@orenda
|
Saat gecenin bilmem kaçıydı ama bizim zerre uykumuz yoktu. Asil göğsüne yaslamış beni, saçlarımla oynuyodu. Niye bilmem devam etsin diye sesimi de çıkarmıyodum.
"Uzun zaman oldu, sen susamazsın bu kadar. Daralmışsındır."
Dediğiyle gülecek gibi oldum.
"Valla inanmayacan ama konuşasım gelmedi. Yoksa bende bi şaşırdım halime."
Kısık, ama içimi hoplatan bi kahkaha döküldü dudaklarından.
"Hadi bir şeyler anlat bana. Sesini duyayım."
"Ne anlatayım ki?"
"Bilmem. Züleyha'ca bir şeyler işte. Hem beni güldüren hem de aklımın almayacağı bir şey olabilir."
"Aklıma gelmiyo ki şimdi sen böyle deyince. Ama sıra sende olsun bu sefer. Sen anlat. Bana kocamı, Asil'i anlat."
Bir iki dakika hiç ses çıkmadı. Uyumuş gibi göğsüde ağır ağır inip kalkıyodu. Sonra derin bi nefes aldı da konuşmaya başladı.
"Sen gelene kadar çok da bir şeyi yoktu ki Asil'in. Neyini anlatayım?"
"Olsun, ne anlatırsan dinlerim. Eğer üzmeyecekse seni ilk evliliğini anlatsana. Hep mi kötüydü? Nasıl oldu?"
Derin bir soluk aldı. Sormasa mıydım ki? Ama çok merak ediyodum ben onu. İnsan Asil gibi biri tarafından sevilip, bunun nasıl nankörü olurdu?
"Toplasan iki yıllık bir evlilik Züleyha. Nişanlılık sürecini de eklersen en fazla üç yıl. Dönüp baktığımda hiçbir şey yaşamamışız. Hiçbir şeyi paylaşmamışız. Ben bunu seninle yaşadığım duygularla, daha yeni fark ediyorum. Ne acı değil mi?"
"Sevmediyse seni niye evlendi ki?"
Hadi benim bahanem vardı onun zoru neydi canıyla? Başkasına kayacak bir nefsi vardı madem niye etti bunu kendine?
"En çok bunu sordum kendime. Bir de şimdiki hissettiklerimi istemsiz sorguluyorum bazen. Bu yaşadığım gerçek olansa o neydi? Mükemmel bir adam değilim Züleyha. O kırdı döktü de ben susmadım ya. Sesine tahammül edemediğimde çıkıp gittim evden. Restoranda sabahladığım gece sayısını bilmiyorum mesela. Oturup derdimi anlatmışlığım da hiç yok. Birkaç kez sorununu soracak olduğumda aldığım karşılıktan dolayı bende bıraktım peşini. Ne halin varsa gör dedim. Aradığım şey hiçbir zaman büyük bir aşk, sevgi olmadı zaten. Bir aile oluruz, çocuğumuz olur. Sessiz, huzurlu bir hayat yaşarız diye umuyordum. Ama öyle olmuyor ki. Planladığın gibi ilerlemiyor hiçbir şey. Ben nasıl benim istediklerim gibi bir hayat istediysem oda kendi hayalini gerçekleştirmek istedi. "
Yine duraksadı. Aklına takılan mı vardı yoksa bana ne kadarını dese yanlış etmez onu mu tartıyodu hiç anlamadım. Mermer gibiydi suratı. Üzüntü mü öfke mi yoksa saklı gizli bi özlem mi var izin vermiyodu anlayım. Yine başını iki yana sallayıp, onun konuşmasını merakla bekleyen suratıma baktı.
"Tek aklımı karıştıran nişanlılık döneminde deli gibi peşimde koşan kıza ne olduğu? Sürekli arayıp, sorardı mesela. Evlendik ve bitti. Kavgalar arttı. Sonra bir anda bebek diye çıktı geldi. O ara benim rahatsızlandığım dönemlerin başıydı. Başka kadınlara gitmekle suçladı. Onun durumunda kim olsa böyle düşünürdü kızmıyorum. Ama çare de bulamıyordum ki."
"Şey mi? Yani şimdi hiç ben, yani bi sıkıntın olduğunu bilmedim ya. Of yani o da bilmemiştir belki."
Kaşını çatıp, ayıp etmişim gibi baktı yüzüme.
"Züleyha bu konuşmayı yapmak zorunda mıyız? Karımla konuşmak istediğim mevzular değil çünkü."
"Merak ediyom, aklıma takılıyo hep."
