Yeni Üyelik
52.
Bölüm

51.BÖLÜM~GÜVEN~

@orenda

 

 

Üzüntüsü, korkusu bedeninde titreme olarak dönüyordu ona. Asil karşısında ağlamasına ve titremesine dayanamayıp, canının içine sokarcasına sarıldı. Duydukları hiç de tahmin edebileceği şeyler değildi. Adamdan sapık diye bahsetti kadın. Üstelik ailesi felaket berbat insanlardı. Züleyha bu yaşa kadar nasıl dayanmıştı böylesi bir hayata?

 

Peki bu kadar kötünün içinde nasıl koruyabilmişti kalbinin parlaklığını? Asil öfkeliydi ama aynı zamanda büyük bir şaşkınlık da yaşıyordu. Şu zamana kadar tek damla yaş akıttığını görmediği karısının sağanak gibi yağan yaşları yüreğine köz gibi düşüyordu.

 

Titreyen karısını kucağına alıp yürümeye başladı. Kolları hemen boynuna dolanmış, kedi gibi göğsüne sinmişti zümrüt gözlü sevdiği. İçinde korkunç bir ses sürekli ya kaçamasaydı, ya halan bulup getiremeseydi deyip, onu kor ateşlere atıyordu. Bu ihtimali bile düşünmek böyle acıysa, yaşamak kahredici olurdu.

 

Asil, yeryüzünde herkese kafa tutacak kadar bağlanmıştı ona. Şu zamana kadar aklına uğramayan şeytanlar dile geldi.

 

Ona yaklaşanı yok et!

 

Bunu yapardı. Bunu Züleyha ve Nazlı için hiç düşünmeden yapardı. Mustafa olacak şerefsiz karısına uzanırsa onu kendi elleriyle parçalardı. Ömrü boyunca hayalini bile kurmayacağı kadar güzel bir ailesi vardı Asil'in. Bunu bozmaya çalışan kim olursa olsun, cehennemde yanma pahasına günaha girerdi.

 

Banyoya götürdüğü karısını kucağından yere indirdi. Çok korkuyordu... İçi sızladı. Züleyha’yı tanıdı tanıyalı gözleri hiç böyle korkuyla bakmamıştı. Gerçekten o adam tarafından bulunma ihtimali bile korkudan gözünün renginin çekilmesine sebep olmuştu.Küveti doldurması için, suyu açtı. Güzel bebeğinin tenine çok yakışan, baktıkça hayran bırakan elbisesini üzerinden sıyırdı.

 

Kendi de kıyafetlerinden arınınca karısını küvete oturttu. Arkasından da kendi girince göğüslerine yükselmiş su, biraz daha arttı. Başını göğsüne yaslayıp, iyi hissedene kadar onunla ilgilenecekti. Elindeki lif oldukça naif bir şekilde tenini köpükledi. Saçlarına şampuan sürüp, okşadı. Bir bebeği sever gibi parmakları tenini sevdi.

 

Sadece ağlayıp biraz rahatlaması için ona alan tanıyordu ama daha fazla buna nasıl katlanır asla bilmiyordu Asil.

 

Züleyha o ana kadar sessiz sessiz ağlarken Asilin saçlarını taramaya başlaması hıçkırarak göz yaşı dökmesine neden oldu.

 

Onu böyle görmek istemiyordu ki Asil. Parlak yeşil gözleri neşe dolunca bahar çiçeklerini andırıyordu. Gülümsemesi güneş kadar ısıtıcıydı. Sesi ferah akşamüstü meltemiydi. Şimdi acıyla ağlayışı, varlığını bilmediği duygularını ayağa kaldırıyordu.

 

"Züleyham... Güzeller güzeli zümrütüm. Bir bak bana güzel bebeğim."

 

Züleyhanın zorla yüzünü kaldırıp Asile bakmasıyla Asil dudaklarını alnına yasladı.

 

"Ben sana bakınca ne görüyorum biliyor musun Züleyha?"

 

Karısından ses gelmese de devam etti. Asilde bir Züleyha ne demek anlatabilirdi karısına.

