklarında var."

 

Böylede sırnaşınca hemen yelkenleri indiresim geliyodu benim. Elleri belime dolanıp, başı boynuma girince sarıp sarmalamadan başka bişey istemiyodu içim.

 

"Güzel bebeğim benim. Gezdiniz mi halamla? Eğlendiniz mi?"

 

"Çok eğlendim Asil."

 

"Kartı kullanmamışsın, bir şey almadın mı kendine? Sabah ne tembihledim ben?"

 

"Valla halam müsaade etmedi. Aldık ki... Asil anne kız elbiselerinden aldık. Bir güzel ki, yemekten sonra göstereyim mi?"

 

Ben hevesli hevesli anlatırken şap diye öptü. Bi tane yetmedi zaar birkaç kere daha öptü.

 

"Asil ne yapıyon kızın yanında?"

 

"E sen böyle karşımda konuşursan, o dudakların kıpır kıpır gözümün önünde durursa nasıl dayansın Asil?"

 

Kırışarak güldüm. Bu adam dışarıya taş içeriye pamuktu. İyi ki bu hallerini bi Nazlı bi ben görüyoduk.

 

Boncuğu kucağına aldı da aşağı indik. İçim içime sığmıyodu valla. Yemek mi yedi beni, ben mi yemeği yedim belli değildi. Sonunda beklediğim an geldi de nefesimi tutup bekledim.

 

"Ağabey... Bir karar verdim, size fikrinizi sormak istiyorum."

 

Dilber halam konuşmaya başlayınca hepsi duraksadı. Genelde pek konuşmadığından sofra ortasına attığı laf dikkatlerini çekti.

 

"Ne oldu Dilber?"

 

Halam benle göz göze gelince gülmemi tutup, ciddi durdum emme o da bıyık altından güldü hemen.

 

"Yüreğir’deki yeni açılacak restoranın işletmesini Kenan'a vermeyi düşünüyorum."

 

Asil başını tabağından kaldırıp çatık kaşlarla halasına baktı. Dilber hala da sanki bunu beklermiş gibi gözünü açıp kapadı sadece. Gözüyle bile bana güven diyodu kadın. Ondan sonra Asil'in çatık kaşları düzelip, inceler gibi baktı işte.

 

"Essah mı diyorsun Dilber? Oğluma mı vereceksin restoranı halası? Oy kurban olsun annesi oğluna. Halan nasıl çok seviyor seni Kenan'ım. Bak ne diyor?"

 

Neslişah hanıma bak sen. Uçacak sevincinden. Sevmez olur mu? Hele ki ırz düşmanı olduğunu öğrendiğinden beri içi kaynıyo kadının. Kaynatam bile şaşkın bakıyodu halamın dediği laflara.

 

"Ne deyim Dilber. Yer senin, vereceksen sen bilirsin."

 

Dilber halam ağızlarına balı çalınca arının iğnesini de hazırladı hemen.

 

"Ama öylece koca restoranın iç yönetimini veremem ağabey. Kenan büyüdü, sorumluluk alması, Asil'in eteğinden çıkması lazım. Yirmi beş yaşında ama telefon faturasını bile ağabeyi ödüyor."

 

Konuş halam, konuş kurbanın olam. Zil takıp oynayacam valla. Dedikleriyle Neslişah'ın gül açan suratı da nasıl bozguna uğradı. Kenan efendi de yayık ağzıyla gülerken Asil'in eteği lafıyla hemen bana bakmıştı. Üsten üste küçümser bakışlarımı bile bile çekmedim valla. Benim kocam olmasa götüne don alacak paran yok yavşak Kenan.

 

"Ne edeceksin o zaman Dilber? Öğrenir benim oğlum hemencecik, fırsat verilmedi bu zamana kadar. Yoksa şimdiye nerelere nerelere gelirdi."

 

"İşte bende onu görmek, emin olmak istiyorum ya Neslişah. Asil'i eğiten bir ustamız vardı. Ağabey bilirsin kulaksız ustayı. Babamın eski bir tanıdığıydı. Onun elinde pişip öyle gelecek. İşin mutfağını, yönetimini, girdisini, çıktısını en iyisinden öğrenecek öyle karşıma dikilecek."

 

Kaynatam kaşını çatıp bi Asil'e, bi Kenan'a baktı.