"Züleyha ben sana bakarak bile sertleşiyorum anlamamış olman çok normal değil mi? O zaman kendimi tatmin etmek istediğimde sertleşme problemim olmuyordu ama Esma yakınlaşmak istediğinde asla bu gerçekleşmiyordu. Bak bu bir erkek için kolay başa çıkılabilir bir durum değil. Tedavi olmak istedim ama sonuç alamadım. Sonra bir anda çocuk diye tutturdu. Yalan söyledim ona. Tedavi gördüğümü ve hastalığımın geçeceğini söyledim. Allah biliyor ama çocuk lafını duyunca kuş gibi kanatlandı içim. Beklemek istemedi. Tıbbın ilerlediğini, çocuk için iyileşmemin zaman kaybından başka bir şey olmayacağını söyledi. Bir aile olursak problemimin de kendiliğinden düzeleceğine inandırdı beni. Ben de inandım. Gerçekten bir bebeğin tüm sorunları ortadan kaldıracağına, onun tavırlarının değişip düzeleceğine. Ve benim..."
"Senin ne?"
Diyeceği sırtında yüktü Asilin. Omuzları düştü, mahcubiyet çöktü suratına. Utanmış gibi gözümdeki gözü kaçacak yer aradı.
"Tiksiniyordum Züleyha. Bana dokunduğunda midem hasta gibi çalkalanmaya başlıyordu. Kendimi zorlayıp yakınlaşma çabalarında sanki Neslişah karşımdaymış gibi bir anda kustuğum oldu. Belki dedim. Belki bebeğimiz olursa... Baba olmayı gerçekten çok istiyordum. Belki bir bebek beni iyileştirirdi. Onun hâl ve hareketlerinde Neslişah'ı görmeyi bırakacağıma kendimi inandırdım. Konuşurken kullandığı kelimeler bile Neslişah'tı, Züleyha. Onu tekrar Esma olarak görmemi sağlardı belki diye saçma sapan bir umuda tutundum."
Ağzına tükürdüğümün karısı yine sen çıktın ya karşıma? Gönlünde nasıl yara açtıysan ağzından çıkan lafın benzerini duymaya bile illallah ettirmişin adamı.
"Sana ne yaptı Asil? Ben duydum birkaç bişey. Emme sen hiç demedin bana."
İyice karşısına yerleştim. Yüzünde ne varsa kaçırmayın diye gözlerimi bile kırmaya imtina ediyodum.
"O, o çok zalim bi kadın Züleyha. Kalbi kara bir kadın. Bazen kendi evlatlarına bile nasıl böyle davranıyor anlamıyorum?"
"O zaman niye buradalar Asil? Senin zoruna gitmiyo mu? Benim çok gidiyo. Senin kazancının, annenin malının üzerindeki yaşayışı çok zoruma gidiyo."
Burnumun direği sızladı ağzımdan çıkanlarla. Beni yanlış anlar mıydı bilmem essahtan kalbime ağır geliyodu onu kullanışları? Onun ekmeğini yiyip karısına göz diken kardeşi, ardından konuşan bacısı, yükünü sırtına yükleyip ziftlenen babası, hele ki çocukluğunu çalıp o çocukluğun nimetlerini yalayıp yutan kadın çok zoruma gidiyodu.
"Çünkü bir adım atarken önünü ardını düşünmemiz lazım Züleyha? Şimdi ben onu istesem evimden yollarım ama ne sen nede ben onun kadar çamurlaşırız. Neslişah'ı şimdi kovsam kapı kapı dolaşır tüm Adana'ya yalanlarını sıralar. İftiradan çekinmez. Bu şekilde elimin altında, benden korkuyor. Kötü olursak kaybedeceklerinden korkuyor. Ama o zaman korkacak bir şeyi kalmayacak."
"Ne diyecek ki bizimle ilgili? Neyimiz var da diyecek?"
"Bundan beş yıl önce Adana'nın yerini sağlamlaştırmış bir esnafı vardı. Karısını aldatmış şerefsiz. Kadında dişli, hırsıyla yerel gazeteye, televizyona vermiş görüntüleri. Tüm herkesin saygı duyduğu adam bir anda kendinden yirmi yaş küçük kızla birlikte olan sübyancı oldu. Adamın hak ettiği buydu ama yanında çalışanların suçu yoktu. Devretti dükkânı aldı başını İzmir'e gitti. Ama şubat ortasında tam on altı adam işsiz kaldı. Bir anda, kışın ortasında ekmeksiz kaldı. Benim sorumluluğumda Yüreğir'de yani açılacak olan, Seyhan da iki tane ve Kuruköprü'deki ocakbaşı dahil dört restoran var. Toplam ikiyüz çalışan. Zaten adımın yanında bir sürü sıfat var. Şimdi çıksa ortalığa babasını olmadık şeyler yaptı, bizi sokağa attı. Şöyle yaptı, böyle yaptı yeni karısıyla dese o dört restoranın kapısına kilit vurdururlar. Ataya hürmetsiz olurum bir anda. O atanın beni yetim koyduğunu kimse bilmez ama. Kapı kapı ben masumum diye dolaşmam ben ama Neslişah kapı kapı Zalim Asil'in zulmünü anlatır. Şimdi ipi elimde. Kıpırdayamıyor, olmadık laf edip canımı sıkmaya kalkamıyor."