 

"Çok büyük bir devrimin isyancısını. Koca bir düzenin bozulmasındaki kilit taşını. Küçüğüm demeden girdiğin sorumluluklar, eziyet gördüğün evdeki, iki masum için ayak da dimdik duruşun… Sizin biçtiğiniz kaderde yaşayacağıma kendi yolumda ölürüm deyip buralara kadar gelişin... Züleyha, sen bir kadının güçlülüğünün en somut halisin. Sana çok aşığım ve sana tahmin edemeyeceğin kadar hayranım. Nazlı'yı kendi kanından sayıp sevmene, bana verdiğin yuvaya, bizi koruyup, kollayışına çok hayranım. Hayatımın hiçbir döneminde karşıma çıkmadı senin gibisi. Ve iyi ki çıkmadı. Otuz iki yıldır seni bekliyormuşum gibi hissediyorum ben. Kalbim tüm ömrü boyunca yolunu gözlemiş gibi. Şimdi ben böylesi bir cennete sahip olmuşken onu elimden almalarına izin verir miyim?"

 

Asil alnına sürtüne sürtüne söylediklerini geriye çekilip gözlerine bakarak devam ettirdi.

 

"O adam kimse bunu deneyebilir ama seni benden alamaz Züleyha. O adam saçma bir kin güdebilir belki ama parçalanmayı göze alması gerekecek. Korkmanı, bunu kendine yük yapmanı istemiyorum. Sana uzanacak her elin önce bana değmesi lazım. Ben, benim cennetime dokunanı yakmadan bırakmam Züleyha. Benim zümrütüme uzanan yanar."

 

"Asil..."

 

"Söyle benim güzel bebeğim."

 

Nazlının bebek masumluğu Züleyhanın korkuyla kızarmış gözlerinde can buldu. Sığınmaya, inandırılmaya ne kadar ihtiyacı var Asil sadece yüzündeki korkuya bakarak görebiliyordu. Bahsedilen adamın gerçekten bu korkuyu hak edip etmediğini düşündü tam o anda.

 

"Dokunmasın kimse bize. Ben sizinle çok mutluyum, önceden bilmiyodum ki bunları. Ama şimdi yaşadım. Seni, Nazlı'yı yaşadım. Kaybedersem ayakta kalamam artık..."

 

Asil iyice sarıp sarmaladı. İncecik bir titreyiş geçti Züleyha’nın teninden, Asil dudaklarını bastırdı nabzına.

 

"Öyle bir şey olmayacak! O orospu çocuğu, havlamanın ötesine geçemeyecek. Biz evimizde, hep böyle kalacağız..."

 

*****************

 

O gün Asil'in kulağıma söylediği her şeye inandım. Kendime bi kere izin verip güvenmeyi seçtim. Şu zamana kadar bir tek kendine sırtını yaslamış Züleyha, şimdi kocasına yaslanmayı seçti.

 

Toparlanmam üç günümü aldı. Sonra boncuk kızım annisini böyle görmeye dayanamamış olacak ki tay tay durmaya başladı. Bi kenardan kendini sağlama alınca üç beş saniye ayaklarının üstünde duruyodu. Harap olan sinirlerim mi yoksa Nazlı'mın ayaklarının üstüne basışının sevinci mi bi kere daha içim çıkana kadar ağlattı beni. Hele birde ayakta durduğu an gözümün içine bakışı bi vardı ki.

 

Bak diyodu sanki kuzum. Bak ayaktayım, sana gelecek ayaklarımı büyütüyom. Adımlarım sana gelsin diye çabalıyom anne diyodu benim boncuğum.

 

Ağlamam daha bi içli oldu onun boncuklarına bakarken. Ama sonra dur dedim! Dur Züleyha, ne oluyo sana? Mustafa kim köpekte sana ulaşacak? Sen kimsesiz Züleyha değilsin ki. Ardında dağ gibi kocan, kale gibi halan var. Seni önüne atacak kimse yok buralarda. Yetim Züleyha değilsin sen. İtilip, kakılan, dayakla terbiye olan Züleyha Kütahya'da kaldı. Sen burda kıymet görüyon. Gözüne bakıyolar iyi ol diye. Senin yuvan bura. Asilin dediklerini tekrar ettim içimden. Bana uzanacak eli düşünmeden yakacak bi kocam vardı benim. Kurak geçen yedi yılım bitmişti artık.

 

Çok şükür kendimi kaybolduğum yerden buldum da toparlandım.

