Yeni Üyelik
55.
Bölüm

54.BÖLÜM~BOHÇA~

@orenda

 

 

 

İnsanız işte yaşıyoz. Yaşarken bir sürü şeyi alt ediyoz da dönüp bakınca neler gelmiş başımıza anca fark ediyoz. Dönüp baktığımda iki ayı geçmiş bi evliliğin içindeydim. Hiçbir şeyim yokken kızım, kocam, evim vardı. İçine sızmış bir iki çıngıraklı yılanı olsa da evimdi neticede.

 

Asil, açılışı yaklaşan restoran için bu ara çok çalışıyodu. İlk halamla küçük bi kutlama düşünselerde belediye başkanı, esnaflar birliği başkanı mı ne onlarda gelecez diye haber yollamışlardı. O günden beri de halamla Asil en iyisi olsun diye bi taraflarını yırtıyolardı valla.

 

Zeynep’in okulunun açılmasına da pek bişey kalmamıştı bu zaman içinde. Çukurova üniversitesinde sosyoloji okuyomuş yavrum. Hiç sormak aklıma gelmediydi şu zamana kadar.

 

"Yenge beraber alışverişe gidelim mi senle? Okul başlamadan bir kaç parça kıyafet alırız. Ay bunu söylediğime inanamıyorum ama çok özledim okulu."

 

"Gideriz tabi yengem. Maşallah, ne güzel okuyomuşun ya. Hiç demediydin Zeynep."

 

"Ay ne bileyim, konusu gelmedi ondan herhâlde."

 

Hevesli hevesli okulundan bahsettikçe nasıl güzel geldi gözüme. Okumuş kız olmak nasıl büyük nimetti öyle.

 

"O bölüm, ne oluyo Zeynep?"

 

"Yenge ben okulu bitireyim, master yapmayı düşünüyorum. Akademik kariyerimi doğru yönetebilirsem öğretim görevlisi olmak için uğraşacağım."

 

Dediği öyle hoşuma gitti ki benim hayalimmiş gibi sevindim hemen. Ben pek imrenirdim okuyan kadınlara.

 

"Anam! Öğretmen mi olacan kız?"

 

"Valla var öyle bir planım. Bakacağız artık."

 

"Gerçekten bir şeymiş gibi oturup birde anlatıyorsun ya Zeynep. Sanırsın doktor olacak! Karşındaki de yazık, bilmediğinden hevesli hevesli dinliyor."

 

İkimizin de yüzündeki gülümseme asılı kaldı.

Kendi aramızdaki sohbete damladın da ne oldu Neslişah? Şimdi ben neye şarlayım? Bana saf dediğine mi yoksa şuncacık kızın hevesini kursağında koyduğuna mı? Zeynep’in düşen yüzüyle Birgül bile üzülerek baktı haline. Boynu altında kalasıca karı! Zorla üstüne sıçratıyodu ya beni. Yüzüne şöyle bi baktım, sanki hiç duymamışım gibi Zeynep’e döndüm yönümü.

 

"İnşallah olun yengem. Ben öğretmenleri pek severim. Kız halaya çeker derlermiş, Nazlım da sana çekerse pek akıllı olacak."

 

Annesinin ettiği lafı duymamışım gibi konuşmamıza kaldığım yerden devam edince Zeynep’in düşen yüzü toparlandı.

 

"Yaaa... Yenge... Gerçekten mi?"

 

"Essah diyom kız. Bak sen Dilber halama çekmişim hem pek güzelsin hem pek akıllı. Yoksa mümkünü yok böyle olamazmışın yengem sen. Şöyle bi bakıyom da defon çok anam senin."

 

Saf yavrum benim, gözünü ayırıp bi bana bi anasına baktı. Sonra dediğim lafın ucu nerelere uzanıyo anlayınca boş bulunup bi kahkaha attı ki sorman gitsin.

 

"Hayırdır gelin hanım, bana mı bir şey diyorsun?"

 

"Yok kaynanam ne diyecem sana? Zeynep diyom, iyi ki halasına çekmiş. Güzelliğini, endamını almış maşallah. Nazlım da Zeynep’e benzer inşallah diye dua ediyom."

