Yeni Üyelik
50.
Bölüm

49.BÖLÜM~ONUR~

@orenda

Aldığım soluk Asil konuştukça ciğerlerimi yaktı. Ettiği lafların altında kaldım, elimi bile kıpırdatamadım. Öyle güzel aşığım diyodu ki aklım çorba oldu.

 

Aşk, Asil'in bana davrandığı gibiyse Lalezar'la ağabeyimin ki neydi? Ne zaman Lalezar'a niye böyle olduğunu sorsam aşktan derdi. Aşktan gözüm başka bi şeyi görmez oldu diye içime korku salardı.

 

Gerçi ben nerden bilecektim ki aşk dediklerinin hangisi doğru? Bi can derdine düşüp geri kalanı yok saymadım mı babamdan sonra? Şimdi benim gözlerime böyle bakarken tutulup kaldım. Her halinden, bakışından, duruşundan belliydi gönlünün benden istediği.

 

"Asil..."

 

"Söyle benim güzel bebeğim..."

 

"O dediğinden olunca, aklın gidiyo mu?"

 

Sesim bana bile küçük çocuk sesi gibi geldi. Öyle korkak, öyle ürkek sorabildim işte.

Kaşları çatıldı. O böyle bakarken ben bile sorduğum sorunun saflığından utandım.

 

"Aklın bir yar da kalıyor, doğru Züleyha."

 

Yutkundum korkuyla. Ben işte bunu istemiyodum. Ben en çok akılsız kalmasından korkuyodum insanın.

 

"Sen de mi onlar gibi oldun?"

 

"Kim?"

 

Hâlâ kucağında öylece oturuyodum. Kalkayım diye hiç işaret de vermiyodu ki.

 

"Lalezar gibi... Sorsan ağabeyim de aşığım der. Lalezar aşık olunca gözü kimseyi görmemiş. Ondan öyle olmuş. Babasını, anasını, evlatlarını görmedi. Bi ağabeyim vardı ona. Kendi doğurduğuna bile sırt mı döndürür o melanet?"

 

Yüzümü avuçlarıyla kavrayıp boynundan kaldırdı. Kaşları biraz çatıktı, yine yüzümü tavaf etti kahve gözleri. Her bir zerremi milim milim inceledi.

 

"Sana ne yaptılar Züleyha? O evde sana ne yaptılar da böyle düşünecek hale geldin?"

 

Sorusu boğazıma düğüm olan her lafına bi katre daha eza çektirdi. Bana yaptılar yapacaklarını da benimle beraber iki masuma ettikleri daha çok canımı yaktı.

 

"Ben bakmasam evlatlarına bile bakmadılar hiç. Dedim anadır, az elimi çekeyim mecbur bakar. Taş cana geldi o gelmedi, önüne ekmeği bile zorlayarak koyardı. Yazın iş peşinde koşturduğum bi vakit Halile çocuklar bitli demiş. Pis kokuyon demiş akşam bi geldim ki derisini kanata kanata kendi başına banyo yapıyo. Elimi yakası suyla kirinden arınmaya çalışıyo."

 

"Nasıl? Ama..."

 

"Tek işi ağabeyime süslenmek analarının. Onun seveceği şeyleri dikmek, saçını taramak, yolunu gözlemek. Ben öyle olmak istemiyom Asil! Ben Lalezar olmak istemiyom. Nazlıyı eksik koymak istemiyom ben."

 

Eli yüzüme değerken gözlerim kapandı. Bazı zamanlar vardı ki canımı çıkarsalar bende o anları çıkaramazlardı.

 

" O aşk değil ki Züleyha. O aşk falan değil benim kıymetli zümrütüm. Bana sorsan ne diye oturup uzun uzun anlatacak bilgim yok ama o aşk değil, saplantı. Yengen duygularını hastalık boyutuna getirmiş. Ben aşkı halamın dilinden dinledim. O çok güzel sevdi kavuşamadığını. İyi olsun diye korumak bence aşk. Kendinden önce ona ve ondan olanlara kıymet vermek."

 

Duraksadı. Benim ona bakan gözlerime yüzünde hayran bi bakışla karşılık verdi.

 

" Bir de gözlerine bakınca cennetin kapıları günahkâr bir kula aralanıyormuş gibi mutluluk hissetmek."

 

Dedikleri içime serin sular serpti sanki. Korkumu yine o korkuyu içine koyan çekip aldı. Yine de kulaklarımla duymadan rahatlayamayacak gibiydim.