 

"Kenan yapamaz orda. Ağır gelir ona."

 

Kenana ağır gelen yere Asili nasıl gönderdin boğazsak herif? Bak yine hırslandım, kaçığı gırtlağına sokup soluğunu mu keseyim şimdi ben senin?

 

"Öyle diyorsan öyledir ağabey. Kulaksız ustam Asil gibisi gelmedi demişti doğruymuş. Kenan da bir işe girsin artık, arkasından hazır yiyici diyorlar oğlumun üzülüyorum."

 

Kız Dilber hala, sen ne fenasın sen...

 

"Niye yapamıyormuş? Asil ettiyse en güzelini eder benim oğlum demi Kenan, konuşsana oğlum? Hem kim diyormuş öyle, kimin neyini yiyormuş benim çocuğum?"

 

"Şimdi güldürme beni Neslişah. Asil harçlık vermeyi unutmuş da Kenan daha geçen hafta meydanda benzini bitmiş halde kalmadı mı? Olmaz böyle. Evlense barklansa, karısı adamdan saymayacak."

 

Neslişah tüm lafları Asil söylüyormuş gibi öyle büyük bi nefretle baktı ki kocama katran aktı masaya sanki.

 

"Her şeyi becerir benim oğlum! Kimsenin eline bakmaz çok şükür."

 

Dilber halan sanki dalga geçermiş gibi gülüp, Neslişahı daha bi hırslandırdı. Sonra kaşı kalkmış Kenana bakmıştı.

 

"Annen konuştu sen susuyorsun Kenan."

 

Kenanın gözü bi süre üstümde dolaştı da sonra halasına baktı.

 

"Usta nerde hala?"

 

"Mardinde büyük bir lokantası var. Hem kendine aşçı yetiştiriyor, hemde büyük davetlerin yemeklerini hazırlatıp restoranlara gönderiyor. Müşteri ağırlamaz dükkanında. Pişirtir, restoran sahiplerine göndertir. Aş evleri için de yardım yapar hep. Ama benim yüzümü yer edeceksen hiç kabul etme. Ustam arar da bu Asil gibi değil, bir şey olmaz derse yüzüne bakmam onu bil Kenan!"

 

Allah'ım ölecem keyiften. Vallahi ölecem. Bu salak Kenan başına geleceği bilmiyo da öyle bakıyo kadına. Asil bildiğinden dudağını ısırmış, gülmesini gizlemeye çalışıyo emme.

 

"Ağabeyim yaptıysa ben niye yapamıyorum tam olarak? Gider, öğrenir, dönerim."

 

"Usta ne zaman azat ederse, bu pişti al bunu yerine götür derse o zaman geleceksin. Restoranın kazancı senin olacak. Ama bir daha uyarıyorum, çok kıymetli ustam. Adımıza leke getirecek bir iş yaparsan halam var deme sakın."

 

Kenan dişlerini sıka sıka bana baktı. Biliyodu bu işi başına benim ördüğümü. Hiç gitmeye niyeti yoktu. O böyle pek rahattı emme herkesin içinde sürüngen gibi yaşamak istiyom diyemiyodu da.

 

"Ne gerekiyorsa en iyi şekilde yaparım ben."

 

Elime ayranımı aldım da geriye yaslandım. Gözümü kayınıma dikip keyifli keyifli içtim. Hazırlan Kenan Efendi. Sabah dörtte kalkıp mutfağı temizlemeye. Patates, soğan soymaya. Odun ateşinde kararmış kazanları tellemeye. Mutfakta zarar verdiğin her malzeme için parmaklarına inecek çiğ kavak çipiline hazırlan. Halamın anlattıkları kulağımda çınladığında yere yatıp, tepine tepine gülesim geliyodu. Kulaksız ustaya ettiği ayıp için sürgün yediğini söyleyince adamın sesi telefondan taşmıştı.

 

"Ağzına sıçtığımda, gözü bırak yengesine karı kısmına değemeyecek bile Dilber. Yolla iti..."

 

 

 

 

 

Ziyan okurları kulaksıza Kenanı yolluyoruz🤣🤣🤣 ağlayarak günlüğüne yazması gereken çok fazla anı biriktirir diyorum ben.

 

Loading...
0%