 

Gözünü kısa kısa bakan öyle işte suratsız karı. Adama lafı sokacan, lafı soktuğundan başkasına çok malzeme vermeyecen. Sen bu lafımın üstüne azcık düşün de içine dert olsun evin kara mambağası.

 

"Birgül... Şu kaynananı ara! Ne zaman geleceklermiş sor artık. Saat kaç oldu daha ortada yoklar! Evin erkeklerini mi bekliyorlar bir bohça getirmeye?"

 

Bana hırslanıp Birgül'den acını alman pek iyi olmadı ya ne edeyim, kızının da beni ısırmaya çalışmışlığı olduydu. Ona saysın! Birde bohça işi vardı. Düğünden önce damat tarafı bohça getirip damat için hazırlanan çeyizi kız tarafının evinde sergileye sergileye gelin hanıma verirmiş. Kız tarafı da gelen eşe dosta önceden hazırladıkları oyalı tülbent, lif, patik, seccade, havlu gibi şeylerin konulduğu bohçalarla teşekkür edermiş. Bi haftadır o bohçalarla uğraşıyodu ana kız. Neslişah'ın söylene söylene Birgül’e iş buyurmasını izlemek bi keyifliydiki.

 

Oğlanın teyzesi, halası, yengesi ne kadar gelecek varsa hepsine iğne oyasından işlerle dolu bohça hazırladılar. İlk kızı için girdiği zahmete imrenecek oldum. Diliyle yine boşa çıkardı tüm heveslerimi. Kimse Neslişah'ın bohçaları bişeye benzemiyodu demesin diyeymiş o kadar emek.

 

Birgül’ü de tembihliye tembihliye işi bitti, elimizde yaptık dedirtmek için. Yalanın bile akla yatanını söyleyecen anam. Kız Birgül'ün sıfatına bakan tığla ipi tutamayacağını bilir ya. Öğlen olunca da evde hengâme başladı. Gelinliğime yaraşır şekilde de giyinip indim aşağı. Nazlı boncuğumu da giydirip kuşandırdım ki Züleyha'nın kızına dipleri düşsün. Bu boncuk kimin kızıymış dedirtmeden Züleyhanın boncuğuymuş dedirtmek lazım tabi.

 

 

 

 

"Miniş, cevşenini taktın dimi kız boncuğun?"

 

"He abla, dedin ya. Taktım kolunun iç yüzüne."

 

Aşağı avluya inince de arabaların sesiyle hiç salona geçmedim. Kızımı kucağıma alıp kapı ağzına doğru yürüdüm. Neslişah'la Birgül de sesleri duymuş olacaklar ki salondan çıktılar. Kapıdan giren sayısını üç beş deyip sayacak oldum baktım dibi yok vazgeçtim.

 

"Oooo yeni gelini görmediydik biz. Pek güzelmiş maşallah Neslişah, yazgısı kötüymüş ne çare!"

 

En önde yaşlıca ama diri bi kadın söylene söylene gelip önümde durdu. Bende kurulmuş saat gibi elini tutup öpüp, başıma kodum.

 

"Boyun, posun, endamın güzelimiş. Asil'e yaraşırsın."

 

Dik dik ettiği lafları, başkası dese münasip şekilde iadesini ederdim de niyeyse kadının zoru benle değil gibiydi. Her lafın da gözü kaynanama dönüyodu. Bi Allah’ın kulu da sevsin seni be Neslişah. Sadece kaynatam sevmiş o da et düşkünü mikrobun teki diye demek ki.

 

"Sağ ol hanım teyzem."

 

"Beni bildin mi?"

 

"Yok bilmedim."

 

"Kaynanan iyi bilir emme. Murat’ın babaannesiyim ben. Neslişah'ın anası da zamanında evin çamaşırcısıydı."

 

Şimdi bu dediği bi tersime gitti. Adı yanımızda olmayan kadını mı hor görüyodu, derdi Neslişah mıydı pek çözemedim. Biraz izleyip anlamakta çare bulurduk anca. Hırsı pek diriydi ihtiyar dişsizin.

 

Halalar, teyzeler, yengeler derken öpüşmekten eskittik birbirimizi. Aslında tuhaf bi aileydiler. Durmadan birbirlerine laf sokuyolardı emme küsüşüp, alınmıyolardı. Laf yiyen pek bi gülüyodu duyduğuna. Kötülük olmadığını biliyolardı herhalde lafların altında.