 

Şimdide akşama gelecek misafirin derdine düşmüş mutfakta koşturuyoduk. Birgül'ün kaynanasıgil yemekli misafir olacaklarmış. Neslişah hanım kızlara bi liste vermiş ki sanırsın seferden dönen hünkarın sofrasını kuracaz.

 

"Abla içli köfteyi ben hallederim. Sen sütlü nuriyeyi halletsen?"

 

"Miniş odaların tozunu alıp gelir şimdi. Tek başına onca köfteyi nasıl edecen gelin hanım?"

 

Sultan ablanın lafı bitince Birgül de içeri kıyın kıyın girdi. Bi karın ağrısı vardı sanki. Yüzü bi tuhaftı.

 

"Semiha anne içli köfte yap da yiyelim dediydi. Bende yardım edeyim, şimdi yapmasam illa sorar."

 

Zarife abla bile kaynattığı şerbetten gözünü ayırıp bize döndü. Bu Birgül mutfağın yolunu iş için bilir miymiş ki? Uğraşasım olmadığından bide pek mahzun göründü gözüme, üstüne gitmek istemeyince yol açtım.

 

"Elini yıka da otur karşıma. Ben iyice yoğuruyum hamurunu. İçi hazır zaten."

 

Bana yan yan baktı da bişey demedi. İşi düştü ya laf edememek nasıl zoruna gidiyodu kim bilir? Gülecek gibi oldum haline de sevabına elleşmedim. Sonunda başına oturunca başladım göstermeye. Ama yok anam yok. Nazlı eder de bu kızdan bi yol olmaz.

 

"Kız Birgül, sinir hastası olacam ya şimdi. Anam ince et diyom sana. İçine ne kadarcık kıyma girer onun. Hah bak böyle ez parmağınla. İyice incelt."

 

Dedim de kime dedim? Hırsımdan yarı pişmiş kıymayı kaşıklarken Sultan abla elime vurdu karnımda kurt olur diye gözünü belertip.

 

"Milletin içinde tuvalet diye kıvranırsan en çok ben gülerim gelin hanım."

 

"Bilmem mi abla? Sen varken hiç düşman aramıyom çok şükür etrafta. Tüm tadı senden alıyom."

 

"Ne sandın gelin hanım?"

 

Kıkırtımla belli ede ede küçücük boyunu süzdüm.

 

"Ne bileyim anam ben? Boyun küçük, e etine dolgunsun da maşallah. Yaş da kemale erince ununu eleyip eleğini asmışındır diyodum."

 

"Vallaha evin gelini demem yolarım o saçlarını. Hem bodur tavuk her daim piliçtir. Hiç mi duymadın?"

 

Kahkaham mama sandalyesinde her yanını yoğurda bulamış kızımı bile sıçrattı ya.

 

"Kız Allah iyiliğini versin emi. Haklısın abla, ne deyim. Senin yarın olsak yeter bize. Duy bunları Birgül, evlenecen yarın bir gün. Hep ibretlik bu laflar. Sende boydan gödeksin, herifin boyuna laf ederse böyle dersin artık."

 

Elindekini parmağıyla inceltirken yine parçaladı. Utanmış halde hemen bana bakınca sırıtarak elindekine baktım

 

"Kısa değilim ben, sen uzunsun. Türkiye ortalamasından iki santim kısayım sadece."

 

Yan yan baktım dediğine. Belli etmemeye çalışıyodu emme onunda gülesi vardı. Şu Neslişah fitleyip durmasa yola getirirdim ben bu kızı ya anası pek beterdi.

 

İşleri kolaylayıp yerimden kalkınca işin büyüğünün gerimde durduğunu gördüm.

 

"Kız boklu göt, senin halin ne? Kız kulağına kadar yoğurda bulanmışın ya sen. "

 

"Anninini..."

 

"Hiç dişini göstere göstere gülme boşuna. Sabah yıkamadım mı ben seni? Ne olacak şimdi bu halin? Hem iki dişinin ne havasını atıyon essahtan var gibi. Gedik dişli ebelere benziyon. Nerde onların devamı. Az kendini üzüp üstten de iki tane çıkarsana. Salatalığı bile gevişliyon annem."

 

Çığlığı basıp mama sandalyesine döktüğü yoğurdu iyice sıçrattı ortalığa.