Dedikleriyle kaşlarım kendiliğinden kalktı. Ben hiç bu yüzünü düşünmemiştim ki.
"Dostunu yakın, düşmanını daha yakın tut diyon yani."
"Öyle diyom yani."
Dilimi taklit edince gülesim geldi. Ben kocamı mazlum bilirdim, ondan bu sessizliği sanırdım. Ama kazın ayağı hep aynı olmuyo. Asil ben gibi değildi. Ben huyumu biliyodum, fevriydim bi kere. Ama Asil beş düşünüp bi laf ediyodu. Bi de çok merhametliydi kalbi. İşim baltalanır, parasız kalırım demiyodu da iki yüz çalışana bile sebep olur diye dertleniyodu.
"Aman neyse canım. Kocamla, yatağımda yılan dilli kaynanalığımı konuşamam."
"Hah işte beklediğim hareketler zümrüt göz. Biz bu geceyi konuşalım senle."
Şimdi böyle de demese miydi sanki? Yaparken pek anlamıyo insan emme düşününce ar damarın neredeydi Züleyha diye paralanası geliyo.
"Hiç edebin de yok. Neyini konuşacaz, sus uyu hadi."
Döndüm ardımı uyuyacakmış gibi yattım. Kısık sesle gülüşü çalındı kulaklarıma. Sonrada belime sardı kolunu. İyice sokuldu ardımdan.
"Bu gece benimle sevişen kadını çok sevdim ben. İstediği gibi üzerimde hüküm süren, verdiği kadar alan, benimle beraber oynadığın oyunu çok sevdim Züleyha. Bir gün tamamen bana geleceksin. Hiç utanmadan, çekince hissetmeden. Tüm Züleyha 'lığınla bana geleceksin. Kalbini bana sen vereceksin."
Kulağıma fısıldadıkları yüreğimi yerinden çıkaracakmış gibi çarptırdı. Korku, heyecan girdi birbirine. Ağzından çıkan neyse gelecekte görmüşte, öyle bi inanmışlıkla dökülüyo gibiydi.
Sonra duruldum. Az dinledim içimi, düşündüm. Ne olurdu ki en fazla? Asil'in istediği gibi gönlüm onun olsa ne olurdu? Babamdan sonra sevmeyi bırakan yüreğim bir kere de Asil için çarpardı. Suyu açtım, önünde durmaktan yorulmuş bedenimi çektim köşeye. Yolunu kendi bulsaydı bu sefer. Bir kere de o yol kendi kendini bulsaydı...
Sabaha boklu boncuğumun çığırtısıyla açtık gözümüzü. Asil'le gece nasıl yattıysak öyle kalmıştık. Ama Nazlı Hanım beşikten tutunup ayağa kalkmış bir de kuyruğuna basılmış gibi bağırıyodu. Babası anasını kıstırmışken hanım boncuk ötelerde kaldı tabi.
"Of kızım ama... Niye bağırıyorsun babacığım?"
"O öyle anlaşıyo babası. Anamı tenhada kıstırmışın, ben ne olacam diyo?"
Gözümün biri açıkken diğeri uykudaydı hâlâ. Çıplak koluma sakalını batıra batıra bi öpücük kondurdu.
"Alıp geleyim de rahatlasın."
Nasıl olsa babası getirecek diye hiç yönümü bozmadım. Az uyumaktan her yanım dökülüyodu.
Züleyha az uyumaktan değilse bile çok tepinmekten et kesiği olmuşundur belki bacım. Malum gece pek hareketliydin.
Aklıma düşenlerle kafamı hemen silkeleyip kendime geldim. Gece olan gecede kalsın anam. Gündüz gözüyle hatırlayıp yerin dibine dibine geçemem. Hiç kendimi de böyle kuduruk bilmezdim. Bu Sultan abla çayıma kahveme bişey mi katıyo acaba? O karıdan her şeyi beklerim ben. Asil'in gönlü görülsün diye önüne servis diye koyar hatun beni.
"Bak annesi bak, nasıl tatlı bu kız?"
"Oy yesin annesi onun kırtim kırtim kollarını. Mis kokulu bal kızım benim."