 

"Sen olman dimi öyle? Nazlı 'yı, Allah verirse doğacak olanları ardında bırakman hiç? Benden çok onları sevsen ben gönül koymam Asil. Daha çok mutlu olurum. Sen dedin ya hani bana bişey olsa diye. Hah bende demek istiyom. Bana bişey olsa Asil var ki demek istiyom hep. Çocuğu koruyanı olmayınca tek başına nasıl yaşasın?"

 

Yüzü böyle acıyla kısıldı. Gözlerinde baktıkça doyamadığım merhamet peydah oldu.

 

"Ne bencilim... Bunca zamandır sadece zorla evlendirilmekten kaçtığını biliyorum. Hiç sormadım. Ben nasıl bencilim, seni nasıl sormam Züleyha? Neydi senin gözünü karartıp, bilmediğin yollara sürükleyen? Ben nasıl bunu akıl edemedim. Aşığım diyorum birde..."

 

İçime oturdu kendini suçlar gibi hayıflanması. Başı önüne düşüp de gözünü benden çekince yine boynuna yasladım başımı.

 

"Senin ne suçun var? Bitmiş, gitmiş işte. Düştüler yakamdan. Evim, kocam, kızım var benim artık. Adlarını bile anasım yok vallahi. Emme geride bıraktığım iki de canım var Asil. Bi kere seslerini duysam, iyiler mi bilsem canıma yetecek."

 

Geri hevesle kaldırdı başımı. Utancını unutturacak bi kapı açtım sanki. Hemen uzandı elime.

 

"Yeğenlerin mi? Arayalım güzel karım. Nereden bilecekler burada olduğunu? Seslerini duyarsın. Hallerini soracak kimse yok mu? Olmadı ben birini yollarım, durum ne öğrenir. Hem istersen alırız yanımıza. Sen diyorsun umursamazlar diye. Evlendin sonuçta sana uzanamazlar. Üstelik sana uzanacak o eli kırmakla yetinmem tümüyle koparırım. Benim insanlığım, sana, kızıma uzanan ele kadar Züleyha. Allah göstermesin gözüne o hallerimi ama beni kulaksız ustam tezgahından geçirmese yüzüne bakılacak insan değildim. Madem hiç evlatlarına kıymet vermiyorlar alırız, Nazlımızla büyürler."

 

Niye öyle dedi bilemedim. Asil'i ben hiç kötü düşünemiyodum ki. Kalbi güzeldi bi kere. Aklına uğramazdı kötü düşünceler. Hem lafının sonunda dediği bile buna kanıttı sanki. Bi an gerçekten Halil'le Yiğit'in bahçemde koştuğunu düşledim de kalbim yerinden çıkacakmış gibi attı.

 

"Essah yapan mı öyle iyilik Asil?"

 

"Sen iste Züleyha'm. Benden ne istersen her şeyi yaparım. "

 

"Bi öğrensek ne haldeler. Dedesine aldıracaktı Hatice abam. Oraya gittilerse kurtulmuşlardır. İçim ferahlar. O zaman görmek de kolay olur hem. Emin amcam da hanımı da çok iyi insanlar. "

 

"Tamam güzelim, numara hafızanda mı? Sen adamın adını soyadını söyle bana Züleyha. Sizin köydeler miydi? Oturdukları yerin bir adı varsa onu da söyle. Üzülme karım, ben... Tamam üzülme sen halledeceğiz."

 

Hevesli hevesli başımı salladım. Sonra numarayı hatırlamaya çalıştım. Durdum bi düşündüm. Ezberimdeydi sanki... Yok çıkaramadım, başı sonu karıştı iyice. Ama yazılıydı eşyalarımın arasında.

 

"Yok... Bulamadım. Evde, kâğıtta yazılı. Şeyde onlar. Köyün aşağı kanadındayız biz. Harman ayırıyodu köyü ikiye. Onlar yukarıdalar. Sarıklıların Emin dense herkes bilir onu. "

 

"Tamam, korkma sen. Eve gider ararız. Öğreniriz, baktık için rahat değil bir adamımı gönderir gözüyle gördüğünü anlattırırız. Sonra da ne gerekiyorsa onu yapar, kurtarırız çocukları. Sen gönlünü ferah tut halledeceğim ben."