 

"Gel buraya gel. Bi tur daha yıkayalım bari. İyice balığa döndün. Kışın hiç heveslenme haftada bi sokarım o banyoya seni. Cici giydirelim hem sana. Züleyha’nın çirkef kızı da pek çirkinmiş demesinler. Hem milletin içinde cazgırlar gibi bi çığlığı bas bak ne ediyom o kollarını?”

 

Kucağıma aldım da zor zapt ettim. Her yanı battığından sağ olasıca beni de yoğurduna buladı. Mutfaktan çıkınca da Asil'in halamla kapı ağzında konuştuğunu gördüm. Beni görünce ikisi de suratlarını yaya yaya güldüler.

 

"Haliniz ne zümrüt göz?"

 

"Onu kızına soracan Asil Efendi. Hoş geldiniz hala. Ne ara geldiniz, duymadım hiç?"

 

"Hoş buldum kızım, yeni girdik bizde. Misafirlerden önce gelelim diye erken çıktık restorandan."

 

"İyi etmişiniz."

 

"Hadi yürüyün bakalım zümrüt hanım. Kızınla kendinize çeki düzen verin. "

 

Yan yan baktım Asil'e. Kızının ettiğine az utansın dedim emme nerde?Odaya çıkınca o da peşimizden girdi. İkimize de gülümsüyerek bakıyodu.

 

“Asil ben kızı yıkayıp versem sana, hazırladıklarımı giydirin mi? Bende hemen bi suya girip çıkacam. Yemek koktum."

 

"Tamam zümrüt göz, gelirler birazdan hızlı ol hadi."

 

Adam haklı diye hızlı hızlı yoğurtlu yumak kızımı yıkadım. Havlusuna sarıp babasına uzattım. Bende hemen suya girip üstüme sinen kokudan kurtuldum. Kapı tıklayınca gözümü araladım.

 

"Züleyha biz aşağı iniyoruz, hadi çabuk ol biraz."

 

"Tamam... Çıkıyom şimdi..."

 

On dakika kurulanmaya uğraşıp saçlarımı da Zeynep’in öğrettiği gibi güzelce topuz yaptım. Topuzum bi kazaya belaya gitmeden de aklımdaki elbiseyi geçirdim üstüme. Evin geliniydim neticede. Az ağır oturaklı bişey giymek icap ediyodu. Yüzüme de sağa sola sıvaştırmadan tek sürebildiğim ruju sürüp aşağı indim koştur koştur.

 

 

Asil, Nazlıyı güzelce giydirmişti. Odasından başka yerde uyursa diye tuttuğumuz pusetin içine yatırmış, hasret gideriyolardı. Kızıma ayırdıklarım da nasıl yakışmıştı. Görgüsüz mü bu demesinler diye bi örnek giymedim bugün kızımla. Ama kimin kızı olduğunu göze sokacak kadar uydurdum. Kucağıma alınca daha bi yakışmak lazım dimi ama Nazlıyla? Bu kızın anası da kimmiş dedirtmemek lazım.

 

 

 

 

Odaya girince başı bana döndü. Üsten aşağı iyice bi süzdü. Tabi laf edecek bişey bulamadın ya kaşını bile çatamıyon demi Asil Efendi? Eteğim bileklerime kadardı. Göğsümü de yukardan baksa bile göremezdi. Ağır oturup, ağırlığımla tartılacam dünürlere. Yol yordam bilen karına biraz daha imrenerek bak diye nasıl hanım oldum gör bi Züleyhanı.

 

Birgül'de hanım hanımcık giyinip içeri girince kapı sesiyle herkes ayaklandı. Neslişah hanım atıla atıla öne geçti hemen. İyi anam engel olmuyoz hiçbirimiz. En misafirperver sensin. Sofraya su bardaklarını bari koyaydın emeksiz karı!

 

"Hoş geldiniz... Buyrun..."

 

Nazlım kucağımda, kocamda yanımda geride durduk biz. Millet yerleşip üç beş hasbihalden sonra sofraya geçildi. Murat enişte Birgül'e yanıktı belli. Oturup kalktıkça güzel bakıyodu. Gözü sekiz derece miyopsa demek ki. Birgül’ün kaynana da bi Birgül'e üstten bakıyodu. Gönlünün de bu kadar olmadığını belli etmesen be kadın.