Asil'in üstüme bıraktığı boncuk çikolatamı sabah kokusuyla bir güzel sevdim. Küçük bebek seven bilir. Uykudan kalkınca daha bi tatlı gelir öptüğün yer. Özlemden mi sebep, yoksa onunda var mı bir sırrı bilmem emme başkadır o koku.
"Bugün beraber bir şeyler yapalım zümrüt göz."
"Yaaa... Gitmicen mi işe? Ne yapacaz ki?"
"Bugün gidesim yok hiç. Kırgız'la tanıştırmadım seni, tanışır mısın?"
" O kim ki?"
Hiç öyle adda birini de duymadıydım.
"Atım. Arkadaşım, sırdaşım, dert ortağım birçok şeyim yani."
Dediğiyle hemen yattığım yerden doğruldum.
"Essah atın mı var? Burada mı? Nerde ki ben hiç duymadım."
"Ahırların orada yeri var. Bayağıdır onu da ihmal ettim. Bugün ilgilenip gönlünü alırız. Sever misin?"
"Hiç yakından görmedim ki. Ama severim, çok güzel oluyo atlar."
Elini ağzına sokan Nazlım önce yüzüme sürdü sonra ikram sevap diye ağzıma soktu parmaklarını. Bu kız çok beterdi anam. Babasıyla konuşuyom diye araya giriyodu aklı sıra.
"Hadi bakalım kalkın artık. Ana kız iyice yayıldınız. Kahvaltı yapalım çıkarız. Ha Züleyha, pantolon giy güzelim. Beraber bineriz Kırgız'a."
Nazlı'yı hazırlayıp babasına verince bende giyinmek için üst baş ayarladım. Asil'in dediği gibi pantolonlardan birini çekip aldım. Ömrüm boyunca hiç giymediğimden çok tuhafıma gitti. Zeynep'inkiler gibi dar olanlara hiç elleşmedim. Alışmamış götümde durmazdı o benim. Bol, keten kumaştan bi pantolon la japone kol bi üstü geçirdim idare etsin diye. Zeynep gibi de pantolonunu içine verdim üstümü.

Aynada baktım da kötü durmamıştı. Emme ben eteklerimi seviyodum. Bu benlik değildi anam. Kahvaltıdan sonra Asil, boncuğumla beni ahırların oraya götürdü. Çok fazla büyük baş hayvan yoktu. Konağın eksiğini gideresi kadar ancaydı. Asil elimden tutup arka tarafa götürünce boncuğum da kangurudan fırlayacak gibi asılmaya başladı. Nazlı hanım biliyodu demek ki. Asil ıslık çalınca hayvan yattığı yerden kalkıp başını pekni dışına çıkardı.

Yüce yaradanım yarattığının böyle güzel olması içimi ısıtıyo ya. Simsiyah tüylerine inat alnına konmuş beyaz yıldızı nasıl imrenilesiydi öyle. Heybeti, duruşu, parlak tüyleri hayran olunasıydı.
"Oğlum... Bak kimi getirdim sana? Demiştim ya hani bir zümrüt göz var, feleğimizi şaşırtacak diye. Sen de gör, nasıl haklıyım bak diye sana getirdim."
Dediği her laf içime işledi. Dudaklarım yine tutamadılar kendilerini. Benden bahsetmişti atına. Üstelik aralarındaki bağ Nazlıyla olan gibiydi. Evladını sever gibi seviyodu alnındaki beyaz yıldızını.
Rahmetli babam buzağılarımızın başında beyaz olan tüylerini yıldız diye severdi. Kırgız'daki ak tüyleri görünce o düştü hatırıma. Hakikat, siyah tüylerinin içine kondurulmuş beyazlık yıldız gibiydi.
"Gel bakalım zümrüt göz. Ona dokunmazsan seni tanımaz. Kokunu alsın, avuç içinin sıcağını hissetsin."
"Nazlı korkar mı Asil? O kadar yaklaşırsam ürker mi?"
"Merak etme tanıyor onlar birbirlerini."
Dediğiyle kıyın kıyın yanaştım. Az bi korku vardı içimde emme daha çok meraktı hissim.
"Elini alnına değdir, kokunu alsın hadi güzel karım. Kırgız, hisseder."
Nazlı'dan dolayı çekindiğimi anlamış olacak ki belimdeki kemeri açıp, boncuğu kendi kucağına aldı.
"Kulaksız ustamın bana hediyesi. Yirmi üçümde 'piştin artık git' dediği gece doğdu ama annesini kurtaramadılar. Sabah, yavruyu görmek için ahıra gittiğimde öğrendim. Annesiz kaldığından mı ne gözünden hep yaş akıyordu. İltihaplandı, ben temizledim sürekli. Sağ gözünde yüzde elli görme kaybı var. Ustam git dese de gitmedim eve. Öylece bırakmak zor geldi. Soyu çok güçlü ama görme kaybı yarışlar için eğitilmesine engel oldu. Kırgız, toparlanınca veda etmek için ahıra girdiğimde onu da hazırlamışlardı. Ustam götüreceksin onu da dedi. Zaten anasız, birde yarensiz kalmasın dedi. Kokuna alıştırdın, senin sorumluluğunda olmak zorunda dedi. O günden beri beraberiz."