 

O konuştu ben kuş gibi oldum. Tutmasam kendimi uçacaktım sevinçten. Korkuyla çarpan gönlüm, sevinçle çırpınmaya başladı. Tek bi lafıyla üstüme sinen ağrımı, kederimi aldı. Elim yüzünü kavradı da neresi olduğuna bakmadan öptüm tüm suratını. Allah'ım başımızdan eksik etmesin, Asil varken bize hiç bişey olmazdı.

 

O bize hep dayanak, yuva olurdu...

 

Sonra yine aklımı deşeleyen ses çınladı. Kalk Züleyha kalk, cenabet oldun hâlâ yayılıyon. Anam essah biz ne edecektik? Banyo ne yoktu burada. Biz böyle nasıl gezecektik?

 

"Asil..."

 

"Hmm..."

 

"Boyu devrilmeyesice! Cünüp cünüp ne edecez biz? Ekmek teknesindeyiz bide. Allah'ım, rızkımızı kendi ayaklarımızla kurutacaz ya."

 

Ben derdimi derken boynumda pis pis güldü. Eğleşecek hâl miydi? Köy imamının hanımı, sohbetinde anlattıydı. Yemek yenilmezmiş o halde haramdan sayılırmış. Hem ne kadar az dolaşırsanız o kadar hak dediydi kadın. Abdestsiz, adım atmak bile haramdan geçermiş. Gerçi Hatice abam bizim yarım müslümanları korkutmak için öyle dedi hocahanım diye güldüydü. İki ezan arası vakit varmış da esasında bizimkiler az yüz bulunca onu iki bayram arasına çevirmesin diye böyle diyomuş kadıncağız.

 

Üstümün başımın perişanlığına göz gezdirip iç çektim. Anam benim günahım zaten dağ oldu, ya essah her adım haramsa? Eve gidene kadar kaç adım atacaktım ben? Şu hâlde ölüp gitsem kafirden sayarlardı ya beni. Kimse de dinlemezdi derdimi, kocam aklıma girdi desem zebaniler mi acıyacaktı halime?

 

"Gülüp durma mustur. Biz böyle pis pis mi duracaz?"

 

"Bak orda haklısın Züleyha. Baya kirletmişim seni."

 

Anam bu beni şeyine takmıyo. Valla daha işin gırgırında.

 

"Asil banyo yok mu burada? Ben duramam. Ölüp gitsem duam okunmaz."

 

Ben yanıp durayım hâlâ herif keyfinde. Yüzüme gülerek bakıp şap diye öptü yine ağzımdan.

 

"Azıcık işim var. Kemal ağabeye tembihleyim, sonra beraber gidelim eve. Birde banyoyu deneriz."

 

Züleyha sen boku yemişin bacım. Adama sen iman dersi vermeye kalkma, o daha yeni indirdiğini kaldırmanın peşinde.

 

Kucağından kalkınca bi of daha çektim. Bu herifin onca tohumu hala benim üzerimdeydi. Neyse ki ben bişey demeden Asil ayaklanıp önünü ilikledi de masasının üstünden bi tomar peçete verdi. Az çeki düzen verince kendime gösterdiği lavaboya koştum. Bir sürü adım attım Allah'ım, valla haram haram bi sürü adım attım ya ben!

 

Lavabonun aynasında kendimi görünce tövbe çektim halime. Lan mustur herif, ne diyecektim ben şu kılığıma bahane. Yukarda tır mı çarptı diyecektim? Şu halim kamyon altında kalmaktan beterdi.

 

Ben ne güzel tarayıp, toplamıştım saçlarımı. Yoluk yoluk olmuştu hep bunlar. İyice elimi yüzümü yıkayıp, elbiseyi düzene soktum. Saçlarımı da az ıslatıp yatıştırdım da çıkabildim içerden. Kapıda beni baştan aşağı süzdüğünü görünce kan beynime sıçradı.

 

"Çek o gözlerini nursuz! Bi gündüz gözüyle bak öyle, nasıl oyuyom? Şu halime bak. Giyindim, süslendim sopa yemişe döndürdü beni."

 

"Daha çok yeni sevişmiş gibi duruyorsun ama sopa yemiş gibi demek seni rahatlatacaksa bir şey demiyorum zümrüt göz. Gerçi... Bir nevi sopa yedin Züleyha."