 

" Züleyha kızım, alıştın mı evine?"

 

"Alıştım çok şükür Semiha teyze."

 

"Allah bozmasın, pek de yakışıyonuz maşallah."

 

Bi beni bi Asil'i süzerek bakınca benimkinin de hoşuna pek gitti duyduğu. Zaten herifim yaşına takmıştı kafayı. Az şöyle övün de içi ferahlasın. Elinde çatalla önündekini didiklerken eli bacağıma gitti.

 

Anam anam anam...

 

Ne ediyo bu gevur onca insanın içinde? Dizimdeki el üste doğru sürtünerek gidince şap diye yakaladım milletin içinde azıtan toynaklarını. Sonra yerine koyayım yolunu şaşırdı herhalde deyip kendi bacağının üstüne koydum. Ama bilin ki vallahi büyükler doğru söylüyo. Alışmış kudurmuştan beterdir. Herif sağımı solumu yoklamaya nasıl alıştıysa yemek demiyo, insan var hiç demiyodu ya.

 

Ben tuttuğum eli bacağına koyacakken elim koca avcunun içinde kaldı. Gözümün kenarıyla bi masayı yoklayıp yolu yol olmayan kocama baktım. Hiç masanın altından hangi Züleyha’yı mıncıklıyom demeden usul usul yemeğini yiyodu mustur. Avcundaki elimi çekecek gibi olunca bacağına bastıra bastıra sürttü. Neyse bunda bişey yok deyip bardağa uzandım da tek yudum su alacaktım. Gevur yine yaptı yapacağını. Bacağını okşattığı elimi ejderhasının başını sıvazlasın diye önüne koyunca içtiğim su genzime kaçtı.

 

Ben ciğerim sökülür gibi öksürürken millette kaldırmış suratını halime bakıyodu. Beni bu hale düşüren kendi değilmiş gibi bir de sırtıma pıt pıt vurup duruyodu mustur.

 

"İyi misin Züleyha? Birden çok mu içtin ki? Acelen ne zümrüt göz, susuzluktan yandın mı sanki?"

 

Az kendimi toplayıp ağzımı peçeteyle silerken dibine yanaştım.

 

"Şu sofradan kalkarız emme biz. O odaya çıkarız. Tüllü tüllü gecelikleri giyip mabadımı sana dönüp nasıl yatıyom bi gör sen Züleyha'yı."

 

Sırıtarak bakan yüzü son dediğimle asılı kaldı. Biliyo tabi adam. Daha önce ortada koymuşluğum var. Ejderhasını harlayıp, uçuşuna mâni olmuşluğum var. Aha böyle yüzünde korlar adamın gülüşünü.

 

"Züleyham..."

 

Miyavla Asil Efendi. Az eteğimde gez bakalım. Korku içine yer etsin de benle uğraşmak neymiş öğren.

 

"İçli köfteleri sen mi yaptın Birgül?"

 

Semiha teyze konuşunca yemeğiyle oynayan Birgül bi masadaki köftelere bi bana bi kaynanasına baktı. Öylece melül melül bakınca dayanamadım, gözümü açıp kapattım. Oncacık işmardan da anla Birgül...

 

"E-evet Semiha anne..."

 

"Kızım bunun hali ne? Az incelteymişin ya. İçi hamur olmuş kalınlıktan. Kıyma bile dirhemle girmiş."

 

Vay boyun devrilsin karı. Teyze dedim de saygını saydım. Birgül'ün yüzü kireç gibi oldu. Gözü Murat enişteye düştü de utancından hemen çekti. Murat enişte de sesini pek çıkarmadan “anne!” diye azarlayacak oldu. Birgül daha bi utandı o zaman. Bi an annesinden medet dilendi emme o gevur da çatmış kaşını kızına bakıyodu. Lanet olsun içimdeki pamuk şekere. Şu kadar insanın içinde edilir mi hem hiç böylesi laf? Hem bu karı bilmiyo emme benim görümcemi bi ben itin götüne sokup çıkarırım. Kimseye laf ettirmem çok şükür!