Dokuz yıldır arkadaşlarmış hemde. İyice yanaşıp yıldızına dokundum. Az bi başını salladı falan emme erkek milleti değil mi okşanılmaya hiç dayanamaz. Avcumun içindeki sıcak kafasına iyice sokuldum. Pek güzel bi histi ya bu. Çok hoşuma gitti valla.
"Asil, bu nasıl güzel bişey. Anam, insan severken parçalar ya bunu. Küçük köpekler gibi elime sürtünüyo bu. Boncuk kızım gel bak, oy yerim seni kara yıldız."
"Yıldız mı?"
"Alnında yıldızı var ya. Babam öyle derdi. Simsiyah tüylerine inat gelip alnına bi tutam yıldız konmuş."
Ben hayran hayran Kırgız'ı severken "hiç böyle düşünmemiştim" diye fısıldadığını duydum. Cebinden telefonunu çıkarınca ne ediyo diye ardımı döndüm.
"Alo... Sultan abla ahırların oraya Minişi göndersene. Nazlı'yı alsın. Züleyha'yla at bineceğiz."
Geri çekilip başımı iki yana salladım hızlı hızlı. Tövbe binmezdim ben buna.
"Hiii.... Yok binemem! Hiç heveslenme valla binemem ben."
"Artık çok geç zümrüt hanım. Heves ettim bir kere. Bineceğiz beraber. "
"Olmaz diyom Asil!"
"Bal gibi olur. Söz verdim ben Kırgıza. Züleyha sırtında saçlarını savuracak dedim. Yalancı mı çıkayım atıma?"
Nazlıyı kandırıyodu sanki. O böyle edince gülmemi tutamıyodum. E ben gülünce de sanki onun dediğini kabul etmiş gibi oluyodum hep.
"Emme bi düşeyim, sağımı solumu kırayım ben sana belledirim mustur!"
Sağ elini önüme düşen saçımı tutmak için kaldırdı. Kulağımın ardına sıkıştırıp yüzüme yüzüme yanaştı. Kulak mememe bi öpücük kondurup "gece ki gibi olursa, belletmeni bekleyeceğim zümrüt göz" dedi de kendi tükrüğümle canımı alacaktım ya.
Lan mustur ben sana gecede olanı gündüz gözüyle dillendirme demiyom mu? Arsız utanmaz. Erkek milleti değil mi? Al işte en iyisi böyle yüzünü yer eder adamın.
Hiç utanma belasına çemkirme Züleyha. Valla çok hoşumuza gitti bu iş. Ölü gibi yatacağına bi işin ucundan tuttun da bak adam işi gücü bıraktı yanında kalmak için. Böyle devam bacım. Bize böylesi yakışır.
Miniş gelip Nazlı'yı alınca Asil de atını hazırlamak için yanına girdi. Ben ağılın dışında, çıkmalarını bekledim. Tık tık sesleriyle ardımı döndüm. Asil önce kendi bindi sırtına. Boyu, endamı geniş emme pek çevikmiş anam bu. Ben oraya çıkana kadar iki tur önden bi düşerdim.
"Gel bakalım. Ben belinden kavrayacağım, sen eyerden destek al."
Dediğini edip elimi uzattım. Kuş gibi kondurdu beni önüne. Elleri de dizginleri yakaladı.
"Bacakların iyice değsin tenine Züleyha. Atlar dokunarak iletişim kurmayı sever."
"Asil böyle canı çıkar hayvanın. Ben el kadar bişeyim de sen kocamansın."
Yavaş yavaş Kırgız'ı sürmeye başladı. Pis, ensemde de gülüşünü hissettim. Eli kolumun altından geçip göğsümü avuçlayınca öne eğilmiş sırtım dikeldi.
"Sen mi el kadarsın? Bunlar ne Züleyha Hanım? Hem kalçaların da oldukça ele geliyor şimdi haklarını inkâr etmeyelim."
"Arsız mustur ben onu mu diyom? Lafını edecem diye de iyi elledin bakıyomda."
Avucunu daha bi sıkıp sızlattı göğsümü.
"Çok güzeller, hep yakın olasım var onlara. Biraz daha yaslan bana hadi."
Dediğini ettim. İyice dip dibeydik. Göğsü sırtımda, nefesi ensemdeydi. Eli göğsümden karnıma doğru inip biraz okşadı. O öyle yapınca içim bi hoş oldu sanki.