 

Ellerindeki bohçaları ortaya saçtılar. Semiha teyze de istemiyo, etmiyo emme herkeslerin içinde Birgül'e getirdiği bohçalar şanını yüceltti valla. Ne emekler ne zahmetler dökmüştü bohçalara. Aklıma, gittiklerinde onların bohçaları övüp Neslişah'ınkilerin pek az kaldığını dillendirmeyi düşürdüm. Semiha teyzenin gerisinde kaldığını duysun da, gece uykusu solsun canım kaynanamın.

 

Evin hanımlığının elinde olduğunu millete gösterecek diye ağzı bi durmuyodu. Elin içinde Asil'in karısı pek cazgırmış dedirtmek istemedikçe yüz buluyodu arsız karı. Masaya yardım et Züleyha! Su bardakları eksik, tamamla Züleyha! Kız ağlıyo, sustur Züleyha! Ama asıl tepemin tası ben odadan çıkarken “üvey ya çocuğa bi zararı dokunur diye üstünden çekmiyom elimi hiç” dediğiyle attı.

 

Çok az kaldıydı valla çığırımdan çıkmama. İşten gocunacak insan olsam şu yaşıma kadar eşek gibi çalışmazdım. Her iş buyuruşunda gözünü etrafta dolandırıp koca burnunu havaya dikip birde ince damarım, Nazlıyı ortaya attı ya şeytan üflemeye başladı kulağıma.

 

Damat tarafının bohçaları toplanıp, kız tarafının ki dağıtılınca herkes kendi hediyesini açmaya başladı. Büyük yenge elindeki iğne oyasından tülbentti pek beğenmişti. Övgüleri duydukça da Neslişah Hanım gerim gerim gerildi.

 

Akıllı uslu duracaz Züleyha, azıcık can sıkacaz. Çok yok bak! Seninle başka işimiz var. Dilinle balta vurma bacım. Ama fısır fısır ardımdan söylediği üvey lafını yedirecez bu karıya!

 

Yengenin yanına yanaşıp, oyalarını incelediği tülbente diktim gözümü.

 

"İğnesi pek kuvvetliymiş ya Neslişah'ın. Sende beğendin mi gelin hanım?"

 

"He yenge... Çok güzelmiş essah. Renkleri neyi de çok hoşuma gitti."

 

Başımı çevirip kaynanama baktım. Gözünü kısa kısa bizi izliyodu. Yüzüme sevimli bi gülüş kondurmayı unutmadım ama.

 

"Kaynanam, bunları getiren kadına diyelim de Nazlım için de yapsın bunlardan. Çeyizine korum yavrumun. Lifleri, tülbentleri pek güzelmiş. Seccadeleri aynı kadın mı yaptıydı?"

 

O nefesini bırak kaynanam. Tutup, kendini sıktığın soluğu bırak! Ölün kalın da sebebin olmayım. Daha işimiz var hem senle! Nereye ölüyomuşun hemencecik?

 

"Onlar el işi, göz nuru gelin hanım. Nerden çıkardın başkasını sen?"

 

Dişini sıka sıka ettiği laflar ağzından zorla çıktı emme sussa da bunca insana rezil olmayı yediremedi kendine. Bohçalar açılırken eline batırdığı iğnelerin sayısını pek fazla demiyeydin iyiydi Neslişah!

 

"Yok anam, geçen gün kadın getirdi ya hepsini. Aha burada bohçaladınız. O kadının adını diyom. Elinin işini pek beğendim. Kızıma da yaptırayım üç beş bişey. Gerçi ben yaparım Nazlıya da törelik koymaya senin gibi dışardan alıyım dedim. İyi demişim ele kaynanam?"

 

Baktı lafları gittiği yönden dönemiyo, sağa sola bakınıyo. Babaanneyle, Semiha teyze gözünü dikmiş kınıyo, oturduğu yerden ayaklandı.

 

"Anam acımızdan öldük. Sultan!!! Daha hazır edemediniz mi? Bensiz onu bari becerin! Siz geçin hadi masaya, şunları bir hizaya sokuyum geliyorum."

 

Hışımla çıktı salondan. Birgül gözünü karartmış beni izliyodu. Dur Birgül, ananın haysiyetsizliği içindi bu. Sana iyilik edecem, kes azcık sesini.