 

"Onlar Birgül'ün ettikleri değil Semiha teyze. Benim geldiğim evde pek yapılmazdı da ben bilmiyom. Asil de seviyo diye Birgül'e bana öğret dedim. Beceremedim pek. Bak şu yandaki küçük küçük olanlar Birgül'ün ettikleri. Sen gelinininkini ye. Sözüm olsun, bi daha ki gelişine kadar Birgül nasıl ediyosa öğrenecem ben."

 

Kadın bi önündekine bi ortaya konulana baktı. Tepsidekini çekip aldı yedi de kaşı havalandı. Birgül de soluğunu tutmuş öyle bakıyodu.

 

"Güzel olmuş... Eline sağlık kızım. Sende üzülme kızım, yaşın genç öğrenin hemencecik."

 

Allahtan yalanımı yüzüne sıvaştırmadan geriye yaslandım. Gözüm masaya kayınca Dilber halamın bana gülerek bakışını, göz göze gelince de gözünü açıp kapatışını gördüm.

 

Hani olur ya. İyi bişey edersiniz de anneniz gururlanır. Sizi böyle resim izler gibi izler hah işte tam öyle baktı halam yüzümün her yanına. Asil de iyice dibime girip saçlarımın üstüne öpücük kondurdu. Alıştıydım artık bu haline. İnsanlarda kınayarak bakmayınca hoşuma bile gidiyodu.

 

"Senin o güzel kalbini yerim ben."

 

Fısıltısıyla gülüşüm büyüdü. Semiha teyze gözünün altından bakıp gülerken halimize, Murat enişte açık açık sırıtıp Asil'e sataşıyodu. Millet utanmış, beceriksiz karısını teselli ediyo sandı zaar.

 

Çok şükür kaynatamı doyurduk da kalktık sofradan. Zeynep, Birgül, ben masadan ne bulduysak alıp mutfağa taşımaya başladık. Elimdekileri tezgâha koyunca ardımı dönüp kapıya baktım.

 

"Kız Birgül, yarından tezi yok her gün içli köfte yapıyoz. Bu karı bi daha gelene kadar ilmiyle öğrenmezsen valla benden çekeceğin var. Yalanımı bi ortaya çıkar, bak gör Züleyha seni nasıl per perişan ediyo."

 

Şaşkın şaşkın baktı suratıma. Bu da pek alık be.

 

"İkimiz mi? Bana mı öğreteceksin?"

 

"İkimiz Birgül hanım, ikimiz! Şu kaynana milletinin de dili çekilsin, beğenmediysen bırak yelloz karı. Bak bi daha diyom, yalanım ortaya çıkarsa elimden çeken Birgül. Benim hırsımı üstüne bulama."

 

Bi Sultan ablaya bi Zeynep’e baktı. Ne edeceğini şaşırdı herhalde dediğim laflarla. Başını öne arkaya sallayıp tamam demeye getirdi. Geri gidecek gibi oldu duraksadı.

 

"Şey.. Züleyha sağ ol..."

 

Zeynep de bep tatlı bakıp, öpücük attı bana. Birgül önde Zeynep ardında çıktı mutfaktan.

 

"Dayanamadın mı gelin hanım?"

 

İç çektim. Mutfaktan çıkıp gitmiş kızların ardından baktım bi zaman.

 

"Kaynanası yüzünü yer edince Birgül anasından medet umar gibi baktı. Ben iyi biliyom o bakışı abla. Yaşın kaç olursa olsun, ana beni kurtar demek o bakış. Umduğunu her bulamadığında sana kötü laf edenden ziyade sahipsiz kalışın yüz misli acıtır canını."

 

"Pek akça kalbin. Allah Asil'ime gönlü güzelini versin diye çok dua ettiydim. Çok şükür ettiğim duanın bin mislini verdi yüce yaradanım."

 

Bu kadar duygusallık, övülmek bana bile fazlaydı. Yüzümü çevirip, muzip bi gülüş kondurdum sıfatıma.

 

"Hem o sünepe Kenan'a o kadar dedim abla. Benim olan benimdir. Görümcem paralanacaksa ben paralarım, Allah'a çok şükür kimseye vermem o fırsatı. "

 

Mutfaktan çıkışımla, attığı kahkaha konağı uyuttu bodur piliç Sultan'ın. Ne deyim? Benim olan benimdir, ele yedirecek Züleyha mıyım hiç ben?

 

Loading...
0%