"Burada bir gün bizden bir can yeşerecek. Züleyha baskı gibi hissetme ama istemsiz senin kopyan bir kız çocuğunun daha hayalini kuruyorum ben. Sonra bir oğlan çocuğu, belki istersen iki oğlan çocuğu."
Dediğiyle dudağımı ısırdım ama çok da hoşlandım laflarından. Bu herife yüz versem her yıl doğurtturacaktı ya beni.
"Kalabalık olalım istiyorum. Her odadan biri ses versin. Bir sürü Züleyha'm olsun. Nazlı yalnız kalmasın, bir sürü kardeşi olsun."
"Olur inşallah Asil. Bende istiyom Allah biliyo ya. Nasip olursa bir sürü yavrumuz olur."
Açıktaki boynuma bir sürü öpücük bıraktı. İstediğimi duyunca böyle seviniyosa müjdesini versem nasıl olurdu kim bilir hali? Hayali, içimde yeşerdi. Güzel olurduk. Çok olurduk, kocaman bi yuva olurduk. Yüreğim sıcacık oldu. Hiç kendimi bi çocuk doğururken düşünmezdim ama anaydım şimdi. Boncuk çikolatamın anası Züleyha'ydım. Belki ilerde bir sürü yavrunun anası Züleyha da olurdum.
Hepimizi birbirimize düğümleyen, çok sevip, koruyup, kollayan... Her düğümü başka bi güzel aile kurardık.
"Asil nereye gidiyoz?"
"Bak ileriyi görüyor musun ağaçlık var? Orada yayılmayı seviyor Kırgız. Bizde dinleniriz seninle."
"Olur... Orman mı ora?"
"Orman denilecek kadar büyük değil. Koruluk gibi bir yer."
Ağaçlıkta biraz ilerleyince ilk Asil indi sonra beni indirdi. Kırgız'ında yularını bırakınca ağır ağır otları yayılmaya başladı hayvan . Asil elimi tutup bir ağacın dibine oturttu bizi. Sonrada dizine yatayım diye eliyle işaret etti. Tepemde bağladığım saçımdaki tokayı acıtmadan çıkardı. Kucağına yaydığı saçlarımda parmakları dolaşınca gözlerim kapandı keyifle.
"Züleyha..."
"Hmm..."
"Anneni anlatsana."
Bi anda buz kestim sanki. Dediğinin maksadını çözemedim. Bi zaman da konuşacak laf gelmedi aklıma. Annemi anlatayım... Anlatayım da neyini anlatayım ki?
"Var mı yok mu bilmediğim biri, ben şimdi sana ne anlatayım?"
"Neden böyleydi sana karşı? Telefonda konuşunca bir tek onun yaptığına kırılıp ağladın. Yok muydu bir iletişiminiz?"
"Bizim oralarda evlat sevilir de böyle dolu dolu gösterilmez Asil. Annem oldum olası soğuk bi kadın olunca irdelemezdim. Babam zati çok güzel severdi beni. Ama bazen düşmana bakar gibi bakıyodu. Hiç niye anlamadım, şimdi anlıyom."
Asil de sustu son dediğimden sonra. O da biliyodu tabi Dilber halamın geçmişini.
"Halam yüzünden..."
"Asil, babam anamı hiç sevmemiş ki. Allah var bağırıp çağırdığını bi güne bi gün duymadım. İstediğini de yerine getirirdi. Ama senin baktığın gibi baktığını da görmedim. Anam teyzesinin kızı babamın. Babaannemin zoruyla evlenmişler. Demek ki anam Dilber halayı biliyodu. Onun hırsını babamdan alamayınca beni seçmiş düşman. Babam değil ama anam pek seviyodu. Gerçi ben sevgi ney bilmiyom ya. Seviyom diyodu doğru ama hırsından bi kere güğümü ayağına fırlattığını bilirim. Severdi anam eskiden eline geçeni savurup atmayı. Hamza'ya sorsak Lalezar'ı seviyo. Ama duydum ben, lokale gitmiş. Lokalde şey kadınlardan varmış dediler o zaman köyün kızları. Dilber halaya bakınca da ömrünü tüketesi bi sevgisi olmuş. Birine böyle sevda beslemek güzel de yazık olmamış mı be Asil? Bi evladı, bi yuvayı o da hak etmiyo muydu?"