 

Millette birbirinin kulağına fısır fısır laflarını sıralayıp masaya geçti. Geriye babaanneyle Semiha teyze kaldı.

 

"Gözü kör olmayasıca Murat! Dünür diye kapımdan soktuğun karıya bak. İrezil ettin beni irezil!"

 

Diliyle dişi arasında sohranarak kapıya bakıyodu.

 

"Semiha!"

 

Kaynanası gözüyle beni işaret edip sus der gibi baktı. Bende hadi bismillah deyip yanaştım yanlarına.

 

 

"Semiha teyzem az konuşalım mı senle? Bak bu böyle olmayacak, iki kelam edelim artık. Sen akıllı kadınsın bu ipi ne zaman tutacan?"

 

Semiha teyze ardımızdaki masaya yerleşenlere bakıp, önü kaymış eşarbını eliyle düzene sokmaya çalıştı. Yüzünden belliydi ne çok utanıp, mahcup olduğu gerisindekilere.

 

"Ne ipi Züleyha? Vallaha canımdan soluyom kızım, elleşme bana."

 

İyice yanaşıp, koluna kolumu dolayınca ne ediyom anlayamadı garibim.

 

"Asil pek seviyo seni. E Asil'in sevdiğini de ben çok severim. Senin oğlan yanık görümceme alacan mecbur sen bu kızı."

 

"Yaramı mı kaşıyon kızım? Benim ateşim bana yeter, sende körükleme. Malamat oldum herkese. Madem bilmiyon neyine yalan konuşup, laf veriyon herkese? Ah Neslişah, gözü kör olmayasıca!"

 

"Yok teyzem. Vallaha körüklemiyom. Ben derdini biliyom zaten en başından beri. Emme sen şu Birgül'ü kaynanamın elinden al gözünü seveyim, yazık olacak kıza. Bak sebebi olacak eniştenin de Birgülünde."

 

Yanan bağrını yellemeyi durdurup başını çevirdi de kaşını çatarak yüzümü yokladı. Ne diyom, maksadım ne çözmenin derdine düşmüştü bile.

 

"O ne demek Züleyha?"

 

Kapıyı gözledim tekrar ki gelir ne yaparsa işimi baltalamasın.

 

"Semiha teyze, bu kızı kaynanam ediyo ne ediyosa. Çek al elinden, vallahi içim dayanmıyo."

 

O da ben gibi kapıyı gözleyip kolumu eliyle kavradı da salonun köşeye doğru çekiştirdi. Babanne de peşimize takıldı hemen.

 

"Gel bakam sen azcık köşeye!"

 

Kaynanasıyla bakıştı, babanne göz kırpınca tekrar yüzünü çevirdi bana.

 

"Çıkar şu ağzındakini gelin hanım."

 

"Semiha teyze, siz gelene kadar kızı fitleye fitleye işi bitiyo her seferinde. Yazık Birgül yavrum da yüzüne azcık güler belki diye ağzından ne çıksa yapmaya çalışıyo. Sen şu kızı bi güzel sarıp sarmalasan, kendine gelin değil kız etsen Birgül ağzının içine bakar."

 

Yüzü bi karışacak gibi oldu. Essah mı diyom yoksa ben de başka oyun içinde miyim anlamaya çalışıyodu belli ki.

 

"Yok kızım, anasına çekmiş o da. Dili hiç hayra açılmıyo."

 

Başımı hemen iki yana salladım.

 

"O iş öyle değil Semiha teyze. Evin içini bilmeden öyle deme. Siz kapıdan girene kadar ne tembihler döndü salonda. Sakın çok yüz vermeyecenler mi dersin, ana dediğini duymayacam mı dersin. Allah düşmana vermesin böyle ana. Siz gidince de gözüne neyi battıysa ben varım demeden ne hakaretlerle ağlatıyo her seferinde. İnsafı, vicdanı kendi doğurduğuna bile yok."

 

Babaanneyle birbirlerine baktılar önce. Sonra masanın köşesinde ayakta dikilen, korkuyla bizi izleyen Birgül’e çevirip gözlerini hemen kaçırdı.

 

"Öyle mi diyon Züleyha?"