 

Edepsiz, utanmaz. Ar damarı çatlamış mustur! Cenabet halinle ettiğin lafa bak. Ben bu haldeyim de sen düğünlük müsün? Rezil olacaz valla koca restorana. Söylene söylene aşağı indim.

 

"Bu kapıdan çık güzelim. Nazlı'yla, Miniş bahçede. Bende hemen Kemal ağabeyi görüp geliyorum."

 

Kafamı sallayıp çıktım dışarı. Gözümü güneş nasıl aldıysa elimle örtmeden edemedim. İlerde bahçe salıncağında kızımla, Minişi eğlenirken gördüm de rahatladım. Allah Minişime güzel yazı yazsın. Bi onun elindeyse kızım, gözüm arkada kalmıyodu. Adımımı onlara atacaktım ki biri seslendi.

 

"Züleyha Hanım..."

 

Dönüp bakınca donsuz Çiğdemi gördüm de yüzüm düştü. E bana da saltanat buraya kadardı işte.

 

"Buyurun, bişey mi vardı?"

 

"Pardon. Görünce konuşmak istedim sizinle."

 

"Hayırdır inşallah, neydi mevzu?"

 

Baştan aşağı süzdü her bi yanımı. Bile isteye suratını eğmiyo mu çarpacam ağzının ortasına.

 

"Geçen hafta ziyaretinizde beni yanlış anlayıp Asil Beye şikâyet etmişsiniz."

 

"Şikâyet..."

 

"Evet, çok komiğime gitti aslında ama yaşınızı düşününce normal tabi. Ergenlikten yeni çıkmış olmanız bazı davranışlarınızı açıklıyor. Anlıyorum ben sizi. Ama yanlış anlamışsınız. Ben sizi rencide etmek istememiştim. Asil beyle o kadar sohbetimiz, muhabbetimiz var ama hiç evleneceğinden bahsetmemiş olması haliyle çok şaşırttı. Halbuki hayatındaki tüm değişimleri anlatırdı kendisi."

 

Hah... Bi yaprak dökümü Ferhunde'miz eksikti. Gel anam sende gel. Valla ışığı gören geliyo, ne olacak sanki sen de gel.

 

Az eğlenek bakalım, ne kadar pisleşecen? Alttan alta kocanla aramızdan su sızmıyodu de bi bana, hadi o saçlarını nasıl eline veriyom izle beni.

 

"Gerek görmediyse zaar. Malum Asil, hayatındaki önemli şeyleri ele güne pek anlatmaz."

 

Sonki komik bişey demişim gibi güldü yelloz. Gülecem diye de suratını yine eğip büktü.

 

"Yok canım ne eli? Aile gibi olduk biz burada. On aydır çalışıyorum, yuvamı bulmuş gibiyim."

 

Tabi sana da yuvanı başına yıkacak Züleyhadan bahsetmedilerse demek ki. Böyle rahat rahat atıp tutuyon. Bide ben üstünden geçince konuş bakalım, halin kalacak mı?

 

"Allah Allah, bak sen şimdi böyle deyince bi şaşırdım."

 

"Neden ki?"

 

"E Asil, Çiğdem Hanım pek patavatsızdır, kendi aramızda idare ediyoz dedi daha dün bana. Yaşınızı başınızı almışınız da nerde ne konuşacağınızı öğrenememişsiniz. Ne yapalım! Allah'ın işi, bi yerden verirken diğerinden alıyo demek ki."

 

Hah... Öyle aval aval baktırırlar adamı. Kız bu ya çok dizi izlemiş ya da essahtan salak. Böyle kocamla yakınmış gibi konuşunca küsüp burayı terk etmemi de beklemiştir Allah biliyo ya. O sümsük akılsızlar ne ediyolardı, koşarak kaçıp bide ağlıyolardı ele?

 

Baktı ben oltasına takılacak balık değilim dikeldi bi yüzü. Sinirden sol gözündeki seğirti pek komiğime gitti.

 

"Çok şaşırtıcı gerçekten. Bu kadar saf olmanız üzdü beni. Bir hemcinsimin bu şekilde kullanılıyor olması içime dokunduğu için gelip konuşmak istemiştim. Ama sanırım siz halinizden memnunsunuz."

 

"Neymiş benim halim de bakalım bi Çiğdem Hanım."

 

Az bi rüzgar esince saçımı yana savurdu. Gözü ok gibi boynuma saplandı hemen. Alt dudağını yandan yandan kemirmeye başladığına göre boyu devrilmeyesice mustur işaret bırakmıştı. Neyse lazım oldu şimdi diye kızmayacaktım.