Duraksadım. Sevda işlerinden ben ne anlardım gerçi? Beladan başka bişey getirmeyen sevdaları izlettiler bana. Köyümde de öyle kimse kimseyi öle bite alıp da evlenmiyodu. Hep yapılacak bişey gibiydi evlilik. Kızlara bile az gelişmeye başlayınca olacak olan anlatılır, kabullendirilir, yollarına devam ettirilirdi. Kimseden duymadıydım bu da benim hayatım diye isyan edişini. Ben bile Mustafa gibi bi it olmasa, az insan diye birini çıkarsalar karşıma tamam derdim neticede. Hepimizin bildiği, öğrendiği buydu. Doğarsın , büyürsün, zamanı gelir evlenirsin, zamanı gelir çocuk doğurursun, ömrünün gününü doldurup, göçer gidersin işte. Bizim gibilere bu öğretilirdi. Gökyüzünü görmeyen mavinin güzelliğini nerden bilsin?
"Her şeyin ölçülüsü makbul bana sorarsan Asil. Fazla olan her şey ziyan getiriyo ömüre. Bi de neyi çok ister, çok seversen oradan sınanıyo sanki insan oğlu."
Hiç ses etmeden durdu öylece. Başı ağacın gövdesine yaslı, parmakları saçımda bir saati geçkin düşündü. O gökyüzünü ben, durgun suratını izledim.
"Haklısın Züleyha. İnsan neyi çok isterse oradan sınanıyor. Bir aile istedim ama çok istedim. Hayırlısı olsun diye dua edemedim. Dünya başıma yıkıldı da altında kaldım sanki. Yaşın çok genç ama karşıma çıkan en akıllı insansın sen. Seni daha evvel tanımış olsam yaptığım tüm hataları hiç yapmazmışım gibi geliyor şu anda."
"O zaman da bu günkü Asil olmazdın."
"O ne demek?"
"Sen onca acıyı yaşamışın, doğru... Kötü de bişey ama şimdiki Asil o yolu yürüdü diye burada. Nazlı mesela hiç kötü bi çocukluk geçirmeyecek Allah ömür verirse. Sen hep varlığına şükredecen. Çünkü yokluğunu biliyon. Ben bugün Züleyha'ysam ve Nazlıyı canım gibi seviyosam yokluğunun acısını bildiğimden. El bebek gül bebek büyüyen bi Züleyha olsaydım ve kaderim yine sizinle kesişseydi o zaman gönlüm onu böyle kendine bir kılmayacaktı belki. Şimdi bir seveceğime beş sevesim geliyo. Anasız kalışını hissetmesin diye. Çünkü anasız kaldım Asil. Acısı içimde, yavruma yaşatır mıyım hiç?"
Kucağımda duran elimi kavrayıp üstüne, içine, parmaklarıma bir sürü öpücük sıralamaya başladı.
"Yaşatmazsın... Sen Züleyha'sın. Benim kalbi güzel, aklı hin karımsın."
"O nasıl lafmış öyle? Ne hinliğimi gördün?"
"Hiç yan çizme Züleyha. Semiha teyze nişanı atarda Birgül evlenemezse diye her gün içli köfte yaptıracaksın kıza. Duydum Sultan ablayla seni."
"Hiii ... İnsanın adı çıkacağına canı çıksın. Ben ondan mı ediyom? Yalanım ortaya çıkmasın diye ediyom. Baktım Neslişah'ta iş yok az elini işe yakıştırmak lazım diye ediyom. Her bitli fasulyenin bi kör alıcısı olur, Murat enişteyi kaçıralım mı? Şimdi nişan atılsa elim böğrüm de kalırım yalan yok da niye attıralım canım?"
Dediğime kuşları korkutacak kadar gür sesiyle güldü.
"Başına kalır diye korkuyorsun işte."
Yattığım yerden dikeldim. İyilik yaramıyodu anam bunlara. Ben bacısı evde kalmasın, sevdiğine varsın diye yumurtayı kabuksuz kıramayan kıza içli köfte öğreteyim laflara bak laflara.
"Gözünüze dizinize durur valla. Anası etmiyo benim ettiğimi. Semiha teyzenin Birgül'le değil ki derdi, Neslişah'la. Ne dese tersini diyo kadın. Ben Birgül'ü aklında bi temize çıkarayım da bak nasıl pamuk olacak o karı."
Daha lafım bitmeden tuttu yapıştı dudaklarıma. Alt dudağımı kavrayıp, ısırınca sızısıyla inledim. Dili de dudağımı aralayıp ağzıma kayınca ne konuşuyoduk gitti bende. Öpüşüne istekle karşılık verdiğimde içimi sızlatan inleyişini duydum. Eli ensemi kavrayıp geriye yatırana kadar ne ettiğini fark edemedim. Üstümde ağırlığını, sırtımda da otun çöpün batışını hissedince gözümü araladım.
"Asil... Asil ne ediyon?"
Gündüz gözüyle burada ne ediyoduk biz böyle?
"Hiştt... Bişey yok sadece az seveceğim seni. Çok canım kaynadı, şu güzelliğe bak?"