 

"Vallahi billahi doğru diyom teyzem.. Birgül ölüyo Murat enişte diye. Sen iyice yanına çek, elini üstünden eksik etme bak Neslişah'ın kızı Birgül nasıl senin kızın oluyo? Bende ilk bi Birgül’den için kin güdecek oldum ama gördüm ben onları. Neslişah bi tek Birgül’ü elinde dolandırabiliyor ya ezdikçe eziyo. Kenan oğlan deyip el üstünde, Zeynep kırtarmış kendini akıllı o. Ama Birgül asıl eziyette olan. Neye hınçlansa laf yiyen o. "

 

Babaanne kırışık kaplamış yüzünde elini dolaştırıp, gözlerini kısarak baktı bana.

 

"Bu gelin pek yaman Semiha. İlk saf sandım emme hakkından gelecek Neslişah'ın."

 

"Babanne valla kötülüğüne demiyom. Üzülüyom hallerine. Kızlar anaları az güler yüz gösterir belki diye ağzına bakıyolar kaynanamın. Emme Nuh diyo peygamber demiyo. Şimdi Semiha teyzem Birgül'ü sevse, okşasa başını Birgül anasından beklediği güler yüzü kaynanasında bulsa hiç döner bakar mı onun fitlerine? Kaynanam da gücünü yetiremeyip kaybettiği kızına yansın. Sen Murat enişteyi onlara vereceğine Birgül'ü al da görsün hayırsız dilinin şerrini."

 

"Kız Züleyha, essah diyon ya sen. Ben, kaynanana hırsından konuşup duruyon sandım."

 

Yine başımı salladım iki yana. Tamam Neslişahı kapıma it etmezdim ama yalan da demiyodum. Birgülün boynundaki tasma çıkmazsa evliliğinde gün yüzü görmezdi.

 

"Yok vallahi. İki gözüm önüme aksın bak. Hiç analığı yok. O bohçaları bile kızın yüzü gülsün diye değil kendi adı övülsün diye yaptırdı. Yalan yok, sevmem pek görümcemi. Emme anası ana değil. Yoksa sevilse, sayılsa, lafı kesilmeden dinlense Birgül her eve yakışır. Sen gelinin üstündeki kara çalıyı çek bana sorarsan. Kaynanam Birgül’ün elinde tutup sizin eve sıçramadan sen Birgül’ü kızın et, elinde kalsın tüm kiri."

 

Babanne yine iç çekip, ağrımasından şikayet ettiği dizlerini ovaladı.

 

"Gelin doğru diyo Semiha. Murat caymayacak o kızdan. Anası gibi Neslişah da. Nergis hasta yatağındayken kocasını ayarttı. Anası da çamaşırını yıkıyom diye evli barklı kardaşımı ayartmadı mıydı zamanında?"

 

Semiha teyzeyi sıcak basmış gibi eşarbını tutsun diye taktığı iğneyi çıkarıp iki yandan eşarbın uçlarını salladı. Ters ters de kaynanasına baktı.

 

"Anne konuşturma şimdi beni. Neslişah’ın anası evli barklı dayıyı yoldan çıkarırken dayı da masum değildi şimdi. Herkesten çok sen kardeşine sırt döndün, unutmadım ben o zamanları.”

 

Babaanne konuşacak oldu ama ne diyeceğini bilemediğinden sustu mecbur. Neslişah’ın yılan soyunun sokmadığı kimse kalmamıştı demek ki. Tekrar kapıya baktım. Gelirdi artık.

 

“Hadi geçek sofraya. Gelir şimdi kaynanam. Gözünü dikip bakmasın yine bana. Millet beni kötü bellesin diye boncuk gibi kızıma üveylik ediyomuşum gibi konuşuyo, yine olmadık bi laf edip adımı lekelemesin. Görüyonuz işte, siz kızı alıp çıkacağınız geride kalan bana olan olacak?"

 

Babaanne gedik dişini göstere göstere güldü.

 

"Sana mı olan olacak gelin hanım. Vallahi içim bi rahata vardı ki Semiha. Bu gözleri felfecir okuyan dilli düdük, hakkını avcuna koyacak Neslişah'ın."