 

He anam iyi bak. Herif bulduğu yerde kıstırıyo, öyle düşkün bana.

 

"Sonuçta Asil Bey olgun, bilgili, görgü sahibi bir beyefendi. Gerçek bir evlilik arzulasa denk biriyle gerçekleştirirdi. Ama kızı gibi bir gerçek var ortada. İlgilenilip, bakacak birini istemesi çok normal. Ama istemeden sizin için üzülüyorum. Genç yaşınızda yaşı sizden hayli büyük, çocuklu bir adamla evlenmek durumunda neden kaldınız acaba?"

 

Yok anam! Ben efendi, uslu olacam da yaşadığım hayat pek müsait değil. Yoksa ben istemem mi hanım hanım olayım? Kimseye çemkirmeden, nazenin bir hatun gibi ortada dolanayım. Kimseyi derdinden vurmak yiğitliğe sığmıyoda ortada denk bi yiğit yok ki mertlik yapalım. Mecbur anladığı dilden konuşacaz!

 

"Allah iyiliğinizi versin Çiğdem Hanım..."

 

Sesim kulağında çınlasın diye güçlü bir kahkaha attım.

 

"Size öyle mi dediler? Siz el aleme bakman, onlar uzanamadıkları her ciğeri mundar diye lekeler. E size de evde kalmış diyolar. Otuz bir yaşında ne evde kalması halbuki değil mi? İki kez nişanlıdan bırakılınca ecnebi memlekete kaçtı diye laf çıkarıyolar. Kör olmasın bu millet. İlla hasedini yayacak ortalığa. Çok şükür Allah'a, Asil'imin gönlü de gözü de benden başkasına kaymıyoda böyle astarsız lafları duymuyo. Yoksa şu dediklerinizi duysa Allah muhafaza işinizden eder. Dışardan belli etmez pek ama benim kocamın asabiyeti çok fena çok."

 

Seni de arada harcamış gibi oldum kocam da yuvamıza uzananların ümüğünü sıkmam lazım şimdi.

 

"Kim diyor bunları? Nasıl laflar bunlar? Yalan üstelik. İki kez nişan atan da benim. Kariyerim için evlenmeyi geri planda bıraktım. Ama görüyorum ki siz beni iyi araştırmışsınız. Hayır neden bu kadar dert ettiniz ki siz beni?"

 

Hadi bakalım Züleyha. Bu kadar eğleştiğimiz yeter. Bu aklını hamura çevirmiş karıyı hizaya sokalım. Üstüne üstüne iki adım daha attım. Kendimi dikleştirdiğimde benden kısa kalan kadını tiksintiyle süzdü gözlerim.

 

"Senin beni sorup soruşturduklarından aldım haberini. Anladım seni... Ali Cengiz'i pek seviyon sen. Emme benle en son aşık atmaya çalışan memleketten, evinden sürüldü haberin olsun. Seni bir daha kocama iş atarken göreyim, kendine yeni bir ekmek kapısı ararsın! Ha maksadın ekmek kazanmaksa! Şu an pastasını pişirdiğin restoran kocamın bana nikah hediyesi haberin olsun. Kimi küçük gördüğünü, üstüne oyun çevirdiğini iyi düşün. Bir lafıma bakar senin süngünün düşmesi. Bi kerelik ekmeğinle oynamıyom. İnsanlığıma say. Ama bir daha kocama yılışarak bak, adını öyle sıvaşarak al ağzına bak bakalım ergenlikten yeni çıkmış Züleyha sana neler eder? Evli barklı adamlara yalanarak bakmamayı bi öğrenemediniz. Gidip huyuna suyuna yakışanın nikahında olmak pek ağır geliyo sizin gibilere. Az haysiyetiniz olsun. Herifin çocuğu, karısı var deyin azıcık da. Az kendinize hürmetiniz olsun. Asil he dese metres mi olacan arsınmadan? Kadınım kadınım diye geziyon, kendine evli adama göz dikmeyi mi layık görüyon? Senin sana ettiğini düşman etmez! Şimdi ben daha da zıvanadan çıkmadan, git kekini neyini çırp. Vallaha bana geliyolar! Bana gelen gelince, sonu pek acıklı oluyo..."

 

Tırnakların alev aldı bebeğimmmmm 🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥

 

Loading...
0%