"Asil, biri görecek."
Sanki duyulacakmışız gibi sesimi de çıkaramıyodum adama.
"Pantolon giy diyen aklımı sikeyim. Şimdi eteklerinden biri olsaydı. Kucağımda gidip gelseydin fena mı olurdu?"
"Allah'ım... Asil biri gelir, olmaz."
"Bişey yapmıyoruz ki..."
Öyle diyodu emme omzumdaki askı koluma doğru düşmüştü bile. Ağzı boynumdan aşağı göğsüme doğru ıslak ıslak izler bırakıyodu.
"Tadın çok güzel, söylemiş miydim?"
Allah'ım aklıma mukayyet ol. Ben çıkıyom yoldan, sen zapt et beni ya rabbim.
"Lütfen... Asil... Dursana adam..."
"Seni rahatlatma mı istemez misin?"
Ağzından çıkanı yutamadım ki sindireyim. İçimdeki aşüfte de duyduğuyla kudurmuş gibi saldırıyodu nefsime. Yapma ayıp desem gönül razı değil. Anam bu nasıl yaman çelişki?
"Ya biri görürse..."
"Buraya kimse gelmez öyle sık sık. Seni rahatlatacağım, sende bana teşekkür için benimle banyoda sevişeceksin. Anlaştık mı?"
"Asil..."
"Hmm..."
"Pazarlık ediyon."
"Bence güzel oyun. Sen benden bir şey iste, bende karşılığında senden."
"Çocuk musun adam oyun mu oynayacaz?"
"Ne oldu Züleyha Hanım? Büyüklerin oynadığı oyunda sözün geçmez mi? Korkuttum mu seni?"
Bak bizi nasıl çözmüş Züleyha? Gaza getirip nasıl da istediğini yaptıracak hemencecik. Valla seni bilmem bacım ama oyun oynamayı da pek severim. Hem içimiz böyle harlanmış, közlü ateşe dönmüş öyle mi kalak kız?
Gözleri de çakmak çakmaktı musturun. Dilimi alt dudağımda gezdirip iyice yanaştım dudaklarına.
"Sen harladığın ateşimi söndür, bende insaf edersem bi tas su dökerim üstüne."
Gözleri ağzımdan çıkan her kelimeyi izleyip derince yutkundu.
"Bir yudum suyuna bile canımı veririm."
Çenemi dudaklarının arasına kıstırıp öpmeye başladığında minik minik de ısırıklar bırakıyodu. Eli pantolonun metal klipsini aralayıp yılan gibi sızdı çamaşırımdan içeri. Bir santim bile uzaklaşmadı dudaklarımın etrafından.
"Dün gece bana yaptığını defalarca hayal ettim biliyor musun? Ama hiçbir hayalim yaşadığım hazzın yarısını bile vermedi bana. Senin içinde, senin bile bilmediğin çok ateşli bir kadın var. Bense her seferinde biraz daha canlanan o kadını izlemeye bayılıyorum."
En mahrem kuytularımda dolaşan parmaklarından sebep tek kelam edecek mecal kalmamıştı bende. Gözlerim yarı kapalı dudaklarını izlemenin ötesine geçemedi.
"Ah..."
"Çok ıslaksın... Söylesene Züleyha. Kırgız'ın sırtında memelerini okşadığımdan beri ıslak mısın yoksa?"
Ben konuşacak derman bulsam yangın var diye bağıracak haldeyim adam. Beş dakika önce ne konuşuyoduk sorsan bilmem nerden hatırlayım bi saatlik geçmişi. Parmağı içime kayarken çığlığımı tutmakta zorlandım.
"Şşşşssttt... Sesini evimize sakla. Duymasın kimse senin zevkle çıkan çığlıklarını."
"Asil... Ne olur... Bitir artık, dayanamıyom..."
"Gel benim güzel bebeğim. Şimdi elime ama daha sonra benim istediğim bir yere gel..."
Hızlanan parmakları soluğunu kesmeye yetti. Benim artık atlamayı çok sevdiğim o uçurum kararmış gözlerimin ardında belirdi. Tenimden titreyerek akmak isteyen haz parmaklarının arasından kayıp gitti.
"Asil..."
"Seni böyle izlemek muazzam bir şey. Bana böyle istekle teslim olmanın hazzı hiçbir şeyde yok Züleyha. Bana güveniyorsun ve bedenini istediğim her yerde teslim edebiliyorsun avuçlarıma."
Sanki bayram çocuğuydu Asil. Sanki benim görmediğim bi şeyi görmüş de hayran kalıp sevincini yüzüne yansıtmış gibiydi. Kim bilir benim gerçekten görmediğim o şeyi Asil artık görüyodu...
|
0% |