 

Kırışa kırışa güldüm. Az utanır gibi de ettim. Daha iyi günleri bunlar demeye hacet yoktu, gelinliğime laf mı getirecektim sanki. Herkes geçip kurulunca Nazlı boncuğum da esnemeye başladı. Uyutayım diye orta kattaki odasına çıkardım yavrumu. Daha iki dakika geçmedi ki Birgül hırsıyla beraber daldı odaya.

 

"Ne dedin? Ne dedin fısır fısır Semiha anneye?"

 

"Hişt... O sesini alçalt önce. Kızım bi sesine korkup uyansın, yolarım valla hiç kimse alamaz elimden! Az akıllı olursan gittiğin yeri cennete çevirecem. Emme önce benle nasıl konuşacağını bil!"

 

Dediğimi duyunca çatılmış kaşı biraz daha çatıldı ama ne dedim anlamadı.

 

"Beni kötüledin değil mi? Kadın istemiyor beni, anladın. Hemen beni kötüledin!"

 

"Yazık valla sana Birgül. Okulluyum ben, sen cahilsin diye hor görüyon beni ama şeye sürülecek akıl yok sende. Saf görümcem, sen ananın ağzıyla az daha böyle devam et o kadın yüzüğünüzü elinize verecek."

 

"Ne... Ne demek bu? Ne dedi sana? Yüzüğü mü atacaklar, öyle mi dedi sana?"

 

Kız böylede telaşlı, üzgün halini görünce içim bi sızladı vallahi. Aklı çıkıyodu iş bozulacak diye. Pek seviyodu safım enişteyi. Gözünü hemen yaş doldurunca yüreğim sızladı.

 

"Sen beni dinlesen o evde gül gibi yaşarsın saf Birgül. Ben senin kaynanana sana analık etsin diye yol yapıyom bu kadar."

 

Korku nasıl içine köz düşürdüyse benden bile medet dilenecek hale geldi. Allah seni kahretmeye Neslişah, kendi doğurduğuna bile neler ettin sen böyle?

 

"Züleyha ne dedi ki? Bırakacak mı Murat beni?"

 

"Yok! Emme böyle devam edersen sizin düğün işi elinde kalır."

 

"Ne yapacağım ben? Olmaz, bırakmam ben Murat’ı!"

 

"Heee bırakman. Anasının ağzına bakıyo. Kadın az hastalanıp yatağa düşse o kızı istemiyom diye, sen elin böğründe kalın. Az aklın varsa kaynanan giderken uzaktan öpüyomuş gibi edeceğine şöyle iyice sarıl 'anne beni çok mutlu ettin, Allah senden razı olsun' de bak nasıl dönüyo rüzgâr tersine."

 

Yüzüme bakıp bakıp durdu da mektebiyle övündüğü aklı hâlâ ne diyom anlamadı. Bunlara lafı çivi gibi çakmadan anlamıyolardı. Bak Kenan’ı çiviye oturtunca anladı mesela.

 

"Saf Birgül, bu karı sana niye düşman?"

 

"Niye?"

 

"Ananın anasının ettiğinden düşman. Sen az akıllı olsan ananın lafıyla kadınla kötü olacağına asıl aranı kaynananla sıcak tutar, evliliğini sağlama alırsın."

 

"Ben ne yapacağım şimdi?"

 

"Nazlı uyudu. Aşağıdan beklerler şimdi, inek aşağı önce. Sonra ben sana ne edecen söyleyecem."

 

Kaşı çatılıp üstten aşağı süzdü. Ne arıyosa bulmak için yüzümden çekmedi bakışını.

 

"Niye bana iyilik edesin ki?"

 

"Kız essah pek safsın. Nişan atılsın da başıma mı kal Birgül? Ben yaş tahtaya basar mıyım hiç?"

 

Dediklerimi duyunca ela gözleri iri iri açıldı. Direk yüzüne dememi beklemedi demek ki hiç. Alışmışlar arkadan konuşmaya, ben şak diye alnına çarpınca sarsıldı tabi.

 

"Sen nasıl bir ruh hastasısın bir anlasam."

 

"Yürü yürü. Kaynananın, babaannenin çayını gözle. Sen doldur hep. İkramda bulun sürekli. Gözleri iyi bişeyini görsün, yazık bu zamana kadar hiç bi faydan var mı memlekete görememişler."

 

"Yılan dillisin sen."

 

"Allah razı olsun. Senden huy kaptım."

 

Aşağı inip misafirleri gereğince ağırladık. Birgül önlerinde döndükçe Neslişah göz felci olacaktı kaşını gözünü oynatmaktan. Emme babaanneyle, Semiha teyze birbirlerine bakıp bakıp durdular. Biz bu işi buradan götürürüz Züleyha. Birgül’ü yağlayıp, ballayın o eve gelin ederiz.

 

Sonunda herkes ayaklanınca nefeslendik. Anam bardaklar da büyüktü emme herkes en fazla üç yudum ediyodu çayını. Birine yetişsek öbürü geri kalıyodu. Herkesi uğurlayınca salona geçtik. Tam yayılıp dinlenecektim ki Neslişah dikildi karşıma. Gözleri sinirden kapkara olmuştu yılanın.

 

"Senin o dilini bükerim gelin hanım! Kimin yanında ne konuşacağını bilmeyen dilini bükerim. Beni el aleme rezil etmek ney gösteririm sana! Haddini bileceksin! Bu evin hanımıyla nasıl konuşulur öğreneceksin!"

 

Yüzüme tükürüğünü saça saça bağırınca bende ki sinir de tavana zıpladı. Madem ben öğrenecektim ondan önce nasıl konuşulur öğretmek farz olmuştu.

 

"Orda dur bakalım Neslişah Hanım. Sen kimsin de bana gelip bağırıyon? Hangi evim hanımıymışsın sen? Bu ev Nergis annemin evi. Hanımı da bir tek o!"

 

"Sen kıt aklınla beni hizaya sokacaksın öyle mi gelin hanım? Sor bakalım Neslişah kim, anlatsınlar sana! Ben bu ev benim olacak dedim üstüne haftası geçmeden öbür evi ateş sardı. Senin sonradan diktiğin o çiçekliği kendi elimle söktüm de oğlu zırıl zırıl ağladı gözümün önünde. Sen kiminle aşık attığını anlamamışın daha! Nerden geldiğin belli değil ama merak etme sen! Nereye düştün öğreteceğim ben sana!"

 

Lanet olsun yüzüne izine. Bile bile kendi evini yakmış yosma. Bu eve konacam diye oturduğu yeri yakmış. Benim kocamın acısını eğleşerek izlemiş! Şu saatten sonra da ağzının önüne durak dikersen senin de ağzına it sıçsın Züleyha.

 

Üstüne iki adım daha yürüdüm de iyice dikelip üstten baktım.

 

"Asıl sen bana iyi bak Neslişah Hanım! El kadar çocukken üstüne bastığın o oğlanla bir tutma beni. Ateş olur kavurmadan bırakmam ben hasmımı. Sen benim kocamın acısını izlersin ha, o acıda kaç kere kaynatıyom iyi belle! Bende sana yedirecek ne koca ne de evlat var. Az yüzü güldü herifimin analı oğullu bitiniz kanlandı! Aha da sana yemin olsun benim canımı, zırıl zırıl ağlattın ya gözünde akacak yaş bırakmayacam sana! Sen benim kocamın malının üstünde oturup yediğin ekmeğin nankörlüğünü çok fena ödeyecen. Asil'i de Nazlı'yı da sana yedirecek göz yok bende! Hele bi daha gelip kocamın acısından aldığın keyfi dillendir yersiz yurtsuz nasıl bırakıyom seni? Anasız kalmış kocamı, babasız bıraktın da elimde dönderirim sandın herhâlde sen. Onun kapı gibi Züleyha’sı var! Bak bi daha diyom, yoluna çıkanı eliyle parçalayacak Züleyha’sı var! Bastığın yere dikkat et bundan gayrı da. Dünyanı başına nasıl yıkıyom izle! Seni bu evin taşına hasret bırakmazsam tüm Adana yüzüme tükürsün!"

 

Zangır zangır titreyen etlerim, sinirini boşaltamamışken ardımı dönüp çıkacaktım ki kapıda bizi izleyen Asil'i gördüm. Kaşları çatık, yüzü allak bullak olmuş bir bana bir Neslişah'a bakıyodu. Neyi ne kadar duydu bilmem emme suratı, bu evde ilk gördüğüm Asil'in suratıydı.

 

"Züleyha!!!"

 

 

Loading...
0%